29 Ekim’i, binlerce akademisyen, eğitim ve sağlık emekçisini işten atarak kutlayan egemenler, Diyarbakır belediyesi eşbaşkanlarının tutuklandığı gecenin sabahında, Cumhuriyet gazetesi yönetici ve yazarlarına operasyon başlattı.
Bir ülke topluca açık hava hapishanesine dönüştürülmüşken, gözaltı ve tutuklamalarla toplumsal muhalefeti korkutup, sindireceklerini düşünecek kadar çaresizdirler.
Bu ülkenin insanca ve onurumuzla yaşayabiliriz diyen insanları, 7 Haziran seçimlerinden bu yana, katliamlarla, infazlarla, gözaltı-tutuklama ve işsizlikle sindirilmeye çalışılıyor. Ama işte sonuç ortada; toplumsal mücadelenin tüm dinamikleri bulunduğu yerden direnmeye devam ediyor. Direnmeye devam edecek.
Soluk almadan yürütülen bu saldırılar, bizim direnme eğilimimizi zayıflatmaya, birleşik güçlü bir direniş oluşturma arayışlarımızı akamete uğratmaya, çaresiz hissettirip felç etmeye dönüktür.
Güvendikleri, güvenmek istedikleri tek şey, işçilerin, öğrencilerin, kadınların, doğasını korumak isteyen köylülerin, suça ortak olmak istemeyen akademisyenlerin, kendi gibi yaşamak isteyen Kürtlerin, Alevilerin… direnişlerinin henüz birleşik bir hale dönüşmemiş olmasıdır.
Medyadan yayılan kopkoyu karanlığın içinde, küçücük ışık hüzmelerine dahi tahammülü olmayanların kazanma şansı yoktur.
Sözün gücünün arttığı bir dönemdir yaşadığımız ve bu söz kendini ifade kanalını mutlaka bulacaktır. İşçi-emekçilerin, halkların velhasıl tüm ezilenlerin yakın/uzak mücadele tarihi bunun örnekleri ile doludur.
Bir çözülüş içinde, can havliyle kaybetmemek için saldıran egemenlerin, içerde ve dışarda yürüttükleri savaş politikaları, sömürü ve zulüm üzerine kurulu bu düzeni tamamen çıplak hale getirmiştir.
Egemenlere söylenecek tek söz: “Zulmün artsın padişahım!”
Yel eken fırtına biçer!
KALDIRAÇ
31 Ekim 2016