Böylece, memlekette, ileri demokrasi var olmuş oluyor.
Böylece memlekette özgür basın var olmuş oluyor.
Saray, Muktedir, uzun dönemdir, başkanlık sistemi hayallerini kuruyor. Burhan Kuzu’ya bakarsak, bu hayallere çok da yaklaşmıştır. Halk, yaptığı yanlıştan dönmüştür ve Burhan Kuzu’nun yol göstericiliğinde saltanatın yolunu açmıştır. Belki Kuzu, biraz acele ediyor ama, başkasını söylemesi mümkün değil, yoksa kuzu olduğunu gerçekten hatırlatırlar.
2015 yılı, ülkenin kan gölüne çevrildiği, katliamların sahnelendiği, mitinglere saldırılar yapıldığı, ilçelerin, mahallelerin günlerce ablukaya alınıp, olağanüstü hâl uygulamalarının yenilerinin devreye konduğu, halklara karşı ırkçı saldırıların sahnelendiği, Muktedir’e dönük en küçük bir eleştirinin Muktedir’in işareti ile hemen davalara, tutuklanmalara dönüştüğü bir yıl olmuştur. Kaç çocuk öldürülmüştür, kaç genç katledilmiştir, acaba binleri çoktan aşmış mıdır?
İşte size ileri demokrasi.
Elbette, böyle başa böyle tıraş derler. Bu ileri demokrasiye uygun, “özgür” basın da devrededir. Hepsi, bir havuzdan beslenen bir yapıdır ve dışında kalanlar, bir an önce havuzdan pay almaya baktıkları için, hiçbir onurlu davranış sergileyemezler. İşte Türkiye’de burjuva basın, burjuva medya budur.
Ve bu koşullar altında, Muktedir, yerli ve milli bir söylem devreye soktu. Mevcut iktidarı eleştiren, Muktedir’i eleştiren, Saray hakkında soru soran, mevcut politikalara eleştirel yaklaşan herkes, gayrı milli ve elbette yerli olmayandır.
Tam itaat gereklidir.
Tam bir boyun eğme, mutlak bir sessizlik gereklidir.
Ama ne yazık ki, Muktedir’in, Saray isteklerinin sonu yoktur. Tam bazı isteklere adapte olmuş iken gazeteciler, birdenbire yeni isteklerle karşılaşıyorlar ve adapte olana kadar bir bölümü eleniyor. Böylece, Saray’a sadık olmak, başlı başına bir yetenek gerektiriyor.
Bir de elbette, söz dinlemeyenler var. Tutturmuşlar “gerçeği” yazacağız diye. İşte bazı gazeteciler, bunu yapıyor. Akıllı olup, Muktedir’e itaat edip, büyük paralar kazanacaklarına, gidip, MİT tırları ile ilgileniyorlar ve bunu haber yapıyorlar.
Bunlara haddini bildireceksin. Alacaksın hapse atacaksın, o zaman belki uslanırlar! İşte Muktedir böyle düşünüyor.
Can Dündar ve Erdem Gül, Cumhuriyet gazetesinde, MİT tırları diye adı konulan olayın, mahkeme tutanaklarında bulunan bazı belgeleri açıkladılar. Ve elbette bu yerli değildir, bu elbette milli hiç değildir, öyle ise tam bir casusluktur.
Casus, aslında, eğer bu bir devlet sırrı ise, bilinmiyorsa, gizli bir operasyonsa, bunu açığa çıkarmış olan kişilere dönük bir suçlama olabilirdi.
Dündar ve Gül, gazetecidirler ve kendilerine ulaşan ya da ellerine geçirdikleri bir dosyayı, belgeleri ile haber yapmışlardır. Nasıl casus olmuş oluyorlar? Evet Erdoğan’ın, Saray’ın isteklerine boyun eğmemiş, belki de ondan korkmamışlardır. Bu nedenle, ibret olsun diye cezalandırılmaları gerekir. Bunu anlayabiliyoruz, zaten demokrasi de budur. Peki, acaba neden casusluk?
