Barış mitinglerinde binler barış talebini haykırdı

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ve Varşova Paktı üyesi ülkeler barış içinde bir dünya mücadelesi görevini hatırlatmak amacıyla, Almanya’nın 1939 yılında Polonya’yı işgal ederek İkinci Dünya Savaşı’nı başlattığı tarih olan 1 Eylül’ü “Dünya Barış Günü” ilan etmişti.
1 Eylül, farklı coğrafyalarda barış talebinin haykırıldığı bir gün oldu. Bu sene 1 Eylül; İstanbul, Mersin, Muş, Hakkari gibi illerde mitingler ve eylemlerle karşılanırken; İzmir, Ankara, Antalya, İzmit, Bursa, Aydın, Urfa, Batman’da ise devlet tarafından “güvenlik” bahanesi öne sürülerek yasaklandı.
Bakırköy’de Coşkulu Miting İstanbul Emek ve Demokrasi İçin Güç Birliği bileşenlerinin Bakırköy Meydanı’nda düzenledikleri mitingde, Kürt sorununun demokratik ve barışçı çözümü, savaş, baskı ve şiddet politikalarına son verilmesi ve Suriye’ye müdahaleden vazgeçilmesi çağrıları yapılarak barış talebi dile getirildi.
“Faşizme darbelere ve savaşa karşı demokrasi ve barış istiyoruz” şiarıyla düzenlenen mitingde sık sık “Yaşasın halkların kardeşliği”, “Savaşa hayır, barış hemen şimdi”, “Emperyalizm yenilecek, direnen halklar kazanacak” sloganları atılırken, “Barış hemen şimdi”, “İşkence insanlık suçudur”, “Eşit yurttaşlık istiyoruz”, “Kadın cinayetlerine hayır”, “Anadilde eğitim istiyoruz” dövizleri ile Kürtçe ve Türkçe “Barış” yazılı flamalar taşındı. Sahnenin önüne ise 10 Ekim Barış Mitingi’nde hayatını kaybedenlerin fotoğraflarının olduğu pankart asıldı.
Binlerin katıldığı miting 10 Ekim Ankara Katliamı’nda ve savaşta hayatını kaybedenler için yapılan saygı duruşuyla başladı.
‘Biz o çuvala sığmayız’
İlk konuşmayı Barış İçin Akademisyenler adına 672 sayılı kararname ile görevinden ihraç edilen Doç. Dr Hakan Koçak yaptı. İhraç edilen akademisyenler adına konuşmasını yapan Koçak kamu görevinden ihraç edilmesine ilişkin, “Biz kamu için mücadele eden bilim insanlarıyız. Biz o kararnameye o çuvala sığmayız. Bizi o çuvala sokmaya çalışanlar yıllardır o çuvalın içinde debeleniyor. Amaç barış sözünden geri döndürmekse barış sözünden asla geri dönmeyeceğiz. Tek pişmanlığımız ölenler için daha fazla bir şey yapamamış olmak. 672 sayılı kararname korkunç bir kararname. Muhalif olan herkesi kararnamede ifade edilenlerle ihraç edebilirler. Burada bir direnç koymak demokrasi için önemlidir” diye konuştu.
10 Ekim Dayanışma Derneği adına konuşan Meryem Ana’nın oğlu ise 10 Ekim’de katledilen herkes için ve devlet güçleri tarafından kaybedilen Hurşit Külter’in annesi için “Barış çığlıklarını haykırmaya devam edeceğiz” dedi.

