“Henüz hiçbir şey bitmedi, hattâ yeni başlıyor.”[1]
Çok az insan dünyayı -fikirleri felsefeyi, tarihi ve iktisadı geri dönülemez şekilde değiştiren- mütevazı[2] Karl Marx’ın sarstığı kadar sarstı. Tam da bunun için o, hâlâ “bizimle” ve yalnızca teorik değil, siyasi bakımdan da vazgeçilmez olmayı sürdürüyor, hâlâ yaşıyor.
17 Mart 1883’te Karl Marx’ın mezarı başındaki konuşmasında yoldaşı Friedrich Engels, “Marx her şeyden önce bir devrimciydi,” deyip şunları vurgulamıştı:
“Bu adamın ölümü, yalnızca Avrupa ve Amerika’daki proletarya için değil, bilim dünyası için de telafi edilemez bir kayıptır. Darwin’in organik doğanın gelişim yasalarını keşfetmesi gibi, Marx da insan tarihinin gelişim yasalarını keşfetti. Marx, bugüne kadar ideolojik örtüler altında gizlenmiş olan basit gerçeği, insanların öncelikle yemek, içmek, barınmak ve giyinmek zorunda olduğunu, ancak bunları sağladıktan sonra siyaset, bilim, sanat, din vb. ile uğraşabileceğini ortaya çıkardı.
“Ama hepsi bu değil. Marx, modern kapitalist üretim tarzının ve onun yarattığı burjuva toplumunun özel hareket yasasını da keşfetti. Artı değerin keşfi, tüm bu sistemi anlamak için anahtardı ve bu, önceki sosyalistlerin karanlıkta yürümesine karşılık, aydınlık bir yol açtı.”
Bu öyle bir yoldu ki, coğrafyamızın maruf kapitalistlerinden İshak Alaton’u bile etkiledi!
“Nasıl” mı?
Alaton, coğrafyamızda sermaye elitlerinin katıldığı bir toplantıda baş konuşmacı olan General Electric yöneticisi Jack Welch’e, binlerce insanın açlık ve yoksulluk çektiğinden ve hattâ yaşamını yitirdiğinden söz ederek, “Serbest piyasa ekonomisi artık işlevini yerine getiremiyor mu? Adam Smith öldü sanırım. Çözüm için insanlığın Karl Marx’ı yeniden keşfetmesi mi gerekiyor?” diye sordu ve salonda büyük alkış koptu.
Bu, “bizim Karl Marx’(ımız)ın büyüklüğüne işaret ediyordu.
Çünkü o bir devrimciydi ve bu onun en önde gelen özelliğiydi. Karl Marx’ın cenaze töreninde Friedrich Engels’in söylediği sözler bu noktayı açıkça vurgular: “Marx her şeyden önce bir devrimciydi. Onun hayattaki gerçek misyonu kapitalist toplumun yıkılmasına şu ya da bu biçimde katkıda bulunmaktı… Kavga tam onun işiydi. Ve kimsenin aşık atamayacağı bir tutku, azim ve başarıyla kavga verdi.”
Karl Marx’ın güncelliği, -muhtelif zırvalara rağmen!-[3] kavramlarının “eski” olmamasından değil, kapitalizmin hâlâ aynı sonsuz genişleme mantığıyla işlemesinden kaynaklanıyor. Bugünün göreviyse bu mantığın sınırlılığını göstermekle kalmayıp, yerine yaşamı ve gezegeni önceleyen bir düzen inşa etmektir. Onun bize bıraktığı en büyük miras, tam da bu eleştirel akıl ve örgütlü yaratıcı güçtür.
Kolay mı? O, “var olan her şeyin amansız eleştirisini” ve özellikle “silahlı eleştiriyi” savunan çağrısını doğrudan kitlelere ve proletaryaya yöneltiyordu.[4]
* * * * *
Karl Marx, bilimin devrimler çağındaki büyük sıçraması ile emekçilerin büyük düşleri arasındaki köprüyü kuran, çağımızın devrim ustasıydı. Kapitalizm çağındaki çözümünü ortaya koyan büyük devrimci öğretmen ve eylem adamıydı.
Onun teorisinde insan, biricik yaratıcıydı ve “En büyük üretici gücün devrimci sınıfın kendisi” olduğunu ortaya koyuyordu.
Kapitalizmin devrimle eleştirilmesinden yana olan Karl Marx’ın kapitalizm eleştirisi diğer bütün eleştirilerden ayırdı. Çünkü Marx’ın eleştirisi, fikir düzleminde kalmadı, emekçinin eleştirisi hâline geldi. “Tarihin itici gücü, eleştiri değil, devrim”di.
Karl Marx’a göre devrimin amacı yalnız eski toplumun yıkılması değil, bizzat devrimci sınıfın kendisinin değişmesiydi. “Devrim, yalnızca yönetici sınıfı devirmenin başka bir yolu olmadığı için değil, fakat aynı zamanda onu deviren sınıf, ancak ve ancak bir devrim içinde kendisini geçmişin birikmiş tortularından temizleyebileceği ve böylece toplumu yeniden kurtarabileceği için de zorunludur.”
Formüle ettiği tarihin hareket yasasının hâlen geçerli olduğu açıktır; Karl Marx, sadece yapıtları ve öğretisi ile değil, XIX. yüzyılın çalkantıları içinde verdiği örgütsel mücadeleler ile de dünya proletaryasının önderidir. Her ne kadar liberalizmden payını alan post-Marksist düşünürler, onu yalnız bir iktisatçı, bir filozof gibi sunsa da, Karl Marx, fildişi kulede yazarlık yapmamış, Avrupa’daki işçi örgütleri ve sendikaların içinde bir devrimci olarak bizzat çalışmıştı. İşçi sınıfının uluslararası çapta örgütlenmesini bir zorunluluk olarak gördüğü için Birinci Enternasyonal’de mücadele yürütmüş ve ona önderlik etmişti.
