Güvendikleri şeyler şunlardır:
1- Medya ellerindedir. İstedikleri yalanı söyleme, istedikleri haberi yayınlamama, istedikleri yönlendirmeleri yapma, siyahı beyaz gösterme, her türlü manipülasyonu yapma olanakları vardır. Üstelik artık tüm yalanları açığa çıkmış olsa da, başka çareleri yoktur. Bu tuhaf başkanlık yasasını, hukuk belgesi olarak halka sunmaları, bu çaresizliğin ürünüdür. Bu nedenle, her türlü yalana başvurmaktan çekinmeyecekler.
2- Devlet terörü ile sürekli müdahale etme yetenekleri vardır. Yeri geldiğinde Kürt kentlerini yıkmayı göze alıyorlar, yeri geldiğinde IŞİD’i davet edip bombalar patlatmalarına olanaklar sağlıyorlar. Ve bugünlerde katliam planlarından söz ediyorlar. Tüm bunlarla, dün 400 milletvekilini verin, memlekete huzur gelsin diyorlardı. Bugün, referandumda eveti verin, sükûn hakim olsun diyecekler. Evet ellerinde böylesi bir güç vardır.
3- Erdoğan, hem ABD ile, hem de AB ile birçok gizli işe imza atmış olduğu için, aslında onların, bu değişikliğe “evet” denmesine çok da ses çıkarmayacaklarını düşünüyor. Öyle ya, Amerika’sı, Almanya’sı, İngiltere’si, İsrail’i, Fransa’sı, kendilerine bağlı vekillere “hayır” oyu atın demiş değillerdir.
4- Ama bir dördüncü etken daha var. Erdoğan ve Saray, “sandığı kim sayacak” sorusunun yanıtını biliyor. Sandığa ne oy atılırsa atılsın, sandıktan çıkacak oyu kimin saydığı önemlidir. Oyları da elbette kendileri sayacaklar.
İşte onların güvendikleri şeyler bunlardır. Yalan, manipülasyon, hile, şiddet, baskı, katliam ve efendilerinin izin verip vermemesi.
Diyelim ki, sandıktan evet çıktı ne demektir?
Bu anayasa onaylanırsa, sandıktan evet çıkarsa, bu hile ve baskıya bağlı olacaktır. Bunda kuşku yoktur. Adil bir referandum olmayacaktır. OHAL koşullarında referandum istemelerinin ana nedeni de budur.
Ama sandıktan evet çıkınca, ülkemizdeki devletin, burjuva egemenlerin, hangi sorunları çözüme ulaşacaktır? Mesela Suriye savaşında yaşadıkları yenilgi, içine girdikleri çıkmaz sokak mı değişecektir? Kürt halkına karşı yürüttükleri katliam politikaları mı sona erecektir? Ekonomileri mi düzlüğe çıkacak, fabrikalarda üretim mi yapılacaktır? Ülkeye turist mi gelecek, özelleştirilerek arsa hâline getirilmiş olan endüstriyel tesisler yeniden geri mi alınacak?
Evet oyu çıkarsa, burjuva egemenlerin yeni bir anayasası olacak. TC devletinin bu yeni nur topu gibi anayasası, en başta kendi başına işler açacaktır. TC devleti, bu yolla çözülüşünü mü durduracak? Asla.
Bu referandumdan evet oyu çıkartılırsa, ki bunu hedefliyorlar, bu durumda sürekli OHAL dönemine geçmiş olacağız. OHAL kalkacak, çünkü artık anlamı yoktur. Zaten Cumhurbaşkanı OHAL yetkilerine sahiptir.
Peki, tüm bunlara rağmen, sandıktan hayır çıkması için neden mücadele edeceğiz?
Hayır çalışması, işçi sınıfını, halkları örgütleme çalışmasının bir parçası olarak ele alınmalıdır.
Hayır demek yetmez.
