Biz devrimciler için, bir sömürge ülkede yaşıyorsak hele, emperyalizme karşı mücadele, sosyalizm mücadelesinin ayrılmaz bir parçasıdır. Bu nedenle biz devrimci sosyalistler, anti-emperyalist mücadele vermeye yönelmiş kişi ve grupları, farklı ideolojileri olsa da, müttefik olarak görürüz. Ama her zaman ve her zaman biliriz ki, tutarlı bir anti-emperyalizm, ancak sosyalizm savunusu ile, ancak anti-kapitalist olma ile mümkündür. Kapitalizme karşı mücadele etmeden, tutarlı bir anti-emperyalist olunamaz.
Bizim içinde yaşadığımız Ortadoğu coğrafyasında, birçok “ulusal” hareket, anti-emperyalist bir mücadeleye başlamıştır. Ancak, bu mücadelenin başarısı, onların anti- kapitalist olmalarına, yani sosyalizm için mücadele etmelerine bağlı olmuştur. Bu nedenle birçok anti-emperyalist “ulusalcılık” sonuçta, emperyalizme bir başka tarzda bağlanmıştır.
Aynı şekilde İslamî hareket içinde, anti-emperyalist mücadeleden yana olanlar olmuş, bu konuda samimi olanlar olmuştur. Ama kapitalizme karşı tutarlı bir mücadele yok ise, bu anti-emperyalizm çocukça bir istem olarak kalır.
İslamî hareket denildi mi, çoğunlukla, komünizme karşı mücadele adına, emperyalizm tarafından, daha çok da ABD emperyalizmi tarafından kullanılmış hareketler anlaşılır. Birkaç istisna dışında tüm İslamî hareketler, bu eksende, SSCB’ye karşı eski “yeşil kuşak” projesinin içinde şekillenmiştir.
Gülen hareketi ne kadar ABD’ye bağlı ise ya da İsrail’e, İngiltere’ye, Almanya’ya vb. bağlı ise, AK Parti de o kadar Müslüman Kardeşler gibidir ve ABD çizgisindedir. AK Parti’nin özel bir proje olması da bu anlamdadır.
BOP eş başkanı olduğunu bizzat kendi ağzından, övünerek söylemiş olan Erdoğan, İsrail’e mi karşıdır? Kudüs’ün başkent ilan edilmesi kararına mı karşıdır? Elbette ki değildir. Erdoğan ve AK Parti’nin ana kadrosu, kesinlikle ABD, İngiltere ve İsrail hattına, sonuna kadar bağlıdır.
Erdoğan, Şam’ın işgalinden söz ediyordu. Ve Erdoğan ve ekibi, TC devleti Suriye savaşında, tüm kadroları ile bir tetikçi olarak davranmıştır. Suriye’nin işgalinde rol almıştır, almaktadır.
Ne zaman ki, Rusya ile karşı karşıya kalındı ve ne zaman ki, Suriye savaşı ABD aleyhinde gelişmeye başladı, ne zaman ki, ABD, İngiltere, İsrail, Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye destekli IŞİD güçleri yenilmeye başladı, o andan itibaren ABD ile Türkiye arasında bir açı farkı oluşmaya başladı.
Bugün, ABD, Türkiye’nin İran’a girmesini talep ediyor mu? Eğer ediyorsa, bu nedenle, Erdoğan ve Trump’ın ortaklaşa tırmandırdıkları bir sözde kriz mi vardır? Varsa bu krizin amacı, İran’a savaş için, TC devletini topyekûn olarak ikna edebilmek midir? İran’a karşı savaş karşılığında Türkiye acaba ne kadar para talep etmektedir?
Erdoğan, İran’a karşı savaşırsa sonu gelmiştir, savaşmazsa ABD ipini çekecektir ikilemi ile karşı karşıyadır ve AB’ye bu nedenle yeniden yaklaşmaya başlamıştır. Almanya ve AB, büyük ölçüde İran savaşına karşıdır.
İşte Erdoğan ve AK Partili hükümetin anti- Amerikan tutumu gibi gözüken bağırıp çağırmaları bu nedenledir.
Rahip Brunson’u ABD’ye karşı kullanmak, gerçek olamayacak kadar çocukçadır. TC devletinin de, ABD’nin de karşılıklı kullanabilecekleri daha fazla kozları, daha ciddi kozları olmalıdır.
Mesela Türkiye, açık olarak İncirlik üssünü kapatacağını ilan edebilir. İncirlik başta olmak üzere ABD üsleri söz konusu iken, Türkiye’nin rahibi kullanması, “al papazı ver papazı” tarzını öne çıkarması, daha çok, içeride AK Parti’yi destekleyenleri kazanmak içindir. Başka bir etkisi de olmaz, amacı da.
Brunson olayını kullanmak, Erdoğan için, ekonomik krizi kendi hükümetinin politikalarının sonucu değilmiş gibi göstermek amacına hizmet eder.
