Olağanüstü dönemlerden geçiyoruz. 7 Haziran seçimlerinden bu yana bütün dengesini kaybetmiş olan devlet, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası saldırılarını zirveye çıkarırken, kendi varlığını bu saldırılara bağlamış gözüküyor.
Her türlü hak arama eylemi, onun için nefes borusunu tıkayan bri cisme dönüşüyor. Bu yüzden ki, can havliyle saldırıyor. Saldırının boyutu; duruma, yere, kişiye göre farklılıklar gösterse de, genel amacı aynıdır. Amacı; toplumun her kesimine diz çöktürmek ve boyun eğdirmek, korkuyu ve eylemsizliği tüm topluma yaymaktır.
Devlet açısından her zaman bir tehdit olarak görülen KESK ise,b u saldırılardan nasibini aldı ve almaya devam ediyor. Tarihin her döneminde saldırıların hedefi haline gelen kamu emekçileri ve onların mücadele örgütü KESK, tarihinde hiç karşılaşmadığı kadar yoğun bir baskı ve yıldırmap olitikasının hedefi haline gelmiş durumdadır.
15 Temmuz’dan bu yana 100 bine yakın kamu çalışanı açığa alınmış, 50 binden fazla kamu çalışanı ihraç edilmiştir. Bu rakamların arasında KESK üyesi olan kamu emekçilerinin sayısı ise 10 binden fazladır. Üstelik açığa almalar ve ihraçlar sürecin sadece bir yönüdür. İşin diğer tarafında, bir bütün olarak kamunun tasfiyesi ve uzun süredir dillerinden düşürmedikleri kamu emekçilerinin iş güvencelerinin yok edilmesi vardır.
AKP, OHAL ve KHK’ler ile kamu emekçilerinin bütün haklarına saldırmakta, her birimizi, her söylenene biat eden birer kapı kuluna çevirmek istemektedir.
Tarihinin en büyük ve en yoğun saldırısına maruz kalan KESK’in, bu süreci alışılmış mücadele yöntemleri ile karşılaması beklenemez, beklenmemelidir. Buna rağmen, kitlesel açığa almaların başladığı 9 Eylülden bu güne kadar geçen sürede KESK’in eylem hattı bu beklentinin çok gerisindedir.
Sürecin başında mücadele hattını üç sacayağı üzerine oturttuğunu deklare eden KESK, mevcut hali ile bu mücadele hattını örgütlemekten oldukça uzak görünüyor.
Süreç neredeyse sadece hukuk ve diplomasi faaliyetlerine indirgenmiş, dayanışma ve direniş ise havada kalan birer seda halini almıştır.
Dayanışma, ihraç edilen üyelere dönük maddi yardıma indirgenmiş, direniş ise basın açıklamaları etrafında şekillenmektedir.
Söylemde sertlik değil, eylemde netlik!
Başta da dile getirdiğimiz gibi, olağan üstü dönemlerden geçiyoruz. Dolayısıyla, bu büyük saldırıyı olağan eylem biçimleri ile püskürtmenin olanağı yoktur.
KESK tarafından yapılan her açıklamada direniş ve mücadeleden yüksek perdeden bahsedilse de, sürecin örgütlenmesi üyelerine dayanmayan, kitlesellikten uzak, amacı belirsizleşmiş, günü kurtarmaya dönük protesto eylemleri şeklinde götürülmektedir.
Açıktır ki, ihtiyacımız olan şey sözde sertlik değil, eylemde netliktir. Bunun yolu da hedefi belli, aşamaları belirlenmiş bir mücadele programının oluşturulup ısrarla ve inatla bu programın hayata geçirilmesidir.
Özellikle son “15 Ekim Mitingi” ve örgütlenmeye çalışılan 15 günlük eylem planı, tüm KESK’lilerin ve KESK içerisindeki ileri güçlerin üzerine düşünmeleri gereken bir durum olarak karşımızda durmaktadır.
Yasaklanan 15 Ekim Mitingi bazı KESK ve bağlı sendika yöneticileri tarafından adeta ‘sevinçle’ karşılanmış, eylem sonrası yapılan değerlendirme toplantısında bu tutum oldukça çarpıcı bir şekilde açığa çıkmıştır.
