Gezi Direnişi’nden bu yana devlet, saldırılarını artırıyor.
Kürt devrimini bastırmak için, yeni bir karşı-devrimci saldırıyı, dünya gericiliğinin bir müttefiki olarak sahneye koyuyor.
Dünya gericiliği, yeni bir paylaşım savaşımını sahneye koyarken, halklara karşı, gerici çeteleri, kontra çeteleri devreye sokuyor.
İçinde bulunduğumuz coğrafya, baştan başa kana bulanıyor, kaos yaratılıyor ve bunun için de halkların tüm mücadeleci güçlerine boyun eğdirilmek isteniyor.
Gerici çeteler eli ile emperyalist güçler, tüm bölgemize boyun eğdirmek, adeta dümdüz etmek için her yola başvuruyor.
İstiyorlar ki, halklar mücadele etmesin.
İstiyorlar ki, işçi ve emekçiler örgütlenmesin.
İstiyorlar ki, onların önünde hiçbir engel kalmasın.
İstiyorlar ki, gerçekleri, geniş kitleler bilmesin.
İstiyorlar ki, onlar ne diyorsa o yapılsın, boyun eğilsin.
İstiyorlar ki, kitleler sokaklara çıkmasın, en küçük bir hak arama eylemine girişmesin.
İstiyorlar ki, Soma’da insanlar öldüğünde, tepki vermesin bu ölümü bir “fıtrat” olarak ele alsın. Asansör düştüğünde içinde ölen 10 işçiye kimse sahip çıkmasın.
İstiyorlar ki, kimse bir tek soru sormasın.
İstiyorlar ki, onların bu yağma, talan, sömürü düzenleri sonsuza dek sürsün.
Pervasızca saldırıyorlar. Her türlü kurnazlığı kullanarak saldırıyorlar. Evleri ararken insan öldürüyorlar.
Hukuk, burjuva anlamda dahi hukuk, ayaklar altına alınıyor. Kendi yasalarını tanımıyorlar. Çok yönlü bir savaş yürütüyorlar. Bir yandan kendi aralarında paylaşım ve egemenlik savaşı yürütürken, diğer yandan halka karşı her türlü pervasızlıkla saldırı sahneye koyuyorlar.
Mahkemelerde suçlular el üstünde tutuluyor, katiller mahkeme salonlarında büyük bir destekle korunuyor.
Ama bir gerçek var. Bu denli pervasızca saldırmalarının, bu denli hukuku ayaklar altına almalarının nedeni, kendi korkularıdır, geleceklerinden duydukları korkudur. Kurdukları bu yağma ve çalma düzeni, uzun sürmeyecek diye korkuyorlar. Cennetlerini kaybetmekten korkuyorlar.
Bu pervasız saldırılarının, bu fütursuz, hukuk dışı davranışlarının, bu medya eli ile yarattıkları zifiri karanlığın nedeni budur.
Kendi sonlarını görüyorlar.
Korkuları bundandır.
Şimdi, halkları da, işçi ve emekçileri de, kitleleri de korkutmak istiyorlar. Korkularını bize bulaştırmak için bu denli saldırgandırlar.
Bu kan gölü, onları boğmak üzere büyümektedir.
Bu nedenle, tüm gücümüzle örgütlenmeliyiz.
Bu nedenle, tüm gücümüzle mücadele etmeliyiz.
Örgüt özgürlüktür, mücadele yaşamdır, mücadele nefes almaktır.
“Kapının arkasında bekleyen ölüm değil, hayat!” o