Her gün görmekte, duymaktayız. Kadına yönelik taciz, tecavüz, şiddet vakaları artmaktadır. Tüm bu rezillikler birer devlet politikası olarak teşvik edilmektedir. Saray, kadının attığı kahkahadan mecliste nasıl konuşulacağına kadar her konuda ahkâm kesmektedir. Birçok katil tahrik, sevgi, iyi hal indirimleriyle ödüllendirilmektedir. Savaşa hayır diyen öğretmenler soruşturmaya uğrarken, öğrencisine tecavüz eden öğretmenlerin görev yerleri değiştirilmekle yetinilmektedir. Tecavüzcünün çalıştığı okulun idaresi gerçeği açığa çıkarmak değil, tecavüzünün üstünü kapatmaya çalışmakta, bir kadına tecavüz edilmesinin sorumluluğu kadının gece sokakta olmasına bağlanmaktadır. Diyanet İşleri, nişanlıların ele ele tutuşmasının caiz olmadığı, babanın öz kızına şehvet duyabileceği, kürtajın cinayet olduğu fetvalarını yaymakta, bu sırada savaş mağduru kadınlar köle pazarlarında satılmakta, egemenler para karşılığı mülteci pazarlığı yapmaktadır. IŞİD zihniyeti normal hale getirilmeye çalışılmaktadır.
Sur’da, Cizre’de, Silopi’de sokak ortasında katledilen kadınların bedenlerinin alınmasına izin verilmemekte, katlettikleri kadınların çıplak bedenleri teşhir edilmektedir. Özgürlük mücadelesinin büyümesinin önüne geçmek için direngen, devrimci kadınlar evlerde devlet güçlerince infaz edilmektedir.
Emek sömürüsü kadınlar için hem fabrikada, atölyede, iş yerinde, hem de evde yoğunlaşarak devam etmektedir. Kazanılmış haklar ellerinden alınmaya çalışılmakta, kadınlara müjde doğum izni artıyor şeklinde yansıtılan kadın istihdam paketleri kadınları esnek, güvencesiz, düşük ücretli işlere sevk etmekte, kadınların hayatı ve geleceği ipotek altına alınmaktadır. Giderek daha fazla kadının iş arıyor hale gelişi sermayenin “Kadın giren yere, düşük ücret girer” sözüyle karşılanmaktadır.
Ev giderek daralan bir çember gibi kadınların boğazını sıkmaktadır. Yoksulluk, giderek zorlaşan yaşam koşulları ve artan işsizlik dolapta olmayanı yetirme gayreti kadınları buhrana itmektedir. Emekçi kadınların gerçekliği ile hiç bir ilgisi olmayan TV kanallarındaki programlar ile kadınlara tükettikçe mutlu olacakları, kadınların işlerinin ev ve çocuk bakımıyla sınırlı olduğu, güzel olmak, kendilerini beğendirmek zorunda oldukları bir yaşam dayatılmaktadır.
Kadınları aşağılamanın yanında kadınları talep etmeyen, mücadele etmeyen, meydanlardan uzak duran, köleler haline getirmek istemektedirler. Evet, dayatılan, köleliktir. Erkeğe köleliktir, eşyaya, devlete, sisteme köleliktir.
Kadınların dayatılanı kabul edeceğini, bunun karşısında susmayı bekleyeceğini düşünmek elbette yine ancak karanlık bir zihniyetin körlüğüdür. Bunca baskı, sömürü, katliamlar yaşanırken, kadının özgürlük mücadelesi büyümektedir. Kadınlar artık düne göre daha fazla yan yana gelmekte, sokaklara çıkmaktadır.
Direnişlerin sayısını artırmak, mücadeleyi büyütmek her yönden dayatılan köleliği, ablukayı yaracaktır.
Bunu bir söz olmaktan çıkarmak için örgütlenmeli, özsavunma büyütülmelidir.
Sokaklarda, mahallelerde, işyerlerinde yaşam yeniden inşa edilmelidir.
Talepleri daha yüksek sesle haykırmak birlikteliği güçlendirmekten geçmektedir.
Mücadele etmeden istemler gerçek olmayacaktır.
Bugüne kadar sahip olunan hakların başkaları tarafından verilmediği, yanyana gelindiğinde, mücadele edildiğinde kazanıldığını biliyoruz.
“Tek başına mırıldanma birlikte söyleyelim” diyen kadın korolarımızda, el emeğimizle birlikte ürettiğimiz üretim atölyelerimizde, mücadeleyi büyütmeyi hedefleyen AKA-DER birimlerimizde örgütlenmeye çağırıyoruz.
Ve tüm kadınları doğanın talanına karşı Havva Ana olmaya, tacize tecavüze şiddete karşı Nevin’in, Çilem’in isyanını sahiplenmeye, emperyalist savaşa karşı Arinler’in cesaretini kuşanmaya, Clara’ların, Rosalar’ın bilinciyle emeğe, geleceğe sahip çıkmaya çağırıyoruz.
1857 yılında 40 bin dokuma işçisi kadının daha iyi yaşam ve çalışma koşulları için çıktığı grevin çıkarılan bir yangınla katliama dönüştürüldüğü ve kadınların “ekmek ve gül” için mücadele gününe evrilttiği 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde sokağa, eyleme, özgürleşmeye.
AKA-DER