Bugün, ülkenin her yerinde, işçi emekçiler için yaşam dayanılmaz, çekilmez hâle gelmektedir. Bu hem işyerlerinde böyledir hem de evlerde. Çalışma, giderek daha da zorlaşmakta, hiçbir güvenlik önlemi alınmamakta, güvenlik önlemleri her gün daha da önemsiz konu hâline getirilmektedir. Kapitalistler, işverenler, kârlarına daha da fazla kâr katarken, Saray Rejimi’nin kendilerine sağladıkları olanaklarla, işçilere karşı bin kat daha ağır çalışma koşullarını, çalışma yaşamını dayatmaktadırlar. Sömürü ağırlaşmakta, işyerlerinde, fabrikalarda çalışma süreleri uzamaktadır. Her şey maksimum kâr amacına uygun olarak, işçinin kanının emilmesi doğrultusunda organize edilmektedir. Devlet, bu konuda patronlardan yana tutum almakta, işçilerin yasal hakları gasbedilmektedir.
Öte yandan, geçinmek her geçen gün daha da zorlaşmaktadır. Paranın satın alma gücü düşmekte, fiyatlar sürekli yükselmektedir. Bir gün sebze ve meyvenin fiyatları ile ilgilenen halk, ertesi gün doğalgaz fiyatları ile şoke olmakta, bir gün elektrik faturalarıyla şaşkına dönen insanlar, ertesi gün astronomik kira zamları ile karşı karşıya kalmaktadır. Sanki tüm fiyatlar birbiri ile sözleşmiş gibi, sanki bir ordu olmuş gibi, işçi ve emekçilerin üzerine yürümektedir. Hayat pahalılığı, işçilerin bellini bükmektedir. Hayatta kalabilmek için ikinci bir iş ya da daha uzun saat çalışma seçenekleri, yaşamlarını tümden yok etmektedir.
İşsizlik, büyük bir baskı hâline gelmekte, işçileri hak arama eylemlerinde dahi düşünmeye itmektedir.
Saray ise, yoldan geçen arabalara, restoranlarda bira içenlere bakarak, “kriz yok” masalını anlatmaktadır. Saray’ın helikopterden, havadan söyledikleri ile, halkın gerçekte yaşadıkları arasındaki açık, sisteme karşı tepkileri biriktirmektedir.
Milyonlarca insan iş bulamamaktadır.
Devlet, her seferinde, olmayan krizi çözmek için, tuhaf rant alanları üretir tarzda önlemler açıklamakta, insanlarla açıktan alay edilmektedir.
Okullar açıldı ve daha doğalgaz faturalarının ağırlığı ortaya çıkmadan, insanlar kitap ve defter paralarını toplayamamakta, üniversite öğrencileri kazandıkları üniversitelere kayıt yaptırdıktan sonra, yurt veya kiralık ev bulamadıkları, bütçeleri yetmediği için okullarını terk etmektedirler.
Çiftçiler, artan maliyetlerin altında ezilmektedir.
Saray Rejimi, herkesi borçlandırmış durumdadır. Bu borçlar ancak yeni borçlarla ödenebilmektedir. Bu arada bankalar, holdingler, kâr üstüne kâr açıklamakta, altın yıllarını yaşamaktadır.
Daha ufukta kış var. Ve insanlar, nasıl ısınacaklarının hesabını yapmaktadırlar.
Tüm bunlara tepkilerini koyanlar, ister öğrenci olsunlar, ister kadın, ister işçi, sokaklarda coplanmaktadır. Saray, Kürt halkına karşı açık bir savaş yürütürken, ülkenin kalanında işçilere, emekçilere, kadınlara, gençlere, hakkını arayan herkese karşı azgın bir saldırganlık içindedir.
Burjuva muhalefet, halkın, kitlelerin, işçi ve emekçilerin, kadınların ve gençlerin tepkisini devlete karşı bir tepkiye dönüşmeden önlemek için, seçim gülümsemeleri dağıtmaktadır. Seçime kadar susun, sabredin demektedir. Saray, Diyanet İşleri’ni de devreye sokarak, sabır duası yaparken, burjuva muhalefet de, “az kaldı seçime kadar sabır” söylemi ile bu dualara katılmaktadır.
Oysa gerçek çıplak olarak orta yerdedir.
Ülkenin parababaları, sadece beşli çeteler değil, bankaları, holdingleri, tekelleri para basmakta, servetlerine servet katmakta, ülkeyi yağmalamaya, yağma rant ve savaş ekonomisinin meyvelerini toplamaya devam etmektedir.
İşçi ve emekçiler, milyonlarca insan, toplumun yüzde sekseni, açlıkla karşı karşıyadır. Evsizlikle, soğukla, eğitimsizlikle, sağlık hizmetlerinden mahrumiyetle karşı karşıyadır.
Birilerinin ekonomisi iyi iken, birilerinin berbattır. Birileri özgür iken, birileri köleleştirilmek istenmektedir. Birilerinin lokmaları büyürken, milyonlarca insanın lokmaları küçülmektedir. Sadece hayat pahalılığı değil, sadece zamlar değil, vergiler, faturalar da ellerini yakmaktadır.
Bu koşullarda, direnenlerin bir adım olsun haklarını alabileceğini görebiliyoruz.
Direniş, ülkenin her yanında büyümektedir. Sadece Kürt illerinde değil, ülkenin her yanında direniş gelişmektedir. Bu yerel direnişler, tüm baskılara rağmen, gelişimini sürdürmektedir.
Çıkış yolu da buradadır.
İşçiler ve emekçiler, yaşamlarını sürdürmek, insan olarak yaşamak istiyorlarsa, insanlar haklarını, her türlü hakkını almak istiyorlarsa, direnmek ve örgütlenmek dışında seçenek yoktur.
Evet, direniş ve örgütlenme, bir günde sorunları çözemez. Çözemez, çünkü bir günde direnişler devasa boyutlara varamaz, bir günde örgütlenmeler kökleşemez, yaygın hâle gelemez. Direnenler, ister kadın, ister öğrenci, ister işçi, ister köy emekçileri olsunlar, her direnişte, örgütlenmenin ne demek olduğunu biraz daha anlarlar. Bunu anladıkça, daha ileri adımlar atarlar. Bu zaman alır.
Yine de bunun dışında bir çıkış yolu yoktur.
İşçiler ve emekçiler, meselenin sadece Erdoğan’ın gidişi olmadığını kavrayacak kadar deneyime sahiptirler. Zaman zaman, bunca sorunun nasıl çözüleceği tartışmaları, aslında bu açmazın göstergesidir. Mesele burjuva egemenliktir, mesele Saray Rejimi’dir. Saray Rejimi’nin yıkılması, bu sisteme karşı ciddi, örgütlü ve kararlı bir mücadele yürütmekle mümkün olacaktır.
Seçime kadar beklemek ile bir çıkış ortaya konamaz. İşçiler, kendi direnişlerini, kendi öfkelerini, burjuva muhalefete teslim etmemelidir. Bu bir çıkış yolu değil, bir kere daha hayal kırıklığına uğrama yoludur.
Direniş ve örgütlenme, birlikte ele alınır, birlikte geliştirilir.
Her hak gasbına karşı başlayan direnişten, olumlu bir sonuç elde ettiğimiz zaman bile, rehavete kapılmak yanlış bir tutum olacaktır. Her direniş, daha sonraki direnişlere maya olacak bir örgütlenmeye dönüştürülmek zorundadır.
İşçi sınıfı, ancak örgütlü ise, bir siyasal varlık, bir toplumsal özne hâline gelebilir. Yoksa istenilen hakların tamamının bile alınmış olduğu bir direniş, kurtuluşu sağlamaz. Bizi, daha örgütlü bir mücadelenin gerekliliğine ulaştırırsa, her direniş önemli ve anlamlıdır.
Son dönemde, işçilerin çeşitli direnişlerinden kazanımları olmaktadır. Bu kazanımlar, bize örgütlü bir gücün, birlikte hareket etmenin avantajlarını göstermektedir. Bu nedenle, direnişleri, daha ileri bir örgütlülüğün parçası hâline getirmemiz gerekir.
Her direniş bize, işçi sınıfının ve başka direnen kesimlerin birlikte dayanışmasının ne denli gerekli ve hayatî olduğunu göstermektedir. Direnen güçlerin dayanışması, bilincin gelişiminde, ortak davranışın gelişiminde büyük bir olanak yaratmaktadır.
Her direniş, başka alanlarda yaşanan direnişlerin, kendinden ne mesafede uzak olmasına aldırmadan, birlikte anlamlı olduğunu bize göstermektedir. Öğrencilerin ev ve yurt sorununun, sağlıkçıların sorunlarının, madencilerin sorunlarından çok da uzak olmadığını bize göstermektedir. Burjuva basın, direnişlerin üzerini örtmekte, onları yansıtmamaktadır. Biz, bizden uzakta bile olsa gelişen direnişlerin anlamı üzerine kafa yormalıyız. Sadece kendi sorunlarına duyarlı direnişçi olmaz. Her direnişçi, kendisi dışında direnenlerin de sorunlarına ilgi göstermelidir.
Ancak bu yolla, işçi ve emekçilerin, kadınların ve çevrecilerin, öğrencilerin ve diğerlerinin aynı mücadelenin parçası olduklarını anlamak mümkün olabilir. İşçiler sadece kendisi gibi işçi olanların direnişlerini dinlemekle, izlemekle, onlarla dayanışma geliştirmekle yetinmemelidirler. Öğrenciler, sadece kendi sorunları için direnen öğrencilerle bağ kurmakla yetinmemelidirler.
Bu mücadele iki sınıfın mücadelesidir. Burjuvaların, parababalarının, bankaların, çetelerin vb. devletleri vardır. Bu devlet onların devletidir. Sadece bugün değil, her zaman onların devletidir. Biz işçi sınıfının, işçilerin ise, böylesi bir devleti yoktur. Biz, ancak gelişmiş örgütlülükler yaratarak, her direnişten sonra daha gelişmiş bir örgütlenme yaratarak, bu devlete, burjuva egemenliğe, insanın insan tarafından sömürüldüğü bu düzene karşı savaşabiliriz.
Her direniş bir okuldur. Her direnişten öğrenmesini, en çok öğrenen olmayı başarmasını bilmeliyiz. Ancak o zaman, direniş ve örgütlenmenin ne demek olduğunu anlayabiliriz.
İşçi ve emekçilerin, bu ülkede direnen herkesin, tek çıkış yolu vardır. Kendi gücünü örgütlemektir bu yol. Direniş ve örgütlenme hattını geliştirmektir bu yol. Yoksa, birini gönderip diğerine kurtarıcı olarak sarılmak değildir. Bizi kurtaracak olan, kendi eylemimiz, kendi ellerimiz, kendi örgütlülüğümüz, kendi mücadele irademizdir.