19 Mart operasyonunun ekonomik tahribatı – 1

19 Mart operasyonunun (benim tanımıma göre 19 Mart darbesi) ekonomik boyutu ile ilgili bir yazı hazırlıyordum Kaldıraç dergisinin 287. sayısı için. Tam da süreçte 286. sayıdaki Aysun Sadıkoğlu imzasını taşıyan yazıyı okudum.

“Hakkı Taşdemir hocamız, bu konuda daha detaylı bilgiler içeren yazıları ile bize detayını verecektir. Onun işine karışmayalım,” diyerek adeta bana selâm göndermiş Sadıkoğlu. Tam da ben konu ile ilgili birkaç satır karalamakla meşgulken. Ne demeli? Kalp kalbe karşı işte.

Tabii selâm sonrasında konumuz aynı kalsa da içerik hayli değişti. Dolayısı ile okumakta olduğunuz yazının mimarı Aysun Sadıkoğlu’dur. Ben onun sekreterliğini yaptım sadece. Ancak şunu da belirteyim ki pek kolay bir sekreterlik olmadı bu. Rakamlara ulaşmak kolay değil, ulaşılan rakamların doğruluğunu kontrol etmek ise hiç kolay değil. Uzun bir süreden beri bir burjuva devleti olma ciddiyetini yitirmiş ve kabile devleti özellikleri ağır basmakta olan TC’nin resmî sıfatını taşıyan kuruluşları tarafından yayınlanan veriler hiçbir şekilde güven vermiyor öncelikle. Bu verileri uluslararası kuruluşların yayınladıkları veriler üzerinden kontrol etmeye kalktığınızda bir başka güçlük çıkıyor karşınıza. Bahse konu kuruluşların yaptıkları yayınlarda kullandıkları veriler yine TC kaynaklarından alınmış. Dolayısı ile bu çalışmalar da güven vermekten uzak. Bağımsız araştırma kuruluşları ise pek ilgilenmemişler TC’nin döviz rezervleri ile. Bu nedenle derleyebildiğim veriler yine TC’nin resmî kaynaklarının verileri. Bunlardan derleyebildiklerimi kişisel yorumlarımı da katarak aktarmaya çalışayım. Umarım Kaldıraç okurlarını bilgilendirmeyi başarabilirim.

İşe başlamak için TCMB tarafından yayınlanmış olan ve IMF’nin İşlevsel El Kitabı’nda (Operational Guidelines) belirtilen tanım, kapsam ve sınıflandırmalara bağlı olarak Merkez Bankası ile T.C. Hazine ve Maliye Bakanlığı verileri kullanılarak hazırlanmış tabloyu inceleyelim:

Gerçi TC’nin resmî kurumları ile IMF tanımlarının bir araya gelmesi “bozacının tanığı şıracı” ifadesini çağrıştırıyor insanda ama yine de belli kurallar tahtında hazırlanmış bilgilerle yapılan bir çalışma olduğu ve uluslararası yayınlarda yer aldığı için konu ile ilgili olarak yapılan diğer çalışmalara göre daha inandırıcı, dolayısı ile referans özellikli bir çalışma bu.

Tablo günlük değişimi yansıtmakta gerçekte. Ancak bu yazıyı okuyacak olanları rakamlara boğmamak için rastgele seçtiğim tarihlerden ve seçili tarihlerde yayınlanmış verilerden hazırladım tabloyu. Eğer böyle yapmasa idim yaklaşık yüz satırlık bir tablo çıkardı ortaya. Böyle bir tablo da insanların ilgisini çekmekten uzak kalırdı bana göre.

Para akışı günün her saatinde gerçekleştiği ve sürekli değişen bir durum arz ettiği için günün ortasına yakın bir saat (Greenwich saati ile 11.30) seçilerek yapılan ölçümler kayda geçirilmiş. Bu tablo günlük değişimleri izlemek için hazırlanıyor. Saatlik değişimleri izlemek için hazırlanmış tablolar da mevcut ancak saatlik hassasiyetteki değişim yatırımcıları ilgilendiren bir konu, bizim açımızdan pek bir önem taşımadığı kanaatindeyim.

