Kapitalist dünya ekonomisi, emperyalist merkezler ve onlara bağımlı sömürge ülkelerden oluşan bir bütündür. Bu bütün, içinde Türkiye’nin de yer aldığı dünya tekelci sistemidir. Dünya tekelci sistemi, kapitalist-emperyalist bir sistemdir.
Kapitalizm, insanın insanı sömürdüğü, üretim araçları üzerinde özel mülkiyeti tanıyan, sınıflı toplumların en sonuncusudur. Bu anlamda da en gelişmişidir. Tüm sınıflı toplumlara ait özellikleri geliştirerek barındırır. Bu açıdan kapitalizmi, feodalizme göre ileri bir toplum olarak tanımlamak, sınıflı toplumları birbirlerinden çok kalın çizgilerle ayırmaktır. Feodalizmden bakarak burjuva devrimlerde veya burjuva egemenlikte ilericilik aramak, kendini burjuvazinin yedeği haline getirmektir. Hele hele Paris Komünü ve Ekim Devrimi’nden bu yana kapitalizmde hâlâ feodalizme göre ilerici noktalar aramak, sosyalizm yandaşı olmaktan da çıkmaktır.
Tekelci kapitalizm ise, kapitalizmden bir sapma değildir. Kapitalizmi, “serbest rekabetçi” ve tekelci diye ayırmak, bu ayrımı da abartılı yapmak, kapitalizmi aklamaya yöneliktir. Tekelcilik, kapitalizmin bir uru değildir, ondan bir sapma değildir. Tersine kapitalizm, daha ilk doğduğu anda var olan yasalarının kaçınılmaz sonucu olarak tekelciliğe evrilir. Tekelci kapitalizm, kapitalizmin tüm özelliklerinin kendini daha net ve dolaysız açığa vurduğu, çürümüş kapitalizmdir. Tekelci kapitalizm, kapitalizmden bir sapma değil, onun yasalarının kaçınılmaz sonucudur.
Dünya tekelci sisteminin iç dinamiğini, emperyalist ülkelerin dünyanın tüm diğer ülkelerini yağmalaması ve kendi aralarında paylaşması oluşturur. Dünya kapitalist ekonomisini bir bütün haline getiren, bu emperyalist aşamadır. Emperyalist egemenlik, dünya halklarının sömürgeleştirilmesi demektir. Feodal sömürgecilikten farklı olarak kapitalist sömürgecilik, daha derin sömürgeleşmek, daha derin bir bağımlılık demektir. Bugün insanın ruhunu sömürgeleştiren bir sistem vardır karşımızda.
Dünya tekelci sistemi, dünya çapında komünizme geçişin tüm olanaklarını sunmaktadır. Mevcut teknolojik düzey, tüm yeryüzünde yaşayanların, daha fazla çalışmaksızın temel ihtiyaçlarını karşılamaya çoktan yeterlidir.
Tekelci kapitalizm, kapitalizmin çelişkilerinin keskinleştiği, sosyalizmin kapıyı çaldığı bir aşamadır. Tekelci kapitalizm üretimin toplumsal niteliğini tüm yönleri ile açığa vurur. Üretimin toplumsal niteliği ile mülk edinmenin özel karakteri arasındaki çelişkiyi iyiden iyiye keskinleştirir. Ancak ekonomist bir bakış ile tekelci kapitalizm, emperyalizm anlaşılamaz. Emperyalizm, aynı zamanda karşı-devrim örgütlenmesi demektir.
Kapitalizmin tekelci aşamaya yükselişi, emperyalizmin doğuşunun hemen ardından gelen, Ekim Devrimi ile proletaryanın göğü fethe çıkışının damgasını taşımaktadır. Bugün tekelci kapitalizm her yönü ile Ekim Devrimi ile başlayan proleter devrimler çağının damgasını içselleştirmiştir. Yüzyılın hemen başından bu yana iki dünya savaşı ve bir soğuk savaş yaşanmıştır. Bunlar bir yandan tekelci rekabetin, diğer yandan ise dünya çapında iki sınıfın çarpışmasının sonuçlarıdır. 20. yüzyıl iki sınıfın çarpışmalarının yüzyılıdır, bu çarpışmanın alanı tüm yeryüzüdür; bu çarpışma her konunun, her ayrıntının içine sinmiştir. Çözüm ise kapitalizmin tümden yıkılmasındadır. Bu nedenle, bugün sosyalizmin çözülüşü ile kapitalizmin kazandığı zafer, tam bir Pirus zaferidir.
