“Çobanlık” konusunda Erdoğan’ın söyledikleri de buna benziyor. Bir açıdan itiraftır, halkı sürü olarak görmek isteyen bir anlayışın ürünüdür.
Bu çobanlık ilanı, aslında, sürünün ve çiftliğin bir sahibi olduğu düşünülürse, duruma uygun düşmektedir.
Ama bu çobanlık sistemi, Erdoğan’ın kafasında, farklı durmaktadır. Davranışlarına bakarsanız, istediği daha çok “mutlak iktidar”dır. Bu açıdan, padişahlık, kendisinin isteğine daha uygun düşmektedir.
Elbette tam olarak ne istediğini bizim bilmemiz “mümkün” değil. O denli yüce makamlarda, Allahın izni ile yer alabilmiş bir kişinin, ne istediğini bizim bilmemiz zor olsa gerek. Bunu kabul ediyoruz. Ama yine de daha çok padişah, sultan, biraz belki halife, İslam aleminin lideri, bir nevî seçilmiş kişi, İslam aleminin az bulunan kişisi gibi olmak istiyor. Kanıtlar bu yöndedir. “Allahın bütün sıfatlarını üzerinde taşıyan adam”, “kendisine dokunmanın ibadet” sayılması gereken adam, “cihan lideri” gibi tanımlamalar nedeni ile değil. Bunları ne ölçüde uygun bulduğunu bilmiyoruz. Ama saray, saray adabı, saray kültürü, külliye, %20 uygulamaları vb. bu konuda kanıttır.
Bir de, her gün, yepyeni bir söz söyler gibi, düzenli olarak daha önce söylediklerinin tam tersini söylemesi de bir kanıttır.
Erdoğan, hiçbir kural, hiçbir bağ tanımak istemiyor.
Mesela Suriye konusunda açıklamalarını ele alalım. Kası’mın sonu, Aralığın başında, Suriye’ye Esed’i devirmek için girdik, başka bir şey için değil, demişti. Ve ardından, iki gün sonra, acil bir muhtarlar toplantısında, kim bunları demiş, tam tersini söylemiştir. Bu konuda kendini özgür hissetmektedir. Her konuda konuşma ve mesaj verme, özgüvenin zirve yapması değil ise nedir?
Ama gelin görün ki, en kritik hamleler, ekonomi konusunda geliyor. Öyle boş verin denilecek hamleler değil, zira küçük burjuvazi, gücünden daha çok ses çıkartma kabiliyetine sahip bir kitledir. Bu nedenle, ekonomi konusunda bir şey söylendi mi, hemen alınmaktadırlar.
Gücünden sual edilmez, seçilmiş kişi, muktedir, şimdi, acaba, dolar ve euro’ya söz dinletebilecek mi? İşte soru burada başlıyor? Dinî konularda bir fetva yeterlidir, eğer rüşvet var ise, Karaman ve Diyanet İşlerinin fetvaları iş görebilir, eğer iş kazaları çok ise “fıtrat”tan başlarsın, camilerde cuma hutbesi verirsin ve işe yarar sonuçlar elde edebilirsin. Eğer Kürtlere karşı katliamlar saklanamaz hâle gelmiş ise, birkaç provokasyon, birkaç tutuklama, birkaç gazeteci hapse atma işe yarar.
Ama gelin de dolar ve euro meselesine bakın.
Padişah, diyelim ki en sonuncusu, bugün sağ olsa idi, acaba doların yükselişi karşısında, “tüm dünyada da böyle oluyor, ne yapalım” der miydi?
Acaba, padişah, mesela en sonuncusu, doların yükselişini durdurmak için, “dolar durula” diye ferman yayınlar mıydı? Hadi yayınladı, işe yarar mıydı?
Padişah, mesela en sonuncusu, bugün sağ olsa idi ve iktidar kendisinde olsa idi, “faizler düşün” der mi idi, dese idi, faizler onu dinler miydi?
Bilinen o ki, en sonuncusundan da önce, padişahlar, Galata bankerlerini fermanlarla durduramayacaklarını biliyorlardı. Yoksa, Sultan Süleyman’dan sonra gelen her padişah, kapitülasyonlar nedeni ile Sultan Süleyman’ı, “yerli ve milli olmayan” diye tanımlarlardı. İhtişamının zirvesinde Osmanlı, kapitülasyonlar vermeye başlamıştı.
Acaba, piyasa ile “mutlak güç” algısı arasında bir sorun mu oluşmaktadır?
Gerçekte, piyasa ekonomisinin diktatörlüklerle başı hoştur. Burjuva iktisatçılarının söylediklerinin aksine, piyasa ekonomisi “demokrasi” gerektirmez. Zaten, güçlünün güçsüzü ezdiği bir sistemde, despotluk her zaman vardır ve bunun hangi tonda öne çıktığı, ne kadar görünür hâle geldiği, doğrusu büyük bir sorun değildir.
Ama piyasa ekonomisi, belli açılardan sükûnet ister. Ve ekonominin işleyişi, emniyet müdürüne emir vererek iş yaptırmaktan biraz olsun farklıdır.