İdlib, Suriye ordusu tarafından alındığında, Suriye savaşı büyük ölçüde bitmiş olacaktır. ABD, Türkiye’ye, bu süreci uzatma, bu açıdan Rusya’yı oyalama görevi vermiş olmalıdır. Öyle anlaşılıyor ki, bu oyalama işe de yaramaktadır.
Saray basını, anti-Amerikan bir tutum izlendiği izlenimi yaratarak, Erdoğan ve AK Parti’yi aklamaya çalışıyor.
Ama bu arada ne olursa olsun, halkta Amerikan karşıtlığı da gelişmektedir. Bu gelişen Amerikan karşıtlığı, sağlam temellere bağlı değildir.
Değildir çünkü, anti-emperyalizm temelli değildir.
Barlas’ın, iPhone kullananlar sadece FETÖ’cülerdir, demesi de bu ciddiyetsizliğin kanıtıdır. Barlas, büyük Amerikan sevdalısıdır ve şimdi, Amerikan malı olduğu için iPhone’a karşı mücadele başlatmıştır! Gözlerimiz yaşarıyor.
Barlas, dolar aşığıdır. Ve şimdi, anti-Amerikan olmuştur. Yarın ise tekrar ABD sevdalısı olacaktır.
Buyursunlar, gerçek anlamda anti-Amerikan olacaklarsa, ilk iş olarak, ABD ile yapılmış tüm ikili anlaşmaları açıklasınlar. Erdoğan mesela bu ikili anlaşmaları yırtsın. Mesela İsrail ile olan ikili anlaşmaları yırtsınlar.
Amerikan mallarına ambargo uygulayacaklarsa, mesela ABD silâhlarını reddetsinler, mesela Cargill’in aldığı imtiyazları yok etsinler.
ABD üslerine karşı çıksınlar. Eğer bağımsızlıktan söz ediyorlarsa, NATO’dan çıksınlar.
Bunları yapmadan, anti-emperyalist, anti-Amerikan olmak mümkün değildir. Erdoğan ve hükümetin, Amerika’ya karşı açık bir tutumu yoktur, daha çok sahneyi dolduran tutumları, show yapmaya yönelik tutumları vardır.
Hükümet, Suriye savaşı konusunda ABD’den gelen açık emirleri, yapılan anlaşmaları vb. açıklasın. IŞİD’e giden silâhları açıklasınlar. IŞİD petrollerinin pazarlanma şekillerini açıklasınlar.
Erdoğan’ın İsrail karşıtlığının ne anlama geldiğini biliyoruz. İsrail ile bağlı ihaleleri mi iptal ettiler? Şimdi, aynı tiyatro, anti-Amerikancılık olarak oynanıyor.
Evet halkta, işçi ve emekçilerde bir anti-emperyalist ruh gelişmektedir. Bu anti-emperyalizm, ancak içteki sömürüye ve sermaye egemenliğine karşı çıkarak tutarlı bir hâl alabilir. Bu nedenle, işçi sınıfının sahneye çıkması, gerçek anlamı ile ülkenin sahibi olarak davranması dışında bir anti-emperyalizm mümkün değildir. İçeride sömürüye, içeride sermaye egemenliğine karşı çıkmadan, emperyalizme karşı olmak mümkün değildir, tutarsızdır.
Deniz’lerin, Mahir’lerin, İbrahim’lerin katlini lanetleyerek işe başlasınlar.
Suriye’de emperyalizme verdikleri desteği çeksinler, Suriye’den hemen çekilsinler, bunu zorla değil, açıkça emperyalist işgale karşı olduklarını açıklayarak yapsınlar. Kendi işledikleri suçlar da dahil, Suriye’de emperyalist güçlerin işledikleri tüm suçları itiraf etsinler. Ve ABD ile yapılmış tüm ikili, gizli ve açık anlaşmaları deşifre etsinler. Barlas ve onun gibiler, bununla işe başlasınlar. Saray basını, her gün bir ABD belgesini yayınlasın. Tüm bunlar, rahip olayı etrafında kopartılan sahte fırtınadan çok daha anlamlı olacaktır.
İşçiler ve emekçiler o kadar örgütsüzdür ki, emperyalizmin uşakları, anti-emperyalist rollere bürünebilmektedirler.
Bu ucuz anti-Amerikancılığın ipliğini pazara çıkarak şey, işçi ve emekçilerin, halkın gerçek anti-emperyalist tutumu olacaktır. İşçi ve emekçiler gerçek anti-emperyalist tutum ile sahneye çıktıkça, görülecektir ki, bunlar, önce işçilere karşı mücadeleye başlayacaklardır.
Ucuz politikaların sonuna gelinmektedir.
İşçi ve emekçiler, bu ciddiyetle örgütlenmelidir.