Mayıs 2015’te bu dosya açıklandı. Casus olduklarını düşünenler, neden 7 Haziran seçimlerini, ardından 1 Kasım seçimlerini beklemişlerdir de ondan sonra devreye girmişlerdir? Oysa casusluk suçunu işleyenler, hemen tutuklanmalıdır. Öyle değil mi?
Bir de, bu adamlar, acaba hangi ülkenin, kimin casusudur?
Acaba, bu casuslar, tüm dünyanın aylar öncesinden zaten haber yaptığı, belgelerini yayınladığı bir haberi yayınlayarak, neden kendilerini riske ettiler? Sadece Türkiye halklarının bilmediği bir şeyi yayınladılar. Yoksa, tüm dünyanın, hemen her ülkenin zaten bildiği bir şeyi, üstelik gerçek de ise, haber yapmanın nesi yanlıştır?
Saray, bir casusluk operasyonu çekmiştir. Dündar ve Gül, acaba, kimin casusu olduklarını sormuşlar mıdır? Belki de sormamışlardır. Ama aslında dava dosyasında bu yazılı olmalıdır, çünkü havaya casusluk yapılmaz. Belki de “kamu yararına casusluk” diye bir tür vardır. Bu da bir yeni tür olsa gerek.
Demek Saray, halkı düşmanı olarak görüyor.
Halka bilgi vereni, halka gerçeği ya da gerçeğin bir kısmını açıklayanı, casus olarak açıklamaları, gerçekte, halkı düşman olarak görmelerinin kanıtıdır.
Dündar ve Gül, açık ve net olarak, yerli ve milli de olamazlar. Buna ne şüphe!
Ve nasıl halk, Saray için bir düşman ise, tebaa takımına eş olunmaz ise, aynı biçimde, “gerçek” de düşmandır. Gerçekle de eş olunmaz. Hem sonra kimin gerçeğidir bu? Mesela Kabataş yalanını kabul etmeyen bir kişi için gerçek ile Muktedir için gerçek aynı mıdır? Mesela dolar ile kalem oynatan birisi için gerçek, her yazıdan sonra, her haberden sonra eline geçen dolarlar ve onların alım gücüdür. Oysa, ille de haber yapacağım, ille de beni gerçeğin kendisi ilgilendirir diyen bir gazeteci, makul ve mantıklı olamaz. Öyle ise, mutlaka şüphelidir.
İşte Saray, büyük bir çaba ile, kimsenin göremediğini görerek, kül yutmaz beynini kullanarak, yerli ve milli olmayanın kokusunu alan burnu ile, casusları yakalamıştır. İki casus, TC devletinin sırlarını, her ne kadar dünyanın her ülkesinde bilinse de, mahkeme dosyasından alarak yayınlamıştır. Oysa mahkeme dosyasında yayın yasağı vardı. Demek ki, bu yasağı, ancak ve ancak, casusluk yaparak delmişlerdir.
Saray, casusu yakalamıştır.
Bu casusların, öyle Silivri’ye ya da normal bir hapishaneye konulması doğru değildir. Bizce, Muktedir, bu casusları, Saray’ın altında mahzenlere kilitlemelidir ve Muktedir, her akşam, bu yakınında duran casusları, her fırsatta tokatlamalıdır.
Belki bu yolla, tüm medya anlar ve dize gelir, biat eder.
Ama ya halkın biat etmesi meselesi!
İşte zurna burada zort diyor.
Bu nedenle, tüm basını, basında direnen herkesi, tüm toplumu, direnişin her türünü, tümden bastırabilmek için pervasızca bir saldırı, bir karşı-devrim saldırısı, bir çete savaşı yürütmektedirler.
Can Dündar ve Erdem Gül davası, bu nedenle önemlidir. Yoksa bu ucuz bir saray komedisinden öte bir anlam ifade etmez. Ama maalesef bugün ediyor. Çünkü yıldırma, susturma kampanyasının bir parçasıdır.
Bu nedenle, tüm bu saldırılara karşı, gerçeği, özgürlüğü, yaşamı savunmak için, emeğimize sahip çıkabilmek için, direnişi yükseltmemiz gereklidir, dayanışmayı yükseltmemiz gereklidir. o