Sermaye ihracının aldığı boyutlar, üretimin uluslararasılaşması ve bunlarla birlikte ilerleyen iletişim olanakları tekelci kapitalizmin egemenliğini pekiştirirken, aynı zamanda onun çelişkilerini de arttırıyor. Gelişecek bir devrimin hızla yayılma olanağı artıyor. Bölge devrimleri olanaklı hale geliyor. Emperyalist zincirin en zayıf halkasından kopacağı biliniyor. Bir zincirin gücü, en zayıf halkanın gücüne eşittir ve kapitalist-emperyalist sistemin iç dinamizmi gereği tüm zincirin gücü azalıyor.
Devlet, sınıf savaşımı altında şekillenir. Geri bir sosyo-ekonomik sistemde altyapı-üstyapı ilişkisi en başta sınıf savaşımları aracılığı ile kurulur. Üstelik burada sınıf savaşımı, kapitalizm söz konusu olduğundan, sadece belli bir ülke sınırları içindeki sınıf savaşımını değil, tüm dünyadaki sınıf savaşımını ifade eder. Günümüz devleti, tekelci kapitalizme uygun olarak, Ekim Devrimi ve komünizm korkusu altında şekillenmiştir. Bu korku, onu, bir yandan mevcut andaki devrimci gelişimi bastırmak, diğer yandan ise gelecekteki muhtemel bir devrimci yükselişi önlemek için “insanı bitirmek” göreviyle karşı karşıya getirmiştir. Bu ikili görev, şiddet ve ideolojinin bugüne kadar görülmemiş bir biçimde iç içe geçmesini gerektirmiştir.
Modern kapitalizmin devleti, tümüyle iç savaşa göre örgütlenmiştir. Günümüz kapitalizminin devleti tekelci polis devletidir. Tekelci polis devleti, gelecek korkusuna göre, bir devrimi önlemek amacıyla örgütlenmiş bir devlettir. Tekelci polis devleti, tekelci kapitalizmin geleceğinin olmadığının açık bir kanıtıdır.
Tekelci polis devleti, günümüz kapitalizminin devletidir, günümüzün burjuva diktatörlüğüdür. Tekelci polis devleti, devletin sınıf savaşımına göre evrimleşmesini ifade etmektedir. Günümüzün burjuva demokrasisi budur. İşçi sınıfı ve emekçiler açısından ise o katıksız bir diktatörlüktür. Devlet, egemen sınıf adına, sınıf savaşı deneylerini biriktirerek örgütlenmesinde somutlaştırır. Sınıf savaşımının tüm toplumu sardığı kapitalizmde, devlet de devrime karşı, merkezîleşerek yetkinleşmiştir. Tekelci polis devleti, burjuva devletin bu yetkinleşmesini anlatır. Modern devlet; tümüyle medya ve baskıya dayanan burjuva devlettir. Kılıcın toplumsal işlevi; polis teşkilâtı, istihbarat birimleri, gizli örgütlenmiş infaz birimleri, tekelci rekabetin ayrılmaz parçası olan mafya örgütlenmeleri tarafından üstlenilirken, kilisenin toplumsal işlevi; önceleri eğitim kurumları ile, şimdi esas olarak medya tarafından üstlenilmiştir.
Tekelci polis devleti için; terörizm, ideolojinin şiddetle taşınması, medyanın terörist niteliği ve iç savaşa göre geliştirilen bir polis örgütü (ordunun büyük çapta işlevi de budur) ayırıcı noktalardır. Günümüz kapitalist-emperyalist dünyasında çeşitli farklılıklarla bu devlet biçimi egemendir.
Tekelci polis devleti, tekelci düzen, her gün daha fazla şiddetle ayakta durmaktadır. Bu devlete karşı her yol ve araçla savaşmak zorunlu ve meşrudur.
