“Yahu oralar bir başka beee, insan yaşadığını hissediyor yeniden… Bir evim var orada, bahçesine halamın kızı bakıyordu, o da bakmıyor artık. Siz pekala bakarsınız aslında, bakar mısınız? Tarif ederim yerini.”
Acil servisin kasvetli havasını dağıtmak için memleketine yaptığı son ziyaretten laflarken kurmuştu bu cümleyi Sabri Usta, gözleri de parladı bahsederken hani, ben o göz parıltısını bir kez daha gördüydüm.
Bu satırları yine onun matbaasından basacağız muhtemelen, bu sefer onsuz.
Sabri Abi’nin vefat haberi yayınlandığında, bir dizi devrimci yayın onun katkılarından, dostluğundan bahseden mesajlar yayınladılar.
Sabri Abi, kendi terazisi olan, o terazide ağırlığı hep devrimcilerden yana kullanan biriydi.
Terazi demişken, bir kere nev’i şahsına münhasır fiyat kartelasından bahsetmek isterim. Zira dost meclisinde çokça eğlenmişizdir bu durumla. Yeni bir vergi, bir yeni zamla vb. elektrik fiyatları artmıştır, Sabri Abi henüz bunu bizlerden okumadı diyelim, o ay dükkânın elektrik faturası da beklemediği ölçüde fazla geldi, hepimize pay ederdi. “Fazla oldu bu sayı sizin rakam ama nasıl oldu ben de anlamadım” deyip şaşırırken hepimiz biliyorduk ki samimiydi, zira bize en zor mali koşullarda büyük opsiyonlar tanıyan da oydu. Sadece elektrik faturası mı? Tabii ki hayır.
Sol içinde dayanışma, yoldaşlık ilişkileri çokca tartışılır. Biz bazen dolaylı şekilde öğrenirdik başka bir kurumun ödemelerde zorlandığını, nereden mi? Sabri Abi onların ödeyemediği borç ile kendi ödemesi gerekenleri o dükkândan yayın çıkartan tüm devrimcilere kendince bölüştürüyor gibiydi. Sonradan fark ettik tabii bu maliyet dalgalanmasını. Fark ettik ve dedim ya dost meclislerinde çok eğlendik bu durumla.
Aynı akşama basılması istenen bildiriler, dağıtıma yetişmesi gereken dergiler, hızlıca yaygınlaşması gereken afişler… Ben bugüne kadar Sabri Abi’nin “yapamayız, yetiştiremeyiz” dediğini hiç duymadım. Örnektir.
——-
Aylardan mayıs, alakasız bir saatte telefon çalıyor, arayan Sabri Abi:
– Merhaba, Özgür Lise geldi şimdi, … tane basacağız demişler…
– Doğrudur abi, bilmiyorum. Yine de onlar ne dediyse o kadar bas sen.
– Yok basarız da, önümüzdeki ay okul kapanıyor ya. Satamazlarsa çocukların elinde kalır dergi, azaltalım mı sayısını? Hem maliyet azalmış olur?
Bir matbaa ne kadar fazla bir şey basarsa o kadar kazanır. Sabri Abi’nin bastığı onca yayında yazdığı gibi, kapitalizm insanı çürütür. İnsan kalmak ancak ve ancak devrimcilerle mümkün. Bugün onlarca devrimcinin onun ardından teşekkürünü sunmasında bu insanlık yatar.
—–
Derginin dağıtımına ilişkin bir dizi tartışmayı çokça yürütüyoruz. Derginin maliyetine ilişkin de. Doların ilk fırlamaya başladığı zamanlar. Kâğıt fiyatları uçmuş, boya fiyatları almış başını gitmiş, tutkalıydı, kalıbıydı derken maliyet çok daha ciddi bir konu hâline gelmiş. Bir yanı maliyetle ilgili bir yanı dağıtımı yaygınlaştırmaya dönük tartışmalardan sonra oluru neymiş diye dükkâna uğramak lazım tabii.