250-300 kişilik basın açıklaması, üstelik yaklaşık 150 kişi yürüyüş kolları ile gelmişken, çok başarılı bir eylem olarak değerlendirilmektedir.
Bu bağlamda;
- KESK, kamu emekçilerinin ve kamu emekçilerine dönük saldırıların esas muhatabı ve sözcüsü olarak konum almalıdır.
Kendisi dışında hiçbir gücün açıklamalarına ve bu süreçten siyasi rant elde etmesine izin vermemeli, açığa alınan üyelerinin boş ve beklenti içine sokulmalarına neden olan açıklamaları kesinlikle engellemelidir.
- Açıktır ki süreç, hukuki ve diplomatik faaliyetlerle geçişitrilmeyecek kadar sert ve çetin geçecektir.
Çünkü karşı karşıya olduğumuz saldırı, içerde ve dışarda halklara dönük 1 yılı aşkın süredir sürmekte olan savaşın işçi ve emekçilere genişletilmesidir. Dolayısı ile bu sürecin altından kalkmak sadece KESK’in başarabileceği bir durum değildir. İşçi ve emekçilere dönük bu saldırı, ancak bir Birleşik Emek Cephesi ile ve sokakta, direnişle ve eylemli bir şekilde püskürtülebilir.
Dolayısıyla eylemlere olan katılım sayısına bakmadan, ilkeli ve ısrarcı şekilde hareket edilmeli, asla geri adım atılmamalıdır.
- Dersim, Samandağ gibi örnekler göz önüne alınarak toplumunt üm kesimlerinin katıldığı en geniş eylem biçimleri yaygınlaştırılmalıdır.
Özellikle Kocaeli Dayanışma Akademisi örneği oldukça öğreticidir. Bu ve benzeri yerel eylemler, moral değerlerin yükseltmesi, dayanışma duygusunu geliştirmesi ve direnişin kazandırıcı yönünü göstermesi açısından geliştirilmeli ve yaygınlaştırılmalıdır.
- KESK ile üyelerinin karşılıklı olarak güven duygusu zedelenmiştir. Bu duygu birlikteliği ve örgütsel birlik sağlanmadan her eylem ve etkinlik kadük kalacaktır. Bunu yenmenin yegâne yeri ise işyerleri ve şube odaklı yerel eylem ve etkinliklerdir.
Atılacak her adım şubeler/temsilciliklerde ve beraberinde temsilciler aracılığı ile işyerlerinde tartışılmalı, örgütlenmelidir. Her işyeri, sendika politikaları ve kararlarının hayata geçtiği eylem alanları haline getirilmelidir.
- Dayanışma adına ne yapılıyorsa, eyleme dönüştürülmeli, en geniş kitleyi katacak sürecin parçası haline getirecek şekilde ve en geniş duyurusu yapılarak yeni eylem biçimleri örgütlenmelidir.
Gözaltına alınan, tutuklanan, açığa alınan ve ihraç edilen üyeelre dönük somut, kitlesel eylemler organize edilmelidir.
Kitlesel direniş hattını örgütleyelim!
KESK’ in tarihi mücadele deneyimleri ile doludur. Yaşadığımız bu saldırıları püskürtecek ve geriye çevirecek güç KESK tarihinde ve değerlerinde mevcuttur. Yeter ki kendi gücümüze güvenelim. Tüm KESK üyeleri asla şikayet etmeden, ama sonuna kadar eleştirerek KESK’E sahip çıkmalı ve mücadelenin içinde aktif olarak yer almalıdır.
Asla aklımızdan çıkarmamalıyız ki, içinde bulunduğumuz karanlığı aydınlatacak güç örgütlü gücümüzdür.
Süreci tersine çevirmek, açığa alınan üyelerin görevlerine dönmesi, bu ağır saldırıyı püskürtmek kitlesel direniş hattını örgütlemekten geçmektedir.
Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz!
Kaldıraç Okuru Kamu Emekçileri
18 Ekim 2016