Saray Rejimi, şimdi, salgını bir fırsata çevirmek istiyor.
Salgının yarattığı ortamı, korku ile besleyerek, diyor ki, “razı” olun, sessizliğe, eylemsizliğe bürünün.
Dün savaş naraları atıyorlardı. Hâlâ atıyorlar. Diyorlar ki, savaştayız ve sesinizi kesin.
Savaş ve salgın varsa, ne ekmeği, ne hakkı, ne hukuku, ne açlığı, ne ücreti, ne sosyal hakları, ne özgürlüğü, ne işsizliği dile getiremezsin.
Bu nedenle tehditleri artırıyorlar. Bir yandan bir kadın çıkıyor ve elimde ölüm listesi var, diyor. Diyor ki, “hevesimiz kursağımızda kaldı.” Tehdit ediyor. Açıktan ölüm naraları atıyorlar. Konuşana değil, konuşturana bak!
Bir erkek çıkıyor ve diyor ki; eşlerinizi, kızlarınızı bizden nasıl koruyacaksınız? Tehdit ediyor ve düşünen herkesi, Saray Rejimi’ne destek vermeyen herkesi tehdit ediyor. Kadın hareketini, gençlik hareketini, işçi direnişlerini tehdit ediyor.
Başka bir kadın çıkıyor ve diyor ki; “çocuklarımın ömründen alsın size versin.” Dün “eşim ve kızım Erdoğan’a helâldir” diyenlerin devamıdır. Dün, “Erdoğan Allahın tüm vasıflarını üzerinde taşıyan adam”dır diyenlerin devamıdır. Dün, “Erdoğan’a dokunmak ibadettir” diyenlerin devamıdır.
Söyletene bak.
Onları söyletenin arkasındaki şey, korkudur. Korku Saray Rejimi’nin tüm birimlerini, duvarlarını sarmıştır.
Grup Yorum’un direnerek ölen üyelerinin mezarlarına saldırı planları yapıyorlar.
Korkuyorlar ve korkuları boylarını aşmıştır.
Bu korkuyu halka bulaştırmak istiyorlar.
Direnenleri, mücadele edenleri, hakkını arayanları, boyun eğmeyenleri korkutmak, onları sessizliğe mahkûm etmek istiyorlar.
Bu nedenle, ellerinde ne kalmış ise onunla saldırıyorlar.
Sistem, her yerinden kan, katliam, şiddet üretmektedir.
Ama bu korkutmalar, bu tehditler, nafiledir. Yaptıklarını biliyoruz. Bu ülkede Kürt halkına karşı yürütülen savaşı biliyoruz. Bu ülkede döktükleri kanları biliyoruz. Ve şimdi iktidarda, en keyifli günlerini yaşarlarken, bu tehditleri savuruyorlar. Çünkü biliyorlar ki, halk bu Saray Rejimi’ni istemiyor. Çünkü biliyorlar ki, sona gelmektedirler.
Ülkede açlık kol gezmektedir. İşsizlik 16 milyona ulaşmıştır. Ücretler aşağıya çekilmekte, çalışma yaşamı çekilmez hâle getirilmektedir. Artık, dün AK Parti’ye oy verenler bile vermez duruma gelmiştir. Dün Erdoğan için oy isteyenler, isteyemez hâle gelmiştir. Bunu görüyorlar. Dinle o kadar oynadılar ki, öylesine inançları kullandılar ki, artık para etmiyor.
Hiçbir yalan, onları kesmiyor. Hiçbir yalan onlar için yeterli olmuyor. En ileri yalanları uyduranlar, en ahlâksızca Erdoğan’ı savunanlar ödüllendirilmektedir. Ama artık bu da işe yaramamaktadır. Daha çok dolar alabilmek için, tuttukları kalemşörler, aklı hayali zorlayan yalanlar üretmektedirler. Ama para ile yapılan bu çirkin kampanyalar, reklâm çalışmalarının maskesinin bu tarzda düşmüş olması, etkisini de kaybetmesine neden oluyor. Ellerine geçirdikleri medya, artık etkisini yitiriyor. CHP’nin çabaları ile, kendi basınlarını etkili kılmaya çalışıyorlar.
Bu koşullarda var olan direnişin rotasını bozmak istiyorlar.
Direniş, giderek toplumun daha fazla kesiminin, bugün sessiz olsa da desteğini alıyor. Bu sessiz destek, direnişin kararlılıkla yürütülmesinin ne kadar önemli olduğunu da göstermektedir.
İşçilerin en küçük bir direnişi, karşılık bulmaya, gönüllere, beyinlere ulaşmaya başlamıştır. Bu direniş büyüyecektir. İşçiler, emekçiler, açlıkla, hayat pahalılığıyla, yoksullukla boğuşmaktadır. Krizin tüm faturası işçi ve emekçilere yıkılmak isteniyor. Patronların hükümeti alkışlaması bundandır. Saray Rejimi, kapitalistlerin ve onların dayandığı uluslararası sermayenin desteğini almak için, her türlü işçi düşmanlığını bir politika olarak öne çıkarmaktadır.
Hayatın her alanının savunulması, sıradan bir insanın haklarını istemesi, bir kadının yaşama hakkını savunması, doğrudan Saray Rejimi’ne karşı bir tehdit olarak siyasallaşıyor. Siyasal mücadele daha da öne çıkıyor.
İşçiler, emekçiler, kadınlar, gençler yaşamak için mücadele etmek zorundadırlar.
Evet, bu mücadelenin zaferi için yeterince örgütlü değiliz. Bunu gerçekleştirmek, direniş içinde olacaktır. Yaşamak, artık direniş ölçüsünde bir anlam taşımaktadır. Direnmek, onurunu korumanın, özgürlüklerini, ekmeğini, haklarını elde etmenin tek gerçek yoludur.
Her alanda gelişmekte olan küçük bir direniş, bu genel direnişin parçasıdır.
Alternatif, CHP ya da burjuva partiler değildir.
Alternatif, birleşik emek cephesidir.
Bugün böylesi bir cephe ilan etmenin işleri çözeceğini düşünmemek gerekir. Cepheyi bizzat örmek gereklidir. Birleşik emek cephesi, direnişle, örgütlenmeyle örülecektir. Ve gerçek alternatif budur. Sallanmakta olan, korkudan titremekte olan Saray Rejimi’ni yerle bir etmenin yolu, örgütlenmeden, direnişten geçmektedir.
Gün, en küçük bir yol ve araçla direnme günüdür.
Gün, direnişi büyütme, birleşik emek cephesini adım adım örme günüdür.
Her direniş, genel direnişin bir parçasıdır. Bu nedenle çok önemlidir.
Sakin ve kararlı bir biçimde genel grevi-genel direnişi örmek olanaklı ve zorunludur. Bunun dışında bir alternatif yoktur.
Bu, gerçek alternatiftir. Birleşik emek cephesi, tüm işçi, kadın, gençlik hareketlerini kapsayacak tarzda gelişecektir.
Bugün yaşanmakta olan da budur.
Gözünü Gezi gibi büyük patlamalara dikmek ve onu beklemek, eylemsizliktir. Umut, ancak eylemlilik içinde büyür. Umut ancak inatçı bir mücadele ile gerçek bir güç, bir varlık hâline gelir. Ülkenin her yanında süren direnişler, bu genel direnişin gelişimini sağlayacaktır.