TAKVİM GMT TUTAR (milyar $) ÖNCEKİ (milyar $) DEĞİŞİM (%)
Mart, 07 2025 11.30 AM 97,8  
Mart, 21 2025 11.30 AM 88,3 97,8 (-) 9,7
Nisan, 4 2025 11.30 AM 77,8 88,3 (-) 11,9
Nisan, 18 2025 11.30 AM 51,6 77,8 (-) 33,7
Mayıs, 2 2025 11.30 AM 57,6 51,5 (+) 11,8
Mayıs, 9 2025 11.30 AM 61,2 57,6 (+) 6,3
Mayıs, 16 2025 11.30 AM 65,4 61,2 (+) 6,9

 

Türkiye döviz rezervleri tablosu (özet) TCMB tarafınsan hazırlanmış tablodan yararlanarak hazırlanmıştır.

Döviz rezervleri tablosu merkez bankası tarafından tutulan ya da kontrol edilen döviz rezervlerini içerir. Rezerv şu varlıklardan oluşur:

– Konvertibl döviz varlıları ( $, € vb.)

– Özel çekme hakları (SDR, bu konuda daha önce yazdığım ayrıca Kaldıraç Akademi bünyesindeki sunumlarda etraflıca söz ettiğim için burada açıklama yapmayacağım)

– IMF rezerv pozisyonu

Döviz rezervi yukarıdaki üç bileşenin toplamından oluşur.

Tabloyu dikkatlice inceleyen gözler konu ile ilgili yorumları yapacaktır kuşkusuz. Ben burada ayrıntılı bir yorum yapmayacağım. Ancak 7 Mart tarihinde 97,8 milyar $ tutarındaki döviz rezervinin 18 Nisan tarihinde 51,6 milyar $ seviyesine inmiş olduğuna dikkat çekmek isterim. Bahse konu zaman diliminde 46,2 milyar $ tutarında bir azalma söz konusu. Parlamento içi muhalefet kaynaklarının ve onların sözcülüğünü yapmakta olan medya kuruluşlarının sözünü ettikleri “50 milyar dolar harcandı” cümlesinin kaynağı bu işte. Gerçi arada 3,8 milyar $ gibi hiç de küçümsenmeyecek bir fark var ama burjuva politikası yapanlar için böyle bir abartma son derece doğal.

Elbette bu 46, 2 milyar $ tutarındaki servetin ne kadarının 19 Mart operasyonu sonrasında fırlayan dövizin ateşini önce düşürmek, ardından da sabit tutabilmek için harcanmış olduğunu kestirebilmek pek kolay değil. Bahse konu dönemde gerçekleşen dış borç ödemeleri, ithalatlar vb. diğer harcamalar da var. Bütün harcama kalemlerini ayrı ayrı belirleyip toplamını aldıktan sonra bulunan rakamı aynı dönemde gerçekleşen döviz rezervi azalmasından çıkarmak gerek, operasyon sonrası $ değerini kontrol altında tutabilmek amacı ile gerçekleştirilen döviz satışı tutarını bulabilmek için. Merkez Bankası böyle bir çalışma yapıyor mu? Bilemiyorum. Ancak böyle bir çalışmanın yapılmış olsa bile ulaşılabilecek yayınlarda yer almadığını biliyorum. Aksi takdirde mutlaka bu çalışmayı da bulur ve Kaldıraç okurları ile paylaşırdım.

