Propagandacı, birçok düşünceyi bir-iki kişiye verir; ajitatör ise bir-iki düşünceyi geniş yığınlara verir[1]
Ajitasyon ve propaganda yapma üzerine bir tanımlamaya kalkıştığımızda genelde birçoklarımız için başvuru kaynağı bellidir ve “Propagandacı ‘birçok düşünceyi’ vermelidir, o kadar çok ki bu düşünceler birbirleriyle bağlantılı bir bütün olarak ancak az sayıda kimseler tarafından anlaşılabilir olacaktır. Aynı konu üzerinde konuşan ajitatör ise en çağrıcı ve en çok bilinen bir olguyu, diyelim ki işsiz bir işçinin ailesinin açlıktan ölmesini, artan yoksullaşmayı vb. örnek olarak ele alacak ve herkesin bildiği bu olgudan yararlanarak ‘yığınlara’ tek bir düşünceyi, örneğin, servet artışıyla yoksulluğun artışı arasındaki çelişkinin saçmalığı düşüncesini iletme yolunda çaba harcayacaktır; ve bu çelişkinin daha tam bir açıklamasını propagandacıya bırakarak, bu göze batan haksızlığa karşı yığınlar arasında hoşnutsuzluk ve öfke yaratmaya çalışacaktır”[2]. Bu ayrımın bir yansıması olarak da gündelik hayatta ve pratikte ajitasyonu kitlelere, propagandayı ise daha yakın ilişkili olduklarımıza yapmaya doğal bir eğilimimiz mevcuttur.
Yine de eğer ajitasyon-propagandayı sadece iki kelimeyle ifade etmek istesek fikrin yaygınlaştırılması diyebiliriz. Fikrin yaygınlaştırılması için yapılan çalışmalar olarak düşündüğümüzde hızlıca sayabileceğimiz araçlar da mevcut. Gazete, dergi, kitap, bildiri, afiş, broşür ve yazılama aklımıza gelen biçimlerdendir. Güncel bir biçim olarak dijital mecraları da eklemeyi atlamayacağızdır. Araçlar ve biçimler olarak düşündüğümüzde aklımıza gelenlere ek olarak düşünülmeye muhtaç bir konu daha vardır: Ajitasyon ve propagandayı yapan bizatihi bireyin kendisidir.
Faaliyeti gerçekleştirenin birey olduğunu aklımızda tutmaya devam ettiğimizde gündelik hayatımızın bir parçası olarak farklı içerikleri, farklı biçimlerle, farklı kitlelere sürekli ve devamlı anlatma gereğini görmemiz, ajitasyon-propagandayı hayatın her anında ve her alanındaki bir çalışma alanı olarak var etmemiz gerekir. Her bir içeriğin farklı biçimlerle yeniden üretilebileceğini ve her bir yöntemin farklı işleyişe sahip olduğunu akılda tutarak sonuçlarına öngören şekilde çalışmak gerekir.
Lenin, Iskra’dan bahsederken “güçlü siyasal örgütleri eğitebilmek için, bütün Rusya’yı kapsayan bir gazeteden başka bir araç yoktur”[3] ifadelerini kullanır ve “Örgütlenme çalışmalarının kapsamı hemen genişler, ve bir yörede sağlanan başarı, öteki yörelerin daha iyi çalışmasına örnek olurdu… [H]er kaynaşma, her gösteri, bütün yönleriyle, rusyanın her yerinde değerlendirilir ve tartışılırdı”[4] vurgusunu da ekler. Ayrıca dağıtımın bağ kurma işlevinden[5] de bahseder.
Lenin “Ne Yapmalı” çalışmasında detaylı bir şekilde İdeolojik birliği sağlayan bir yayının olmasının öneminden ve devrimde tuttuğu yerin öneminden bahsetmektedir. Yayın, ideolojik bütünlüğü sağlarken fikri takibi de kolaylaştırmaktadır. Örneğin, yerel seçimlere dair nasıl tutum almak gerektiği de belirlenmiş asgari ücrete dair grev çağrısını yükseltmek de devrimci için gerçeği görmenin önemi de perspektifin bir parçasıdır ve ajitasyon propaganda çalışmaları için kaynak alınabilir, alınmalıdır da.
Günlük hayatın koşuşturmacı ve yoğunluğu içerisinde sokak temaslarında her birimiz ajitasyon ve propaganda çalışmasını yürütürken, kitleyle doğrudan temas etmediğimiz anlarda nasıl ajitasyon ve propaganda yapabileceğimizi planlamakta zorlanıyor olabilir. Bununla beraber içeriği düşünürken aklımıza takılan bazı sorular olabilir ya da bazen içerik üretmek de aklımıza gelmiyor olabilir. Tam bu noktada yayınlar ve eylemlilik ajitasyon ve propagandanın kaynağı olarak yeniden üretilmeye açık bir şekilde aslında önümüzdedir.
Yine basitçe örnekleyelim; Bekir Kilerci ve Ali Serkan Eroğlu’nu anma çalışmaları için afiş, bildiri, sokak eylemleri ajitasyon ve propaganda çalışmalarıdır. Ayrıca hem Bekir’in hem de Ali Serkan’ın kitapları hepimiz için erişilebilir durumda. Bekir’in öykülerinden birini tiyatro oyunu olarak oynamak, Ali Serkan için Gazeteduvar’a yazı yazmak, Bekir ve Ali Serkan’ın şiirlerini sosyal medya mecralarında paylaşmak yeniden üretimin yöntemlerindendir. Bekir Kilerci’nin şiirlerini sokaklara yazdığımız gibi whatsapptan arkadaşlarımıza atmanın yahut her gün instagramda paylaşmanın önünde fiili nasıl bir engel olabilir?
Yeniden üretimin yolları üzerine biraz kafa yormaya davet ederek yazının odağına doğru devam edelim.
Ajitasyon-Propaganda ve Dijital Mecraların Olanakları
Kullanım alışkanlarımız ve kullanma yoğunluğumuz değişse dahi bugün hemen hemen hepimizin içinde olduğu bir sosyal medya mecrası mevcut. Sosyal ağlar dışında ise whatsapp ve telegram gibi dijital mecraları da çok yoğun bir şekilde hepimiz kullanıyoruz. Pratikleri özleştirmek ve genellemek için daha geniş bir perspektiften bakmak gerekirken[6] gündelik hayatımızda dijital mecralar çok büyük bir yer tutarken ajitasyon-propaganda için yarattığı olanakları ve nasıl kullanmamız gerektiği üzerine ne kadar düşünüyoruz?
Dijital mecralar elbette kitlenin ruh halini, düşünüş biçimini ve hareket etme tarzını anlamak için asıl yöntem değildir ve olamaz. Fakat 21. yüzyılda, egemenlerin, ideolojik saldırı örgütlemek için çok yoğun kullandığı bir alan olduğu gerçeğini yadsımak mümkün değildir. Bunu bilirken, egemenlerin oyun alanın neden bizler de karşı-saldırı hattı olarak değerlendirmeyelim ki? Bolşevikler mektuplardan parlamentoya, gazeteden bildirilere; dönemin şartlarını göz önünde bulundurarak her türlü yöntemi ajitasyon ve propaganda aracı olarak değerlendirmişken biz neden kitlelerin ilgili olduğu dijital mecraları egemenlere bırakalım ki?
Tam bu noktada dijitalleşmenin bize yaratacağı olanakları düşünebilmek adına; çok da detayına inmeden ya da sosyal medyanın önemine dahi girmeden; dijital mecraların geleneksel kitle iletişim araçlarından (TV, radyo, gazete vb.) ayırt edici niteliklerinden bahsedelim: interaktiflik, kitlesizleştirme, çoklu medya biçimleri ve hipermetinsellik. Bu nitelikleri kısaca tanımlamak gerekirse:
1-İnteraktiflik (etkileşim): Geleneksel kitle iletişimi tek yönlüyken dijital araçlar geribildirime açıktır.
