Etkinliğin yapıldığı salon “Dünyayı Değiştirecek Güç İşçi Sınıfıdır! Elinde Kaldıraç Nirengi Noktası Marksizm”, “Ekim Devrimi’ne Selam Olsun! Buz Kırıldı Yol Açıldı” ve Che’nin “Peşinden Gidecek Cesaretin Varsa Hayaller Gerçek Olabilir” sözünün yazıldığı pankartlar ve Marx, Engels, Lenin, Mahir, İbo, Deniz, Bekir ve Ali Serkan’ın resimleri ile hazırlandı. Fuaye alanında 3 Mart’ta işçi cinayetinde kaybettiğimiz Kaldıraç Okuru Devrimci İşçi Duran Baysal için taziye masası kuruldu.
Program yoldaşımız Duran Baysal nezdinde tüm devrim şehitleri için yapılan saygı duruşunun ardından “Başka Bir Dünya Mümkün! Örgütleyecek Güç Sensin!” başlığıyla hazırlanan sinevizyon gösterimi ile başladı. Sinevizyon gösteriminin ardından sahne alan Rosa Kadın Korosu Enternasyonel Marşı ile konukları selamladı. Sempozyumun açılış konuşması Alaeddin Şenel tarafından yapıldı. Şenel, konuşmasında ilkel komünal toplumdan başlayarak sınıflı toplumlara geçişi ve yine sınıfsız topluma geçişin bilimsel temeli ve zorunluluğunu anlattı. Mevcut üretim, tüketim ve yaşam tarzının sürdürülemeyeceğini belirten Şenel, sınıfın yerel ve parçalı direnişlerinin birleşmesiyle üretimin yeniden örgütlenebileceğine dikkat çekti.
Kapitalizm kendi suretinde bir dünya yarattı
Özgür Narin’in ve Fikret Başkaya’nın sunumlarıyla gerçekleştirilen “Kapitalizm Kendi Suretinde Bir Dünya Yarattı” başlıklı ilk oturumda kapitalizmin krizi ve çürümüşlüğü tartışıldı. Özgür Narin, sistemin yarattığı krizin bir çeşit barbarlık ile devam ettiğine değinirken, bu krizi açıklamak için yalnızca iktisadi verilerin kullanılmasının eksik olacağını ifade etti. Narin konuşmasında sık sık krizin çeşitli alanlarda yürütülen mücadeleleri birleştirmeyi şart koştuğunun altını çizdi. İşçi sınıfının genişleyen yapısında da değinen Narin, bu genişlemenin doğrudan yönetim modellerinin sadece yerel yönetimler üzerinden değil üretimin yeniden örgütlenmesi üzerinden tartışılmasını koşulladığını belirtti. Fikret Başkaya sunumunda içinde yaşadığımız koşulların alışılmış krizlerin ötesinde bir “uygarlık krizi” olduğuna vurgu yaptı. Sistemi tartışırken tartışma zemininin değiştirilmesinin yetmediğini başka bir zemin yaratılması gerektiğini savunan Başkaya, doğrudan demokrasi kavramının da yeniden tartışmaya açılması gerektiğini ifade etti. Başkaya günümüzün en büyük eksikliğini bir ütopyaya sahip olunmaması olarak değerlendirdiğini belirterek, bir ütopya yaratılması ve mücadelenin bu ütopyanın kurulması doğrultusunda verilmesinin önemini vurgulayarak konuşmasını sonlandırdı.
Kapitalizm çürümüştür!
Sosyalizm insanlığın dirilişidir!
“Kapitalizm Çürümüştür! Sosyalizm İnsanlığın Dirilişidir.” başlıklı ikinci oturum Temel Demirer’in sunumu ile başladı. Sunumuna devrimin zorlu bir süreç olduğuna vurgu yaparak başlayan Demirer, Lenin’in “devrimciler devrimi, devrimden önce öngörürler, kaçınılmazlığını fark ederler ve kitlelere bunun gerekliliğini anlatırlar, yol ve yöntemlerini açıklarlar” sözlerini aktardı. “Devrimciler toplumsal dönüşümün uzun bir süreç olduğunu herkesten daha iyi bilirlerken toplumsal altüst oluşun yani binlerce yıllık sınıflı toplum pisliğinin bir çırpıda ortadan kalkmasını savundukları için değil eski toplumun pisliğiyle radikal, köklü ve uzlaşmaz bir kopuşu savundukları için “reformlar yetmez devrim şarttır” derler.” diyerek konuşmasına devam eden Demirer, Fikret Başkaya’nın sunumuna atıfta bulunarak uygarlık krizi yaşandığının altını çizdi. Daha sonra Paris Komünü ve Ekim Devrimi deneyimlerini paylaşan Demirer, konuşmasını “Sosyalist eleştiri kapitalist sistemi ıslah etmek için değil onun yerine yeni bir toplumsal düzeni kurma isteğinden doğmuştur. Evet sosyalizm insanların doğanın ve yaşamın paylaşılabilir ve yaşanabilir kılınmasıdır. Çünkü sürdürülemez kapitalist sistemin iç çelişkilerinin doğal sonucudur O” diyerek tamamladı.
Oturumun ikinci sunumunu yapan Özgür Müftüoğlu, işçi sınıfının tarihsel rolü ve dönüştürücü gücünü anlattı. İşçi sınıfının 19’uncu yüzyıl içinde bulunduğu koşullar ile günümüz koşullarını karşılaştıran Müftüoğlu, çalışma koşullarındaki benzerliklererağmen kazanılan kimi hakların kaybedildiğine değindi. Müftüoğlu sunumunda işçi sınıfının devrimci rolünün değiştiğine dair tespitleri çürüten bilgilere de yer verdi. Oturumun son sunumunu yapan Mehmet Bilber, ulusal kurtuluş mücadelelerinin sınıf karakteri üzerine konuştu.
Bilber, sunumuna Ortadoğu ve Anadolu’ya ilişkin toplumsal dinamiklerden ve siyasal gelişmeleri değerlendirerek başladı. Ulusal kurtuluş mücadelelerinin sınıf karakterini barındırmasının teorik temellerini anlatan Bilber, özelde bölgemiz halklarının özgürlük, bağımsızlık ve eşitlik mücadelesinin dayandığı sınıfsal öze vurgu yaptı.
Biraz daha sabır, biraz daha inat!
Kapının arkasında bekleyen
ölüm eeğil hayat!
“Biraz Daha Sabır, Biraz Daha İnat! Kapının Arkasında Bekleyen Ölüm Değil Hayat” başlıklarıyla yapılan sonraki iki oturumun ilkinde günümüzde örgütlenmeye çalışılan başka dünyanın modelleri ile sosyalizm ve komünizm tartışmaları yapıldı. Aynı başlıkla yapılan son oturumda ise sosyalizmin farklı mücadele alanlarında örgütlenmesi üzerine sunumlar gerçekleştirildi.
Üçüncü oturumun ilk konuşmasını yapan Gülşah Gülen, sunumuna bugün sosyalizme yöneltilen eleştirilere değinerek ve bunlara cevaben tartışmalar açarak başladı. Bugünü, dünden dersler çıkartarak ama bugüne yarından bakarak örgütlemenin gerekliliğine vurgu yapan Gülen, günümüz koşulları içinde düşünerek sosyalizm eleştirisi yapmanın çelişkilerine değindi. Geçmiş deneyimler üzerinden konuşmasına devam eden Gülen, Paris Komünü’nünü yenilgiye götüren iktidar probleminin Ekim Devrimi tarafından çözüldüğü, ellerimizle inşa edeceğimiz Anadolu devriminin Ekim Devrimi’nin yenilgisinin altında yatan “devrimin sürekliliği” problemini çözmesi gerekliliğini ifade etti. İşçi sınıfının devrimci rolünü sürekli kılmanın ideolojik ve pratik altyapısını bugünden örgütlemenin öneminin altını çizen Gülen,
“Sosyalizm yaşamı seçmektir. Yaşamı inşa etmek için sosyalizmi komünizmden bakarak örgütlemeli” diyerek konuşmasını tamamladı. Oturumun diğer sunumunu yapan Metin Yeğin Orta Doğu’dan Latin Amerika’ya halkların kendi dünyalarını inşa ettiği modelleri katılımcılar ile paylaştı. Günüm örneklerinde örgütlenmelerin insanı nesneleştirmediği, öznelerin bir araya geldiği bir toplam oluşturduğuna değinen Yeğin, Arjantin’dek işgal fabrikaları, Bolivya’daki işgal madenleri ve Brezilya’daki Topraksızlar hareketinden bahsetti. Zapatistalar ve öz yönetim deneyimlerini aktardı.
Sempozyumun son oturumunda sosyalizmde kültür, sanat, kadın, ekoloji, tarım ve eğitim alanlarının örgütlenmesi üzerine tartışmalar yapıldı. “Çürüyen İnsanlıktan Yeni Bir Ahlaka: Kültür” başlığıyla sunumunu gerçekleştiren Sibel Özbudun konuşmasına “tarihsel olarak içerisinde bulunduğumuz üretim ilişkileri, insanları değiştirir. Tabi ki kültürlerini de…” diyerek başladı. Kültürün iradi müdahaleye açık olduğuna değinen Özudun, kültürün yalnızca iktidar tarafından tepeden dayatılan ve tüm toplumun pasif bir biçimde boyun eğdiği bir alan olmadığını söyleyerek, toplumların homojen olmamasının da etkisiyle tarih boyunca kültürün iktidar ve halklar arasında önemli bir mücadele alanı olduğuna işaret etti. Tevfik Taş, “Satılık Hayallerden Hayallerin Sınırsız Gerçekliğine: Sanat” başlığı ile yaptığı sunumda sanatın alınıp satılacak bir şey olmaktan çıkartılması gerektiğine vurgu yaptı. Sanatı yapan ile sanatı izleyen arasındaki mesafenin açıklığının “fiyat” demek olduğunu belirten Taş, bu açıklığın kapatılması gerektiğine yani sanatın bugünkü anlamıyla sanatsızlaştırılmasına ihtiyaç duyulduğuna vurgu yaptı. “Çifte Sömürüden Özgür Bir Yaşama: Kadın” başlıklı sunumunda Nursel Güvendir, kadının çifte sömürüsünün sınıflı toplumlarla ortaya çıktığı ve kaynağının ekonomik ilişkiler olduğunu vurguladı. Sosyalizm deneyimlerinde kadın mücadelesinin aldığı sonuçları örneklendiren Güvendir, kadının kurtuluşu için somut talepler ile örgütlü bir mücadelenin önemine dikkat çekti. Güvendir sunumunu “özgürlük ellerimizde, mücadelemiz de örgütlülüğümüzdedir” diyerek sonlandırdı.
