‘Bir virüs ortaya çıktı ve tüm insanlığı tehdit ediyor. Hepimize bulaşıyor ve hepimizi hasta ediyor. Nasıl da bir virüstür bu, ona karşı hep birlikte mücadele etmeliyiz.’ Bu anlatılan hepimizi aynı şekilde etkilediği hikayesi doğru değildir, çünkü:
Sınıflı toplumların tarihi sınıf savaşımları tarihidir!
Şu an yaşanan salgın, insanlık ve korona virüs arasında bir savaş değil. Korona virüs insanlığa savaş açmadı. Tabii ki tüm insanları hasta edebilir. Ama öncelikle onlara bulaşması gerekir. Eğer kendinizi kitleyecek bir sarayınız varsa mesela hasta bile olmayabilirsiniz. Diyelim ki neylesin kader bir yolunu buldu da hasta etti. O zamanda soru şu hangimiz hayatta kalacak? Her gün üreten milyonlar mı, solunum cihazlarının sahipleri mi? Hangimiz hastanede yatak bulacak, açlıktan mı virüsten mi ölsem diye düşünen milyonlar mı, hastane sahipleri mi?
Önce, virüsü nasıl durduracağı bilim insanları tarafından araştırılması gereken ekonomik kalkan açıklamaları yapıldı. Oradan bize kolonya düştü. Üzerine vaka ve ölüm sayısı farklı olan hangisine bu doğru deseniz halkı isyana teşvik diye yargılanabileceğiniz açıklamalar yapıldı. Arada Kanal İstanbul ihalesi yapıldı, tacizcilere, tecavüzcülere, kadınları öldürenlere, uyuşturucu taciri mafyacılara cezai indirimler gündeme geldi. Kayyumlar atandı. Canlı yayınlarda istenen yeni binalar üzerine şakalar yapıldı. Hastanelerde bulunamayan kitler çay masalarında denendi. Ülkenin içişleri bakanı gariban olup olmadığını inceleyeceğini söylediği bir video yayınladı. Ve en son, hamdolsun dünyaya yardım gönderdik, her ihtiyacımızı da kendimiz karşılayabilir durumdayız ama IBAN numarası burada siz bize biraz para gönderin, dendi. Birkaç konuşma öncesi aldığımız kolonyayı da böylelikle kaybettik.
Bilinen o ki İşsizlik Sigortası Fonu’ndaki parayla 15 milyon işçiye 3 ay süreyle asgari ücret dağıtılabilir. Hatta bunun üzerine kalan 26 milyar lira ile işsizler, evsizler yaşamlarını devam ettirebilir. Bu fon zaten bizlerden aldıklarıdır. Yani mesele, onların 3-5 maaşını verme meselesi değildir.
Mesele olağanca açıklığıyla önümüzdedir. Eğer işçiyseniz çok ses çıkarmadan ölünüz. Toplu mezarlarımız hazırdır. Bunun dışında da herhangi bir istemleri yoktur. Hiçbir zaman da olmamıştır. Hatırlardadır, 99 depreminde de biz enkaz altındayken bugün eylemlerle karşılık bulan emeklilik yasası geçmiştir. Çok iyi bilmektedirler ki bu bir sınıf savaşımıdır.
Peki savaş açılan bizler ne yapacağız? Her gün işe gitmek zorunda olanından, evde çalışma imkanı olup bütün gün haber takip edenlere.
Biz öncelikle ‘biz’ olduğumuzu hatırlayalım. Kimimiz yanında atılan slogandan, kimimiz bir işçi direnişinden, kurduğumuz dayanışmalardan, belki bir çoğumuz Gezi’den hatırlayacağız.
Taleplerimiz var. Sadece dile getirip, yapmayacaklarını bilememize rağmen yapmalarını beklemek için değil taleplerimiz etrafında bir araya gelmek, birlikte mücadele etmek için.
- Bütün sağlık hizmetleri kamulaştırılıp ücretsiz hale getirilmeli. Sağlık ürünleri (dezenfektan, maske, ilaç vb. herkes için ücretsiz ve ulaşılabilir olmalıdır.
- Test kitleri bütün aile hekimlerine, herkese yetecek kadar dağıtılmalıdır.
- Bütün işçilere tam ücretli izin hakkı tanınmalıdır
- İşten çıkarmalar yasaklanmalıdır.
- Tüm işsizlere, işçilere, emekçilere gelir desteği yapılmalıdır.
- İşsizlik fonunu sendikalar devralmalı, sendikaların gözetiminde ücretli izin ve işçi sağlığı için değerlendirilmelidir.
- Halk sağlığı için işin yürütülmesinin zorunlu olduğu bütün fabrikalarda, iş yerlerinde sağlık hizmetleri TTB denetiminde yürütülmelidir.
- Sendikalar üye sayılarından bağımsız olarak işçi örgütleridir. Bu nedenle çalışmak zorunda bırakılan işçiler için sendikaların sadece taleplerini ifade etmeleri yeterli değildir. Taleplerinin hayata geçmesi için genel grevi örgütlemelidirler. Elbetteki taleplerin hayata geçmesi için başka yollar mevcutsa onlar da kullanılmalıdır. Bugün, bizce genel grev işçilerin yaşamlarını devam ettirebilmelerinin bir yoludur.
- Örgütleri ellerinden alınmış, birlik olmaları engellenen işçiler ise sendikaları beklemeden iş bırakmalıdırlar. Örneğin, mücadeleleri ile ücretli izin haklarını alan LC Waikiki depo işçileri, Hatay’da filtre fabrikasında şalter indiren işçiler, Maltepe Sanel’de Kovid-19 testi pozitif çıkan arkadaşlarına rağmen üretimi durdurmayan patrona karşı ‘kaçınma haklarını’ kullanan işçiler bize yol göstermelidir.
- Birçok il ve ilçede kurulan dayanışma ağlarına katılmak, büyütmek, olmayan yerlerde oluşturmak tüm devrimcilerin, demokratların, muhaliflerin, insan kalmak için mücadele eden herkesin sorumluluğu olmalıdır. Biz Kaldıraç olarak tüm gücümüzü dayanışma ağlarını büyütmek için seferber ediyoruz. Sadece evdekal demek yetmez. Bunun imkanları için mücadele etmek, örneğin talepleri yaygınlaştırmak, işçilerin durumunu görünür kılmak, dayanışma ağlarında neler yapılabileceğimizi tartışmak vb. mümkündür.
- San Fransisco’da başlayıp dünyaya yayılan kira grevleri bugün bizlerin de gündeminde olmalıdır. Yaşanan bu süreçte kira, elektrik, su, doğalgaz, internet faturalarımızı ödememek için olanaklar geliştirilmelidir.
Tekrar pahasına: Sınıflı toplumların tarihi sınıf savaşımları tarihidir! Bugün sınıfımızın farkına varıp, bireysel değil hepimizin yaşamı için, bir araya gelme mücadele etme günüdür.
İşçilerin taleplerini hayata geçirmek, dayanışma ağlarını büyütmek, kira grevleri, elektrik, su, doğalgaz, internet faturalarını ödememek için tüm güçleri mücadeleyi örgütlemeye çağırıyoruz.
Doğrudur, virüs bizi hasta eder; kapitalizm ise öldürür.
Bizi ancak, ortak mücadele ve dayanışma yaşatır!
Kurtuluş yok tek başına! Ya hep beraber ya hiçbirimiz!