2-Kitlesizleştirme (Birebir/Kitle İletişimi): Geleneksel kitle iletişim araçlarında hedef kitle belirlidir ve sapma payı azdır; oysa dijital mecralarda kitleler hem çok çeşitlidir hem de mesajın hedeflenenin dışında kitlelere dağılma potansiyeli de yüksektir.
3-Çoklu medya biçimleri ve hipermetinsellik: Geleneksel iletişim biçimlerinde, örneğin gazetede görsel ve yazı biçimi haricinde kullanamazken; dijital mecralarda, fotoğraf, video, metin, link ve ses farklı korelasyonlarla kullanılabilir.
Bu niteliklerin yarattığı imkanların bir kısmını somutlamaya çalışalım basitçe. Örneğin; İkinci İntifada sırasında televizyonda İsrail propagandası yapılırken, bunu izleyen bizler bu haberi yapan kanala ‘doğrudan’ karşılık veremiyorduk. Bugün İsrail propagandası yapan bir tweeti deşifre edip yine Twitter aracılığıyla bilginin yanlış olduğunu kitlelere duyurabiliyoruz. Bu interaktifliğin bir getirisi olarak düşünülebilir.
Kitlesizleştirme için bir örnek düşünürsek, mesela TV dizileri A- B-C gibi kitlelere ayrıştırılır, üretilirken de farklı kitleler ya da en geniş kitle göz önünde bulundurulur. Ya da eskiden müzik kanallarında rock müzik sabahları 7’de, pop müzikler ise akşam yedide yayınlanırdı. Oysa bugün Whatsapp’ta bir mesajı, bir kişiye de toplu gruplara da göndermek çok kolaydır. Yahut sadece devrimci kitapların pdf olarak paylaşıldığı bir Telegram kanalı kurabilirsiniz fakat bu kanala katılanların sadece devrimci olacağı anlamına gelmez. İnşaat işçilerinin yoğun olarak Tiktok kullanması ya da okur yazar takımının çoğu vaktini Twitter’da geçirmesi de yine ulaşabilecek kitlenin hem ne kadar detaylı hem de aynı zamanda ne kadar geniş bir toplamı dahil ettiğini gösterebilir.
Çoklu medya biçimleri belki de en alışkın olduğumuz nitelik olabilir, yıllar önce yazılmış bir yazıyı gündemle bağlantılı şekilde sosyal medyada paylaşmak da, öğrenci hareketini anlatmak için arşivden görselleri yaygınlaştırmak da, güncel bir eyleme ilişkin video röportaj yapmak da çoklu medya biçimleri için örneklerdir.
Dijital medyanın başka özelliklerinden de bahsetmek elbette mümkün. Yine de diğer özelliklerini bir kenara bırakarak bu üç maddenin yarattığı olanakları ajitasyon-propaganda çalışmaları bağlamında değerlendirmek ufuk açıcı olacaktır.
Peki gazete/siyasal yayın eğitim ve ideolojik birlik işlevini görürken; günlük hayatta iletişime geçebildiğimiz insan sayısına göre çok daha kapsayıcı olan ve Anadolu’da neredeyse herkesin kullandığı sosyal ağları kullanmak “bütün Anadolu’da görünür olmak” için iyi bir araç değil midir? Bu aracı kullanmadığımızda gitmediğimiz ve olmadığımız birçok mahallede yaşayan insanların elinden “toplumsal hareketin ileri eylemlerini” görme imkanını almış olmaz mıyız?
Bir deneyimin, önemli sonuçlar doğuran bir eylemin, gerçekleştirilmiş bir etkinliğin “daha görünür olması”, birçok insanın bu eylemleri değerlendirmesi, tartışması ve yeniden üretmesi için bir yöntem olamaz mı? KYK için Bayburt’ta bile eylem yapılmasında, başka bir ildeki eylemi görmenin yarattığı heyecan etkisiz midir ya da tek olmadığını görmek belki de hayatında solla hiç ilişkilenmemiş bir insanı hareket etmeye teşvik etmemiş midir?
Bunlar üzerine bi düşüneduralım.
Lenin’in ısrarla belirttiği üzere ajitasyon ve propaganda “proleteryayı uyandırmak için en güvenilir ve biricik yoldur. Sosyalizmin ve sınıflar mücadelesinin kent işçileri arasında genişlemesi ve yayılması, bu fikirlerin az da olsa dallandırıp budaklandıracak kanalları açmada, vageçilmez yoldur”[7] . Kitleleri harekete geçirecek gücün ajitasyon propaganda[8] olduğuna sıklıkla vurgu yapıldığı gibi kitle içindeki çalışmayı ve etkiyi şiddetlendirme[9] gereği de belirtilmiştir. Ajitatörlerin örgütçülüğü propaganda etmeye dikkat etmesi[10] ifadeleri, görevin “kitlelerin her adımda komünist partisinin özel çıkarı olmadığını, onun proleteryanın tüm halkın çıkarların koruduğunu duymalarından ibaret”[11] olduğunu açıkça belirtmiş; Bolşevik ajitasyonun insanların kafasına yaşanılan gerçeği soktuğunu ve ajitasyonun gücünün gerçeklerden geldiğini[12] de vurgulamıştır.
Gündelik hayatta kitlenin gündemini anlamak için diyaloglar geliştirmek ve fikirlerini dikkatli bir biçimde dinlemeye çalışıyoruz. Bunu yapabilmemiz için tabii ki kitleyle temas etmek gerekiyor ve birçoğumuz da temas etmek için çeşitli yöntemler geliştiriyoruz. Peki dijital mecralarda gözümüzün önünde duran ve kendini anlatan kitle? Tabii ki bu kitlenin şişirilmiş, gerçek hayattan kopuk gündemleri olduğunu düşünerek ilgisiz kalabiliyoruz. Yine de dijital mecralarda birbirinden farklı konulara ve niteliklere sahip bireyler olduğunu göz ardı etmeden edinebileceğimiz bilginin ne kadar farkındayız?
Ya da hadi hepsinin gerçek hayattan kopuk olduğunu varsayalım. O zaman gerçeği söyleme görevimizle önümüze baksak, gerçek hayatın gündemlerini bundan kaçmaya çalışan ve gerçeklere direnen toplama her an gerçeği tekrar söylemekten biz neden kaçınalım? Neden yalanları yüzlerine vurmayalım? Neden gerçeğe dair arayışı olanları; yalan söyleyenleri gerçeği söyleyenlerden daha fazla gördüğü bir mecraya mahkûm edelim? Arayışı olanların bakabileceği bir kullanıcı olma imkanını neden göz ardı edelim?
Ajitasyon propagandanın imkanları üzerine konuşurken Kalinin kitleyle bağlantıların çok çeşitli olabileceğini[13] ama kitleyi sürükleyebilmek için kitleyle birlikte yanıp tutuşmanın gerekliliğinden bahseder[14] ve “insanları fikir alışverişine alıştırmaya, onları tartışmaya doğru itmeye çaba göstermeniz gerekir”[15] ifadelerini kullanır.
Örneğin, diyelim ki dijital mecrada belki bize o kadar da önemli gelmeyen ama insanların konuştuğu bir gündem var. Bunu göz ardı etmek bi eğilimken, neden kendi gündemleri olarak ilan ettikleri konuya dair onları hareket etmeye yönlendirecek bir konum almayalım? Kitleyle yanıp tutuşmak kitlenin gündemiyle ilgili olmak anlamını da içerirken neden onların gündemlerine tepkisiz kalalım? Neden yapabilecekleri eylemlere ilişkin eski eylemleri onlara işaret etmeyelim? Eylemleri işaret ederek neden yığınların önünü fikirlerle açmayalım? Kitleye gelen saldırılar da kitlenin verdiği tepkiler de her daim sistemle bağlantılıysa neden sistemi ifşa etmeyelim veya başka bir yaşamın mümkünlüğünü anlatmayalım? Ajitasyon-propagandada gündelik yaşamdan örnekler bulmak ve bağdaştırmak önemli bir yer tutarken, sürekli farklı örneklerin önümüzde düştüğü mecralarda bu örnekleri neden kullanarak hattımızı ve perspektifimizi yeniden üretmeyelim?
Bütün bunları belirli bir süreklilikte yapmaya başladığımızda kitlelerle ve bireylerle kuracağımız bağın gelişeceği açıkça önümüzdedir. Dijital mecranın geleneksel medyadan farklarının her biri ise geliştirebileceğimiz yöntemlere dair fikir verebilir.
Sonuç Yerine
Derya Yarıcı’nın Kaldıraç[16] adlı yazısında “Dergimizi okumak, okunurluğunu arttırmak, içeriğini tartışarak kavramak, dergiyi makale şiir, öykü, mektupla beslemek kendini Kaldıraç hareketinin bir parçası olarak gören herkesin görevidir” dediği ve birçok yöntem önerisi sunduğu gibi dijital mecralarda ajitasyon-propaganda çalışmalarını geliştirmek için birçok olanak mevcuttur. Bu yazıda verdiğimiz örnekler, bir sınırlılık tarif etmenin ötesinde yeni fikirlere zemin oluşturma çabasını daha fazla içermektedir.
Elbette dijital mecraların bilinçsiz tüketim alışkanlıklarını geliştirmesi ve ideolojik bulanıklığın yoğun olduğu bir alan olduğu doğrudur. Dijital mecraların gerçek bağlar gibi bağlar kurmak anlamında zayıf olması gerçeğiyle beraber fikrin yaygınlaşması ve kitleselleşmesini mümkün kıldığını unutmamak gerekir. Bu sebeple dijital mecraların sunduğu imkanları devrimciler için kitle çalışması olanağına döndürmek gayet olanaklıdır. Tam da bu sebeple kitlelerin önünü açmaya çalışırken kitlelere adres olarak kendimizi daha da sık göstermekten kaçınmayalım.
Dijital mecralara sadece bi “duyuru” alanı gibi bakmanın ötesinde çok fazla içeriğin (hem düşünsel hem biçimsel) üretildiği , fikrin örgütlenebildiği, farklı kitlelerle temas imkanı yaratan bir alan olarak bakmaya başlamalıyız. Bizim üreteceğimiz içeriğin ise gerçeği göstermekten, hareket etmeye çağırmaktan, sistemi ifşa etmekten ve örgütlenme propagandası yapmaktan güç aldığını; yani aslında her gün sokakta yaptığımız ajitasyon propaganda ile benzer olduğunu tekrar göz önüne alırsak hem elimizdeki olanakları büyütmek hem de farklı kitlelerle ve bireylerle temasımızı arttırmanın ne kadar mümkün olduğunu belki daha da açık görebilir, somut sonuçlarla konuşabilir hale gelebiliriz.
Kaynakça
Kalinin, M. (1992). Devrimci Eğitim Devrimci Ahlak. İstanbul: Sorun Yayınları.
Kalinin, M., & Kalaşkinov, K. (1991). Bolşevik Ajitasyon Üzerine. Ankara: Yurt Yayın-Kitap.
Lenin, V. (1977). Kitle İçinde Parti Çalışmaları. Ankara: Ekim Yayınları.
Lenin, V. (2019). Ne Yapmalı. Ankara: Sol Yayınları.
Yarıcı, D. (2021, Ekim 8). Kaldıraç. Retrieved from kaldirac4.org: https://kaldirac4.org/kaldirac-derya-yarici/
[1] (Lenin, 2019, s. 76)
[2] (Lenin, 2019, s. 77)
[3] (Lenin, 2019, s. 174)
[4] (Lenin, 2019, s. 183)
[5] (Lenin, 2019, s. 182)
[6] (Kalinin M. , 1992, s. 203)
[7] (Kalinin & Kalaşkinov, 1991, s. 61)
[8] (Lenin, 1977, s. 77)
[9] (Lenin, 1977, s. 34)
[10] (Kalinin M. , 1992, s. 170)
[11] (Kalinin M. , 1992, s. 95)
[12] (Kalinin & Kalaşkinov, 1991, s. 83)
[13] (Kalinin M. , 1992, s. 89)
[14] (Kalinin M. , 1992, s. 20)
[15] (Kalinin M. , 1992, s. 166)
[16] (Yarıcı, 2021)