“Doğanın Yıkımından Ortakça Bir Yaşama: Ekoloji” başlığıyla sunum yapan Fevzi Özlüer ekolojiye dair sorunların temelinin toplumsal sorunlar olduğunu belirterek ekoloji mücadelesinin bir “alt dal” olarak değil genel bir hat içinde kent ve toplumun yeniden inşasında içselleştirilmesi gerekliliğine değindi. ÖDP ve HDP deneyimlerinde somutlanan ekoloji mücadelesine değinen Özlüer, bu iki deneyimle ekoloji mücadelesinin siyasal iktidar perspektifinden saparak siyasal uzlaşıma evrildiğini belirtirken, ekoloji mücadelesinin sınıf mücadelesi ile birleştirilmediği taktirde hedefsiz kalacağına işaret etti. Gıda Egemenliği üzerine bir sunum yapan Çiftçi Sen başkanı Abdullah Aysu, pratikten edindiği bilgileri katılımcılar ile paylaştı. Gıda güvenliği ile gıda egemenliği arasındaki farka vurgu yaparak sunumuna başlayan Aysu, “gıda güvenliğinin” çok önemli bir kavram olduğunu, ancak “gıda egemenliği” olmadığı sürece gıda güvenliğinin de mümkün olmadığını ifade etti. Gıda güvenliğinin sofraya gelen gıdanın sağlıklı olup olmamasından ibaret olduğunu ifade eden Aysu, gıda egemenliğinin “bir sistemi yeniden ele geçirmek”, gıda meselesini bir döngü olarak tohumdan sofraya kadar giden bir üretim süreci olarak kavramak olarak ifade etti. Bu anlamda gıda egemenliği perspektifinin çiftçinin “neyi, nasıl, ne miktarda, ne şekilde” üreteceği ve en önemlisi “kim için” üreteceği sorularını da kapsadığını belirtti. Sunumunda organik tarıma da değinen Aysu, organik tarım yasasının çiftçiyi mağdur eden şirket politikalarına paralel bir adım olduğunu savunurken, organik denen ürünlerin pazar dışında var olamayacağını ifade etti. Aysu ayrıca üretimin tüketici tarafından denetlenemediği taktirde, kooperatif örgütlenmelerin üretici ve tüketici arasındaki bağı kurmadığı sürece yol açmasının olanaklı olmadığını sözlerine ekledi.
“Düzene Uygun Kafalardan Özgürleşen Hayallere: Eğitim” başlığı ile sunum yapan Işıl Ünal, eğitimde öğreten ve öğrenen ikiliğinin ortadan kaldırılması gerekliliğine vurgu yaptı. Öğreten öğrenen değil karşılıklı öğrenme pratiklerinin geliştirildiği bir mekanizmanın bugünden oluşturulması gerekliliğini savunan Ünal, teknik düzey ve var olan koşullarda bugünden böyle bir mekanizmayı örgütlemenin olanaklı olduğunu ifade etti. Ünal, dünya deneyimlerine bakarak bu fikrin geliştirilmesi gerekliliğinin de altını çizdi.
Oturumların her birinden sonra yapılan ayrı tartışmalarda, bugün sosyalizmin insan olma insan kalma mücadelesi olduğu, çürümüş bu düzene, bize dayatılan katliamlara ve ölümlere karşı Başka Bir Dünyanın örgütlenmesinin ve bu hedefle mücadelenin ideolojik ve pratik düzlemde yükseltilmesinin gerektiği konularında ortaklaşıldı. Bu hedefle özellikle son oturumda yer alan başlıklar ile işçi sınıfının rolü üzerindeki tartışmaların derinleştirilmesi, yeniyi örgütlemek için gerekli ideolojik altyapının kurulması için çalışmaların sürdürülmesi gerektiği ortaya çıktı.
Öte yandan, sempozyumda yapılan sunumların tam metinlerine ilerleyen haftalarda Kaldıraç Yayınevi’nden çıkacak Sempozyum kitabından ulaşılabilecek.