Doğrusu bu tablo, açıklama yapılmasına ve zafer ilanına gitmeden önce, bu dörtlünün, çok zor anlar yaşadığını göstermektedir. İçlerinde Erdoğan’a, bu olmadı, seçimi yeniden yapalım diyen biri çıkmamıştır. Zaten Erdoğan’ın da, “ben böyle hileli bir zafer istemem” diyeceğini düşünen bir tek kişi bu ülkede yoktur
İnsanlık tarihinde, onurlu yenilgi diye bir şey vardır ve saygı duyulasıdır. Ama, bu zafer, hileye, yalana dayalıdır ve saygı duyulası bir yanı olmadığını, bizzat Erdoğan ifade etmektedir.
“Atı alan Üsküdar’ı geçti” sözü bunun ifadesidir. 1-0 veya 5-0 fark etmez sözü de bunun ifadesidir. Kendisi, “evetler önde, ama büyük bir fark atmak istiyoruz” diyordu. Şimdi ise, fark etmez diyor.
Özrü kabahatinden büyük sözünü herkes bilir. Sözün nereden geldiği, dinlemeye değerdir. Hikâye şöyledir. Sarayda, padişah, sık sık vezirinin “zekâsını” ölçermiş (AK Saray’da, şu anda vezir kim belli değil. Bir zekâ ölçer var mı, o da belli değil). Günlerden bir gün, vezir, kural olduğu üzre, padişahın iki adım gerisinden yürürken, padişah onun zekâsını ölçmek istemiş. “Vezir, demiş, bana bir kabahat bul ki, özrü kabahatinden büyük olsun.” Saray, farklı ilişkilerin, kapalı kapılar ardında bir yaşamın sürdüğü yerdir. Vezir, korkudan mı hemen yanıt üretirmiş, yoksa gerçekten zeki mi imiş bilinmez. Hemen, işaret parmağını, Padişah hazretlerinin ayaklarının arkadan birleştiği yere daldırmış. Padişah “zındık” diye zıplamış. Ve vezir, “Padişahın çok özür dilerim, sizi sultan hanım sanmıştım” der. Böylece özrü kabahatinden büyük sözü ortaya çıkmış. Rivayet böyledir. Padişah, acaba vezirin kellesini vurdurmuş mudur, bilmiyoruz. Hikâye açısından da çok gerekli değil.
Seçime hile karıştı, açıktan yasalar çiğnendi vb. denildiğinde, Erdoğan, yeni Başkan, özür olarak, “Atı alan Üsküdar’ı geçti” diyor. Ya da “sür eşeği Niğde’ye” diyor, yetmedi ise, 5-0 ve 1-0 üzerinden konuşuyor.
Bu “yüz kızartıcı zafer”in, yaratığı ruh hâlidir.
Etyen Mahçupyan’ın benzettiği gibi, bir “pirus” zaferi değildir bu. Pirus zaferinde, kayıpları o kadar yüksek olur ki kazananın, kazanmasam daha iyi olurdu, der. Benzerlik kurulabilir. Ama bu “zafer”in ana noktası, kazanarak ne kaybedeceği değildir. Bu “zafer”in ana noktası, hile, hırsızlık, yalandır. İkisi arasında ana fark şöyledir, pirus zaferi, her şeye rağmen pekâla onurlu olabilir. Oysa bu “zafer” onurlu değildir.
Bu nedenle, sahibinin midesi ne kadar geniş olursa olsun, hazmı kolay olmayan bir “zafer”dir bu. Bu “zafer”, sahibini, aynaya bakamaz hâle getiren bir zaferdir. Korkakça bir “zafer”dir, utanılacak bir “zafer” dir.
REFERANDUM
MEŞRU ve GEÇERLİ DEĞİLDİR
Referandum, baskı, yalan, hile ve hırsızlık üzerine kurulmuştur. Bu açıdan, mevcut Saray Rejimi’nin, tam bir aynasıdır.
OHAL koşulları altında, bir anayasa referandumu, TC devletinin, egemenlerin, yönetemediğinin en açık beyanıdır.
OHAL koşullarında, hayır oyu propagandası yapmak suç ilan edilmiştir. Tüm devlet makinası, yetmedi işadamları, yetmedi, din adamları, tümü birden, evet için çalışmıştır. Evet için çalışanlar, hayır diyenleri suçlu, terörist vb. ilan etmekte tereddüt etmemişlerdir.
Hayır çalışması, valilerin, kaymakamların vb. eli ile engellenmiştir.
Kaymakam ve valiler, hayır oyu verecek kişileri, her yol ve araçla tehdit etmişlerdir.
Kürt illerinde, bu tehditler akıl almaz boyutlara gelmiştir.