Yine de şunu söylemek mümkün. Operasyon sonrası ilk tepkimi ifade etmeye çalıştığım yazılarımda, mayıs ayı zarfında $ değerinin 40 TL üzerinde seyretmesini beklediğimi söylemiştim. Bu satırların kaleme alındığı saatlerde $ 39,10–39,50 arasında dalgalı bir seyir izlemekte. Amerikan Dolarının beklenenden daha düşük seviyelerde tutulmuş olması piyasaya yüksek miktarda $ sürülmesi ile gerçekleşir. Dolayısı ile yukarıda belirtilmiş olan 46,2 milyar $ tutarındaki servetin büyük bölümünün operasyonun etkilerini minimize etmek için harcanmış olduğunu söylemek hiç de hayalci değil.

Tabloda mayıs ayından itibaren döviz rezervlerinin yavaş da olsa bir yükselme seyrine girdiği görülmekte. Ancak bu görünüm aldatıcı. Neden aldatıcı olduğunu işe şu şekilde açıklamaya çalışayım:

Açıklanan rakamlar Merkez Bankasının elindeki döviz ve dövize çevrilebilir varlık miktarından döviz yükümlülükleri düşüldükten sonra kalan parayı göstermekte. Ancak bu dövizin tamamı Merkez Bankasına ait değil. İlan edilen tutarın içinde ülkede faaliyet gösteren bankaların yasal zorunluluk gereği Merkez Bankası bünyesinde tutmak zorunda oldukları yabancı paralar da var. “Zorunlu karşılık” olarak adlandırılan bu miktar faaliyetteki bankalar nezdinde açılmış hesapların niteliğine göre %8’den başlayıp %30’a kadar yükselen oranlarda döviz bulundurma yükümlülüğü getirmekte bankalara. Merkez Bankası söz konusu yabancı parayı kontrol etmekle birlikte serbestçe harcamasında birtakım güçlükler var. Her şeyden önce bankalarda açılmış olan döviz hesaplarının kapanması ve dolayısı ile bankaların döviz varlıklarının azalması sonucu her an azalabilecek bir para bu.

Bunun dışında SWAP işlemleri sonucu Merkez Bankası portföyüne giren döviz var. En basit anlatımı ile SWAP vadeli bir takas/ters takas işlemi. Sistem şöyle çalışır; iki ülke belirli bir vade sonunda iade etmek üzere belirli bir miktar paranın takas işleminde kullanılması konusunda anlaşırlar. Vade sonunda ise ters takas gerçekleşir. Türkiye örneğinde TC Türk Lirası verip karşılığında anlaşma tarihindeki kur üzerinden muhatap ülkeden yabancı para alır. Vade sonunda ise ilgili ülkeden aldığı yabancı parayı iade edip bahse konu ülkeye vermiş olduğu Türk Lirasını geri alır. Bu işlem Türkiye’den ithalat yapan ülkeler için hayli kârlıdır. Sonuçta dışalımları karşılığında değeri günden güne azalan bir para birimi (TL) ile ödeme yapmakta ve her seferinde alımlarını bir öncekine göre daha ucuza getirmektedirler. Türkiye bu işlem sayesinde elde ettiği yabancı parayı vade boyunca dilediği gibi kullanabilir. Ancak vade sonunda ülkenin zararı ortaya çıkar. Gerçi alınan yabancı para ile ödenen yabancı para miktarı aynıdır ama vade boyunca yabancı para değerindeki artış ülkenin zararıdır. Örnek verecek olursak 1 Mart 2024 tarihinde yapılan SWAP anlaşması ile 1.000.000 $ alıp karşılığında 31.240.000 TL vermiş olalım. Vade sonunda (28.02.2025) geri alınacak para TL cinsinden aynı kalmakla birlikte $ karşısında değer yitirmiş ve verildiği tarihte 1.000.000 $ ederken artık 885.190 $ değerine düşmüştür. Kur farkı böyle bir etki yaratıyor işte. Öte yandan iade edilecek olan $ da bir zarar yazmakta. Vade başında 31.240.000 lira eden SWAP işlemi konusu $ TL karşısında 31.240.000 liradan 36.530.000 liraya çıkmış durumda. Bir başka anlatımla aynı miktarda $ iadesi için daha çok TL karşılığına gereksinme var. Buradan da anlaşılabileceği gibi çift taraflı bir zarar söz konusu (Kuşkusuz bu takas/ters takas işleminde bir faiz de söz konusu ancak bu faiz oranı anlaşma yapan ülkeler arasında uluslararası piyasa koşullarına göre belirlendiği için TL’ye uygulanan faiz ülkede geçerli olan oranların hayli altında ve zararı kapatabilme yeteneğine sahip değil).

