TC devletinin parlamentosu, artık, apış arasını örten bir bez parçası kadar bir role sahip değildir.
Parlamento, işlevsizdir.
AK Parti diye bir parti yoktur. Parti olma özelliğini çoktan yitirmiştir. Olsa olsa, müteahhitlerden, eğitimden, enerjiden, sağlıktan gelen gelirlerin nasıl dağılacağını belirleyenlerin elinde, ayak işlerini yapan bir irtibat bürosudur.
MHP diye bir parti yoktur. İşlevsizdir. Türk-İslam sentezi de bitmiştir. Bahçeli, Erdoğan’ın elinde olduğu herkesçe konuşulan kasetler karşılığında MHP’yi kapatmıştır. MHP, Saray Rejimi’nin uzantısıdır.
CHP diye bir parti kalmamıştır. Baykal, 7 Haziran seçimleri sonrasında, Erdoğan’la, meclis başkanlığı için girdiği “kurnaz” pazarlık ile, 16 Nisan referandumunun ardından, daha hileler canlı iken, 2019 seçimleri tartışmasını açarak adaylığını ilan edecek vücut gösterisi ile, Kılıçdaroğlu, Yenikapı meydanında sahne alarak, üzerine çıkacak bir tank bulmak yerine Yenikapı’da sahneye çıkmayı seçerek ve 16 Nisan referandumunun hileleri açık iken, halkın oylarını korumak için, halkı sokağa çağırmayarak, CHP’yi işlesiz kılmışlardır. Şimdilerde CHP gençliğinin sola yelken açmak üzere, CHP saflarında kalması, bu durumu kavramamaktan, CHP’yi dönüştürme umudunu korumaktan ileri gelen bir körlüktür. Sözümona sol CHP muhalefeti, gerçekte, bu umudu besleyerek, gençliğin CHP’den kopmasını önlemek istemektedir.
Tüm bu partiler, artık bitmiştir.
Tüm bu partiler, Saray Rejimi’nin uzantılarıdır.
Tüm bu partiler, iflas etmiş, fiilen rafa kaldırılmış parlamentonun sanki işe yarıyormuş gibi gösterilmesinin araçlarıdır.
Ve Saray Rejimi, her alanda, her yol ve araçla, halklara, işçi sınıfına, emekçilere saldırmaktadır.
Yaşam alanlarımıza saldırıyorlar. En sıradan, en temel haklarımıza saldırıyorlar. Kıdem tazminatı hakkımıza saldırıyorlar, tüm sosyal haklarımıza saldırıyorlar. Taşeron sistemi ile, işçi sınıfının ümüğünü sıkıyorlar.
İşçi ve emekçilerin borçlandırılması yolu ile, esir alınması için her yolu deniyor, her aracı kullanıyorlar.
Basın, tamamen bir Saray borazanıdır. Saray Rejimi, basını tamamen kendine bağlamış, tamamen kontrol altına almıştır.
Sendikalar, Saray Rejimi’nin kontrolü altındadır. Artık, en gerici sendikalara bile tahammül etmemektedirler.
İşçi sınıfının daha azgınca sömürülmesi, fabrikalarda kanının emilmesi, esir ve köle hâline getirilmesi için, her araçla, her yolla saldırıyorlar.
Saray Rejimi, kendi yasalarını dahi tanımıyor.
Saray Rejimi, açıkça, “demokraside kâr düşer” diye konuşuyor. Saray Rejimi, her metrekaresini bombaladıkları Kürt illerine “turist akını”ndan söz ediyor. Saray Rejimi, ülkenin tüm ekonomisini, rant ekonomisi hâline getiriyor.
Saray Rejimi budur.
Ve bu Saray Rejimi’ne karşı, işçi ve emekçilerin, direniş dışında bir seçeneği yoktur. İşçi sınıfı, dışarıdan bir kurtarıcı bekleyemez. Halklar, kendi iradelerini ortaya koymak zorundadır. İşçi sınıfı için bugün direniş, ölüm kalım meselesidir. Ya direnerek kazanacağız ya da teslim olup, Saray Rejimi’nin köleleri hâline gelmeyi kabul edeceğiz. Alternatifler bunlardır, tablo bu kadar açık, bu kadar nettir.
Ne yapmamız gerektiği açıktır.
Tıpkı, Kürt halkının yaptığı gibi, tıpkı Gezi Direnişi’nde insanların yaptığı gibi, tıpkı metal işçilerinin grev-direnişinde yaptıkları gibi, tıpkı 16 Nisan hayır kampanyasının başarıya ulaşmasında yaptığımız gibi, direneceğiz.
Tüm bu direnişlerden öğrenerek, daha büyük bir inançla, daha büyük bir irade ile direneceğiz.
Bunun için, örgütleneceğiz. Her yerde, hayatın her alanında, her fırsatta, her yol ve araçla, bir anımızı bile boşa geçirmeden, örgütleneceğiz. o