İran Komünist Partisi, Türkiye’deki cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turu öncesinde bir açıklama yayınladı.
“Cumhur”, “Millet” ve “Emek ve Özgürlük” olmak üzere üç ana koalisyonun 600 milletvekilliği için yarıştığı ve Recep Tayyip Erdoğan ve Kılıçdaroğlu arasındaki ilk Cumhurbaşkanlığı seçim düellosunun bir galip olmadan gerçekleştiği 14 Mayıs 2023 seçimlerinin ardından, seçim süreci ikinci tura girdi. Anket şirketlerinin büyük çoğunluğunun tahminlerinin aksine bu seçimin ilk turunda Cumhur İttifakı ve Erdoğan, Millet İttifakı ve Kılıçdaroğlu’nu geride bıraktı. Cumhurbaşkanı’nın koalisyonu Adalet ve Kalkınma Partisi ile aşırı sağcı, milliyetçi ve dinci partilerin oluşturduğu Cumhur İttifakı mecliste çoğunluğu elde etti. Ayrıca Türk devletine bağlı haber ajanslarının yayınladığı istatistiklere göre, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunda Cumhurbaşkanı’nın koalisyonunun adayı Recep Tayyip Erdoğan oyların %49,5’ini, Millet İttifakı adayı Kemal Kılıçdaroğlu ise oyların yüzde 44,5’ini aldı. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin ve Erdoğan’ın Türkiye’nin siyasi yapısındaki 20 yıllık hakimiyetine son vermeyi başaramayan 6’lı ittifak “Millet”, 28 Mayıs’ta yapılacak ikinci tur seçimlere hazırlanıyor.
2022’nin başında kurulan Millet İttifakı’nın felsefesi, “Adalet ve Kalkınma Partisi” ve Recep Tayyip Erdoğan’ın iktidarını sona erdirmek ve referandum yoluyla getirilen Cumhurbaşkanlığı sistemini anayasa yoluyla değiştirebilmek için milletvekillerinin salt çoğunluğunu elde etmek olduğundan, 14 Mayıs milletvekili seçimlerinin sonuçları Kılıçdaroğlu liderliğindeki muhalefet güçleri için bir yenilgi olarak değerlendiriliyor.
Bir başka gelişme, Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunda yüzde 5 oyla yarış dışı kalan aşırı sağcı Sinan Oğan’ın, şimdi de Erdoğan’ın safına katılması. Oğan, PKK ve Fethullah Gülen hareketi gibi gruplara yönelik sert hususlar, yabancı mültecilerin iyi tanımlanmış bir zaman çizelgesinde sınır dışı edilmesi, Kürt partilerinin gelecekteki hükümete katılımının engellenmesi, Türk anayasasındaki Pan-Türkçülük ilkelerine bağlılık da dahil olmak üzere birçok ön koşul açıkladı ve Erdoğan ile anlaşma sağlandı.
Millet İttifakı adayı Kemal Kılıçdaroğlu ile Erdoğan’ın siyasi programları arasında esaslı bir fark yoktur ve her iki koalisyon da Türk burjuvazisinin son derece gerici politikalara sahip farklı kesimlerini temsil etmektedir. Bu durumda, Kılıçdaroğlu’nun, seçimlerin ilk turunda aldığı yenilgi ve yeni bir koalisyon kurulması düşünüldüğünde, 28 Mayıs ikinci tur seçimlerini kazandığı bir siyasi senaryo tasavvur etmek daha zor.
Bu gelişmelerin ardından, muhalefet güçlerinin adayı olan Kılıçdaroğlu, aşırı bir şekilde Erdoğan’ın propaganda sahasına girmeye yöneldi. Kılıçdaroğlu, Erdoğan faşizminin en az on yıldır karakteristik özelliği olan aynı sloganları şimdi tekrar ediyor. Kılıçdaroğlu, seçimlerin ilk turundan sadece dört gün sonra kampanyasında “İktidara gelir gelmez tüm mültecileri sınır dışı edeceğim” açıklaması yaptı. Seçimler öncesinde Türkiye Kürdistanı halkının oyunu kazanmak için Halkların Demokratik Partisi ve Yeşil Sol Parti ile yakınlık ve işbirliğinden bahseden Kılıçdaroğlu, şimdi ısrarla “teröristlerle” işbirliği yapmadığını ve gelecekte bunu yapmayacağını beyan ediyor. Nasıl İran’da İran milliyetçiliğinin toprak bütünlüğünü savunma söylemi Kürdistan halkına yönelik zulmün kod adıysa, Türkiye’de de terörle mücadele Kürtlere yönelik zulmün kod adı olmuştur. Kılıçdaroğlu, Sinan Oğan’ın destekçilerinin oyunu kazanmak için Erdoğan’ın aşırı milliyetçiliğini azaltmadığını göstermek istiyor.
Peki ama muhalefet güçleri neden Erdoğan gibi faşist ve yozlaşmış bir rakibe karşı böylesine savunma pozisyonuna giriyor? Enflasyonun dizginlenemediği ağır bir ekonomik kriz, Türk lirasının değer kaybetmesi, artan yoksulluk ve işsizlik, artan eşitsizlikler ve derinleşen sınıfsal uçurum, dış politikadaki başarısızlık, aşırı sağ akımlarla ittifak, yolsuzluğun yayılması, hükümet yapısındaki yolsuzluk, deprem kriziyle başa çıkmadaki verimsizlik ve yolsuzluk, ve son on yılda başarısızlıklarla dolu bir sicile rağmen Erdoğan neden ve nasıl seçmenin yarısının desteğini çekmeyi başardı mı?
Gerçek şu ki, Erdoğan, hükümet yapısındaki kurumsallaşmış yozlaşma sayesinde, hükümetin ve Adalet ve Kalkınma Partisi’nin mali kaynaklarının bir kısmını camiler ve dini kurumlar ağı aracılığıyla, sadık seçmeninin büyük bir kısmının temel ihtiyaçlarını karşılamak için harcayabilmiş ve onları derin ekonomik krizin etkilerinden bir nebze olsun koruyabilmiştir.
Öte yandan, Erdoğan devlet medyasını kontrol ediyor ve medyanın sahte propagandasının yardımıyla, kamuoyuna Türk orta ve muhafazakar sınıfının Batı kültürel etkisinin genişlemesi hakkındaki endişelerini anlayan güçlü bir figür imajını aşılamayı başardı. Erdoğan, popülist politikaları karıştırarak ve mevcut korku ve kaygıları Osmanlı İmparatorluğu’nun kaybolan ihtişamına duyulan nostaljiyle birleştirerek, söyleyecek hiçbir şeyi olmayan bir rakibe karşı üstünlüğünü korumayı başardı. Yüksek seçmen katılımı, Erdoğan kampının propagandasının İslami, gerici, ataerkil, kadın düşmanı ve aşırı sağ milliyetçi duyguları kışkırtabildiğini gösteriyor.
Kılıçdaroğlu önderliğindeki muhalefet güçlerinin milletvekili seçimlerinde yenilmesi, Erdoğan’ın faşist hükümetini burjuva demokrasisinin mekanizmalarına güvenerek ve sandık yoluyla iki burjuva hizip arasındaki çekişmeden yararlanarak yıkabileceğini düşünen seçmenlerde bir hayal kırıklığı dalgasına neden olacaktır. Bu deneyim, Türkiye işçi sınıfına ve bu toplumun emekçi ve mahrum kitlelerine, burjuva demokrasisi ile, laik ve seküler burjuvazinin bir fraksiyonunun arkasına geçerek, toplumu dini faşizmden kurtarmanın mümkün olmadığı konusunda bir ders olabilir.
Bu deneyim aynı zamanda İran’daki işçi sınıfı ve toplumsal hareket aktivistlerine laik ve seküler cumhuriyetçilere bel bağlayarak dini sermayenin faşizmine ve onun yol açtığı yoksulluk ve sefalete son veremeyecekleri dersini de içermektedir. Türk işçi sınıfı, burjuva iktidarının kendi yaşamına ve geçim kaynaklarına saldırısına karşı ancak kendi kitle ve sınıf örgütlerinde ve komünist partisinde örgütlenerek ve ilerici toplumsal hareketlerin dayanışmasını kazanarak harekete geçebilir.
PKK ve Halkların Demokratik Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi ve Kılıçdaroğlu’nun bu seçimlerden zaferle çıkmasıyla Kürdistan halkının taleplerinin bir kısmına ulaşacağı ve Kürt sorununun bir barışçıl bir şekilde çözüme kavuşacağı ümidiyle stratejik bir kafa karışıklığı ve yanlış bir ümit içindelerdir ki, Kürdistan halkından bu seçim kampanyasında Kılıçdaroğlu’na destek vermelerini istediler. Bu arada, Atatürk’ün mirası ve Kılıçdaroğlu liderliğindeki Cumhuriyet Halk Partisi’nin Kürtlere ve Alevilere karşı işlediği suçların tarihi kimseden gizli değil.
Türkiye Kürdistan halkı, bu seçim kampanyasında Kılıçdaroğlu’nu destekleyerek değil, Türkiye’deki işçi sınıfı hareketi ve diğer ilerici toplumsal hareketlerle birlik ve beraberlik içinde, Türkiye’nin faşist hükümetine karşı mücadelede ilerlemeyi garanti edebilir.