Sürdürdüğü örgütlü mücadelenin bir yanı da işçi sınıfının stratejisini ve programını oluşturmasıydı. İşçi sınıfının gündelik mücadelelerinin, sermaye sınıfından bağımsız bir işçi partisi içerisinde siyasi mücadeleye doğru yol alması gerektiğini, bu mücadelenin de ancak bağımsız bir şekilde inşa edilebileceği savunusunu zihinlere kazımıştı. Burjuvazinin hâkim olduğu kapitalist devletin yıkılması ve bu aygıtın parçalandıktan sonra bir işçi devleti kurulması gerektiğini ileri sürmüş, pek çok genç devrimciyi bu fikirle eğitmişti. Proletarya diktatörlüğü kavramı ile işçi sınıfının egemen güç olarak, işçi devriminden sonra kontrolü tek elde toplaması ve zor gücünü yerinden ettiği sermaye sınıfının tasfiyesi için kullanması gerektiğini savunmuştu; Karl Marx’ın, “İşçi sınıfının kurtuluşu kendisi tarafından kazanılabilir,” ifadesi eşliğinde…
* * * * *
Tam da burada, “Sınıfları ve sınıf karşıtlıklarıyla eski burjuva toplumunun yerine, her bireyin özgür gelişiminin herkesin özgür gelişiminin koşulu olduğu bir birliğe sahip olacağız,” vurgusuyla “Komünistler, kendi görüşlerini ve amaçlarını gizlemeye tenezzül etmezler. Hedeflerine ancak tüm mevcut toplumsal koşulların zorla yıkılmasıyla ulaşılabileceğini açıkça ilan ediyorlar. Varsın egemen sınıflar bir komünist devrim korkusuyla titresinler. Proleterlerin zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyleri yoktur. Kazanacakları bir dünya var. Bütün ülkelerin işçileri, birleşiniz!” diye haykıran Komünist Manifesto’ya kulak vermek gerek:
“Toplumsal ilişkiler, üretici güçlere sıkı sıkıya bağlıdırlar. Yeni üretici güçler sağlamak için insanlar kendi üretim biçimlerini değiştirirler; kendi üretim biçimlerini değiştirmek, yaşamlarını kazanma yollarını değiştirmek için de bütün toplumsal ilişkilerini değiştirirler. Yel değirmeni size feodal beyli toplumu verir; buharlı değirmen ise, sınai kapitalistli toplumu…
“Tüm sabit, donmuş ilişkiler, eski ve saygıdeğer önyargılar ve görüşler silsilesiyle birlikte süpürülüp atılıyor, yeni kurulanların hepsi kemikleşemeden eskimiş hâle geliyor. Katı olan her şey buharlaşıyor, kutsal olan her şey kirleniyor…
“Sürekli genişleyen sürüm ihtiyacını karşılamak için burjuvazi, yeryuvarlağının bütününe el atmakta. Her yerde yerleşmesi, her yerde yapılaşması, her yerde bağ kurması gerekiyor. Burjuvazi, dünya pazarını sömürmek yoluyla tüm ülkelerin üretim ve tüketimini kozmopolitleştirdi. Gericilerin çok üzülecekleri biçimde ulusal zemini sanayinin ayağının altından çekiverdi. En eski ulusal sanayiler yok edildi ve hâlâ yok ediliyor…
“Burjuvazi ile modern kapitalistler sınıfı, toplumsal üretim araçlarının sahipleri ve ücretli emek kullananlar kastediliyor. Proletarya ile ise, kendilerine ait hiçbir üretim aracına sahip olmadıklarından, yaşamak için işgüçlerini satmak durumunda kalan modern ücretli emekçiler sınıfı…
“Kol emeğinde ustalığın ve gücün payı azaldıkça, bir başka deyişle, modern sanayi daha da geliştikçe, o ölçüde kadın çalışması erkek çalışmasının yerini alır. İşçi sınıfı için yaş ve cinsiyet ayrımlarının artık hiçbir ayırdedici toplumsal geçerliliği kalmamıştır. Bunların hepsi, yaşına ve cinsiyetine göre, kullanılması daha çok ya da daha az maliyeti olan iş aletleridir…
“Dolayısıyla burjuva toplumunda geçmiş şimdiye hükmeder; komünist toplumda ise şimdi geçmişe hükmeder. Burjuva toplumunda sermaye bağımsızdır ve bireyselliği vardır, insan ise bağımlıdır ve bireyselliği yoktur.”
“Ama bizimle tartışırken kendi burjuva özgürlük, eğitim, hukuk vb. tasarımlarınızla burjuva mülkiyetine son verilmesini ölçüp durmayın. Sizin düşüncelerinizin kendileri burjuva üretim ve mülkiyet ilişkilerinin birer ürünüdür, tıpkı hukukunuzun da sizin sınıfınızın yasa hâline getirilen iradesinden, içeriği sizin sınıfınızın maddi yaşam koşullarınca belirlenen bir iradeden başka bir şey olmayışı gibi.
“Sizi üretim ve mülkiyet ilişkilerinizi tarihi, üretimin seyri içinde gelip geçici ilişkilerden ölümsüz doğa ve akıl yasalarına dönüştürmeye yönelten bencil yanılgı, yok olmuş bütün hâkim sınıflarla paylaştığınız bir yanılgıdır. Antik mülkiyet söz konusu olduğunda kavradığınız, feodal mülkiyet söz konusu olduğunda kavradığınız şeyi burjuva mülkiyetine gelince kavrayamazsınız tabii.”[5]
* * * * *
Karl Marx ile Friedrich Engels, ütopik sosyalist özlemleri bilimsel bir temele yerleştirip, devrimci bir uluslararası işçi sınıfı hareketinin zeminini oluşturdu. Böylelikle de 1843-1847 kesitinde, teorik düşüncede, XVIII. yüzyılın ağırlıklı olarak mekanik maddeciliğinin ve Georg Wilhelm Friedrich Hegel’in diyalektik mantığının idealist gizemliliğinin sınırlamalarının üstesinden gelen bir devrim gerçekleştirdi.
Felsefî maddeciliği tarih ve toplumsal ilişkiler alanına genişleten O, sosyalizmin gerekliliğinin kapitalist sistemin içsel çelişkilerinin yasalara bağlı gelişmesinden kaynaklandığını kanıtladı
Karl Marx’a dünya çapında tarihsel bir kişilik konumuna yükselten şey, tarihin maddeci kavranışının doğruluğunu kanıtlayan Kapital’i yazması oldu.
Komünist Manifesto’daki teorik çerçeve “Kapital” ile yetkinleşir. Ekonomi-Politiğin Eleştirisine Katkı’nın ünlü önsözüne Karl Marx şu cümleyle başlar: “Burjuva iktisat sistemini şu sırayla inceliyorum: sermaye, toprak mülkiyeti, ücretli emek, devlet, dış ticaret, dünya pazarı.”[6] Kapital’in konusunu ilk üç – sermaye, toprak mülkiyeti, ücretli emek- mesele oluşturur.
“Benim kadar az parası olup da para hakkında bu kadar çok yazan başka kimse olmadı. Kapital, onu yazarken içtiğim tütünün parasını bile karşılamayacak,” diyen o, “Dağınık olan sistem değil, sistemin çarkları hâline dönüşmeye meyilli olan insan aklı,” uyarısıyla ekler:
“Kişisel emekten doğan dağınık özel mülkiyetin kapitalist özel mülkiyete dönüşmesi, hâlen toplumsallaşmış üretime fiilen dayanan kapitalist özel mülkiyetin toplumsal mülkiyete dönüşmesinden kuşkusuz kıyaslanamayacak kadar daha uzun süreli, daha şiddetli ve çetin bir süreçtir. Birinci durumda, halk yığınlarının birkaç gasp edici tarafından mülksüzleştirilmeleri söz konusuydu; ikincisinde ise, birkaç gasp edicinin, halk yığınları tarafından mülksüzleştirilmeleri söz konusudur.”
“Her hisse senedi dolandırıcılığında herkes bir gün çöküşün geleceğini bilir, ama herkes kendisi altın yağmurunu yakalayıp güvenli bir yere koyduktan sonra komşusunun başına düşmesini umar. Après moi le déluge! (benden sonrası tufan!) her kapitalistin ve her kapitalist ulusun parolasıdır. Bu nedenle Kapital, toplumun zorlaması olmadıkça, emekçinin sağlığını ya da yaşam süresini umursamaz.”
“Meta olarak şeylerin varlığının ve onları meta olarak damgalayan emek ürünleri arasındaki değer ilişkisinin, metaların fiziksel özellikleriyle ve bundan kaynaklanan maddi ilişkilerle kesinlikle hiçbir bağlantısı yoktur. Orada insanlar arasında kesin bir toplumsal ilişki vardır ve bu ilişki onların gözünde şeyler arasındaki bir ilişkinin fantastik biçimini alır… Ben buna meta fetişizmi diyorum
“Metaların fiyatı veya para biçimi, genel olarak değer biçimleri gibi, elle tutulur bedensel biçimlerinden oldukça farklı bir biçimdir; bu nedenle, tamamen ideal veya zihinsel bir biçimdir.”
“Sermaye birikiminin bir sonucu olarak emeğin fiyatındaki artış, aslında yalnızca, ücretli işçinin kendisi için zaten oluşturmuş olduğu altın zincirin uzunluğunun ve ağırlığının, bu zincirin geriliminin gevşemesine izin verdiği anlamına gelir.”[7]
“Bir öğretmen, öğrencilerin kafasına vurmasına ek olarak okulun sahibini zenginleştirmek için de eşek gibi çalışıyorsa üretken bir emekçi sayılır. Okul sahibinin sermayesini sosis fabrikası yerine öğretim fabrikasına yatırmış olması hiçbir şeyi değiştirmez.”
“Tıpkı Georgialı köle sahibinin, zencilerin sırtından kamçıyla sağladığı artı-ürünün hepsini şampanya ile har vurup harman savursam mı yoksa bir kısmını daha fazla zenci ve toprağa mı dönüştürsem diye düştüğü üzüntülü çıkmazdan, yakın zamanda, köleliğin kaldırılması ile kurtarılması gibi, kapitalistin de bu eziyetten ve şeytanın kışkırtmasından kurtarılması düpedüz bir insanlık borcudur.”
Kapital’de tarif edilen kapitalist üretimin bir yan ürünü olarak yabancılaşma da, Karl Marx’ın Georg Wilhelm Friedrich Hegel ve Ludwig Andreas Feuerbach’tan devraldığı kavramken; onun ellerinde kapitalizmin bütüncül eleştirisini anti-hümanist bir sistem olarak teorize etmeyi mümkün kılan araca dönüştü.
Karl Marx, yabancılaşma teorisini ilk olarak erken dönem eserlerinden 1844 Ekonomik ve Felsefî Elyazmaları’nda geliştirmiş olsa da bu teoriyi Kapital dâhil tüm iktisadî yazınının merkezine oturtup, yabancılaşmayı sınıf sorunuyla ilişkilendirir. “Eğer emeğin ürünü işçiye ait değilse… bunun sebebi ürünün işçi dışında başka bir insana ait olmasındadır.” Bu “başka adam” “çalışmayan ve üretim sürecinin dışında olan” kapitalistten başkası değildir gerçeğinin altını şöyle çizer: “İnsanın kendi doğasına yabancılaşması kapitalist toplumun en temel kötülüğüdür.”
“Özel mülkiyet bizi öylesine aptal ve tek yanlı hâle getirdi ki, bir nesnenin, ancak bizim için bir sermaye olarak var olduğunda ya da ona doğrudan sahip olduğumuzda, yediğimizde, içtiğimizde, giydiğimizde, içinde yaşadığımızda vs. kısaca onu kullandığımızda bizim olduğunu düşünürüz.”
“Ne kadar az yer, içer, kitap okursan, tiyatroya, dansa, meyhaneye ne kadar az gidersen, ne kadar az düşünür, sever, kuram yaratır, şarkı söyler, resim ve eskrim yaparsan, o kadar fazla sermaye biriktirirsin; mezar böceklerinin ve toprağın yok edemeyeceği hazinen o kadar büyür. Kendin ne kadar azalırsan o kadar çoğa sahip olursun; kendi öz hayatını dile getirmenle dışsallaşmış hayatını dile getirmen ters orantılıdır; yabancılaşmış varlığın gitgide büyür.”[8]
* * * * *
Friedrich Adolph Sorge’nin dediği gibi: “Marx’ın bir bilim adamı, işçi sınıfının bir savunucusu olarak yaptığı şeylerin, ne dökme demirlerden anıtlara, ne de ateşli söylevlere ihtiyacı yoktur. Marx’ın eylemlerini dile getiren şeyler bronz ya da granit anıtlar değil, yer yuvarlağının her yanında sayısız işçinin Marx’ın ölümsüz savaş çağrısını izleyerek oluşturdukları saflardır.”