Meclisin en büyük 3. partisinin eş genel başkanları tutuklanmış, milletvekilleri tutuklanmış, Kürt ile ve ilçelerinde onlarca belediyeye kayyum atanmış, HDP ve DBP yöneticileri içeri alınmış, köylerin üzerine baskı kurulmuş, şehirler yakılıp yıkılmıştır.
Hayır kampanyasını yürüten herkes, gözaltına alınmış, sesi kısılmış, baskıya ve iftiraya uğramıştır.
Muktedir, Saray Rejimi’nin tam bir basın uygulamasını sahneye koymuştur. Yeni Saray Rejimi’nde basının tam kontrolü kuraldır. NTV, tüm uysalca boyun eğmesine rağmen, Katar sermayesine satılmış, Doğan grubu Katar sermayesi ile görüşmeler yapmaktadır. Saray Rejimi’nin yeni basın uygulamaları açık ve nettir. TRT de dahil, hiçbir TV kanalı, hayırcılara yer vermemiş ya da evet propagandasına hizmet edecek tarzda yer vermiştir.
Yarışmada eşitlik ve adillik ilkesi tamamen rafa kaldırılmıştır.
Tüm propaganda dönemi boyunca, Erdoğan ve ekibi, yeni anayasayı anlatmak yerine, muhaliflere her türlü saldırıyı devreye koymuşlardır. Cumhurbaşkanı, açıkça, CHP liderini, kasetle geldi CD ile gidecek, diyerek tehdit etmiştir.
Tüm bunlar yetmezmiş gibi, sandığa atılan hayır oyları, Saray Rejimi’nin marifeti ile “evet” hâline dönüştürülmüştür. Yüzlerce sandık başındaki HDP gözlemcileri devre dışı bırakılmış, hukuksuzca reddedilmiş, gözaltına alınmıştır.
Önceden ayarlanarak, büyük çaplı bir hile organize edilmiştir. Ama buna rağmen, hayır oyları, yine öne geçmiş, bu durumda, mühürsüz pusulalar devreye sokulmuştur. Mühürsüz pusulalarla ne kadar oyun geçerli sayıldığı, bunca evet oyunun nasıl organize edildiği YSK tarafından açıklanmamaktadır. YSK, bizzat yasaları çiğneyerek, Saray Rejimi’nin seçim sisteminin bundan böyle ne olduğunu açıkça ortaya koymuştur.
Gerçekte, seçim sonuçları, Hayır’ın kazandığı yönündedir. Üstelik Hayır oylarının %65’in üzerinde olduğu da tahmin edilmektedir. Tam da bu nedenle, sandıkların yaklaşık %60’ı açıklanmış iken, 30 dakika boyunca veri akışı kesilmiştir. Bu esnada YSK binasına bazı şüpheli kişilerin girdiği de söylenmektedir. Sonuç, çok yüksek oranda hayır çıkmıştır. Buna rağmen, hile ile, yalanla, hırsızlıkla, her tür yasadışı yöntemle, evet galip ilan edilmiştir.
Bu durumda şu soru açıktadır: Öyle ise, sonuçta “evet” her türlü kazanacak idi ise, neden bir referandum yaptınız? Saray, bundan böyle, “biz referandumu yaptık, sonuç budur” demelidir, böylece, seçim için harcanan paraları da cebe indirme şansı ortaya çıkar.
Bundan böyle Saray Rejimi bu tarzda işleyecektir.
Ama bu bir yönetememe sorunudur. TC devleti, yönetememektedir. Muktedir, ömrü hayatında, bir kere muktedir oldu, ama bu durumda da yönetememektedir.
Bunca baskıya, bunca adaletsizliğe, bunca eşit olmayan çalışma koşullarına, bunca devlet terörüne, OHAL uygulamalarına rağmen, bunca medya egemenliğine rağmen, elde edebildiğiniz sonuç bu mudur? Öyle ise, demek ki, yolun sonundasınız burjuva egemenler.
Bu referandumda çıkan sonuç, şaibelidir. Bu referandum sonucu hilelidir. Bu referandumun kendisi geçersizdir.
“El çabukluğu marifet” hesabı ile, gizlenemeyecek bir gerçeklik vardır: Sonuç Hayır’dır.
