Erdoğan, Almanya’da, kırmızı halı ile karşılandı. Böyle bir manşet, Saray medyasına yeter mi? Sanıyorum yetmez. Cihan lideri, pardon Cihan Padişahı Erdoğan efendimizin zaten kırmızı halı olmadan karşılanması mümkün müdür? Almanya, sen de kimsin ki, Erdoğan’ı kırmızı halı ile karşılamayacaksın?
Almanlar çok düşünmemiş olmalılar. Kırmızı halıyı sermeye razı olmuşlar. Alacaklarını aldıklarını düşününce, Erdoğan’ı şişirmenin, hiç de sorun olmadığına karar verdiler. Serdiler kırmızı halıyı, küçük övücü sözleri de ihmal etmediler. Görüntü güzel, ama arkası Erdoğan için rezalet olsa gerek.
Saray medyası yazmaz ama Erdoğan, son dönemlerde değil sadece, bu tarzda itilip kalkılmaya alışıktır.
Amerikalılar için “eğilip bükülmesi kolay, belkemiği olmayan adam” ünvanları ile anılıyor kendisi. İster başına fes koy, ister çuval. İsrail için nişan verilecek kişidir ve nişanı teatral yeteneğinine vermedikleri kesindir. İsrail için “ver parayı, al Saray’ı” Erdoğan’a bakışı özetler. İngiltere için “dinin en rahat evrilip çevrileceği bir lider”dir Erdoğan. İçeride ise kendisini aldatmayan kalmadı. FETÖ adı takılan (bir örgüte, ilk kez TC devleti, kendisi isim takmıştır. Kendileri ise “hizmet hareketi” demektedir. Normal olanı, devletin, Hizmet Hareketi bir terör örgütüdür demesidir. Oysa TC devleti, bir örgütün isim babası olmuş, ona FETÖ demiştir.) örgüt tarafından aldatılmış ve sonuna kadar kullanılmıştır.
Öyle anlaşılıyor, Erdoğan’a kırmızı halıyı serdin mi, gerisi kolaydır. Biraz onurunu okşayacaksın, biraz pohpohlayacaksın, gerisi kolaydır. Almanlar bunu keşfetmiş olmalılar. Erdoğan’ı izleyen Saray medyası, Erdoğan’ın ne kadar övüldüğünü anlatmaktan başka, somut, bu ziyaretle ilgili bir haber vermemiştir.
Öyle anlaşılıyor ki, Erdoğan’ın dar çevresi de böyle kişilerden, kendini pohpohlayan, sürekli “padişahım efendimiz” diye yaltaklanan kişilerden oluşuyor. Böylece Erdoğan’a istediklerini yaptırma şansı elde ediyorlar.
Almanya ziyareti bunların sahnelendiği bir ziyaret oldu.
1- Merkel ile görüşmenin yolu, Merkel’e “Nazi” benzetmesi yapmaktan geçiyormuş. Erdoğan, kendisine Nazi benzetmesi yaptı ve sonunda iki lider, bir araya geldiler. İsterseniz buna Erdoğan’ın başarısı diyebilirsiniz. Ama demeden, resmin tümünü bir görelim.
Merkel, sadece Erdoğan onuruna verilen yemeğe katılmamıştır. Böylece, kendisini zora sokan Alman kamuoyu tepkisini biraz olsun rahatlatmak istemiştir. Yani Merkel, kendisine Nazi diyen Erdoğan’ı kabul etmiş ama yemeğine gitmemiştir.
2- Almanya, Erdoğan’ın isteklerinin bir bölümünü kabul etmiştir. Gösteri bölümü önemlidir. Erdoğan, işin havasındadır, görüntü kısmındadır. Ver havayı, al parayı. Erdoğan’a havayı verdiniz mi, mutlaka size satacak bir şey bulur, mutlaka size verecek bir ihale çıkarır.
Kabul ettikleri ilk istek, Köln’de cami açılışıdır. Bunu da sınırlı tutmak istediler. Erdoğan’ın büyük miting yapma, tüm Almanya’da yaşayanları Köln’de toplama planlarına sınır koydular. Muhtemelen güvenlik gerekçesi ile.
Ama, Köln’ün bağlı olduğu eyalet başkanı ile, bir tarihî sarayda yapacağı görüşme, maalesef havaalanında gerçekleşmek zorunda kaldı. Tarihî sarayın sahibi, bu bahçeye Erdoğan giremez diye ısrar etti. Yerel parlamento sarayın sahibine baskı yaptı. Sarayın sahibi, mahkemeye gitti ve mahkemeden kendisi lehine karar çıktı. Özel mülktür ve Erdoğan’a izin vermeme hakkı vardır. Erdoğan, aslında kendine yapılmak istenen bir jestten mahrum kaldı. Hava için ata binecekken, attan düşmek gibi bir durum yaşadı.