‘Bu savaş bizim savaşımız değil’
Emek ve Demokrasi İçin Güç Birliği’nin ortak metninin Türkçesi KESK İstanbul Dönem Sözcüsü Fadime Kavak, Kürtçesi ise Feremez Erkan tarafından okundu.
15 Temmuz darbe girişiminden sonra AKP’nin izlediği politikaları eleştiren Kavak, “AKP, darbe girişiminin oluşturduğu atmosferi faşizan, sömürücü ve savaş yanlısı dikta rejimini derinleştirmek için fırsata dönüştürdü. İktidar, antidemokratik OHAL uygulamalarını ‘milli mutabakat’ ile maskelemeye çalıştı. Askeri darbe girişiminde ölen yüzlerce insanımız, demokrasiyi askıya alan sivil darbeler, OHAL ilanı, kitlesel gözaltılar ve tutuklamalar, işten çıkarmalar, iş güvencesinin ortadan kaldırılması, kadına yönelik ayrımcı politikalar ve şiddet, homofobiden beslenen şiddet ve cinayetler, Alevilere yönelik mezhepçi dayatmalar, laiklik karşıtı gerici politikalarda kaygı verici artış, Saray’da düzenlenen zikir törenleri, çocuk istismarı, doğamızın talan edilmesi, iş cinayetleri ve daha nice insanlık onuruyla bağdaşmayan politika ve uygulamalardır” dedi.
7 Haziran seçimlerinden önce AKP hükümeti kanadından “Ya biz ya kaos” denildiğini hatırlatan Kavak, “Haziran 2015’ten beri ülkemizin içine sokulduğu bu tabloda, bitmek bilmeyen çatışmalar, ölümler, bombalı katliamlar, sivillerin yakıldığı bodrumlar, Sur ve Cizre başta olmak üzere yakılan, yıkılan, yok edilen kentler, ilçeler, kasabalar eksik olmuyor. Hemen her gün ülkenin dört bir yanında patlayan bombalarla onlarca insanımız hayatını kaybediyor, yüzlerce insanımız yaralanıyor. Bu savaş bizim savaşımız değil! Savaşa mecbur olan, halklarımız ve emekçiler değildir. Savaşa mecbur olan, iktidarını savaşa, gerilime ve kaosa bağlayan AKP’dir. Savaşa mecbur olan, emek düşmanı, doğa düşmanı, sermaye yanlısı politikalara karşı tepkileri savaş ortamında bastırmak isteyen güçlerdir. AKP hükümetinin hem içerde hem dışarıda emekçileri ve halkları kutuplaştırmak üzerine kurulu bir siyaset izlemesi savaş ve şiddet ortamını sürekli canlı tutmaktadır” diye konuştu.
Kavak, Emek ve Demokrasi İçin Güç Birliği olarak, Kürt sorununda; ölüm, kan ve gözyaşı dışında bir sonuç üretmeyen savaş, şiddet odaklı politikaların derhal terk edilmesini, barışçıl ve demokratik yollarla çözüm için gerekli adımların acilen atılmasını, çatışmanın bitmesini, diyaloğun başlamasını istediklerini de aktardı. Ankara Valiliği’nin barış mitingini yasaklaması protesto edildi.
Ankara Emek ve Demokrasi İçin Güç Birliği tarafından 3 Eylül’de Ankara’da düzenlenmesi planlanan Barış Mitingi, mitinge 1 saat kala Valilik tarafından ‘güvenlik’ gerekçesiyle yasaklandı. Yasak kararı, Yüksel Caddesi’nde yapılan açıklamayla protesto edildi.
Mitingin yasaklanmasının ardından Yüksel Caddesi’nde toplanan Ankara Emek ve Demokrasi İçin Güç Birliği bileşenleri bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Tertip komitesi adına açıklamayı okuyan DİSK Bölge Sorumlusu Tayfun Görgün, Dünya Barış Günü’nün kutlamak için yapılacağı duyurulan ve günlerce hazırlığı yapılan mitingin, Ankara Valiliği tarafından daha önce izin verilmesine rağmen, ‘güvenlik sağlanamayacağı’ kaygılarıyla son anda yasaklanmasını, “Türkiye’nin sıfır sorun kavramı üzerine kurgulanan dış politikası iflas etmiş ve tüm komşu ülkeleri ile ilişkileri gerginleşmiştir. Bunun sonucunda, Şu an için Türkiye’nin her bölgesinde güvenlik sağlama konusunda zafiyet görülmektedir” sözleriyle eleştirdi.
Yapılan açıklamada:
‘AKP hükümeti, 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde OHAL kapsamında yayınladığı 672 sayılı kanun hükmünde kararname ile kendisine muhalif olarak gördüğü tüm kamu emekçilerine karşı adeta savaş başlattığını ilan etti. Son çıkan kanun hükmünde kararnameler, 15 Temmuz darbe girişiminin tüm hukuksuzluklara kılıf olarak kullanılacağını çok daha güçlü şekilde açığa çıkarmış oldu.
Bütün bu yaşananları haberleştirmeye çalışan basın yayın organları basılıyor, basın emekçileri gözaltına alınıyor, yazarlar cezaevlerine konuyor.
İşte değerli barış elçileri yoldaşlarım, 2016 yılında Dünya Barış Günü’ne biraz önce özetlenen bu tablo ile girmiş bulunmaktayız. İzin verilen mitingler bile daha sonra yasaklanabilmekte, demokratik kitle örgütlerinin sesleri kısılmaya çalışılmaktadır. Dünya Barış Günü kutlamaları daha önce birçok ilde yasaklanmıştır. Bu antidemokratik uygulamaları buradan kınıyor, OHAL’in kaldırılmasına, darbe girişimi ile hiçbir şekilde ilişkisi olmayan kamu emekçilerinin, akademisyenlerin. eğitim emekçilerinin, gazetecilerin mağduriyetimin giderilmesini buradan haykırıyoruz. Aksi halde, bu çılgınlıkta ısrar etmek ülkemizi bir felakete sürükleyecektir.’ denildi.
Açıklama, “Baskılar bizi yıldıramaz”, “Katil IŞİD, işbirlikçi AKP”, “Darbeye, diktaya, OHAL’e hayır” “Yaşasın halkların kardeşliği” sloganlarıyla son buldu.

Evrensel