Sürekli birbiri ile çelişen haberler, yorumlar gerçekte ne yaşandığının üstünü örtmeye çalışma girişimlerini de göstermektedir. Örneğin, darbe girişimini eniştesinden öğrendiğini söyleyen cumhurbaşkanı, servis edilen haberlere göre, darbeden haberdar olduğu halde kendisine bildirmeyen MİT ve Genelkurmay başkanını görevden alamamaktadır.
Yağma ve talan üstüne kurulan AKP/Saray iktidarı, bir taraftan darbenin ezildiğini, bu girişimin kendileri için bir “lütuf” olduğunu söylese de, kendi seçmeni ve linç güruhlarını sokakta tutabilmek için her yolu denemektedir. Şu anda, kendi partileri de dahil, hiçbir kuruma güvenememektedir.
Devletin tüm kurumlarında gerçekleştirilen gözaltı, tutuklama, görevden alma furyası devletin işleyişini de zora sokmuş durumdadır.
Aynı zamanda, darbe girişiminin bastırılmasından aldıkları güçle, hızla kendilerini sağlama alacak, dağılan ittifak ilişkilerini toparlayacak adımlar atmaya çalışmaktadır.
Orduda, Ergenekon ve Balyoz davaları ile uzaklaştırdıkları subayları geri çağrıyorlar.
Ekonomide, patronları rahatlatacak, işçi-emekçilerin yaşamını daha da çekilmez hale getirecek önlemler alacaklarının sözünü veriyorlar.
Doğanın ve kentlerin yağması üzerinden rant dağıtmaya devam edeceklerini söylüyorlar.
Uluslararası sermayenin önünü daha da açacaklarını duyuruyorlar.
Ortaya çıkan bu kriz durumunun sorumlusu olduklarını teşhir edecek olan, tüm gerçekleri olduğu gibi ortaya koyacak olan toplumsal muhalefet güçlerini baskı altında tutmak için ise OHAL’i devreye sokuyorlar.
Korkuları,Gezi ve Kobane direnişi’nde açığa çıkan halkların ortak mücadele eğiliminin, 7 Haziran seçimlerinde kendini somut olarak ortaya koymasıdır.
Korkuları,bu sömürü, yağma ve zulüm düzenine karşı ortak mücadeleyi geliştiren işçi-emekçilerin, halkların varlığıdır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, darbe girişiminden iki gün sonra, “Gezici”lere seslenmesi, Gezi parkına topçu kışlası yapmaktan söz etmesi asıl korkularını da açığa vurmaktadır.
Gezi direnişi boyunca sokağa çıkan milyonların yanında, sözü bile edilmeyecek sayıda kendi kitlesini sokakta tutmaya çalışması, caddelerde gürültülü araç konvoyaları dolaştırması,emekçi mahallelere linç güruhlarını yönlendirmesi, bu çürümüş sisteme karşı; “Artık yeter!” diyecek milyonları susturma, sindirme girişimidir.
Korkuyorlar ve korkularını bizlere, insanca, onuruyla ve kardeşçe yaşamak isteyen milyonlara bulaştırmak istiyorlar.
Şimdi karar vermesi gereken, korkutulmaya çalışan bizleriz! Ya korkularımıza teslim olup, susup sinecek, kendimizin, çocuklarımızın geleceğini karartacağız. Ya da, egemenler arası iktidar kavgasında izleyici olmaktan çıkıp, kendi taleplerimiz, gündemlerimizle; insanca,onurumuzla ve kardeşçe yaşayacağımız bir ülke, dünya için direneceğiz.
Bunu başarmanın yolu çoğalmak değil, örgütlenmektir. Çünkü zaten çoğunluk olan biziz. Ama örgütlülüğümüzün zayıflığı gücümüzü sınırlamaktadır.
Kurtuluş ve özgürlük, bir kenarda gelecek güzel günleri bekleyerek; saldırıları seyrederek, birilerinin bizi kurtarmasını bekleyerek gelmeyecek.
Bulunduğumuz her yerde; mahallede,işyerinde, okulda,fabrikada.. birbirimizi bulmalı,örgütlenmeliyiz.
* Ulaştığımız herkese gerçekleri taşımalıyız.
* Bulunduğumuz her yerde, dernek, sendika, meslak odası, siyasi parti, devrimci örgütlerle ilişkiye geçmeliyiz.
* Yerellerde, toplumsal mücadele güçleri olarak yanyana gelmeli, ortak mücadeleyi adım adım örgütlemeli ve yükseltmeliyiz.
Sokakta, işyerinde, evde nefes alabilmemizin tek yolu budur.
Kendi gücüne güven, örgütlen!
Kaldıraç / 24 Temmuz 2016