Tabii her zaman TL/$ takası gerçekleştirip SWAP operasyonları yapmak mümkün olmuyor. Bazı ülkeler TL karşılığında kendi para birimlerini konu etmek isterler SWAP işlemlerine. Özellikle Ortadoğu ülkeleri bu politikayı izlerler. Bu durumda TL, muhatap ülkenin parası ile takas edilir. Bu yolla elde edilen paranın bir kısmı muhatap ülkeden gerçekleştirilecek dışalımlarda kullanılır. Söz gelimi Katar ile yapılan SWAP anlaşması bu şekildedir. Bu durumda anlaşma sonucu elde etmiş olduğu Katar Riyalinin bir kısmını bu ülkeden alacağı sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) için yaptığı ödemelerde kullanır. Ancak Katar’dan LNG dışında alınacak bir şey yok. Bu amaçla kullanılacak para dışında elde Katar Riyali kalır çoğu kez (hattâ her zaman), ihtiyaç fazlası bu para ile uluslararası para piyasalarına çıkılır ve eldeki Katar Riyali satılarak karşılığında $ alınır. Bu işlemin de ticari zarar doğuracağı ortada. Peki neden böyle yapılır? Son derece basit bir nedeni var. Uluslararası piyasalarda doğrudan $ bulma güçlüğü çekildiğinde başvurulan artık klasikleşmiş bir yöntemdir bu.

Bütün bu yazdıklarımızın ışığında incelersek yukarıdaki tabloyu, burada yayınlanan rakamların SWAP işlemleri ve bankaların zorunlu karşılık hesapları ile şişirilmiş bir tablo olduğu dolayısı ile gerçeği yansıtmadığı sonucunu çıkarabiliriz. Gerçek rakamı bulabilmek için vade bitimine 1 yıl ya da daha az kalmış SWAP işlemleri tutarını ve bankaların zorunlu karşılıkları tutarlarını tabloda yayınlanmış olan rakamdan düşmek gerekir. Bu iş elbette yapılabilir. Ancak işlemi yapabilmek için bir dizi tabloya ve excel hesaplamalarına gereksinme var. Bunların yazıya katılması ise hem sıkıcı olur hem de yazıyı gereksiz yere uzatır, diye düşünmekteyim bunu yapmaktansa yabancı basından derlediğim kadarı ile Türkiye’nin bir yıldan kısa vadeli SWAP anlaşmaları tutarının 28 milyar $ olduğunu belirteyim (Kaynak: Financial Times, BBC News makaleleri). Dolayısı ile tabloda belirtilen rakamdan 28 milyarı düşmek gerek ilk ağızda. Buna bankaların zorunlu karşılık olarak Merkez Bankası bünyesinde tuttukları 12 milyar $ tutarındaki mevduatı ekleyelim. 40 milyar $ rakamına ulaşıyoruz. Şimdi bu rakamı 16 Mayıs tarihinde ilan edilmiş olan 61,2 milyar $ değerinden çıkaralım 21,2 milyar $ değerine ulaşırız. Türkiye’nin gerçek net döviz rezervi budur.

Peki kısa sürede nasıl artışa geçti döviz rezervleri?

Bu sorunun yanıtı kayyum bakanın 19 Mart operasyonu sonrasında yaptığı yurtdışı gezilerde. Ortadoğu gezilerinde yeni SWAP anlaşmaları için mutabakat sağladı. Bu mutabakatlar anlaşmaya döndüğü takdirde bir miktar daha artar döviz rezervleri. Ancak daha önemlisi Avrupa’da ve ABD’de gerçekleştirdiği geziler. Bu gezilerde uluslararası finans çevreleri ile buluştu Mr. Şimşek. Bu çevrelerden Türkiye’ye sınırlı da olsa bir para akışının gerçekleşmesini sağladı. Neyin karşılığında? Buyurun:

– Faiz oranı %46 ya yükseldi.