Medya, insanın insansızlaştırılmasının, şiddetin, korkunun içselleştirilmesinin yoludur. Tekelci kapitalizm insanı bencilleştiren, sevgisizleştiren, yalnızlaştıran, toplumdan uzaklaştırıp içine kapalı hale getiren, insanı nesne haline getiren bir sistemdir. Tekelci düzende insan, tükettiği ölçüde var olan bir nesnedir. Tekelci düzen, insanın insansızlaştırılmasının dışında hiçbir yolla ayakta kalamaz. Bilincin yerini güdü, inadın yerini boyun eğme, paylaşmanın ve özverinin yerini hayvanca bencillik, rahata düşkünlük almıştır. Şiddet ve korku, yaşamın her alanında egemen kılınmaktadır.
Bugün insanın önündeki alternatif şudur: Ya tekellerin çöplüğünde çürümek ya sosyalizme devrimci yollardan yürümek. Öyleyse sosyalizm ivedi bir istemdir, ilk hedeftir. Kapitalist sistemin sınırları içinde demokrasi mücadelesi, sonu kapitalizmi kutsamaya giden bir çıkmaz sokaktır.
Günümüz kapitalizmi, eşitsiz gelişim yasasının etkisini artırdığı bir kapitalizmdir. 20. yüzyılın sonunda bu yasa çok daha etkili işlemektedir. Bu nedenle dünyanın pek çok bölgesinde hızlı ve birbirini ateşleyecek devrimlere gebe ortamlar oluşmaktadır. Ancak dünya işçi ve komünist hareketinin enternasyonalist örgütlülükten yoksunluğu bugüne damgasının vuran büyük bir eksikliktir. Yeni bir enternasyonal, Üçüncü Enternasyonal’in içinde gizlenen İkinci Enternasyonal’in yenilmesi, ancak yeni muzaffer devrimlerle gerçekleşecektir. Ancak komünistler, o güne kadar boş durmayı asla bağışlayamazlar.
Tekelci kapitalizm üretim güçlerinin, en büyük üretici güç olarak insanın gelişimini engeller, doğayı tahrip eder. Bu, hiçbir teknik gelişim olmayacağı anlamına gelmez. Tekellerin kâr hırslarının “insanlığın çıkarları” ile uyumlu olduğunu söylemeden, tekelci kapitalizmin üretici güçlerin gelişmesini engellediğini atlamak mümkün değildir. Teknoloji taraflıdır ve tekeller daha fazla kâr, daha fazla sömürü için her zaman yeni teknikler geliştirecektir.
Tekelci kapitalizm, bir yandan halklar arasında savaşımı kışkırtırken, silahlanmayı devasa boyutlara taşırken, diğer yandan doğayı tahrip etmekte ve dünyayı yaşanılmaz hale getirmektedir. Savaş ve ekolojik dengenin bozulması, kapitalizmin kaçınılmaz sonuçlarıdır. Kapitalizme karşı, sosyalizm için savaşmadan tutarlı bir barış ve ekolojik dengenin korunması savaşımı yürütülemez.
İnsanın tarihi, onun tarih ve toplum içinde giderek daha belirleyici hale geldiği bir tarihtir. Bu, kapitalizmden sosyalizme geçişte ve sosyalizmin kuruluşunda daha açık bir olgudur. Bu nedenle, emperyalist-kapitalist zincirin parçalanması, kapitalizmin mezara gömülmesi ancak militanca bir savaşımı yönetebilecek, işçi sınıfının en ileri unsurlarını bağrında toplamış, en ileri teori ile donanmış, her savaşım biçimini kullanmaya yetenekli bir partiyi ön şart koyar.
Dünya tekelci sistemi her ülkedeki işçi sınıfının devrim ve sosyalizm savaşımı ile, sömürge ülkelerdeki halkların ulusal bağımsızlık ve sosyalizm savaşımı tarafından parçalanacaktır. Sosyalizmin tarihsel mirası ve halen her şeye inat, kuşatma altında sosyalizm bayrağını teslim etmeyen sosyalist ülkelerin varlığı bu kavgada büyük bir değere sahiptir.
Dünyanın Tüm İşçileri Ve Ezilen Halklar Birleşin!