İkinci isteği, Can Dündar’ın basın toplantısına katılımına izin verilmemesi idi. Normalde basın toplantısına Can Dündar da davetli idi. Ama Alman devletinin böyle ince-zarif numaraları vardır.
Pazarlığı düşük düzeyde tutmak için, Erdoğan’a basın toplantısına Can Dündar’ın davet edilmesinde bir mahsur görüp görmediği, usulünce sorulmuştur. Erdoğan, birkaç küfür eşliğinde küplere binmiş ve hayır demiştir. Almanların beklediği bir cevap olduğu kesindir. İşte bu durumu bir jeste çevirmek sırası gelmiştir. Almanlar, Can Dündar’a durumu anlatıp, gelmemesinin çok doğru olduğunu iletip, ama “yine de karar senin” demişler. Bilgiler bu yöndedir. Can Dündar, Alman demokrasisinin inceliklerine bakıp “ikna” olmuş olmalıdır. Ve basın toplantısında Can Dündar yoktur.
Bunlar Erdoğan’a yapılan “gurur okşayıcı” jestlerdir. Koskoca dünya liderine, bunları verirsen, elbette Siemens’in “demiryolu ihalesini alması”nın yolunu açmış olursun. Erdoğan, bu jestlerin altında kalmaz. Gerekirse ülkeyi satar, yine de altında kalmaz!
3- Gerçekte ise, bu seremonileri bir yana bırakacak olursak, Türkiye’nin Almanya’dan istediği açıktır. Gel bizim koruyucumuz ol, gel bize para ver, gel bize yardım et ve ne istersen verelim. Değil mi ki, tarihte, mesela Birinci Dünya Savaşı öncesinde, İngiltere’ye yakın gibi duran Osmanlı, son anda, Alman tarafında savaşa girmiştir. Değil mi ki, İkinci Dünya Savaşı döneminde Türkiye, Hitler’e her türlü gizli desteği sunmuştur. İki ülke tarihlerinde bir yol arkadaşlığı vardır.
İşte Türkiye, bu zor dönemde, ekonomik kriz başını göstermiş iken, üstelik krizin çok şiddetli gelmekte olduğu açığa çıkmış iken, Almanya’dan yardım talebi söz konusudur.
– Öyle anlaşılıyor ki, Almanlar, Türkiye ekonomisinin istikrarından yana olduklarını, Türkiye’deki yatırımlarını koruma isteğinde olduklarını beyan etmişlerdir.
– Öyle anlaşılıyor ki, Almanlar, kur artışlarını frenlemenin yolunun IMF’den geçtiğini de söylemişlerdir. Başka türlü borçları ödeyecek paranın bulunması mümkün görünmemektedir.
– Yine öyle anlaşılıyor ki, askerî üretim için bazı parçaların biraz gizli satılması konusunda anlaşmış olabilirler.
4- Almanya’nın temel konuları biraz farklıdır.
İlki, Almanya, Türkiye’deki ekonomik yatırımlarını korumak istiyor. Bu nedenle, bu “ortaklaşa sömürge”nin, ABD tarafından siyasal olarak kontrol edilen Türkiye’nin, ekonomik alanda kendi tekellerinin çıkarlarına zarar verecek hâle gelmemesini istiyor. Bunun adını, Almanya, Türkiye’yi, Rusya’ya kaptırmamak olarak koyuyor. Kaptırmamak bölümü doğru olsa da, Almanya ve ABD arasında, Türkiye’nin paylaşılması konusunda hem anlaşmalar, hem de çatışmalar olduğu açıktır. Almanya, IMF’ye gidin derken, esas olarak ABD kökenli sermayenin manevralarını sınırlandırmak istiyor. Nihayet IMF, tüm kapitalist dünyanın ortak örgütüdür, Türkiye de dahil, orada hisseleri vardır. ABD’nin burada belirleyici (galiba %17) ağırlığı olsa da, bu programların, halklara verecekleri zararlar dışında, tekellere, özelde de Alman tekellerine bir zararı olmayacaktır.
Bu nedenle Almanya, “istikrarlı bir Türkiye” diyor. Yine bu nedenle IMF kapısını gösteriyor. Böylece, kendi varlığını riske etmek istemiyor.
Almanya’nın ikinci gündemi, mülteciler meselesidir. Erdoğan, Saray, çeşitli yollarla, açıkça AB ülkelerini, en çok da Almanya’yı, IŞİD çeteleri ile tehdit etmiştir. Mesele göç meselesi değildir. Bugün Suriye’de savaş sona erse, bugün İdlib, Suriye güçlerinin eline geçse, bugün Suriye’de yeni bir anayasal rejim oluşsa, Suriyeli göçmenlerin çoğu geri dönecektir. Suriyeli göçmenler, göçmen kitleler içinde en eğitimlisi, muhtemelen de en varlıklılarıdır. Mesele savaş ve savaş koşullarıdır. Ama Türkiye, bu durumu, bir pazarlık ve tehdit unsuru olarak kullanmaktadır.
