Devrim için ileri, ya sosyalizm ya ölüm!

Gün geçmiyor ki… diye başlayan cümleleri ardımızda bırakma vakti geldi. Gün geçiyor; ay, mevsim, yıl geçiyor. Gün geçerken bazı çocuklar hiç büyümüyorlar. Gün geçerken yalnızca soframıza koyduğumuz ekmeğin miktarı değil değerimiz azalıyor. İşyeri cinayetlerinde ölürken “eylül ayında en az 206, 2025 yılının ilk dokuz ayında en az 1566 işçi iş cinayetlerinde katledildi” haberindeki sayı oluyoruz. Gün geçiyor. 

Zam, zulüm, gözaltı, savaş, yağma, yolsuzluk, talan, sınırları aşan açlık, işyerinde işkence, hiçbir vaadi ve anlamı olmayan seçim, satılık diploma vs. ile gün geçiyor. Karanlık ve daha karanlıkla…

Ve güneş doğarken, gün geçmiyor ki diye başlayan cümleleri ardımızda bırakma vakti geldi. Geçti “sen yanmasan, ben yanmasam…” Geçti “bir ömür de benden” vakti. Diyor ki Komutan Bekir şiirinde “kendi idealleri için savaşmayı göze alamayanlar,/ başkalarının idealleri için ölür”… 

Her olayın arkasından “sözün bittiği yer” deyip başkaca da bir şey demeyen, açıp iki kolunu iki yanına korkuluk dahi olmayan duysun, sözümüz bitmedi bizim; ne sözümüz bitti ne eylemimiz. Düşme bizimle yola sen sözüm bitti deyip kılını kıpırdatmayan acı sahtekârı.

“Söz bitti” diyor ya, sanırsın eyleme geçecek…

Maaşını istediği için çalıştığı işyerinin deposunda üç gün boyunca darp edilen, hamamböceği yedirilen işçi var bu memlekette.

Urfa’da makatına kompresörle hava verilerek işkence edilip öldürülen 15 yaşında çocuk işçi var. Bu esnada 15 yaşında çocukları nasıl daha iyi sömürürüz diye zirve toplayanlar var.

Utanmayan, bunu da “utanmıyoruz” diye ilan eden pislikler sürüsü var.

“Söz bitti” diyen, bunun sorumluluğunu alacak. İsyan insanlaştırır, hatırlatıyoruz.

“Saraylar saltanatlar çöker”

Sarayın bir günlük harcaması kaç asgarî ücrete denk hesabı yapılıyor ya, o hesap eksik.

Kaç saray daha var, kaç yalı, kaç içine giremediğimiz “ışıklı mağaza”, sınıflı toplum düzeni bütün doğa ve insanı zehirlerken, biz ilaç alamazken, önlenebilir hastalıklar yüzünden hastane kapılarında sürünürken “ışıklı mağaza”ya dönen kaç özel hastane sahibi var…

Bizim tuttuğumuz hesap basit. İki sınıf var: burjuvazi, proletarya.

Patronların hesabını tutuyoruz biz, kapitalist devletlerin sahiplerinin hesabını… 

Biz başka âlem istiyoruz.

Bugün, kapitalizmin, kâr ve daha fazla kâr ve daha fazla kâr için dünyayı ve bütün canlılığı yok etmeye giriştiği bugün; nefes alıp vermeyi sürdürmek için, bir gün daha hayatta kalmak için en boktan, en “iyi”, en “cazip”, en “asgarî ücretin bir tık üstü” maaşlı, en “güvenceli”, son derece güvencesiz işlerde, “işsiz kalırsam” diye korka korka, “işsiz kalırsam” diye diye yanan, yakılan, ezilen, düşen, ölen, ölen, ölen işçilerin ve çocukların kurtuluşu sosyalizmdedir. 

“Onlar ki kırlarda açan çiçek…”

Dün gibi aklımızda. Dün gibi aklımızda! Bugün öyle anlıyoruz ki “Deniz mahkemeye düşmüş avukatı ben olaydım”ı, “yiğitler ölür mü üç beş kurşunla/ doğrulup kalkıyor İbrahim yoldaş”ı… Ne diyordu şarkı: “tohumdu düştü toprağa/ bin Mahirler yeşerecek”…

Duysun sesimizi, duysun dağ, taş, deniz duysun, zeytin ağaçları, rüzgâr enerjisi santralleriyle göç yollarını yitiren kuşlar, sokakları dar edilen kediler, köpekler, bilumum canlı duysun, ormanlar, dereler duysun… kurtaracak olan yaşıyor, yeniden yeniden doğuyor…

1997 yılının aralık ayında devletin katlettiği iki yoldaşımız Burhanettin Akdoğdu ve Ali Serkan Eroğlu bizimle yaşıyor, bizimle çoğalıyorlar.

Bizim bugün söylediğimiz ne varsa; düne dair, güne ve geleceğe dair söylediğimiz ne varsa, bizden önce yürüyen, bizden önce dövüşen, bizden önce elini, aklını, bilgisini, eylemini davasına, örgütüne, devrim ve sosyalizm kavgasına veren, bizden önce gidenleri varlığımıza katarak söylüyoruz: “sen, ben, biz tüm yaşamım senindir.”

Kurtuluş devrimdedir.

Devrim için ileri, ya sosyalizm ya ölüm!

KALDIRAÇ

13 Aralık 2025

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz