DİSK Genel Kurulu; neyin yol ayrımı?

‘Usul gereği davet edildi’ denilen çalışma bakanının DİSK üyesi delege işçiler tarafından sükûnetle dinlenilmesi beklenemezdi. İşçiler haklı olarak; işçi cinayetlerinden ilk sırada siyasi sorumluluğu olan, kıdem tazminatı fonu, kiralık işçi büroları gibi işçinin boynuna ip takmak anlamına gelen yasaların ısrarlı savunucusu olan sermaye sınıfının bakanına, mensubu olduğu partisine öfkelerini kustular. Bakan; “Kıdeme uzanan eller kırılsın”, “Hırsız katil Erdoğan”, “Katiller dışarı”, “Yaşasın halkların kardeşliği”, “Gün gelecek devran dönecek AKP halka hesap verecek” sloganlarıyla salondan kovuldu.
Bu konu Bakan-AKP-Sermaye sınıfının derdi olsun…
Başını Birleşik Metal-İş’in çektiği 3 sendikanın genel kurulu protesto ederek delegeleriyle birlikte salonu terk etmesi bizi ilgilendiriyor. Bizim-DİSK’in-İşçi sınıfının derdidir.
DİSK’in kendi içinde ne olduğu da hayli tartışmalı olan yol meselesine dair bir ayrımın su yüzüne çıkması 15’nci genel kurula nasip oldu. İşçi sınıfı açısından hayırlı olmadığı açıktır. İçinden geçilen süreç, işçi sınıfına saldırıların boyutları göz önüne alınırsa, tüm yetmezliklerine, iç sıkıntılarına rağmen bu genel kuruldan yarına umut vadeden bir perspektif ve mücadele hattı çıkması beklenirdi. İki taraf çıktı.
İki tarafın da iddiası odur ki; her biri DİSK’in tarihine, ilkelerine, mücadeleci geleneğine uygun tutum içindedirler. “DİSK biziz”, “DİSK’in kurucu iradesinin bugünkü DİSK’teki temsilcileriyiz” denilmektedir.
Bir tarafı, işçi sınıfının ekonomik, siyasal, ideolojik çıkarlarının bütününü temsil etme umudu vadetse hayırlı olmuştur denilebilirdi, böyle bir durum söz konusu değildir. Henüz kendi sendikalarımıza üye işçileri örgütleyememiş durumda iken, henüz konfederasyona bağlı çoğu sendikanın üye sayısı onlarla, yüzlerle ifade ediliyor iken büyük laflar etmenin inandırıcılığı yoktur. İdeolojik karmaşa başlıca sorun.
İçinden geçilen sürecin zorlukları yaşanıyor… Önümüzdeki sürecin daha çetin daha çatışmalı bir süreç olacağı da kesindir. Belli ki bu koşullarda sözlü yazılı iddiaların, hamaset nutuklarının hükmü olmayacaktır. Kimin nerede duracağını, kimin nereye savrulacağını sürecin ihtiyaçları karşında takınılan tutum-eylem belirleyecektir.
İşçi sınıfına dayatılan esaret koşulları, işçilerin içine sıkıştırıldığı cendere giderek çekilmez hale geliyor. İşçiler, sendikaların güven vermez tablosuna rağmen, çoğu zaman devlet ve patronlarla işbirliği içinde işçinin cendereye alınmasına ortaklık yapmalarına rağmen (elbette samimi olarak işçi sınıfının çıkarları için mücadele edenleri dışında tutuyoruz) ısrarla sendikalarda örgütlenmeye çalışıyor.
Fabrikalar, işyerleri, işçi havzaları kaynayan kazan misali hareketlidir. Sadece 2015 yılında yüzlerce grev-direniş-iş yavaşlatma-işgal-yürüyüş vb. eylem kaydedildiği göz önüne alınırsa ‘kaynamanın’ hayli ciddi boyutta olduğu anlaşılacaktır.
Sermaye sınıfı işçi sınıfının ve sendikaların ipini çekmek üzeredir. AKP eliyle meclisten çıkarılmaya girişilen kıdem tazminatı fonu, kiralık işçi büroları, tüm esnek çalışma biçimlerini dayatan saldırı paketi kanunlaştırıldığında patronlar zil çalıp göbek atacaktır.
DİSK, böyle bir süreçte genel kurul yaptı ve genel kurul bir gelecek vadetmedi.
Neyin yol ayrımı?
Hangi tarafın ne dediğinden öte, genel kurulda ayrıma yol açan, DİSK de içinde, sınıfsal-toplumsal bir nesnellik söz konusudur. Yaşanan çelişki ve çatışmaları dünya-bölge konjonktüründen bağımsız ele almak mümkün değildir.
Ortadoğu, Kürdistan, Anadolu; bir bütün olarak bölgemiz, emperyalist pazar paylaşım savaşımının merkezi durumundadır. Çelişki ve çatışmalar şiddetlidir. Şiddet; ekonomik, sosyal, siyasal, askeri her alanda kendini hissettirmektedir. Bu çelişki ve çatışmaların şiddeti bir turnusol işlevi görerek aynı zamanda bir saflaşmayı da kaçınılmaz hale getiriyor. Bizim ülkemizdeki şiddetini her an yaşayarak iliğimize kadar hissederken siyasal bir ayrışma, saflaşmayı da beraberinde yaşıyoruz.
Bunun DİSK’teki tartışmayla alakasını uzatmadan ifade edersek; ayrışmanın temelinde bir tarafıyla DİSK’in kapsamlı sermaye saldırıları karşısında ancak günü kurtarmaya çalışan zayıf, statükocu pozisyonu var ise-ki salonu terk edenler bunun içindedir- diğer tarafta ise DİSK yönetiminin Kürt hareketiyle ilişkisinin sorgulanması var. Ayrışmada öne çıkan Kürt hareketiyle ilişkisi meselesidir. Bir tercih yapmaya, saflaşmaya tekabül ediyor.
Bu husus, genel kurulu protesto ederek ayrılan 3 sendikanın 22 Şubat’ta yayınladığı ortak bildiride şöyle ifade ediliyor: “15. Genel Kurul; dar siyasal, etnik ve inanç temelinde yaklaşımları öne çıkartmak isteyenler ile demokratik sınıf ve kitle sendikacılığı ilkelerine bağlı olarak sendikal politikalar üretmeye gayret edenlerin mücadelesine sahne olmuştur.”
Haksız ve abartılı bir eleştiridir. 15’nci genel kurulda sözü edilen ayrışma üzerine ciddi bir tartışma dahi yapılmadı. DİSK’te ‘dar siyasal, etnik ve inanç temelinde yaklaşımları öne çıkartmak isteyenler’ var ise bu anlayışın delegeler karşısında köklü bir eleştirisini yapmak bunu iddia edenlerin sorumluluğudur. Protesto edip ardından, ‘şöyle bir mücadeleye sahne oldu’ açıklaması yapmak ‘demokratik sınıf ve kitle sendikacılığı ilkelerine bağlı olmakla’ uyuşmayan bir tutumdur.
İyi niyetli bir okumayla sorarsak; Acaba bu eleştirinin arkasında yatan kaygı, Kürtlere savaş açan devletin ırkçı-milliyetçi zehrinden etkilenen işçileri kaybetmeme kaygısı mıdır?
Ya da 7 Haziran seçim sonuçları yok sayılmayıp Kürtlere savaş açılmasaydı ve diyelim ki DİSK yöneticileri Kürt siyasetiyle daha yakınlaşmış olsalardı yine “…dar siyasal, etnik ve inanç temelinde yaklaşımları öne çıkartmak isteyenler…” eleştirisi yapılacak mıydı?
Umalım ki mesele siyasal bir tercih, saflaşma değil de işçileri kaybetmeme kaygısından kaynaklı olsun!

 

ARİF ÇINAR