Önceki Bölüm: Devrimin Nesnel Şartları ve Parti
SEN YÜRÜRSÜN RÜZGÂR YÜRÜR
 Sen yürürsün rüzgâr yürür
 Sabahlar sığmaz olur gözlerine
 Her adımda çözülür bir karanlık
 Şafaklar çiçek sunar ellerine
 Gün tutuşur
 Dağlar aydınlanır
 Yeniden aydınlanır
 Yeniden canlanan bu yaşam
 Türküler dizer saçının tellerine
 Sen yürürsün rüzgâr yürür
 Alıp savurur beni saçların
 En kalabalık alanlara götürür
 Bir cellat çıkar apansız
 Bir fidan yeşermeden çürür
 Ve kana bulanır ırmaklar
 Baştan başa geçer kentleri
 Kan temizlenir cellat ölür
 Sen yürürsün rüzgâr yürür
 Mahpuslar soluğunla umutlanır
 Toprak çatlar
 Gökyüzü bıçak bıçak şimşeklenir
 Görkemli bir yürüyüş başlar içimde
 Ve bir tan vakti
 Kırılır bütün güzellik yasaları
 Ağaçlar aşk açar bahçelerimde
 Sen yürürsün rüzgâr yürür
 Dallar eğilir
 Yapraklar secde eder yürüyüşüne
 Sular kabarıp dalgalanır
 Köpüklü başlarıyla selamlar seni
 Ve tanrılar kalır önünde
 Ne beyler ne krallar
 Seninle yazılır en büyük destan
 En güzel tarih seninle başlar
 Sen yürürsün rüzgâr yürür
 Bir sevinç boylanır dünyada
 Çocuklar korkusuz büyür
 Kan boğulur susar
 Dokunup geçtiğin her kuraklık
 Yemyeşil bir vadiye dönüşür
 Sen yürürsün rüzgâr yürür
 Bizi bu deprem günlerinde
 İnan ki bir şiirsiz yaşamak
 Bir de sensiz savaşmak öldürür
                               ADNAN YÜCEL
 
 “Gül parmaklı Şafak ışıklarını
 tanrılara ve ölümlülere
 Gönderdiğinde, yolculuğumuza devam ediyorduk.”
 Homeros, Odysseia
                