Gerçek enflasyonun üçlü hanelerden aşağıya düşmediği son 7 ayda, 30 Haziran günü asgarî ücrete yüzde 30 daha zam geldi. Çalışma Bakanı “Örgütlenme özgürlüğünü kısıtlayan zihniyetle mücadele etmeliyiz” derken, sendikaya üye olduğu için, sosyal haklarını istediği için, mobbinge karşı çıktığı için onlarca yerde işten atmalar devam ediyor. Temmuz ayı içinde 20’nin üzerinde iş bırakma, fiilî grev, direniş gerçekleşirken Mart ayında kurulan İşçi Emekçi Birliği, işçilerin direnişlerinin yanında olmaya, onları büyütmeye devam ediyor.
Temmuz ayı boyunca ETF, YemekSepeti, Pressan, Koç Üniversitesi işçileriyle dayanışma eylemleri örgütleyen İEB, aynı zamanda Koç Üniversitesi ve ETF işçilerinin sesini yaygınlaştırmak adına Twitter’da #KoçUnideDirenişVar, #ETFİşçisiKazancak diyerek hashtag (etiket) kampanyaları düzenledi.
6 Temmuz günü, TOMİS sendikasına üye olduğu için MESS’e bağlı Pressan fabrikasında işten atılan işçilerin direniş alanına giden İEB bileşenleri, fabrikanın vardiya çıkışında sesli ajitasyonlarla işçilere “Sendikalaşmak en temel hakkınızdır. İşten atılan arkadaşların işe geri dönmesi, işyerinde mobbingin son bulması ve insanca bir ücret için mücadeleye devam” dedi.
7 Temmuz günü, YemekSepeti Direnişçisi Doğu Yılmaz’ın direnişinin 46. gününde direniş alanına gidilerek “Gün geçtikçe sermayenin saldırıları artıyor ancak işçilerin direnişi de artıyor. Bizler bir kere daha Doğu arkadaşımızın yanında ilan ediyoruz, her işçi direnişinin yanında olacağız. Sınıf dayanışmasını yükselteceğiz” denildi.
İEB bileşenleri Koç Üniversitesi taşeron temizlik işçilerinin 9 günlük direnişinin ilk gününden son gününe kadar onlarla birlikte olurken, direnişin ilerleyişi, direniş alanının düzenlenmesi, yeni eylemler gibi birçok konuda işçilerle beraber karar aldı ve direniş 10. gününde yapılan kazanım açıklamasıyla sonlandırıldı.
22 Temmuz günü İEB, Pressan fabrikasında patronun fabrikaya ses kaydı alabilen kameralar taktırması, işçilerin e-devlet bilgilerini alarak zorla Türk Metal’e üye yapılması gibi hukuksuzluklara karşı avukatlarla beraber bir basın toplantısı düzenledi. Pressan işçileri, TOMİS ve İEB adına konuşulan basın toplantısının satır başları şöyle:
Pressan’da 8,5 yıldır çalıştığını ve hak mücadelesi verdiği için işten çıkarıldığını ifade eden Selçuk Çelik “Biz örgütlenmek istiyorduk ve sendikaları takip ediyorduk. Pressan’da 2002-2006 seneleri arasındaki sendikalaşma deneyimi patronun 1 gün içerisinde işçileri baskı altına almasıyla sona ermişti. Bu acı deneyimden dolayı içeride sarı sendikacılığa karşı büyük bir güvensizlik vardı. Biz, mücadeleci bir sendika olan TOMİS ile yola çıktık, bültenlerimizi çıkardık, işçi arkadaşlarımıza da dağıttık. Fabrikada TOMİS’e üyelikler başladı, tam da bu aşamada ