İnsanlar, öğrenciler ve veliler, bu “proje okulları” önünde protesto yapıyorlar, coplanıyorlar, gözaltına alınıyorlar. Gösteri yapan direnişçiler, “proje okulu” projesine karşı mücadele ediyorlar. Demek ki, olumlu bir şey değil, tersine olumsuz bir şey oluyor.
Hükümet, 2014 yılının Mart ayında bir yasa çıkardı ve içlerinde gözde devlet okullarının (mesela İstanbul Erkek, Kadıköy Anadolu, Kabataş Erkek, Vefa, Cağaloğlu Anadolu, Ankara Atatürk, Bornova Anadolu Lisesi gibi), bulunduğu bir grup okulu “proje okulu” ilan etti.
Aslında, “proje okulu” sözü, daha çok şu anlama geliyor. Eğer biz bu okulları bitirebilirsek, iki işi bir anda başaracağız, bir, özel paralı okulların yolu daha da açılacak ve iki, imam hatipleştirme süreci daha başarılı hâle gelecek. Proje denmesinin nedeni budur. Kamu eğitimini, “çağdaş” olduğu tartışılır olsa da, çağdaş eğitimi bitirme projesidir bu. Bunu başarabilmek için, bu okullar özel olarak seçilmiştir.
Geçen yıl, öğrenciler, bu projeye karşı mücadeleye başladılar. Liseler, 2015-16 sezonu kapanırken, peş peşe bildiriler yayınladılar. Ve 2016-17 eğitim yılı başlarken, eylemler gelişmeye başladı.
Bazı gazete veya haber başlıkları durumu anlatıyor:
Kabataş Erkek Lisesi öğrencilerinden itiraz: Öğretmenime dokunma!
“Proje okulu” ilan edilen Kadıköy Anadolu öğrencileri: Okulumuz kimliksizleştirilmek isteniyor.
Cağaloğlu Anadolu Lisesi öğrencileri “proje kurbanı” öğretmenlere kliple veda etti.
Bir veda mesajı da Pertevniyal öğrencilerinden: Öyle bir gülümseyin ki sıcaklığınız güneşi kıskandırsın!
Kadıköy Anadolulular seriye otosansür ile katıldı: Işığa koşacağız!
71 öğretmeni gönderilen Kadıköy Anadolu’dan tepki gecikmedi: Asıl Talaş şimdi!
Dört “proje okulunun” mezunları ortak hareket edecek.
Kadıköy Anadolu Lisesi sürgün edilen 52 öğretmenine alkışlarla veda etti.
“Proje okulu”na karşı ses verme sırası Cağaloğlu Anadolu’da, okuluma dokunma!
Tepkiden korkan bazı okullar, tebliğleri bekletiyor.
“Proje okulu” Vefa Lisesi’nden öğretmenlere veda.
TOMA gölgesinde bir eylem de İstanbul Erkek Lisesi’nde: Evlatlarımızın geleceği için haklı feryadımız.
“Proje okulları” bakanın gözbebeği imiş: 15 Temmuz olunca sokağa çıkacak bir nesil istiyoruz.
Kadıköy Anadolu, TOMA gölgesinde eylemde.
Eylemci Kadıköy Anadolu öğrencileri sorguda:Üst aklınız kim?
Bunlar haber başlıkları. Ama durum tüm çıplaklığı ile ortadadır. Devlet, özel okul olmadığı hâlde, paralı okul olmadığı hâlde, iyi eğitim veren ve sınavlarda en yüksek puanla tercih edilen bu okulları dağıtmak istiyor. Bilal efendinin bu projesine, “proje okulları” adı veriliyor. Böylece, mesela Doğa Koleji’ni Fethullah kanadından alan Bilal efendi, daha rahat para kazanacak. Böylece, özel okula gidecek parası olmayanların tümü, imam hatipe gidecek.
Tepkiler karşısında Bakan, İstanbul’da proje okulu ilan edilen okullarda toplam 1492 öğretmen olduğunu bunların sadece 275’inin yerinin değiştirildiğini söylüyor. Bu da %18 demek imiş ve “bu %18 için kıyamet koparmaya değer mi?” diye soruyor.
İşte size dehşet bir zekâ. 21. yüzyılda, ülkemizi ileriye taşıyacak, Musul’u alma hayallerimizi besleyecek, uzaya giden yolu açacak, ufkumuzu genişletecek bir zekâ. %18 için kıyamet koparmaya değer mi?
Madem, bu %18 küçük bir sayıdır, öyle ise, bırak, değer mi, değiştirmeyiver.
Ama Bakan halkı gerizekâlı sanıyor. Zekâ, yaratan tarafından bir tek ona bahşedilmiş diye düşünüyor. Acaba, Bilal kendisine %18 pay verse, değer mi, yoksa değmez mi?
275 öğretmen, iyi öğretmen, kendini yetiştiren öğretmen, salla başı al maaşı yapmayan öğretmen, soru sormayı öğreten öğretmen, işine aşık, mesleğine saygılı öğretmen, insan eğitimini ciddiye alan öğretmen, çok ama çok büyük bir sayıdır.
Biz bu öğretmenleri devrimci mücadele için Kaldıraç saflarına davet ediyoruz. Görün bakın ne kadar değerlidirler.
Mevcut eğitim sisteminde, lisede, en temel sorun, üniversiteye hazırlamaktır. Ülkemizde lise eğitimi, iki temel üzerine yükseliyor. İlki üniversiteye hazırlamaktır. Özel okullar devreye girince, buna bir de yabancı dil, ağırlıklı İngilizce öğretmektir. İşte bu okullar, nispeten daha iyi bir eğitim veriyorlar. Bu okullardaki öğretmen, birçok açıdan kendini de eğiten eğitmenlerden oluşuyor. Ve bu nedenle, özel okul pastasının önünde birer engeldirler. Üstelik de ücretsizdirler. Bu okullar aynı zamanda, devlet okullarının, istenirse, iyi bir eğitim verebileceklerinin de kanıtıdır.
Bu okullardaki eğitim de çok eksiktir. Bu okullarda sanat eğitimi neredeyse yoktur, spor eğitimi çok geridir vb. Ama daha da önemlisi, bu okullar da, MEB‘in eğitim müfredatına tabidir, kitaplarını kendileri seçemezler, ders saatlerini MEB’e göre ayarlarlar vb.
Biz açıkça söylüyoruz.
Ortadaki proje, milli eğitimi Bilal oğlana bağlama projesidir. Bilal oğlan, Doğa Koleji’ni, Mektebim Kolejlerini vb. aldı. Bilal bunları, Metal Yapı ve Ethem Sancak üzerinden alıyor elbette. Ama, sonuçta Bilal oğlanın kârlı bir yatırım alanına girdiği açıktır. Bu okullar, kendilerinden daha iyi bir eğitim veren bazı devlet okullarını tehdit olarak görmektedir. Bilal oğlan bir proje hazırlamıştır. Bunun için bir yasa çıkarılmıştır. Ve sonuçta bir aklı evvel de, bu işe “proje okulları” adını vermiştir.
Eğitim sistemini, özel okul ve imam hatip okulları arasında paylaşma işine “proje” diyorlar, anlaşılan budur.
Erdoğan Bayraktar, bir zamanlar çevre ve şehircilik bakanı idi. Bir iftar yemeğinde, henüz bakan iken, henüz 17-25 Aralık dosyası ile bakanlıktan ayrılmamış, henüz meşhur saati ile tartışılmaya başlanmamış iken, henüz Erdoğan’ı tehdit edip, bu imzaları ben kendi kendime mi attım dememiş iken, bir iftar yemeğinde, “Türkiye Müslüman bir ülkedir”, “konumu itibariyle, Türkiye, mucitler çıkaramaz” dedi. Bunun için, ülkemizin, gençlerini ara eleman olarak yetiştirmeye odaklanması gerektiğini söyledi (Radikal gazetesi, 06.08.2013).
Aslında 4 ay 11 gün sonra, 17-25 Aralık yolsuzluk dosyaları patladığı zaman, gayet güzel olarak gördük ki, bizde de mucitler çıkıyormuş. Bayraktar, “saat kapma mucidi” imiş, bazıları “önüne yatma” mucidi olarak ele alınabilir. Ayakkabı kutularına para saklayan bir banka müdürünü dünyanın neresinde görebilirsiniz, bu mucit değil midir?
Aynı dönemlerde Erdoğan, yani reis olan Erdoğan, “dindar bir nesil yetiştirmekten” söz ediyordu. Henüz daha %50’yi evde tutma konusuna gelmemiş idi. Ama muhtemeldir ki, Beşiktaş iskelesinde Kadıköy vapurundan inen kadınların giysilerine bakma alışkanlığını çoktan edinmiş idi.
Dindar nesil yetiştirme projesi, gerçekte, eskilere dayanır. Muhtemelen mucidi ABD’dir ve Gülen hareketinin altın nesli bundan çok da uzak değildir.
Ama 15 Temmuz darbe girişimi ve ardından gelen OHAL’li darbe sonrasında işler biraz daha değişmiştir. Adını bilmemize gerek olmayan Milli Eğitim Bakanı, proje okulları ile ilgili olarak şöyle diyor: “Bu okullar gözbebeğimiz. 15 Temmuz olduğunda, ‘Vatan senden hizmet bekliyor’ dendiğinde sağına soluna bakmadan sokağa bayrakla çıkabilecek, yeni bir nesli yetiştirmek istiyoruz.”
İşte yeni tarif budur. Ara eleman, Bayraktar’a ait. Bayraktar, her ne kadar saat merakı varsa da, her ne kadar imzalar atsa da, biraz mertçe konuşabiliyor. Erdoğan’dan habersiz hiçbir şey yapmadım, demesi buna bir örnektir. Burada da, açıkça “ara eleman” yetiştirme hedefini koyuyor, ki durum tam da budur.
Dindar nesil yetiştirme, Tayyip’in ulvî amacıdır. Bu nedenle, her yerde imam hatipler açsa, tüm okulları imam hatipe çevirse yetmez. Bunu mutlaka yapacaktır. Çok istiyor. Bunda ne var, “allahın bütün sıfatlarını üzerinde taşıyan adam” olarak, imam hatipleri tüm okulların yerine koysa ne olur ki?
Her şey, kutsal kitapta vardır. Bu sözler, şimdilerde eğitim sistemini dine göre ayarlamak isteyenler tarafından savunuluyor. Aslında bir tek ve yalnız kutsal kitabı okumak, kesinlikle yeterlidir. Onun dışında ise matbaaları ateşe vermek gerekir, kitap basmamak gerekir zira bazı kitaplar maazallah bombadan beterdir.
Ama bu, her şey kutsal kitapta anlatılmış sözü, ortaçağ Avrupası’nda, kilisenin akıl almaz katliamlarının da temelini oluşturuyordu.
Karanlık ortaçağ, 21. yüzyılda yeniden yaşanıyor.
Karanlık ortaçağ dönemine uygun bir eğitim sistemi aranmaktadır.
Buna uygun olarak, adı lazım olmayan, yeni Milli Eğitim Bakanımız, nasıl bir nesil tarifini 15 Temmuz’a bağlamıştır (acaba, FETÖ’cü görünmemek için takiye mi yapıyor, böyle alkış alacak sözler mi bulmaya çalışıyor. İnsan şüphelenmiyor da değil): Bayrakla sokağa çıkacak diyor. Ama bayrak konusunda bir net açıklaması yok. Mesela kızıl bayrakla sokağa çıkacak bir nesil demiyor herhâlde. Haşa, haşa…
Bu yeni tarifimiz, üçüncü tarifimizdir ve nasıl bir nesil konusunda fikir veriyor.
Ara eleman lazımdır. Ama kesinlikle soru soran, aklı olan adam lazım değildir. Neden? Çünkü aklı olan, soru soran, düşünen adam, en başta “allahın tüm sıfatlarını üzerinde taşıyan” adamdan şüphe eder. Oysa, tam anlamı ile itaat edecek, belki onların dışında bir de %10 ile reisin her dediğini yapan, Sedat Peker terbiyesinden geçmiş bir kesim de gereklidir. Bu kadar. Öyle akıllı adam da ne demek? Zaten, akıllı adam, mutsuz adamdır. Aklın mı var derdin var demektir. Aklın yok ise, mutluluğu kesinlikle bulabilirsin. Mutluluk, aklı kıt olanları, hiçbir zaman yalnız bırakmaz. Yani, akıl, en başta kişinin kendisine zararlıdır. Hem sonra sen bir Erdoğan mısın ki, haşa, akıllı olasın? Senin aklını zaten takdir edecek olan kim sanıyorsun, elbette reistir.
Milli Eğitim’in adı lazım değil Bakanı, sokağa çıkmaktan boşuna söz etmiyor. Bugünlerde bu modadır. Melih Gökçek de silâhlanma çağrıları yapmaktadır. Pek çok AK Parti yetkilisi bu çağrıları açıkça yapmaktadır.
Ortaçağ, karanlığı ile ünlüdür.
Bugünlerde bu karanlık, her yolla artırılmak isteniyor.
Bu nedenle, öğrencilerin bu eylemlerinin tümü, birer siyasal eylem olarak algılanıyor. Öğrenciler, sadece ve sadece, kendi haklarını savunmaktadırlar, geleceklerini savunmaktadırlar.
İşte tam da bu nedenle kendilerine “üst aklınız kim” diye sorulmaktadır.
Öyle ya, bir öğrenci, bir veli, bir insan, düşünemez, sorgulayamaz, olup biteni anlayamaz. Ona bir üst akıl lazımdır.
Derler ki, kişi kendinden bilir işi. Kendileri, AK Parti, bir Amerikan projesidir. Bir üst akıla dayanır. FETÖ, bir Amerikan projesidir, bir üst akıla dayanır. İşte buradan hareketle, öğrencilerin okullarını, öğretmenlerini savunmalarını anlayamıyorlar. Tıpkı Gezi Direnişi’nden bir dirhem bir şey anlayamadıkları gibi.
İşte bu durumun bizzat kendisi de, bu ortaçağ karanlığının sonunun kendi içinde saklı olduğunu göstermektedir.
Her gecenin sabahı vardır.
Her karanlığın sonu aydınlıktır.
Düşünen, sorgulayan, direnen, örgütlenen liseli gençliği destekliyoruz, Onların özgür bilimsel eğitim mücadelesini selâmlıyoruz.