Çete devletin yarattığı kültür hızla karşılığını buluyor. Dizileriyle, egemenlerin söylemleriyle, her gün yeniden ürettiği bu kültürün toplumun birçok kesiminde yarattığı algı kadına yönelik şiddette, değersizleştirilen akademide ve üniversitelerdeki özel güvenlik-polis-paramiliter üçgeninde kendini göstermekte. Bu algının en basitinden karşılığını dizilere özenerek çetecilik oynayan çocuklardan tutun ismi türlü yolsuzluklarla, iş cinayetleriyle anılan Cengiz-Kolin-Limak inşaat çetesine kadar görmekteyiz.
Akademisyenlerin hukuksuzca ihraç edilmeleri, Ankara Üniversitesi Cebeci kampüsünde devletin okullarını bırakmak istemeyen akademisyenlerin karşısına polisi dikmesi, açlığa mahkum edilen ihraç akademisyenlerin her türlü direnişine gerek desteklediği paramiliter çeteleriyle gerek polisiyle saldırması akademiyi değersizleştirmekte, çete devlet örgütlenmesinin açığa vurumu olarak ortaya çıkmaktadır. Üniversitelerde son yıllarda çıkan kimlik sorma, çanta arama vb. güvenlik uygulamaları ise öğrenci hareketine ket vurmak için yapılan naylon güvenlik önlemleridir. Özel güvenliğin pek yakın olduğu kampüs içi paramiliter oluşumlar elini kolunu sallayarak kampüse girebilirken, bizim öğrenciler olarak bahçede üç kişi otururken etrafımızda güvenlik görevlilerinin belirmesi, ailelerimizin dahi kampüs sınırlarına birkaç güvenlik onayından geçmeden girememesi, geçen seneye kadar İstanbul Üniversitesi’ne enstrümanla dahi giremememiz; bu güvenlik önlemlerinin öğrencilerin güvenliği için değil, egemen güçler ve onların çeteleri için olduğu gerçeğinin en somut karşılığıdır. Bir kadın akademisyenin, kendi odasında vurularak öldürüldüğü gerçeği de çete devletin ayrımcı dilinin körüklediği kadına yönelik şiddetin aldığı boyutu göstermekte.
Bütün bu olaylara baktığımızda, birbirinden bağımsız olmadıklarını görüyoruz. Bu çete devletin işine gelmeyen, kendisine katamadığı her unsurun ezilmesi, yok edilmeye çalışılması işleyişinin doğal bir sonucudur. Çete devletin yansımalarının sonucu olarak 24 yaşında genç bir kadın akademisyen, Ceren Damar öldürülmüştür. Bizler bu düzene karşı birlik olmadıkça, sesimiz teker teker çıktıkça maalesef ki düzenin son kurbanı Ceren hocamız olmayacaktır. Bu düzene karşı olan öfkemizi, itirazımızı, başka bir dünya hayalimizi somutlaştırmanın tek yolu örgütlü bir mücadeledir.
Umut sende, umut birbirimizde, umut örgütlü direnişte!