Şair şöyle demiştir; Ankara’nın en çok İstanbul’a dönmesini severim. İster kadın olun, ister erkek, bu sözü bir kez olsun hatırlamış olmalısınız. Elbette Ankara’yı çok sevenler de vardır. Ama onlar dahi, İstanbul’a dönmesini çok özlerler.
DİSK, kasım (2025) ayında açıklama yaptı ve altında 6 imza bulunan açıklama ile, genel merkezini Ankara’ya taşıma kararı aldı.
11 sendika, son derece açık bir biçimde bu taşınmaya karşı çıktı. Bu sadece basit bir genel merkez taşınması değildir, dediler ve bu aynı zamanda hat değiştirmektir, özetle genel merkezleri Ankara’da olan Türk-İş ve Hak-İş gibi devlet bürokrasisine yakın olma isteğidir, dediler. Haklıdırlar.
Tam da bizim Kaldıraç Yayınevinin, Yaşasın DİSK “Sınıf ve Kitle Sendikacılığında Atılım” başlıklı eski bir kitabı, “tarihî belge” olarak yayınladığı günlerin arkasından böyle bir karar alındığını duyunca, doğrusu ben, Ankara’ya kaçıyorlar, diye düşündüm.
Kanımca eksiktir.
DİSK yönetimi, Ankara’ya sığınmaya gidiyor.
Bu benim ilk düşüncem nasıl eksik ve yanlış ise, maalesef son derece doğru şeyler söyleseler de, son derece net bir karşı çıkışları olsa da, 11 sendikanın karşı çıkış metinlerinde de eksiklik, o anlamda yanlışlık vardır.
DİSK, sadece genel merkezini Ankara’ya taşımıyor, “hat da değiştiriyor” demek eksik kalır.
Çünkü DİSK o hattı çoktan değiştirmiştir. Daha fazlası var.
“Durun nereye kaçıyorsunuz?” demeye gerek yok. Çünkü Ankara bir sığınma yeridir ve çoktan hat değiştirmiş olduklarından, şimdi biat etmenin işareti olarak kendilerinden Ankara’ya taşınmaları istenmiştir. Yoksa İstanbul Türkiye illerinden biri olmaktan çıktı da, yerli ve milli sendikacılık gereği DİSK, ülkenin başkentine taşınmaya karar vermiş değildir. Yok eğer İstanbul, işçi sınıfının kalbi, ülke sınırlarının dışında kalmış da biz mi bilmiyoruz? Öyle ise de, işçilerin vatanı yoktur ilkesine uygun olarak DİSK, adından devrimci kelimesini çıkartmadan Ankara’ya taşınmamalıdır, sendikalar buna izin vermemelidir.
Sahi ne demektir Ankara’ya taşınmak?
Bir sendika olarak DİSK, en başından Ankara’da bulunan Türk-İş gibi Ankara’da kurulmayı kabul etmedi. Etmedi çünkü işçi sınıfına, yaşamın merkezine, ülkenin kalbine yakın olmak diye bir derdi vardı.
Demek, DİSK, bugün işçilerden kaçmaktadır.
İyi de Ankara’da da işçiler vardır, yoksa yok mu?
Dünyanın bazı ülkelerinde başkent ile ikinci bir şehir arasında ilgiye değer bir bağ oluşur ya da oluşturulur. Mesela Washington, ABD başkentidir. İyi ama işin kalbi New York’ta atar. Gerçek yaşam merkezi Washington değildir. Bonn’un başkent olduğu dönemde Berlin Bonn ilişkisi de böyledir. İstanbul ve Ankara ilişkisi de böyledir. İstanbul, aslında Türkiye’dir ama başkent elbette Ankara’dır. İstanbul 24 saat yaşam demektir, Ankara, eğer öğrencilerin aktivitesi olmamış olsa, kuru bir “memur şehri”dir. Allahtan öğrenciler var.
Bu arada DİSK bilmez ama, işçisi de az değildir Ankara’nın.
Şimdi soru şudur: Bunca sorun varken (mesela sendikalaşma, mesela örgütlenme, mesela genel grev örgütleme, mesela asgarî ücret, mesela işsizlik, mesela açlık, mesela iş cinayetleri, mesela kötü çalışma koşulları vb.) DİSK neden genel merkezi taşıma meselesini öncelikli bir sorun hâline getirir? Soru yerindedir.
DİSK, önümüzdeki dönemde, hiçbir şey yapmama işini, Ankara’da olmakla örtebilir mi? Belki örtemez ama denemeye değer bulunmuş demektir.
DİSK, suskundur ve sendikacılık yapmamaktadır. Daha büyük bir sessizlik için Ankara daha uygun bir adres midir? Öyle sanıyorlar. Ankara, büyük susma yeridir.
Saray Rejimi, devlet, Özgür Özel’e, siyaseti Ankara’dan yap, diye çağrılar yapmış, tehditler savurmuştur. Demek, Özgür Özel’den önce DİSK üzerine alınmış ve “yerli ve milli sendikacılık” kervanına katılmak için, salon sendikacılığı yapmak için, devlet bürokrasisine “biz terörist değiliz”i göstermek için, Ankara’ya iltica etme kararı almıştır.
Bu bir çeşit ilticadır.
Öyle İstanbul’da, bu kadar büyük bir sessizlikle yaşamak mümkün değildir. Mesela Taksim’de 1 Mayıs meselesini ele alalım. Bu kadar yalan ve dolan ile Taksim’den vazgeçmiş bir sendika, Şişli’de genel merkezi varken, yani genel merkezi Taksim Meydanı’na 3 km uzakta iken, 2026 yılı 1 Mayıs’ı için ne diyecektir?
Zor oyunu bozar. DİSK zoru görmüştür ve devletin kollarına iltica etmek istemektedir.
Mesela nasıl olacak da, İstanbul’da bir işçi grevi dalgası patlarsa, DİSK, onu yönetenlerin yönetiminde kalabilir. İşçi birlikleri, o yönetimin frenleme girişimlerini bir sel gibi önüne katar ve bir bakmışsın, DİSK yönetimi olayların önündedir. Olayların önünde olma hâlinin özlemini çekmiyorlar, bu durumun sonucunda devletin karşısına nasıl çıkacaklarını düşünüyorlar. Yani daha olaylar olmadan, tüm öngörülerini, tüm birikimlerini, korkmak için kullanıyorlar.
DİSK, Saray Rejiminin kararı gereği, Türk-İş ve Hak-İş’e benzemek istemektedir. Böylece Ankara sabahlarında birlikte kahvaltı yapar, akşamlarında birlikte pavyonlara giderler ve gün içinde yekpare camdan sendika merkezlerinde steril bir hâlde telefonları ile oynarlar. İşte sendika bürokrasinin sendika mafyası ile yakınlaşma süreci.
Şimdi, elbette 11 sendikanın, DİSK taşınmamalıdır, anlamındaki bildirisini destekliyoruz.
Şimdi, bu sendikalar, yönetimden hesap sormalıdır ve genel merkezi taşıma kararının maddî nedenlerini açıkça sormalıdır.
Şimdi bu sendikalar, bu süreci genel kurula getirmelidir ve işçilerin İstanbul’da kalma iradelerini ortaya koymalarını istemelidir.
Ve elbette son derece net, bir o kadar öfkeli olan sendikalar, bir o kadar da sakin olmalıdır. Çünkü, sendika merkezinin Ankara’ya taşınması kararı, 6 kişinin imzası ile gerçekleşemez. Bu ağızlarından “demokrat” olmayı düşürmeyenler, 6 kişinin kararı ile bu işin yapılamayacağını anlayacaktır. Bunun için sendikaların, 11 sendikanın açık ve net tutumları yetmez, tam olarak DİSK içindeki bu yol ayrımında işçilerin de tutum almalarını istemeleri gereklidir.
Eğer DİSK yönetimi ille de taşınmak istiyorsa, DİSK olmadan taşınsınlar.
Yakışır.
Hattâ Ankara yerine, Marmaris ya da Fethiye de uygun olabilir. Marmaris’te, Saray’ın yazlık versiyonuna yakın olurlar. Hattâ Ahlat’a da taşınabilirler, bu durumda “yerli ve milli” sendikacılık anlayışı da bir kere daha güç toplayabilir. Fethiye en uygunudur, Ölüdeniz, dinlenme yeridir ve hiçbir sessizlik, kış döneminde Ölüdeniz kadar derin olamaz. Ölüdeniz’de dalga riski de yoktur, tam sükûnet ve tam dinlenme yeridir. Kıbrıs’a taşınmaları risklidir, bugünlerde baş ağrısı yapabilir. Ama Ölüdeniz, tam ölü taklidi yapma yeridir. Ankara’da Saray Rejimi sizi sürekli dürter, ama Ölüdeniz’de sizi biri dürtse dahi, Ölüdeniz’e düşersiniz ve dalgasız sular sizi içine çekip yok etmez, suyun üstüne kalabilirsiniz.
DİSK olarak taşınmak, her şeye rağmen risklidir. Çünkü içinde sarı olmayan sendikalar vardır. Bu durumda DİSK’i bırakarak taşınmak en güvenli olandır ama anlaşılan bunu da “taşının” diyen devlete kabul ettiremezler.
Böylece, sanılıyor ki tüm sendika konfederasyonları Ankara’da olur ve sendikacılıkta Ankara tarzı, Ankara siyaseti kalıcı olur. Böylece “terörsüz Türkiye”nin işçi ayağı da garantiye alınmış olur.