KÜRT HALKININ YANITI “HAYIR”DIR
Uzun süredir, PKK’nin Erdoğan ile anlaştığı, başkanlık sistemine evet vereceği propagandası, “ulusalcı” kesimler tarafından yapılmakta, gündemde tutulmaktadır. “Ulusalcılık”, bir vizyonsuzluk değil ise bir ahmaklıktır. Eğer ulusalcılar, dünyayı, sınıf mücadelesini doğru okuyamıyorlarsa, bundan dolayı ulusalcı pozisyonda kalıyorlarsa, emperyalist cephenin “globalleşme” saldırılarına karşı, işçi sınıfının sınırsız ve sınıfsız bir dünya hedefini algılayamıyorlarsa ve bu nedenle “ulus devlet” savunusuna takılıyorlarsa, vizyonsuzdurlar. Ama bizim ülkemizde “ulusalcılar”, bölünme paranoyası ile, Kürtlere karşı düşmanca tutum almayı ulusalcılık sayıyorlar. Bu doğrultuda her zaman Saray Rejimi’nin elinde oyuncak oluyorlar. Ahmaklıkları bundandır. Kürtleri düşman ilan ederek, ülkeyi kurtardıklarını sanıyorlar. Ve bu referandum bu vizyonsuzluğu ve ahmaklığı bir kere daha deşifre etmiştir. Bir kere daha gördük ki, Kürt halkı, kendisine zulüm eden iktidarı desteklememektedir. Bir kere daha gördük ki, Kürt halkı Saray Rejimi’ne karşıdır. Bir kere daha gördük ki, evlerini başlarına yıkmaya ant içmiş zalimlerle Kürt halkı her zaman iki ayrı kamptadır.
Kürt illerinden “evet” kaçmış oylar üzerinden hesap yapanlar, gerçekte, devletin, Saray Rejimi’nin Kürt oylarını çalma, yok etme, evet oylarına çevirme işlemlerini, Kürt illerinde yaşanan hukuksuzlukları aklamaktadırlar. Tüm hırsızlıklarına rağmen, tüm hile ve baskılarına rağmen, elde edebildikleri sonuç açık değil midir?
Referandum, Kürt hareketi içinde de ayrımları ortaya çıkarmıştır. Devrimci demokrat Kürt hareketi karşında, Erdoğan-Bahçeli-Barzani-HÜDA PAR cephesini bulmuştur. Bu Kürt hareketi içinde iki cephedir. Türkiye’de sol adına konuşan “ulusalcılık”, kendine bu cephelerden hangisini yakın görmektedir? Şimdi buna da karar vermeleri daha kolaydır. Belki bu yolla, içlerine işlemiş Kürt düşmanlığını yenme şansları oluşur.
CESUR BİR “HAYIR”
Hayır çalışması, son derece cesurcadır.
Sonuç ne olursa olsun, bu, hayır çalışmasının etkisini yok edemez. Hayır çalışması, en başından, baskıları, basının karartmalarını, yalanları, hileleri biliyordu. Belki bu boyutta ve bu denli aymazca olacağını tahmin etmek güç idi. Ama Saray Rejimi’nin, baskı demek olduğunu, Saray Rejimi’nin hile demek olduğunu, Saray Rejimi’nin yalan demek olduğunu zaten biliyorduk.
Tüm olumsuzluklar içinde, bir hayır çalışması yürütülmüştür.
En başından, sonuçtan bağımsız olarak, hayır çalışmasının halkın, işçi ve emekçilerin, muhaliflerin örgütlenmesine bir katkı olarak ele alınması gerektiğini görüyor ve söylüyorduk. Bu konuda sonuç elde edilmiştir. Gerçekten de hayır çalışması, kitlelerin örgütlenmesi yolunda adım olmuştur.
Hayır çalışması cesur bir çalışma olmuştur.
Hayır oyu vermenin bile cesaret hâline geldiği düşünülürse, bu küçümsenemez bir kazanımdır.
Hayır kazanmıştır.
Ama bu yetmez.
Saray Rejimi açıkça ilan etmiştir ki, sandıklara ne oy atıldığı önemli değildir. Sandığı kendileri sayıyor ve sonucu kendileri ilan ediyorlar. O kadar ki, neden referandum yaptıklarının yanıtını kendileri dahi bilmiyorlar.
Sistem, Saray Rejimi, sandığı işlevsiz kılmıştır.
Artık, cepheler ve mücadele yöntemleri daha nettir.
Mücadelenin bundan sonrasını belirleyecek olan, işçi sınıfının örgütlülük düzeyidir. Mücadele alanı ise, hayatın her anı, her alanıdır, en çok da sokaklardır.
Bundan sonrası, daha ileri örgütlülük istemektedir.
Bundan sonrası, daha fazla bilinç ve akıl gerektirmektedir.
Bundan sonrası, mücadelenin her biçimine açık olmayı gerektirmektedir.
Bundan sonrası, daha büyük cesaret istemektedir.
Ve daha büyük cesaret, referandum boyunca sürdürülen hayır çalışmalarının içinde vardır. o