Geçtiğimiz cumartesi günü Adıyaman, Antalya ve Adana Belediye Başkanları yeni bir dalga operasyonla gözaltına alındılar. Yerel seçimlerden bu yana sadece il bazında kayyum atanan veya başkanları tutuklanan illerin toplam nüfusu yaklaşık 25 milyondur. CHP’nin toplam kazandığı 35 il belediyesinden 14 belediye başkanına saldırılmış oldu.
Hâlihazırda her gün bir yeni tarih ifade edilerek devam edilen saldırılar sürerken, saldırılara karşı direnişin önünü açmak için yolu temizlemek gereklidir. Biz bugün direniyoruz, Saray Rejimini alaşağı edecek tek gerçek olarak da direnişi ciddiye alıyoruz. Saldırı ağırdır, dolayısıyla iş hafife alınmamalıdır. Direnmek ciddi bir iştir.
1- Erdoğan aday olamaz. 19 Mart’ta Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptal edildiği üniversitede, İstanbul Üniversitesinde bir barikat aşıldı ve yıllardır bir cendereye sıkışanların “böyle yaşamak mı olur” sorusu dışarı çıkarak “böyle yaşamak istemiyoruz” eylemlerine dönüştü. İşte o eylemlerde sokağa çıkanların attığı sloganlardan biri “Diplomasız Erdoğan” sloganıdır. Kuralları biz koymadık, elbette işçi-emekçilerin kurduğu bir iktidarda yöneticinin diploması konu olmayacaktır. Ancak bugün Erdoğan bu gerekleri yerine getirmemektedir. Sadece diploması olmadığı için de değil. 2015’ten bu yana tüm seçimleri çalmıştır, çaldığı her sonuç saraylı muhalefet tarafından temize çekilmiştir. 3 defa üst üste seçime girmesi yasak olan Erdoğan’ın, 2023 seçimlerine “erken” denerek, aday olması sağlanmıştır. 2028’e kadar her seçim erkendir, diyelim ki Kasım’da bir kez daha “seçildi”, şimdiki görev süresi 2030’a uzayacaktır. 2029’da bir “erken” seçim olması hâlinde Erdoğan’ın aday olamayacağının garantisi nedir? Operasyonların hemen ardından “tonu çok yüksek” açıklamaların arasında “zaten aday da olabiliyorsun, sandığa gel” demek nedir? 2023 seçimlerinin ardından “normalleşme” ve “yumuşama” diye giden sürecin yumruklu, gösterili hâli midir? Dün Kılıçdaroğlu’nun “mağdur yaratmayalım” diye yol verdiği yasadışı adaylık, bugün hangi saiklerle devam ettirilmektedir? Bunlar sorulardır, ciddi olanın cevaplaması gerekir.