– Sabri Abi, iç kâğıdın gramajını 5 gr. daha düşürsek, olur mu?”
– Hah, olur tabii. Hem bir tık da olsa ucuzlar.
– Pekii, 10 gr. düşürsek? O daha ucuz gözüküyor?
– Olmaz, yakışmaz.
Yakışmaz, ilginç bir cevap geliyor bana. Bir fikrim var kapakla ilgili. Kendimce daha fazla dağıtımın önünü açacak, maliyeti de düşürecek. Ancak daha bizimkilere açmamışım henüz konuyu, tam zamanı sanki sınamanın.
Yanımda götürdüğüm bir örnek üzerinden anlatmaya başlıyorum.
– Yani abi kapağı şu grama düşürsek, bir de şu kâğıdı kullansak. Üstüne de … yapsak. Nasıl olur?
– Olmaz, Kaldıraç’ın da bir tarzı, klası var. Bozmam onu.
Sizin kaç dostunuz var bilmiyorum. İnanın bu satırların da hiç konusu değil. Ama insanın kerteriz noktasına büyük bir güvenle kendini bırakabileceği dostu eminim ki azdır; Sabri Abi ona tanış olan tüm devrimciler için bu güveni sağlamış birisidir.
—-
Son seçimin yaklaştığı sıralar. Seçim tutumunu ilan eden metin ve afiş çok hızlı yaygınlaştırılmak zorunda. Durumun vahametini vurgulamak için dükkâna uğramak farz gibi. Uğruyoruz tabii. Dükkân yoğun, farklı sloganları da kullansalar “boykotçular” için çokça çalışılmakta. Sabri Abi’ye mesleği öğreten ustası da dükkânda yardımcı olarak çalışıyor bu süreçte. Hoşbeş yapılıp çaylar içilirken yaşça büyük usta söze keskin ama bilindik giriyor;
– Değmez oğlum değmez! Bu halka değmez. Hiçbir şey de değişmez, boşuna uğraşıyorsunuz.
Bu dükkânda tanık olmadığım bir yaklaşım, nefes alıp cevaba hazırlanıyorum, Sabri Abi benden önce lafa giriyor;
– Asıl bu çocuklar bir şey yapmazsa hiçbir şey değişmez!
Sonrasında uzuyor tabii sohbetimiz ancak klişe birçoğu klişe salvoları Sabri Abi ustalıkla benim yerime savuşturuyor, oradan anlıyorum istenilen tarihe yetişecek materyaller.
—-
Mart sonları… 1 Mayıs yaklaşmakta, gerginlik had safhada. Bir yandan biliyoruz Sabri Abi’nin o küçük dükkânı binlerce afiş basacak, farklı örgütlerin sloganlarıyla bezeli devrimci bir 1 Mayıs çalışması için harıl harıl çalışacak, bir yandan da o eski makinalar nasıl sıkıntılar çıkaracak acaba bu sene diye telâştayız. Dolayısıyla daha sık uğruyoruz çayı devrimcilere her daim hazır dükkâna. Birazı teftiş, birazı dayanışma.
– Abi, nasıl gidiyor? Başladın mı?”
– Gel, gel. Bak, bak, bak.. 4 kere yaptım kırmızının ayarını, çok güzel çıkacak bu sene.
Daha önce gördüm demiştim, yazının başında.
Eski makinalar, tutkalın ağır kokusu, boyanın zehri, kapitalizmin kanseri. Hepsinin arasında, ben o gözlerdeki parıldamayı mis gibi çıkan kırmızılar için harcanan emekte gördüm.
İyi ki dostluğunu sundun, iyi ki tanıştık devrimcilerin dostu Sabri Usta!
En güzel kırmızıyı ayarlamak için didindiğin devrimciler kazanacak, seni aramızdan alan kanser dâhil bu sistemin yarattığı her türlü pisliği tarihin çöplüğüne atacak!
Bir Kaldıraç Okuru