Gerçekten de V. İ. Lenin’in, “Marx’ın felsefesi, tüm insanlığa, özellikle de işçi sınıfına yüce bir bilgi silahı sunan, tamamlanmış felsefi materyalizmdir,”[9] vurgusuyla müsemma Marksizm, toplumbilim ve felsefenin devrimci bir bireşimidir
Marksist düşüncede toplumun sınıflar temelinde analizi büyük bir önem taşır. Sınıfların bu önceliği ve önemi, hem toplumun bilimsel analizinin sonucu hem de çıkış noktasıdır. Sınıfları bütünlüklü olarak ele alıp tartışmamış olsa da Karl Marx’ın sınıfların genel çerçevesini güçlü bir biçimde çizdiği söylenebilir. Sınıf, onun tüm yapıtlarının anahtar kavramıdır ve hemen hepsinde merkezi bir yere sahiptir.
Bu bağlamda o, geleceğe yönelik dersler çıkarmak için günün koşullarına bakar. Yöntemi tarihsel maddeciliktir…
Kapitalistlerin servetinin kaynağını ücretli köleliğin yani artı-değerin, kârın yer aldığı bir sistematikten hareketle açıklar. Yani eleştirisinin merkezinde kapitalizmin yer alırken, sınıflar mücadelesini her adımda ısrarla vurgular.
“Neden işçi sınıfı” mı? Onun öz-kurtuluş fikri, Marksizmin tam kalbinde yer alırken; bundan başka bir şey daha doğar: Devrim ihtiyacı, vazgeçilemezliği…
“Biz işçilere diyoruz ki: Eğer şartları değiştirmek ve kendinizi yönetmeye hazır hâle getirmek istiyorsanız, bunun için on beş, yirmi, elli yıllık iç savaşlara katlanacaksınız,” diyen Karl Marx devrimin genel tarihsel önkoşullarını 1859’da şöyle özetlemişti:
“İnsanların varlığını belirleyen şey, bilinçleri değildir; tam tersine, onların bilincini belirleyen, toplumsal varlıklarıdır. Gelişmelerinin belirli bir aşamasında toplumun maddî üretici güçleri, o zamana kadar içinde hareket ettikleri mevcut üretim ilişkilerine ya da bunların hukukî ifadesinden başka bir şey olmayan mülkiyet ilişkilerine ters düşerler. Üretici güçlerin gelişmesinin biçimleri olan bu ilişkiler, onların engelleri hâline gelirler. O zaman bir toplumsal devrim çağı başlar… İçerebildiği bütün üretici güçler gelişmeden önce, bir toplumsal oluşum asla yok olmaz; yeni ve daha yüksek üretim ilişkileri, bu ilişkilerin maddî varlık koşulları eski toplumun bağrında çiçek açmadan, asla gelip yerlerini almazlar.”
Ona göre sosyalist devrimin büyük hedefi işçi sınıfının sosyal ve ekonomik özgürleşmesiydi:
“Enternasyonal, bütün biçimleriyle köleliğin, her türlü toplumsal sefaletin, zihinsel çöküşün ve siyasal bağımlılığın temelinde, çalışanların, iş araçlarını, yani yaşam kaynaklarını tekelinde bulunduranların iktisadî boyunduruğu altına girmelerinin yattığını, işçi sınıfının iktisadî kurtuluşunun, bu nedenle, her siyasal hareketin, bir araç olarak, tâbi olması gereken büyük amaç olduğunu ilan eder.”
İşçi sınıfı “siyasal egemenliğini, tüm sermayeyi burjuvaziden derece derece koparıp almak için, bütün üretim araçlarını devletin, yani egemen sınıf olarak örgütlenmiş proletaryanın elinde merkezîleştirmek için” kullanmalıydı.
Konuyla ilgili olarak Karl Marx, kapitalizmden komünizme geçiş sorununa şu satırlarla değinmişti:
“Kapitalist toplum ile komünist toplum arasında, birinden ötekine devrimci dönüşüm dönemi yer alır. Buna da bir siyasal geçiş dönemi tekabül eder ki, burada devlet proletaryanın devrimci diktatörlüğünden başka bir şey olamaz.”[10]
Bu saptamanın tarihsel açıdan işçi devletinin ilk deneyimini oluşturan Paris Komünü ile bağlantısı önemliydi.
“Komün, şehrin çeşitli semtlerinden genel oyla seçilmiş, sorumlu ve her an görevden geri alınabilir belediye meclisi üyelerinden oluşuyordu. Komün üyelerinin çoğu doğal olarak işçilerden ya da işçi sınıfının ünlü temsilcilerinden oluşuyordu. Komün parlamenter bir organ değil, ama aynı zamanda hem yürütmeci hem de yasamacı, hareketli bir organ olacaktı.”[11]
Yeri geldi belirtelim:
Komün tipi örgütlenme asla küçük devletler federasyonu biçiminde düşünülemez. Tersine, mümkün olan en geniş uluslar birliği temelinde bir siyasal merkezîleşmeyi hedeflemelidir.
Komün belediyesel özgürlüğü içerir fakat bir belediye rejimi değildir. Yani, komün tipi iktidarın özelliği, siyasal merkezîleşmeye karşıt bir yerel yönetimcilik, otonomculuk değildir. Üreticilerin kendi öz örgütlülüklerine dayanan, üretim ve yaşam birimlerindeki en geniş inisiyatiflerini içeren merkezî siyasal birliğinin oluşturulmasını amaçlar.
Genel oy hakkı, burjuva parlamentarizminden özünde farklı olmak üzere ama mutlaka işletilmelidir. Bu siyasal mekanizma, burjuva parlamentarizminde olduğu gibi A ya da B partisini iktidara getirmek üzere değil, komünler biçiminde örgütlü proletaryanın ve diğer emekçilerin diledikleri, beğendikleri temsilcilerini özgürce belirlemelerine hizmet edecektir. Yani kim seçilirse seçilsin, iktidar komünlerde olacaktır. Bu nedenle işçi demokrasisinin, burjuva demokrasisinden kat be kat demokratik karakteri (en geniş demokratik hak ve özgürlükler, işçi devletinin anayasasına uymak koşuluyla her partiye serbestçe örgütlenme, çalışma, seçimlere katılma hakkı vb.), komünler iktidarını pekiştirmeye hizmet edecektir.
Nihayet Paris Komünü için, “ücretli emeğin kurtuluşunun gerçekleşmesini sağlayacak nihayet bulunmuş siyasal biçim” vurgusuyla Karl Marx ekler:
“Genel oy hakkı, her üç ya da altı yılda bir halkı parlamentoda yönetici sınıfın hangi üyesinin kötü temsil edeceğini tayin etmek yerine, komünler biçiminde örgütlenmiş halka hizmet edecekti; tıpkı bireysel seçim hakkının kendi işi için işçi ve idareci arayan herhangi bir işverene hizmet etmesi gibi.”[12]
Toparlarsak “Biz, dünyaya, ‘Mücadelelerinize son verin, onlar ahmakça; biz size gerçek mücadele sloganını sağlayacağız’ demiyoruz. Biz, dünyaya, yalnızca, uğruna mücadele edilen şeyin gerçekte ne olduğunu ve bilincin, o istemese bile elde edilmesi gereken bir şey olduğunu gösteriyoruz.”[13]
“Eleştiri silahı, elbette, silahların eleştirisinin yerini tutamaz; maddî güç, maddî güç ile alaşağı edilmelidir. Ancak, teori de kitleleri kavrar kavramaz maddî bir güç hâline gelir.”[14]
“Alman’ın kurtuluşu insanlığın kurtuluşudur. Bu kurtuluşun başı felsefe, kalbi proletaryadır. Felsefe, proletarya ortadan kaldırılmaksızın bir gerçeklik hâline getirilemez; proletarya, felsefe bir gerçeklik hâline getirilmeden ortadan kaldırılamaz.”[15]
“Sorun, şu ya da bu proleterin, hattâ bir bütün olarak proletaryanın belirli bir anda neyi hedefi olarak gördüğü değildir. Sorun, proletaryanın ne olduğu ve bu varoluş doğrultusunda tarihsel olarak ne yapmak zorunda olacağıdır.”[16]
“Tarihsel eylemin bütünlüğü ile birlikte, o eylemin sahibi olan kitlenin büyüklüğü de artacaktır.”[17]
“Bugüne kadar var olan bütün toplumların tarihi, sınıf mücadelelerinin tarihidir.”[18]
Bizim Karl Marx’ımız budur; yani V. İ. Lenin’in sözleriyle, “XIX. yüzyılın, en ileri ülkelerde temsil edilen başlıca üç ideolojik akımı olan klasik Alman felsefesini, klasik İngiliz politik ekonomisini ve genel olarak Fransız devrimci öğretileri ile birleştirilmiş Fransız sosyalizmini devam ettirmiş ve tamamlamış olan bir deha”dır![19]
Öyleyse yeniden ve en baştan ona dönmek, devrim ve komünizm için elzemdir. Evet, post-modern zamanlarda soru(n)ları aşmanın yolu Karl Marx’a dönüştür.
Malum üzere o, sadece var olanı anlamamıza değil, var olanı aşmamıza dönük nesnel olanaklardan da bahseder bize. “Kapitalizmden başka bir seçenek yokmuş”, “devlet olmaksızın toplumsal birlik sağlanamazmış”, “toplumsal özgürlük hiçbir zaman gerçekleştirilebilir değilmiş” gibi düşünüldüğü ve bu olanaksızlıkların biteviye ideolojik olarak öğretildiği bir koşulda Karl Marx’a dönmek, bu öğretilmiş olanaksızlıkların nasıl temelsiz olduğunu ve özgürlüğün olanağının insanlığın tarihsel üretim etkinliğine nasıl dayandığını görmek açısından olmazsa olmazdır.
* * * * *
Şimdi yeniden “Benim harcım değil/ Barışık yaşamak dünyayla/ O bitmeyen kavgada olmalıyım/ Kaygısızlık değil benim harcım./ Öyleyse atılalım bütün işlere/ Durmadan yorulmadan/ Her zaman umutla, her zaman tutkuyla/ Uslanıp durulmadan,” vurgusuyla “Filozoflar dünyayı yalnızca çeşitli biçimlerde yorumlamışlardır; oysa sorun onu değiştirmektir,” diye Karl Marx’a kulak verme zamanıdır:
Kapitalizm…
“Kapitalizm doğayı ve insanı yok etme eğilimindedir”…
“Açıklanması gereken ya da tarihi bir sürecin sonucu olan şey, canlı ve etkin insanın doğa ile metabolik alışverişinin ve dolayısıyla doğayı mülk edinişinin doğal, inorganik koşullarıyla birliği değil, etkin insanla bu insanın var oluşunun koşullarının birbirinden ayrılmasıdır; ve bu ayrılış tam anlamıyla ilk kez ücretli emekle sermayenin ilişkisinde kendisini ortaya koymuştur”…
“Şimdiye kadar ifade edilen ama asla takas edilemeyen; verilen ama asla satılamayan; edinilen ama asla satın alınamayan erdem, sevgi, inanç, bilgi, vicdan gibi değerlerin, kısaca her şeyin ticarete dâhil olduğu zamandır bu”…
“Bu toplumun çalışan üyeleri hiçbir şey elde edemezken, her şeyi elde edebilen üyeleri hiç çalışmamaktadırlar”…[20]
“İşçi ne kadar çok servet üretse, üretiminin gücü ve kapsamı ne kadar artsa, kendisi de o kadar yoksullaşır. Ne kadar çok meta yaratırsa kendisi de bir meta olarak o kadar ucuzlar. Şeyler dünyasının artan değeriyle doğrudan doğruya orantılı olarak insanlar dünyası değersizleşir. Emek yalnız meta üretmez; kendini ve bir meta olarak işçiyi de üretir – ve bunu meta ürettiği oranda gerçekleştirir”…[21]