– Gecelik borçlanma faizi %49 oldu.

– Para arzı bir ayda yaklaşık %10,5 arttı.

Yukarıda yer verilen üç göstergeden ilk ikisi ülkeye girmiş (ve girecek) olan paranın bir yatırım için değil tefeci faizi elde etmek amacı ile girdiğinin kanıtı, üçüncüsü ise ülkeye giren yabancı paranın TL’ye çevrilip yüksek faizle bankalarda değerlendirilmesi için kolaylık sağlama amaçlı. Bu arada Mr. Şimşek para arzını arttırarak bir yılı aşkın bir süreden beri izlediğini iddia ettiği dezenflasyonist politikaların da iflas etmiş olduğunu ilan etmiş oldu irade dışı olarak.

Kısa bir özet yapalım: 19 Mart operasyonları sonucu ortaya çıkan döviz bunalımının faturası yine emekçi halka yüklendi mutat olduğu gibi. Yeni dolaylı vergilere ya da mevcut dolaylı vergilerde mevcut oranların yükseltilmesine hazırlıklı olalım.

Son olarak, eldeki döviz rezervi ile kurlardaki oynamayı engelleyebilmek mümkün mü, sorusuna yanıt arayalım.

Genel kabul görmüş bir standart var; bir ülkenin döviz rezervleri o ülkenin üç aylık ithalatını karşılayabilecek düzeyde olmalı. İthalatın finansmanı ithalatçı tarafından karşılanır kuşkusuz. Ancak devletin garantörlüğü gereklidir çoğu kez. İşte bu rezerv devletin garantörlüğü, ithalatın gerçekleşmesinin güvencesidir. Aynı zamanda devletin itibarıdır bu oran.

Bu durum söz konusu olduğunda ülkedeki durum nedir, sorusuna yanıt vermek için Ticaret Bakanlığı 2025 yılı dış ticaret verilerine bir göz atarsak eğer Ocak-Nisan 2025 döneminde 120,78 milyar $ tutarında ithalat gerçekleşmiş olduğunu görürüz. İthalatın önümüzdeki dönemde de yatay bir seyir izleyeceğini varsaysak bile (ki bu doğru bir yaklaşım değil, yaz aylarında ithalat artma eğilimine girer) önümüzdeki üç aylık dönem için 90,59 milyar $ yabancı paraya gereksinme olduğu ortaya çıkıyor. Eldeki para belli. Yukarıda hesapladık. Bu durumda ya ithalat kısıtlanacak (ki bunun yapılması hayli güç) ya da yeni kaynaklar bulmak için çaba sarf edilecek. Türkiye’ye yabancı para sadece tefeci kârı elde etmek için geldiğine göre faiz oranlarında yeni artışlar gerçekleşebilir. Öte yandan üç aylık ithalatı bile karşılamaktan aciz durumda olan döviz rezervi ile kurlarda meydan gelebilecek bir hareketliliğe müdahale edilmesi pek de mümkün görülmüyor. Herhangi bir biçimde ülkeye büyük miktarda yabancı para girmediği takdirde yıl sonunda $ bugün öngöremediğimiz seviyelere çıkabilir.

19 Mart operasyonlarının ekonomide yarattığı hasar sadece Merkez Bankası tarafından piyasaya sürülen yabancı paralarla sınırlı değil kuşkusuz. Bu yazıda Aysun Sadıkoğlu’nun selâmını almış oldum sadece. Bir de dilimin döndüğünce bana yöneltmiş olduğu soruyu yanıtlamaya çalıştım. Tahribatın diğer boyutlarını da gelecek sayıda kaleme alırız artık.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz