Çifte sömürüden özgür bir yaşama… Kadın

Çağımız isyanlar ve ayaklanmalar çağıdır. Ve kadınlar, bu sömürü düzeninden en çok etkilenen kesimlerden biri olarak, ortaya çıkan isyanlar ve ayaklanmalarda en öndedirler.
Çünkü artık kadınlara hayatı zindan eden erkek egemen kapitalist sistem, sürdürülemezliği, çürümüşlüğü ile insan aklının anlayamadığı bir vahşiliğe bürünmüştür.
Evde, işte yaşamın her alanında sömürülen kadınlar kapitalizmin zayıf karnıdır. Kadının bugün toplumsal yaşam içindeki etki alanını düşündüğümüzde bu daha anlaşılır olacaktır. Çünkü sistem işçi ve emekçilerin ve en çokta kadınların çifte sömürüsü üzerine kurulmuştur. Dolayısıyla kadınların özgürlük mücadelesi sistemin temellerini sarsmaya yarayacak bir etkiye sahiptir.
Kadın mücadelesinin ezenler ve ezilenler açısından önemi bu gerçekliğe dayanır.
Sömürü üzerine kurulu bir sistem içinde hangi toplumsal kesim olursa olsun doğal olarak ya ezen ya da ezilen tarafındadır. Toplumun bir parçası olan kadınların, toplumsal yapı içindeki konumları da sınıflı toplumlarla birlikte değişime uğramıştır.
* Her türü toplumsal bağımlılık ve baskı, ezilenin ezene ekonomik bağımlılığından kaynaklanır.
Bu gerçeklikle tüm ezilenlerin ve doğal olarak ezilen kadınların ezilmişliklerinin kaynağı ekonomik ilişkilerdir. Üretim ve bölüşüm ilişkileri ister sınıflı ister sınıfsız toplumda olsun aile yapısından inanışa, sanata, hukuk kurallarına kadar toplumsal yapıyı, kadın ve erkeğin toplumsal yapı içindeki yerini belirleyendir.
Anasoylu düzenden bugüne kadının toplum içindeki yeri de yine bu ekonomik ilişkilere bağlı olarak belirlenmiştir.
Anasoylu sınıfsız toplumlarda üretim toplumsal, paylaşım eşitçe yapılmakta, kadının toplumsal üretimdeki yeri, cinsel ilişki konusundaki konumu, buna bağlı olarak gelişen miras hukuku kadınları toplumun temel unsurlarından biri haline getirmiştir.
Ne zamanki ekonomik ilişkiler değişmiş, fazladan üretim ile doğal işbölümüne bağlı olarak, üretim araçlarının erkekler tarafından sahiplenilmesi gerçekleşmiş ve bunla birlikte değişen miras hukuku kadınların toplumsal yaşam içindeki yerleri ve konumlarının da değişmesine, kadın sömürüsünün başlamasına neden olmuştur.
Dolayısıyla kadının çifte sömürüsünün tarihi sınıflı toplumların tarihiyle başlamıştır. Ve Clara Zetkin’in dediği gibi: Kadının özgürlüğü, tüm insanlığın özgürlüğü gibi yalnızca emeğin sermayenin boyunduruğundan kurtulmasıyla olacaktır.
Bu gerçeklikle beraber emeğin sermayenin boyunduruğundan kurtulacağı güne kadar kadın mücadelesi ertelenemez.
Kadını toplumsal yaşamın dışına iten süreç zaman zaman kadın emeğinin toplumsallaşmasını zaman zaman ise kadını ev içine hapseden fakat her zaman sömürüyü ve baskıyı derinleştiren bir gelişim izlemiştir.
Sınıflı toplumlarla birlikte kadını önce köleleştiren, sanayinin gelişimiyle fabrikalarda daha ucuz iş gücü olarak görüp sömüren, sömürünün akıl almaz boyutlara ulaştığı kapitalizm koşullarında ise kadını kadın kimliğiyle de aşağılayıp baskı oluşturan, emeğinin yanında bedenini de metalaştıran erkek egemen kapitalist sistem çifte sömürünün kaynağıdır.
Ve kapitalizm koşullarında kadın;
* 1800’lü yılların “eşit işe eşit ücret” talebini, kreş hakkı talebini 21. yüzyılda dillendirmek talep etmek zorunda kalandır.
* Kadın istihdam paketleri ile, fabrikada, atölyede, iş yerinde, evde emek sömürüsünün yoğunlaşıp, esnek, güvencesiz düşük ücret ile çalışmaya zorlanandır.
* Bu sistem, kadınların bedeninin para karşılığı satılmasını devlet eliyle, yasalarla meşrulaştırılıp, bununla birlikte, kızlı erkekli ev gibi tartışmalarla topluma ahlâk dersi vermeye çalışılır.
* Ve bu sistemde kadın, iş yerinde mobing, taciz vb. saldırıların yanında bir de evde eşinin çocuklarının ihtiyaçlarını giderme derdi, geçim derdiyle boğuşmak zorunda kalandır.
* Sadece güzel olduğunda ya da tükettiğinde mutlu olduğuna inandırılmaya çalışılandır.
* Her gün kocası, babası kardeşi ya da bir başka yakını, yakını olmayan biri tarafından öldürülen, şiddet ve taciz görendir. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun yaptığı araştırmaya göre, 2015 yılının ilk on ayında 346 kadından 110’u kocası ya da boşanmak istediği kocası tarafından, 50’si erkek arkadaşı, nişanlısı, sevgilisi tarafından, 10’u oğlu, 8’i babası, 75’i tanıdığı bir akrabası, 4’ü tanımadığı biri tarafından öldürülmüştür.
* Sistemin kendi krizini çözmek ve daha fazla kâr elde etmek için yarattığı savaşlarda emperyalizmin paylaşım savaşlarında, bedeni vatan toprağı olarak görülüp, işkence edilen, sığınmak için gittiği kamplarda bizzat devletin askeri, polisi tarafından tecavüz edilen (2011 yılında Hatay’daki kampta 400 kadına askerlerce tecevüz edilmiş 2050’si hamile bırakılıp, çocuk doğurmaya zorlanmıştır) köle pazarlarında satılandır kadın. Örneğin “Savaşın Kadın Boyutu” adlı raporda Cizre, Silopi ve Sur’da son bir ayda katledilen 70 kişinin 24’ünün kadın olduğu vurgulandı. Ya da 2005 te Irak savaşında resmî kayıtlara göre esir edilen Iraklı kadın sayısı 3330. Tecavüz sonucu hamile kalıp hapishanede doğum yapan 1200 kadın, zorla kürtaj edilenler: 1830, toplu tecavüzler sonucu hayatını kaybeden 180 kadın, işkencede 120 kadın öldürülmüş ve 2003-2010 yılları arasında 4 bin kadın kayıp. Bu kadınların fuhuş yaptırmak için kaçırıldıkları düşünülüyor. Bunlar kadınların savaşlarda yaşadığı vahşeti gösteren verilerin çok küçük bir bölümü.
* Çocuklarını ısıtamadığı için intihar eden ya da keskin nişancılar tarafından vurulan kızının cansız bedenini buzdolabında saklayıp, beyaz bayraklarla toprağa vermek zorunda kalan, günlerce vurulduğu yerden cenazesinin alınmasına izin verilmeyen, devrimci olduğu için evlerde infaz edilen, kaç çocuk doğurup, nasıl güleceğine karar verilmek istenen, 9 yaşındaki kız çocuklarına babalarının şehvet duymasını veya abisi tarafından tecavüz edilip bağırmadığı için neredeyse suçlanan, çıplak bedenleri sokak ortasında teşhir edilendir kadın.
* Karısına tecavüzü, ev kirli ya da çocuk ağlıyor diye cinayeti kendine hak gören, “gece bu saatte sokakta işi neymiş” erkek zihniyetiyle de mücadele etmek zorunda kalandır.
Yani kadınlar aynı anda erkek egemen kapitalist sistem ve sistemin içine sadece erkekleri değil kadınları da aldığı erkek zihniyetiyle de savaşmak zorundadırlar
Ve sonuç olarak kapitalizm insanlık dışıdır, kadın düşmanıdır, yok olmalıdır ve olacaktır.
Elindeki tüm güçleri ve yapılarıyla bu düzenin değişmeyeceğini halka kabul ettirmeye çalışan bu insanlık dışı sisteme karşı yeniyi yaratma mücadelesi en başta insan kalmanın gereğidir.
Başka bir dünya mümkündür. Her şey gibi bu düzen de değişir.
Var olduğu dönemde egemenlerce değişmeyeceği düşünülen diğer toplumlar bugün yoktur. Kapitalizm önceki toplumsal yapıları içererek ve yetkinleşerek bugüne gelmiş olabilir, fakat sömürü düzenini bütünüyle yok edecek güç olan, işçi sınıfının da yaratıcısı olmuştur. Ve çifte sömürüye maruz kalan ezilen kadınlar, işçi sınıfının parçası olarak, yeniyi yaratacak olanlardır.
Sistemle birlikte toplumsal yapı içindeki kadının konumunun değişimi, tıpkı ezen ve ezilen ilişkisinde olduğu gibi üretim ve bölüşüm ilişkisinin değişimiyle sağlanacaktır.
Kapitalizmde üretim toplumsal, fakat üretilenin paylaşımı özel karakterdedir. Yapılması gereken üretim ve bölüşümün toplumsallaşması ile özel mülkiyet ve fazla üretimin yok edilmesidir.
Öyleyse sistemin çürümüşlüğünü gizleyemediği bu dönemde kadınlar olarak da özgür bir dünyayı tarif etmek, tarif edileni yaratacak adımlar atmak gerekir.
Geçmişte;
Yönetim kademelerinde kadın katılım oranının düşüklüğü ya da savaş sonrası ülkeyi ayağa kaldırma yükünün kadınların omzuna yüklenmesi ve Gorbaçov’un kadınları eve geri çağıran söylem ve uygulamaları eksik ve yanlış uygulamalarına rağmen Sovyet kadınları, o dönem dünyadaki tüm kadınlardan daha ileri haklara sahiptirler.
Örneğin:
Cinsiyetler arası eşitsizliği düzenleyen tüm yasaların lağvedilmesi, kadınların yaşamın tüm alanlarında (eğitim iktisat, kültür, siyaset) eşit haklara sahip olması,
Kilise nikâhlarının yasaklanıp, kadının kendi soyadını evliyken de kullanabilmesi hatta erkek isterse kadının soyadını alabilmesi,
Çocuk bakımından kadın erkek eşit derecede sorumlu görülmesi,
Fiziksel olarak çalışır durumda olduktan sonra eşlerden hiçbirinin diğerini desteklemek zorunda olmaması, kişinin dilediği sayıda evlilik ve boşanma hakkına sahip olması,
Kürtajın yasal, kısıtsız ve ücretsiz olması, gayri meşruluğun lağvedilmesi,
Kadınların sağlığa zararlı yerlerde çalışmasının yasaklanması.
Bir saatlik yemek izni ve çalışma saatinin 8 saate düşürülmesi, hafta tatilinin 42 saate çıkartılması.16-20 yaş arası gençlerin çalışmalarının 4 saatle sınırlandırılması.
İş gücünün en eğitimli kesiminin kadınlardan oluşur hale gelmesi. Öğretmenlerin %75’inin, doktorların %69’unun, ziraatçı mühendis teknisyenlerin yarısının, yargıçların %40’ının, iktisatçıların %66’sının kadın olması gibi veriler ve bugün de Küba’da çalışanların %66’sının, doktorların %62’sinin, bilim insanlarının %58’i ve parlamento üyelerinin %48’inin kadın olması, sosyalizm deneyiminin kadın mücadelesine kattıklarının göstergeleridir.
Tüm ezilenlerin olduğu gibi, ezilen kadınların kurtuluşu da sosyalizmden geçmektedir, fakat bugün geçmiş deneyimlerinden öğrenerek ve bugünkü koşullar içinde değerlendirilerek ilerlemek zorundadır.
Teknolojinin gelişimi, bununla birlikte bireysellik, tüketimin yaygınlığının vb. Sovyetlerin var olduğu dönemden farklı olduğu gibi kadının toplumsal yapı içindeki yeri, eğitimi, ilgi alanları, mücadele pratiği de çok farklıdır. Dolayısıyla kadının özgürlük mücadelesi bugünkü gelişmelerle ele alınmalı kadın mücadelesinin alanı ve pratikleri bu gelişmelere göre belirlenmelidir.
1- Bugün ağır sanayi de dahil olmak üzere, fabrikalarda, kamuda çalışan kadın işçi sayısının artışı, sendikaları kadın mücadelesinin en temel unsurlarından biri olarak öne çıkarmaktadır.
2- Tüketimi ve ezilenlerin sistemle bağını güçlendirmek için kullanılan teknolojik gelişmeler ve medya, özgürlük mücadelesinin birer mevzisi haline dönüştürülebilir. Kadın cinayetleri, taciz tecavüz vakaları bugün daha görünürdür ya da dünyanın herhangi bir yerindeki kadın mücadelesi deneyiminden anında haber alma şansı vardır, bunun nedeni sosyal medyanın kadınlar lehine kullanılabilmesidir. Yaygınlaştırılmalı kadın haber ağları güçlendirilmelidir.
3- Ev temizliği, yemek, çocuk ve yaşlı bakımı gibi kadını evin içine hapseden, iş yaşamının yanında artı bir yük olarak omuzlarında duran sorumluluklar; kreşler, toplu yemek ve çamaşır haneler talep edilerek bu sorumluluklar toplumsallaştırılmalıdır.
4- Kadınların da özellikle kadınlarla bir araya gelip sorunlarını ve mücadelelerini, sevinçlerini paylaşacakları, üretip dayanışmayı güçlendirecekleri alanlara ihtiyaçları vardır. Üretim ve dayanışma üzerine kurulacak bu alanlar aynı zamanda sistemin bireyci yalnızlaştırıcı saldırılarına da cevap olacaktır.
5- Dünyadaki birçok örnekle beraber yaşadığımız coğrafyada beş yıllık (1975-1980) deneyimi içinde 33 şube 35 temsilcilik, 35 bin yayın dağıtımı ve 200 bin kişinin katıldığı kitlesellikte eylemler örgütleyebilmiş İKD deneyimi, sistemin saldırıları yanında feodal kalıntılarla da mücadele etmeyi başaran Kürt kadınlarının bugünkü örgütlülük düzeylerini gözönüne aldığımızda kadın mücadelesinin gelişimi açısından kadın yayınları ve eğitim çalışmalarının mücadeleyi güçlendirici etkisi görülmektedir.
Kadınların sağlık, eğitim, ideolojik, örgütsel ya da bireysel her türlü gündem ve sorunlarıyla ilgili eğitim çalışmaları acil ihtiyaçlardandır.
6- Bununla birlikte, Hindistan’daki pembe sopalı kadınlar, Dersim’de kızıl sopalılar ya da IŞİD vahşetiyle savaşmak için Rojava’da bir araya gelen Arap, Ezidi, Kürt kadınlar, Sur’da, Cizre’de kimliklerine, yaşam alanlarına sahip çıkmak için hendeklerin arkasında bekleyen kadınlar ya da Nevin’ler, Çilem’ler öz savunmanın meşruluğunu kanıtlamış, gerekliliğini göstermişlerdir. Öz savunma, fiziki saldırılara karşı spor eğitimleri almakla sınırlı değil, sistemin ideolojik, politik tüm saldırılarına karşı duracak yöntemler geliştirmek demektir.
7- Lenin, devrim için, “mutfaktan çıkmayan kadının devlet yönetmeyi öğrenmesidir” demiştir. Her haliyle erkeğe, sisteme bağlı bireyler olarak yetiştirilen kadınların ev yönetiminin dışına (onun da sınırları vardır) çıkarak politik her türlü alanda faaliyeti özgürlük mücadelesinin olmazsa olmazıdır. Bu anlamıyla özellikle Kürt kadınlarının özgül koşulları ve mücadele deneyimleri göz önüne alındığında, HDP’nin eş başkanlık sistemi yol açıcı örneklerdendir.