“Boş zamanı olmayan, hayatı boyunca uyumak ve yemek için tamamen fiziksel molalar dışında işinden alınmış bir adam uyuyan bir canavardan daha azdır. O başkaları için varlık üreten bir makineden başka bir şey değil, fiziksel olarak bozuk ve ruhsal olarak kirlenmiş. Yine de modern sanayinin bütün tarihi gösteriyor ki sermaye durdurulmazsa tüm insanlığı en derin bozulma seviyesine getirmek için vicdansızca ve acımasızca çalışmaktadır”…[22]
“Sınıfların determinantları mülkiyettir”…
“Para açgözlülüğün yalnızca nesnesi değil aynı zamanda kaynağıdır”…
İşçi sınıfı…
“[işçi] bu yaşam faaliyetini gerekli yaşam araçlarını güvence altına almak için başka bir kişiye satar… Hayatta kalabilmek için çalışır. Emeğin kendisini yaşamının bir parçası olarak görmez; bu daha ziyade yaşamının feda edilmesidir. Bu, bir başkasına açık arttırmayla sattığı bir metadır”…[23]
“İş güçlendikçe işçi zayıflar”…
“Ekonomi Politik, proleteri… bir at gibi görür, çalışmasına yetecek kadar alması gerekir. Çalışmadığı süre boyunca onu bir insan olarak görmez. Bunu ceza hukukuna, doktorlara, dine, istatistik tablolarına, siyasete ve bekçiye bırakır”…[24]
“Emek zenginler için gerçekten çok güzel şeyler yaratır, ama işçi için ürettiği yalnız yoksunluktur… Emek saraylar üretir ama işçi için ürettiği izbelerdir”…[25]
“Modern sanayi işçiliği, sermayenin boynuna geçirdiği bu modern boyunduruk, proleterin üstünden her çeşit ulusal karakteri sıyırıp atmıştır”…
“İngiliz burjuvazisinin işçi sınıfını sistematik olarak İrlanda işçi sınıfına karşı nasıl kışkırttığı ve bu bölünmeyi işçi sınıfının sömürülmesi için nasıl kullandığı bilinmektedir. Böylece İngiliz burjuvazisi İrlanda’yı sömürge olarak korurken, içerde de ücretleri düşük tutmayı başarmıştır. Bu antagonizma, örgütüne rağmen İngiliz işçi sınıfının güçsüzlüğünün sırrıdır. Aynı zamanda kapitalist sınıfın iktidarını korumasının da sırrıdır. Ve ikincisi (burjuvazi) bunun tam bilincindedir”…[26]
“Bilmeden yaparlar”…
Din…
“Kutsal olan hiçbir şey yoktur; her şey maddi koşulların ürünüdür”…
“Kilise, egemen sınıfın ideolojik aygıtıdır”…
“Tanrı fikri, insanın kendi özünü yabancılaşmış bir şekilde kavramasıdır”…
“Dinî ıstırap, hem gerçek ıstırabın ifadesi hem de gerçek ıstıraba karşı bir protestodur. Din, ezilenlerin iç çekişi, kalpsiz bir dünyanın kalbi, ruhsuz koşulların ruhudur”…
“Ahiret inancı, mevcut dünyadaki acıları meşrulaştırmak için bir tesellidir”…
“İnsanların mutluluğu için dinin kalkması şarttır”…
Teknoloji…
“Teknoloji insanın doğayla uğraşma biçimini, hayatını sürdürebilmesi için gerekli olan üretim sürecini gösterir; ve böylece sosyal ilişkilerinin oluşum biçimini ve bunlardan kaynaklanan düşünsel kavramları açığa vurur”…
İnsan…
“İnsanlar, kendi tarihlerini kendileri yaparlar”…
“İnsanlar düşündükleri gibi yaşamaz, yaşadıkları gibi düşünür”…
“İnsanların varlığını belirleyen onların bilinçleri değildir; tersine insanların bilinçlerini belirleyen onların varlıklarıdır”…
“İnsanı insan yapan dış dünyayı değiştirmesi değil, dış dünyayı değiştirirken kendini de değiştirmesidir”…
“İnsan anatomisi, maymun anatomisi için bir anahtar içerir”…
“İnsan en gerçek anlamıyla politik bir hayvandır, yalnızca toplu yaşayan bir hayvan değil, kendini ancak toplumun ortasında bireyselleştirebilen bir hayvandır. Toplumun dışında yalıtılmış bir birey tarafından üretim… bireylerin bir arada yaşamadan ve birbirleriyle konuşmadan dilin gelişmesi kadar saçmadır”…[27]
“İnsanlık önüne çıkan sorunlara çözüm arar”…
“Ne kadar azsan, yaşamını ne kadar az görkemli kurmuşsan o kadar çoksun demektir ve görkemli yaşamın da o denli büyüktür”…
“Karşılığında sevgi uyandırmadan seviyorsanız, yani sevgi olarak sevginiz karşılıklı sevgi yaratmıyorsa; seven bir kişi olarak dışavurumunuzla kendinizi sevilen bir kişi yapamıyorsanız, sevginiz güçsüzdür, bu bir talihsizliktir”…
“Mükemmel bir birey ancak mükemmel bir toplum içerisinde yetiştirilebilir.
“Eğer kişi sadece kendisi için çalışırsa ünlü bir bilim adamı, büyük bir düşünür, çok iyi bir şair, müzisyen olabilir. Ama asla mükemmel bir insan olamaz.
“Tarih ancak ortak çıkarlar için çalışmış insanların yüceliğini kabul eder.