2- Bugün artık yönetenlerin her türlü yolsuzluğa bulaştığı, halkın neredeyse tamamı tarafından bilinmektedir. Bilinir çünkü yağma-rant üzerine kurulu bu sistem baştan aşağı böyle örgütlenmiştir, bilinir çünkü çocuğunuzu evinize yakın bir okula kaydettirmek istiyorsanız bile işlerin nasıl yürüdüğünü görürsünüz. Sistem en alttan en yukarıya böyle kurulmuştur. Son günlerde, “sert muhalefet” adına, “kötüleşirsen senden beter kötüleşirim” denilmektedir. Mesela İBB’nin önceki dönem ihale yolsuzluklarını açıklamak kötüleşmek midir? Sağlık sektöründe dönen pisliği açıklamak kötüleşmek midir? “Devri-sabık yapmayacağız” demenin başka bir şekli midir bu? Bizim elimizde 17-25 Aralık dosyalarının dökümü yoktur, bizim elimizde Mansur Yavaş’ın bahsettiği 100 soruşturma dosyası yoktur. Özgür Özel’de hem bunlar hem de daha fazlası vardır. 100 sayfalık 100 dosya uç uca eklense 3 km yol yapar, Ankara Büyükşehir Belediyesi ile Saray arası 6 km’dir. Bu, konunun sadece bir yanıdır. Bugün CHP yönetiminin saldırılara karşı yapabildiği tüm açıklamalar, tüm parmak sallamalar, Özgür Özel’in “milyon milyon geldiler” dediği insanların direnişi sayesindedir. Eğer siz direnişi güçlendirmek istiyorsanız tüm yolsuzluğu mesela bugünden itibaren her gün bir dosya olarak İBB’den pankartlarla duyurmaya başlayın. Gerçeğin bir kısmını söylemek, direnişten gerçekleri saklamak olacaktır. Özel “2 yıl vadeli cesaret mi olur?” diye sormaktadır, doğrudur. “Cepteki taşları bitirmemek” de genelde pazarlığı ifade eder, ortada bir pazarlık mı vardır? İstanbul, İzmir, Antalya, Adana, Adıyaman… Ahmet Ercan, İmamoğlu, Tutdere… Bu taşlar hangi belediyenin kapısına gelindiğinde atılacaktır? Kılıçdaroğlu, yıllarca, halkın yükselen öfkesini “seçimleri bekleyin” diyerek yönetmeye çalışmıştır, nihayetinde bugün CHP yönetiminin başında sallanan kılıçlardan biridir.
3- 10 Mart 2023’te yapılacağı belirsiz seçimlerin Mayıs 2023’te yapılacağı açıklanmış, 30 Mart’ta ise “NATO’nun genişlemesi”ne ilişkin yapılan meclis oylamasında tek bir itiraz çıkmamıştır. Mayıs 2023’te iki tur hâlinde gerçekleşen seçimi daha ilk turdan Kılıçdaroğlu’nun kazandığı ancak seçimlerin Erdoğan’a verildiği bilinmektedir. Nedir bu verilmek? Uzun zamandır yazılıyordu ancak bugün artık daha görülebilir hâle gelmiştir. ABD liderliğindeki NATO aldığı kararlarla, İran, Rusya ve Çin’e dönük saldırılarını yoğunlaştıracak, dünyanın paylaşım savaşı hız kazanacaktı. Son iki yılda bu paylaşım savaşı hız kazanmıştır. NATO üyesi, ABD-AB’nin ortaklaşa sömürgesi Türkiye’nin bu hıza uygun hareket etmesi gerekliliği ortaya çıkmıştır. Mayıs 2023 seçimleri ile birlikte, savaş kabinesi kurulmuş, ekonomi ise başına bir İngiliz vatandaşı Mehmet Şimşek getirilerek uluslararası konsorsiyuma devredilmiştir. Bölgede emperyalizm adına tetikçilik görevi üstlenen devlet, Saray’ın tüm bileşenleriyle savaşa göre örgütlenmiştir, seçim bu organizasyonun bir parçasıdır. Aday olamayan aday Erdoğan’ın seçilmesine izin vermek, her tarafı hileli olduğu daha ilk günden açığa çıkan seçim sonuçlarına “halk seçti” demek, bununla beraber düşünülmelidir. Burada yapılan anlaşmanın bir sonucu olarak 10 ay sonra yapılan yerel seçimlerde ise haritanın görüntüsü değişmiştir. Yerel seçimler sonrası “Saray Rejiminin belediyelerle dengelendiği” bir görüntü olarak sunulmuş, hemen ardından “normalleşme” ve “yumuşama” gelmiştir. Saray Rejimi seçimle gelmemiştir, Saray Rejimi belediyelerle dengelenmez, Saray Rejimi seçimle gitmez; bu görülmelidir. 2020 yılında, yağma-rant ve savaş ekonomisi milyonlarca insanın hayatlarını zehir ederken, işçi eylemleri ve grevler artıp dalga dalga yayılmaya başlamışken, erken seçim tartışmaları başlamıştır ve 2023’e gelinmiştir. Bugün “böyle yaşamak istemiyoruz” diyenler sokaktadır, bir kez daha “erken seçim” denmektedir. İşte bu tam olarak “Ankara siyaseti”dir. Ankara siyaseti “iç cephenin güçlendirilmesi”ni istemektedir. Ankara siyaseti yapmamak, saldırılara karşı direnişten yana tutum almak, sokaklarla mümkündür, genel direnişin büyütülmesiyle mümkündür ve artık eylemlerin bir sloganı hâline gelen “Genel Grev-Genel Direniş”in örgütlenmesiyle mümkündür. Bunun önünün açılması gerekir.
4- Öğrenmek isteyen için direniş iyi bir öğretmendir. AK Partili bir eski Bakan “Gezi bizim şaftımızı kaydırdı,” demektedir. 31 Mayıs 2013’ten bu yana Gezi Direnişi tüm direnişlerde sürmektedir. Bugün sokaktaki herkesin örnek aldığı Gezi Direnişi’nden hemen sonra, özgürlükleri için sokağa çıkan milyonların önüne “kavgadan uzak, barıştan huzurdan yana bir süreç” için CHP-MHP’nin ortak adayı olarak İslam Konferansı Örgütü eski genel sekreteri Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu konuldu. Bunu hatırda tutalım.
Gezi ile Kobanê direnişinin ardından 7 Haziran 2015’te HDP’nin oyları sayesinde, AK Parti 2003’ten bu yana ilk defa tek başına iktidar olmaktan edilmişti. Devletçe kabul edilmeyen seçim sonuçları, katliamlar eşliğinde 1 Kasım’da yeniden yapıldı. 1 yıl sonra, 7 Haziran 2016’da ise CHP’li vekillerin “Anayasaya aykırı ama evet diyeceğiz,” söylemine eşlik eden oylarıyla bugün hâlâ tutsaklıkları devam eden Selahattin Demirtaşların dokunulmazlıklarının kaldırılması süreci başladı. Bugün Özgür Özel’in dokunulmazlığının kaldırılması dosyası meclise gelmiştir. Bunu hatırda tutalım.
Direnişler, kriz ve savaş nedeniyle olağanüstü saldırılar için olağanüstü olarak yeniden organize edilen devlet “fiilî olanın yasalaşması”nı sağlamak için artık adına Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen ucubeyi referanduma götürdü. Mühürsüz oyların sayılması ile birlikte hemen her sandıkta hırsızlık, hile ve saldırılar yapılırken, seçim akşamı on binler “Hayır, biz kazandık” diyerek sokağa çıktı. Sokağa çıkanlar “vatandaşın oyuna saygılıyız, ilk seçimde Cumhurbaşkanı biz olacağız” diyerek muhalefet tarafından evlerine itildi. 1 yıl sonra Kılıçdaroğlu “Sandıktan hayır çıktı elbette. 51,2 hayır çıkmıştı,” diye itiraf etti, Erdoğan “atı alan Üsküdar’ı geçti haberiniz yok,” dedi. Bunu hatırda tutalım.
Şimdilerde yeniden kürsülere çıkartılan Muharrem İnce’nin aday olduğu 2018 seçimlerinde ise veri akışı durdurulduğu sıralarda “adam kazandı” dediği seçimlerle ilgili sonrasında “Oy çalmışlar mıdır, evet çalmışlardır,” dedi. Bunu hatırda tutalım.
Bir seçimler anatomisi yapmadık, doğrusu biz bu seçimlerin tamamının hileli, tamamının sonuçlarının gayrimeşru olduğunu da biliyoruz. Bu topraklarda ne zaman direnenler başını kaldırıp, onurluca seslerini yükseltmeye başlasalar, sokaklar direnenlerle dolsa, önlerine bir sandık gelmiştir. Sokaktan korkan sadece Erdoğan değildir, sokak tüm yönetenleri korkutmaktadır, bu korku her defasında egemenlerin bir bütün olarak hareket etmesini gerektirmiştir. Biri sandıktan çalmıştır, diğeri çaldığını gizlemiştir. Biri hileyi kurmuştur, diğeri sandığı istemiştir.