8- Çifte sömürü nedeniyle kadınların sanatsal eğilimleri ve yeteneklerinin sınırlandırılmasına karşı, bu yetenek ve eğilimleri geliştirecek ve hatta bunları birer propagandaya dönüştürecek planlama ve etkinlikler özgürlük yolunu kısaltmaya yardımcı olacaktır.
9- Ayrıca birlikte mücadeleyi, 8 saatten fazla olmayan iş günü, İnsanca süreli doğum izni, insanca yaşanabilecek ücret, güvencesiz çalıştırılmaya, mobinge, ucuz ve yedek iş gücü olarak görülmeye son verecek yasaların çıkartılması gibi somut taleplerin dillendirilmesi önemlidir.
Bugün gelinen aşamada kadın mücadelesi bir taraftan sistemin saldırılarına karşı mücadele ederken, diğer taraftan özgür bir yaşamın inşasına girişmek gibi zorlu bir görev ve sorumluluk altındadır.
Evet bir tarafta sömürü, savaş, şiddet ve tecavüz, diğer tarafta isyan ve direniş vardır. Evet ikisi de biziz, bizim gerçekliğimizdir. Fakat asıl mesele bunca haksızlık ve vahşete boyun eğip eğmeyeceğimiz, bu zorlu özgürlük yolunu nasıl yürüyeceğimizdir.
Emperyalizmin Ortadoğu üzerinde yarattığı paylaşım savaşı ve bu savaşın içinden çıkan IŞİD vahşetine karşı destansı bir direniş ve kazanım sağlayan Rojavalı kadınlar, bir taraftan içine erkek zihniyeti, savaşı, sömürüyü ve tabii ki IŞİD vahşetini de alan emperyalizme karşı savaşıp, diğer taraftan örgütlü mücadeleleri ve yeni bir yaşamı kurma girişimleriyle üreten, ezilen tüm kadınların umut ışığı olmuşlardır.
Kadınlar olarak kendi yaşamını değiştirme çabası önemli bir ilk adımdır. İkinci ve önemli olanı bunu diğer kadınlarla birlikte yapmak gerektiği bilincine erişmektir. Çünkü karşımızda geçmiş deneyimlerinden öğrenerek gelen, güçlenen bir sistem vardır. Çürümüştür, her yanından pislikler taşmaktadır ve domino taşı misali yıkılacaktır, fakat hiç kimse tek başına bu sistemi yok edemez. Güç olmak için birlikte hareket etmeye örgüte, örgütlenmeye ihtiyaç vardır.
Özgürlük hayal etmekle başlar ve başka bir dünya mümkündür. Kadınlar için özgür bir dünyanın adımları dün 8 Mart’ları, Paris Komünü’nü, Ekim Devrimi’ni yaratanlarda ve bugün Sur’da Cizre’de, Gezi’de barikat başındaki kadınlarda, Özgecan için sokaklara çıkan kadınlara “olmazsa silahlanacağız” diyen teyzenin kararlılığında, Havva ananın elinde bastonu kepçelerin önünde devleti sorgulayışında, tecavüzcüsünün kafasını köy meydanına atan Nevin’in ve “hep kadınlar mı ölecek biraz da erkekler ölsün” diyen Çilem’in öz savunmasında, HDP’nin eş başkanlık uygulamasında, direnen kadın işçilerin taleplerinde, 8 Mart yasaklarını delme kararlılığında, Karadenizli kadınların doğasına sahip çıkma iradesinde, IŞİD vahşetine karşı dört bir yandan bir araya gelerek savaşan kadınların gücünde, yeniyi yaratan bilincindedir.
Özgürlük ellerimizde, mücadelemizde örgütlülüğümüzdedir.
Gerilla Tanya’lardan Rosa’lara, Clara’lardan Arin’lere, özgürlük uğruna mücadele veren, zincirlerini kırmış ve kırma mücadelesi veren tüm kadınları selâmlıyor, yaşasın devrim ve sosyalizm diyorum.

Nursel Güvendir