Faizleri indirin diyebilirsiniz. Ama faizlerin indirilebilmesi için, sizin ekonominizin kendi kararlarını verebilecek kadar bağımsız olması gerekir. Dünya kapitalist ekonomisinin içinde, ona bağımlı hâlde iken, büyük çaplı kumarhanenin içinde kumarhane sahibinin kuralları ile oynamakta iken, verdiğiniz emirler işe yaramaz. Tersine, sizi rotadan çıkarır ve bu durum, daha kolay yönetilebilir olmanıza yol açar.
Bugün, uluslararası güçler için Erdoğan, denetimi ve yönlendirilmesi en kolay pozisyondadır.
Bu koşullarda, doları indirmek için, dolarlarınızı bozdurun çağrısı, çocukçadır ve daha çok, alkış almaya dönüktür.
Dolarlarınızı bozdurun çağrısı, ‘yapacak başka bir şey kalmadı’nın da itirafıdır. Halkın dolar birikiminin ne kadar olduğu konusunda mutlaka, danışmanlarının bir fikri vardır. Gerçekçi değildir. Halkın dolarının olmaması bunda bir etken iken, ikinci etken bu yolla doların düşmeyeceği gerçeğidir. Ama mesela Erdoğan ve en yakın çevresi, eğer dolarlarını bozdurursa, işte bu işe yarar.
Devletin bizzat kendisi, birçok alanda fiyatları dolar ile belirliyor.
Devletin bizzat kendisi, ihaleleri dolar üzerinden açıyor.
Devletin bizzat kendisi, kendi alacaklarına bankaların oranlarına yakın faizler belirliyor.
Ve tüm bunlardan sonra, devlet, TL’nin korunmasından, vatanseverlikten söz ediyor.
Görelim, önde Erdoğan, arkada Binali, tüm işlemlerini TL’ye geçirsinler, dolarlarını bozdursunlar, bize ne kadar dolarları olduğunu açıklasınlar. Sadece bu ikisinin dolarları, doların ateşini düşürmeye yeter.
İşlerine geldiğinde piyasa kanunlarına sarılıyorlar. Ne yapalım, fiyatları dolar cinsinden belirlememiz gerekir, diyorlar. Ne yapalım, devlet her alacağına faiz uygulamak zorundadır, diyorlar. Ama sıra kendi iktidarlarının sallanmasına geldiğinde, dalga geçer gibi halka çağrı yapıp, dolar bozdurun, diyorlar.
Dalga geçmedir bu.
Doğru davranışları şöyle olabilirdi; en başta kendi çevrelerindeki zenginlerden başlayarak, yani gerçekten doları olanlardan başlayarak, TL’ye geçebilirlerdi. Mesela bankalarda var olan dolar hesaplarını, burada ne kadar dolar olduğunu bilmeleri zor değil. Buradan başlamalılar.
Türkiye, kapitalist dünya ekonomisinin bir parçasıdır ve sömürgedir. Sömürge bir ülkede, uluslararası sermayenin isteklerinden bağımsız adım atmaları mümkün değildir. Ancak ve ancak, tüm bankaları kamulaştırırsanız, bir ilk adım atmış olursunuz.
Demek ki, adına sultanlık mı desek, halifelik mi desek, padişahlık mı desek, başkanlık mı desek, yoksa hepsinin bir bileşeni olarak çobanlık mı desek bilmiyoruz ama bununla emredip, dolara karşı savaşılamıyor.
İnşaat dairelerinin fiyatlarının düşmesini önlemek için piyasayı manipüle etmek zor değil. Bunun bir yolu var. TOKİ, bu konuda epey iş yapar. Ama yine de el altından, 1,5 milyon istenen daireler, banka kredisi olmadan nakit ile satılınca, 750 bin TL’ye satılmaktadır. Müteahhit, sistemden parayı kaçırmak için her yolu denemeye hazırdır. Hele ki, krizin tüm ağırlığı ile kendini hissettirmeye başladığı bugün.
Evet, muktedir iseniz, ihaleleri kontrol edebilir ve kuralları altüst ederek iş verebilirsiniz. İstediğiniz kişiye ucuza kredi verebilirsiniz.
Evet muktedirseniz, bir “düşman” belirleyerek, ona karşı siyasal, askerî, ekonomik hamleler yapabilirsiniz.
Ama bir noktadan sonra, dolar konusunda bu kadar şanslı olamazsınız.
Dolara karşı bıçak çekerek savaşırken, maaşlarını dolarla alan şövalyeler, yazarlar, jöleli danışmanlar iş görebilir mi?
Padişah için, iş biraz daha kolay idi. Çünkü mülk onun idi. Erdoğan, önce tüm ülkenin tapusunu almalıdır. Belki de buna giden en kısa yol, bir kamulaştırma olabilir. 62,5 milyar dolarlık özelleştirmeden sonra, ister misiniz, muktedir, sultanlık özlemleri için, bankaları kamulaştırsın?
Ya kamulaştırma harekâtı başlayacak ya da faize in deyince faiz inmeyecek, dolara düş deyince dolar düşmeyecek ve bu durumda gücünü konuşturamayan bir “muktedir” olmaya razı olacaksınız.
Doğrusu, imajı böylesine çizmek de piyasa açısından hoş olmaz. Faiz nedir ki, düş deyince düşmeyecek, dolar kimdir ki sürekli yükselecek?