Direniş, her defasında seçim sandığına sıkıştırılmak istenmiştir. Direnenlerin bu sıkışmayı aşacak bir örgütlülüğü yaratma zorunluluğu vardır.
5- Direniş, Saray’ın planlarını bozmuştur. 19 Mart’ta yıkılan barikat İBB’ye kayyum atanmasını durdurmuştur ancak saldırıları durduramamıştır. Saldırıları durduracak, örgütlü direniştir.
Milyonlarca insanın, oy verdiklerinin değiştireceğine canı gönülden inanmasalar da, değişsin istedikleri bir düzen vardır. Kadınların sokak ortasında öldürülmemesini, emeklilerin üç kuruşla ölüme mahkûm edilmemesini, işçi-emekçilerin kölece çalıştırılmamasını, öğrencilerin cehalet üreten eğitim sistemine maruz kalmamasını, halkların savaşlarda ölmemesini, karış karış tüm coğrafyanın madenlere peşkeş çekilmemesini seçmiştir. Değişsin istenen de bu yaşamdır. Bu yaşamın kurulabilmesi için, Saray Rejimini göndermek için tek seçenek direniştir.
19 Mart’tan bu yana sokağa çıkan herkes kendi itirazını yanında getirdi. Öğrencilerden kadınlara, işçilerden emeklilere, hayvanların öldürülmesini istemeyeninden doğasını savunanlara “böyle yaşamak istemiyoruz” diyen herkes iradesini sokaklara yansıttı.
Hatırlayalım, direniş sırasında “Boykot, Grev, Direniş” sloganının “Boykot”u bir günlüğüne esnafların kepenk kapattığı, direnişten yana herkesin bir şekilde dâhil olduğu bir eyleme dönüştü. Boykot çağrısı Saray tarafından “milli güvenliği tehdit” olarak algılandı, boykota karşı alışveriş yapan bir AK Partili vekil kasada ödeme yaparken çıkan fiyata “ne aldık ki” demekten kendini alıkoyamadı. Kapalı olan her kepenk, kesilmeyen her fiş direnenlere moral oldu, dayanışma-kermes masaları kuruldu.
Biz “böyle yaşamak istemiyoruz” diyenler işçi-emekçileriz, kadınlarız, öğrencileriz, tüketmediğimiz ne varsa üreten bizleriz. Saray’ı daha da korkutan, “milli güvenliği tehdit” dedirten, eylemin sloganın ikinci kelimesi “Grev”e kadar varmasıdır. Saray Rejimi’nin yağma-rant ve savaş ekonomisinden, patronlar kârlarına kâr kattığı için memnundur ve destek vermektedir, bizi her geçen gün yoksullaştıran ise budur. Grev patronlar için, Saray için hayatın durmasıdır. Saldırıları durdurmak için de genel grev etkili olacaktır.
Bu direnişin parçası bizler, mahallelerimizde, okullarımızda, işyerlerimizde taleplerimizle yan yana gelelim. Direnişleri birleştirelim. Çünkü yan yana gelen direnişlerin talepleri daha güçlü açığa çıkacaktır, örgütlü hareket etmenin gücü kazandırıcı olandır. “Böyle yaşamak istemiyoruz”u “insanca, onurlu bir yaşam”a çevirecek güç bizdedir. İnsanca, onurlu bir yaşam için tüm direnenlerin elini taşın altına koyduğu “Genel Grev Genel Direniş”i, Birleşik Emek Cephesi’yle yaratabiliriz. Biz eğer örgütlenirsek, sadece planları bozan değil planlar yapan da olabiliriz, insanca, onurlu yaşayabiliriz!
Kaldıraç Hareketi
08.07.2025