5- Elbette bunlar, kırmızı halının üzerinde değil, karanlık pazarlıkların yapıldığı odalarda konuşulmaktadır. Ve yine öyle anlaşılıyor işin ismi, AB sürecinin yeniden canlandırılması olarak konmaktadır.
Türkiye açısından durum, belki Birinci Dünya Savaşı öncesine benzetilebilir. O zaman da dünya çapında bir paylaşım savaşı gündemde idi, bugün de öyledir. O zaman birincisi idi, şimdi üçüncüsüdür. O zaman Osmanlı borç batağında ve çözülmekte olan bir devlet idi, şimdi de aynısıdır. Osmanlı bir imparatorluk idi, Türkiye ise, “ortaklaşa sömürge” olan bir ülkedir.
Türkiye’nin “eski Osmanlı” hayallerini kaşıyarak onu Ortadoğu’ya sürmek, aslında, tilkiyi ava çağırıp, kendisinin akşam yemeği olduğunu hissettirmemenin yoludur. Türkiye, “zafer”ler kazanmak ve “Osmanlı” hayalleri ile, Ortadoğu’ya dalmış görünmektedir. Ama bu, vitrine yansıyandır. Gerçekte, Türkiye, siyasal açıdan bağlı olduğu ABD’nin emri ile, Ortadoğu’da tam bir tetikçi olarak davranmaktadır. Osmanlıcılık falan işin hikâyesidir. Kimsenin inanmadığı, ancak bazı İslamî güçleri savaşçı hâline getirmek için kullanılan bir argümandır. O kadar. TC devleti, tam olarak ABD emrinde Ortadoğu’ya dalmıştır.
Ve bugün, “tilki”, hâlâ, paylaşılacak pastanın bir parçasının da kendisi olduğunu anlayamamaktadır. TC devletinin tüm yönetim kademelerinde Kürt karşıtlığı o denli yer etmiştir ki, aslında Kürdistan’daki her katliamın kendi sonları olduğunu göremiyorlar. Aslında Ortadoğu’daki her halkın aldığı her yara, gerçekte Anadolu halklarının da yarasıdır. Ve Suriye’nin, Irak’ın, Kürdistan’ın, İran’ın paylaşılması, mutlaka ve mutlaka içinde TC devleti dahil tüm bölgenin paylaşılmasıdır.
Almanya ziyareti, Saray’ın, ne verip ne alacağı konusuna kilitlendiğini göstermektedir.
Haydi anladık, Merkel ile görüşmek için ona Nazi benzetmesi ile saldırmak işe yarıyormuş. Peki, Nazi benzetmesi yaptığı kişilerden para dilenmek acaba Kasımpaşa raconuna sığıyor mu?
Demek Merkel için, kendisine ne denirse densin, işin ucunda çıkarlar varsa kabul edemeyeceği şey yokmuş ve demek Erdoğan için, ne kadar ağır sözler sarfederse etsin birisinin eline öpmesi için bir fırsat yeterli imiş.
Saray’ın tüm güçleri ile çıkartma yaptığı Almanya ziyaretinden çıkan sonuçlardan biri, Siemens’in demiryolu ihalesini alacak olmasıdır. 35 milyar dolarlık bir ihaledir.
İşte size bir benzerlik daha, Osmanlı’nın sonlarında, Birinci Dünya Savaşı’ndan önce, yine bir Ekim ayında, Bağdat demiryolu ihalesi Siemens’e verilmişti.
Almanya ziyaretine bir de bu gözle bakmak gerekir.
Merkel, muhtemelen gelecek seçimlerde Almanya’nın başında olmayacaktır. Ama eğer bu arada, Türkiye’yi ABD kontrolüne tam olarak bırakmamayı başarabilirse, Alman tekelleri için iyi iş yapmış olacaktır. Bunu denediği anlaşılmaktadır.
Erdoğan’ın seçilmeme sorunu yoktur. O zaten, doğarken yaradan tarafından seçilmiştir. Yaradandan üstün halk olmayacağına göre, her seçim aslında bir vitrin düzenlemesidir. Yoksa seçimin sonuçları, seçimden birkaç gün önce, garip oğlan Bilal’e veya zeki kız Sümeyye’ye ayan olmaktadır ve TV kanalları aracılığı ile halka yansımaktadır. Ama Erdoğan, eğer, Almanya’nın “istikrardan” yana olması durumunu kullanabilirse ve oradan biraz para bulabilirse diye yaptığı hamleler, Saray’ı biraz olsun rahatlatacaktır.
İşte ziyaretin esas nedenleri bunlardır. o