Hayır denildi ve sandıktan hayır çıktı mı, bir zafer elde edilmiş olmaz. Belki, çeyrek bir zafer elde edilmiş olur. Hayır çıkarsa, Erdoğan ve ekibi, her istediklerini yapamayacaklarını göreceklerdir. Hayır çıkması demek, evet oylarının %10’larda kalması demektir. Yani, hayır çıkması demek, yapılan tüm hilelere rağmen evet oylarının istenilen orana gelmemesi demektir. Ama bu çeyrek zafer, biz işçi ve emekçilerin elde etmesi gereken tek şey değildir. Onun için, hayır ama yetmez, diyoruz. Biz, hem hayır diyeceğiz, hem de bu hayırı demekle, bir kurtuluşun gerçekleşmeyeceğini bileceğiz. Bu nedenle, bu hayır kampanyasından, tüm çalışmadan çıkacak en kıymetli sonuç, işçi ve emekçilerin örgütlenmesi, devrimin örgütlenmesi doğrultusunda gerçekleştirilecek ilerlemelerdir.
Devrimin gelişimi, kitlelerin bilinçlenmesi, işçi sınıfının örgütlenmesinin gelişmesi yönünde sandıktan “hayır” çıkması, faydalı olacaktır. Ama sandıktan önce, işçi sınıfının örgütlenmesi doğrultusunda gerçekleşecek her ilerleme, bizim için bir başarı olacaktır.
Bu garip anayasa belgesini parlamentodan geçirip halkın oyuna sunmaları, sistemin, TC devletinin ne kadar çaresiz, ne kadar gözü kara, ne kadar korku içinde olduğunu göstermektedir. Bu kadar işlevsiz, bu kadar hukuk dışı bir metni anayasa metni olarak halka sunmak, büyük bir çapsızlığın, büyük bir çaresizliğin işaretidir.
Elbette, bu aynı zamanda Erdoğan’ın kendisini kurtarma operasyonudur da. Ama TC devletinin tüm varlığını Erdoğan’a ipotek etmiş olması, çaresizliğin en açık kanıtıdır.
Bu nedenle bu kadar saldırganlar.
Korkuyorlar ve korktukça, halkı da korkutmak için saldırıyorlar.
Suriye savaşında, efendileri ABD ile birlikte yenilmişlerdir. Şimdi bu yenilginin maliyeti üzerinde tartışıyorlar. İçeriyi kana buladılar, Kürt kentlerini yok ettiler, 7 Haziran’dan bu yana 7 bin ölü olduğu söylenmektedir. Ve şimdi, kendi iktidarlarını güvence altına almak için, anayasa değişikliği yapıyorlar.
Fiilî durumu yasal hâle getiriyoruz, diyorlar.
OHAL yasaları ile, ülkenin tarımını yok ediyorlar, işçilerin tüm sosyal haklarını tırpanlıyorlar. Ve bu yeni anayasa ile, sürekli OHAL koşullarını yaşayacaklar.
Ve tüm bunlar, işçi sınıfını daha fazla sömürmek içindir. Tüm bunlar, işçilerin cehennem gibi yaşam koşulları üzerinde yükselen kendi cennetlerini ebedî kılmak içindir.
Öyle ise, bu hayır kampanyası bir araç olmalıdır. Bu vesile ile, işçi sınıfının örgütlenmesi yönünde adımlar atmalıyız.
Çıkış, işçi sınıfının devrimci örgütlenmesindedir. Çıkış, üretimi elinde tutanların, yönetimi eline almaya karar vermelerindedir.
Hayır diyoruz.
Yetmeyeceğini biliyoruz.
Onun için, işçi sınıfının devrimci örgütlenmesinin gelişmesine gözümüzü dikiyoruz.
Sıra işçi sınıfının önderliğinde, halkların gerçek anayasasını; kardeşlik, barış, emek, özgürlük anayasasını yapmaktadır. Sıra buna gelmiştir. Bunun için örgütlenme zamanıdır.