Öyle ya, Özgür Özel, ne zaman sokaklara çıktı ve ses vermeye başladı, işte o zaman ona, “Ankara’ya dön, Ankara’da siyaset yap,” dediler. Ankara’da siyaset demek, hiçbir hükmü kalmamış olan parlamentoda grup konuşmaları yapmak, bürokrasi salonlarında, Ankara otellerinde, pavyonlarında saz ekibi eşliğinde farklı masalarda ama diğer siyasilerle birlikte eğlenmek, arada bir açıklama yapmak demektir. Burjuva anlamda dahi siyaset yapmaktan vazgeçmek demektir.
Peki Ankara’da sendikacılık ne demektir? Yekpare camdan, süt döküp yalanacak mermerlerden imal edilmiş sendika binalarında sessiz ve sükûnet içinde “çalışmak”, akşamları eğlenmek, arada bir açıklama yapmak, asgarî ücret komisyonuna katılmak, komisyon toplantılarında mikrofonun açık olduğu durumda konuşmalarına dikkat etmek ama akşam yemeğinde dertlerini söylemek, mümkün olduğunca işçilerden uzak, baş ağrısı olmadan yaşamak demektir.
Demek DİSK’ten istenen, işçilerden, mücadeleden, işçi sendikacılığından, bizim deyimimiz ve DİSK tarihindeki gibi “sınıf ve kitle sendikacılığı”ndan uzak durmasıdır. İsteyen merkez bellidir, Saray Rejimi ya da devlet. Araya kimi sokmuşlardır bilmiyoruz. Ama bu istekler, hem bir tehdit ve hem de bir havuç sunularak dile getirilir. DİSK yönetimi, bu konuda bir karar almış ve bu kararı, kendi tabanına bile danışmamıştır.
Demek DİSK, işçi sendikası olarak, geldiği tarihi reddetmek istemektedir.
Demek DİSK yönetimi, Türk-İş ve Hak-İş’e yakınlaşmak için, işçilerden boşanmaya, kaçmaya, Ankara’ya iltica etmeye karar vermiştir. Ankara elbette bu ilticayı “sevgi” ile kabul edecektir.
Yalnız, biliniyor ki DİSK taşınınca, işçiler de İstanbul, Marmara vb.den taşınmayacaktır. Yine Çorlu’dan İzmit’e, Bursa’dan İstanbul’a işçi sınıfı varlığını sürdürecektir.
Türk-İş ve Hak-İş bürokratları, aslında Ankara’nın en çok İstanbul’a dönmesini sevmezler. Çünkü onlar için İstanbul’a gelmek, her zaman bir dert var demektir. Bu nedenle İstanbul’a gelmek, sendika merkezleri için bir çeşit sorundur, kâbus değilse eğer.
Bu nedenle, DİSK yönetimi, sınıf savaşımının kızıştığı, işçilerin fabrikalarda öldüğü, açlığın ve işsizliğin kol gezdiği, sürekli işçi eylemleri ve direnişlerinin ortaya çıktığı, genel grev sloganlarının yükseldiği, Saray’a yürüme tartışmalarının mayalandığı bir dönemde, Ankara’da rahata kavuşamayacaktır.
Ve elbette Ankara’dan İstanbul’a dönmek ilginç olacaktır.
DİSK, olur da genel merkezini Ankara’ya taşımayı başarırsa, tüm tepkilere rağmen bu konuda ısrar ederse, isminin başındaki “D” harfini İstanbul’a bıraktığı gibi, “İ” harfini de bırakmak zorunda kalacaktır.
Tüm bunlar, savaş hazırlıklarıdır.
Savaş, TC devleti de içinde, NATO makinası tarafından kışkırtılmakta, kundaklanmaktadır. İşçi sınıfı, savaşa hazırlanan her burjuva devlet için bir sorundur. İşçiler, başka halklara, başka ülkelerin işçilerine kurşun sıkmayı reddederse, ki reddetmelidir, sistem için sorunlar başlayacaktır. Cephede ölümler, işçilerin karnını doyurmaz. Bu nedenle her savaş, bir iç savaştır ve bu iç savaşta işçiler, dünyanın her ülkesinde kendi ülkelerindeki devletle karşı karşıyadırlar. Bu nedenle, Ankara’ya taşınmak, bir çeşit sığınmaktır, iltica etmektir. DİSK, İstanbul’un bir işçi kenti olduğunu bilmektedir ve bu nedenle İstanbul’dan kaçmak istemektedir. İşçilerden kaçmak, İstanbul’dan kaçmakla aynı anlama gelmektedir.
DİSK yönetimi, DİSK tarihinden uzaklaşmak istemektedir.
DİSK yönetimi, direnişlerden uzaklaşmak istemektedir.
İyi ama Ankara’da da direniş sizi bulur. Bir yere kaçamazsınız.