“En mutlu insan en fazla sayıda insanı mutlu eden insandır”…
Kadın…
“Özel mülkiyetin egemen olduğu yerde, insanların ilişkisi ve kadın erkek ilişkisi bir ticarete dönüşür”…
Barış…
“Barışın anlamı sosyalizme karşı muhalefetin olmamasıdır”…
Ekoloji…
“Lüks, doğal olarak gerekli olanın tam tersidir”…
“Kapitalizm gölgesini satamadığı ağacı keser”…
Özgürlük…
“Soyut özgürlük kelimesine aldanmayın. Kimin özgürlüğü? Bir bireyin diğerine göre özgürlüğü değil, sermayenin işçiyi ezme özgürlüğü”…
“Özgürlük, başkasına zarar vermeyen her şeyi yapma ve peşinden gitme hakkıdır”…[28]
“Gerçek özgürlük âlemi, kendi başına bir amaç olarak insan enerjisinin gelişmesi, bunun ötesinde başlar”…[29]
Devlet…
“Modern devlet iktidarı, yalnızca tüm burjuva sınıfının ortak işlerini yöneten bir komitedir”…
“Özgürlük, devleti toplumdan üstün bir organ olmaktan çıkarıp kesinlikle ona tâbi bir organ hâline getirmekten ibarettir”…[30]
“Devlet çelişki üzerine kuruludur. Kamusal ve özel yaşam arasındaki, evrensel ve tikel çıkarlar arasındaki çelişkiye dayanır. Bu nedenle devlet kendisini resmi, olumsuz faaliyetlerle sınırlamalıdır”…
“Egemen sınıfın düşünceleri, bütün çağlarda, egemen düşüncelerdir de, başka bir deyişle, toplumun egemen maddi gücü olan sınıf, egemen manevi güçtür de”…[31]
“Vergi, bürokrasinin, ordunun, din adamlarının ve sarayın, kısacası tüm yürütme gücü aygıtının yaşam kaynağıdır. Güçlü iktidar ile güçlü vergi aynı anlama gelir”…
“Kendisinden önce egemen olan sınıfın yerini alan her yeni sınıf, amacına ulaşmak için kendi çıkarını toplumun tüm üyelerinin ortak çıkarı olarak göstermek durumundadır. Düşünsel biçimde ifade edecek olursak, yeni sınıf kendi düşüncelerini evrensel olarak biçimlendirmek; onları yegâne mantıklı ve evrensel açıdan geçerli düşünceler olarak sunmak zorundadır”…[32]
Zor…
“Zor, yeni bir topluma gebe her eski toplumun ebesidir”…
“Bizde merhamet yok ve sizden de merhamet istemiyoruz. Sıramız geldiğinde, terör için mazeret üretmeyeceğiz”…
Devrim…
“Devrimler tarihin motorudur”…
“Bir yandan insanal yaşamın gerçekleşmek için özel mülkiyete gereksinme duyduğu ve öte yandan da, şimdi, özel mülkiyetin kaldırılmasını gerektirdiği ikili kanıtı, iş bölümü ile değişimin özel mülkiyet biçimleri oldukları olgusunun ta kendisine dayanır”…[33]
“İnsanlık tarihi, sınıf çelişkisinden ibarettir”…
“Toplumlar üstesinden gelemeyecekleri sorunları gündeme getirmezler”…
“Radikal olmak, şeyleri kökünden kavramak demeye gelir. Ne ki insan için, kök insanın kendisidir”…[34]
“Yalnızca yenilerine yer açmak için bir sürü suçluyu idam eden cellatları yüceltmek yerine, bu suçları üreten sistemin değiştirilmesini iyice düşünmek gerekmez mi?”[35]
“İşçi sınıfı hazır devlet mekanizmasını basitçe ele geçirip kendi amaçları doğrultusunda kullanamaz”…[36]
“Bugüne kadarki tüm toplumların tarihi, sınıf mücadeleleri tarihidir… Bizim için sorun özel mülkiyetin herhangi bir değişikliğe uğratılması değil, yok edilmesidir; sınıf karşıtlıklarının üzerinin örtülmesi değil, sınıfların ortadan kaldırılmasıdır; mevcut toplumun iyileştirilmesi değil, yeni bir toplumun kurulmasıdır”…
“Asacağımız son kapitalist, bize ipi satan kapitalist olacak”…
Komünizm…
“Komünizm teorisi tek bir cümlede özetlenebilir: Tüm özel mülkiyetin kaldırılması”…
“Komünizm bizim için kurulacak bir durum, gerçekliğin kendisini ayarlamak zorunda olduğu bir ideal değildir. Biz komünizmi, şeylerin mevcut durumunu ortadan kaldıran gerçek hareket olarak adlandırıyoruz. Bu hareketin koşulları, şu anda var olan öncüllerden kaynaklanmaktadır”…
“Başladığımız öncüller keyfî öncüller değil, dogmalar değil, ancak hayal gücünde onlardan soyutlama yapılabilecek gerçek öncüllerdir. Bunlar gerçek bireyler, onların faaliyetleri ve içinde yaşadıkları maddi koşullardır, hem zaten var olan, hem de faaliyetleri tarafından üretilen koşullar. Bu öncüller böylece tamamen ampirik bir şekilde doğrulanabilir”…
“Hem bu komünist bilincin kitlesel ölçekte üretilmesi hem de… insanların kitlesel ölçekte değiştirilmesi için… bir devrim gereklidir; bu nedenle bu devrim, yalnızca egemen sınıf başka bir şekilde devrilemeyeceği için değil, aynı zamanda onu deviren sınıf ancak bir devrimle çağların tüm pisliklerinden kurtulmayı başarabileceği ve toplumu yeniden kurmaya hazır hâle gelebileceği için de gereklidir”…[37]
“Ancak tarih ilerledikçe ve proletaryanın mücadelesi daha net formlar kazandıkça, artık zihinlerinde bilim aramalarına gerek kalmayacak; sadece gözlerinin önünde olup bitenleri not etmeleri ve onun sözcüsü olmaları gerekecek. Bilimi aradıkları ve yalnızca sistemler kurdukları sürece, mücadelenin başında oldukları sürece, yoksullukta yoksulluktan başka bir şey görmezler, onda eski toplumu devirecek devrimci, yıkıcı yanı görmezler. Bu andan itibaren, tarihsel hareketin bir ürünü olan bilim, kendisini bilinçli olarak onunla ilişkilendirmiş, doktriner olmaktan çıkmış ve devrimci hâle gelmiştir”…[38]
* * * * *
Friedrich Engels’in, “Adı ve eylemi çağlar boyu yaşayacak!” notunu düştüğü Karl Marx’a dönüş yolunda atılması gereken ilk adım “Hasta la Victoria Siempre!/ Zafere Kadar, Daima!” diye haykıran Ernesto Che Guevara’nın vazgeçmeyen isyankârlığıdır.
Bu temelde onun yöntemi, yani özellikle Grundrisse’deki “Ekonomi Politiğin Yöntemi” başlıklı bölümünde tartışıldığı üzere, duyu deneylerinden yani “somut” düzeyden soyuta doğru ilerlemek, ardından tekrar somut düzeye geri dönmek biçiminde (somut-soyut-somut) özetlenen duruştur.
Çünkü “Somut, pek çok belirlenimin, dolayısıyla da çeşitliliğin birliği olduğu için somuttur. Bu yüzden, düşünme sürecinde somut, bir başlangıç noktası olarak değil, bir yoğunlaşma süreci olarak, bir sonuç olarak kendisini gösterir; ancak gerçeklik için bir başlangıç noktası, bu yüzden de aynı zamanda gözlem ve kavramlaştırma için de bir başlangıç noktasıdır. İlk yol boyunca, bütünlüklü bir kavrayış, soyut belirlenime yol verecek biçimde ortadan kalkarken, ikinci yol boyunca soyut belirlenimler, somutun düşünce yoluyla yeniden üretimine götürür.”[39]
Ve bir şey daha: Genel olarak Marksizm, devrimsiz bir hiçtir.
Bizim Karl Marx(’ımız) böyle söyler…
15 Kasım 2025, İstanbul.
[1] Selçuk Kozağaçlı.
[2] O, ömrünün son yıllarında, 1881’de, Karl Kautsky tüm eserlerinin toplu basımını düşünüp düşünmediğini sorduğunda şöyle cevap vermişti: “Öncelikle o eserlerin yazılıp bitirilmesi gerekiyor ama,” (Karl Kautsky, Mein Erster Aufenthalt in London, içinde Benedikt Kautsky (der.), Friedrich Engels’ Briefwechsel mit Karl Kautsky (Viyana, 1955), s. 32) diyecek kadar mütevazı idi.
[3] “Marksist-Leninizmin kuruluşuyla Marx’ın düşüncesinin yozlaşması en açık ifadesini buldu.” (Marcello Musto, “Karl Marx’ın Yeniden Keşfi”… https://marcellomusto.org/karl-marx-n-yeniden-kesfi/).
[4] Karl Marx’ın Hegel’in Hukuk Felsefesinin Eleştirisine Giriş adlı eserinden alınmış (Karl Marx, Hegel’in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi, çev: Kenan Somer, Sol Yay., 1997.) ilgili pasaj şöyledir: “Eleştirinin silahı, elbette ki silahların eleştirisinin yerini alamaz; maddi gücün yıkılması ancak maddi bir güçle mümkündür ama kuram da, bir kez kitleleri kavradığında, maddî bir güce dönüşür.”
[5] Karl Marx-Friedrich Engels, Komünist Manifesto ve Komünizmin İlkeleri, çev: Muzaffer Erdost, Sol Yay., 1976.
[6] Karl Marx, Ekonomi-Politiğin Eleştirisine Katkı, çev: Sevim Belli, Sol Yay., 1970.
[7] Karl Marx, Kapital, Sermayenin Üretim Süreci, Cilt: I, çev: Alaattin Bilgi, Sol Yay., 1965.
[8] “Üretimin komünistçe düzenlenmesiyle, yani insanın kendi ürününe karşı yabancı tutumunun ortadan kalkmasıyla… insanlar değişimi, üretimi ve karşılıklı ilişki tarzlarını yeniden kendi denetimleri altına alırlar.” (Karl Marx, Yabancılaşma, çev: Barışta Erdost, Sol Yay., 2013).
[9] V. İ. Lenin, Karl Marx ve Marksizm Üzerine, çev: Mazlum Beyhan, Yordam Kitap, 2013.
[10] Karl Marx-Friedrich Engels, Gotha ve Erfurt Programlarının Eleştirisi, çev: M. Kabagil, Sol Yay., 1969.
[11] Karl Marx-Friedrich Engels, Seçme Yapıtlar, Cilt II., çev: A. Kardam, S.Belli, M. Ardos, K. Somer, Sol Yay., 1977.
[12] yage.
[13] Karl Marx’ın Arnold Ruge’a yazdığı mektup, Eylül 1843… yage.
[14] Karl Marx, Hegel’in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi, çev: Kenan Somer, Sol Yay., 1997.
[15] yage.
[16] Karl Marx-Friedrich Engels, Kutsal Aile, çev: Kenan Somer, Sol Yay., 2003.
[17] yage.
[18] Karl Marx-Friedrich Engels, Komünist Manifesto ve Komünizmin İlkeleri, çev: Muzaffer Erdost, Sol Yay., 1976.
[19] V. İ. Lenin, “Karl Marx”, Collected Works, Cilt 20; Moskova, 1964, s. 50.
[20] Karl Marx-Friedrich Engels, Komünist Manifesto ve Komünizmin İlkeleri, çev: Muzaffer Erdost, Sol Yay., 1976.
[21] Karl Marx, 1844 El Yazmaları, çev: Murat Belge, İletişim Yay., 2000.
[22] Karl Marx, Ücret, Fiyat ve Kâr, çev: Sevim Belli, Sol Yay., 1975.
[23] Karl Marx, Ücretli Emek ve Sermaye-Ücret, Fiyat ve Kâr, çev: İsmail Yarkın, İnter Yay., 1999.
[24] yage.
[25] “Tüm iktisatçılar, artı-değeri saf hâliyle değil, kâr ve rantın özel biçimleri içinde inceleme hatasını paylaşırlar.” (Karl Marx, Artı Değer Teorileri, çev: Yurdakul Fincancı, Sol Yay., 2013).
[26] Karl Marx’ın Sigfried Meyer ve August Vogt’a mektubu… https://www.altust.org/2019/03/irlanda-sorunu-hakkinda-marxtan-mektup/
[27] Karl Marx, Grundrisse: Ekonomi Politiğin Eleştirisi İçin Ön Çalışma, çev: Sevan Nişanyan, İletişim Yay., 4. baskı, 2014.
[28] Karl Marx, Yahudi Sorunu Üzerine, çev: Burcu Denizci, Altıkırkbeş Yay., 2015.
[29] Karl Marx, Yabancılaşma, çev: Barışta Erdost, Sol Yay., 2013.
[30] Karl Marx-Friedrich Engels, Gotha ve Erfurt Programlarının Eleştirisi, çev: M. Kabagil, Sol Yay., 1969.
[31] Karl Marx-Friedrich Engels, Seçme Yapıtlar, Cilt I., çev: A. Kardam, S. Belli, M. Ardos, K. Somer, Sol Yay., 1976.
[32] Karl Marx, Aforizmalar/ Zincirlerimizden Başka Kaybedecek Neyimiz Var!, çev: Peren Demirel, Zeplin Yay., 2014.
[33] Karl Marx, 1844 El Yazmaları, çev: Murat Belge, İletişim Yay., 2000.
[34] Karl Marx, Hegel’in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi, çev: Kenan Somer, Sol Yay., 1997.
[35] Karl Marx, İntihar Üzerine, çev: Zeynep Özarslan, Yeni Hayat Yay., 2006.
[36] Karl Marx-Friedrich Engels-V. İ. Lenin, Paris Komünü Üzerine, çev: Kenan Somer, Sol Yay., 1977.
[37] Karl Marx-Friedrich Engels, Alman İdeolojisi [Feuerbach], çev: Sevim Belli, Sol Yay., 1976.
[38] Karl Marx, Felsefenin Sefaleti, çev: Ahmet Kardam, Sol Yay., 7. Baskı, 2011.
[39] Karl Marx, Grundrisse: Ekonomi Politiğin Eleştirisi İçin Ön Çalışma, çev: Sevan Nişanyan, İletişim Yay., 4. baskı, 2014.




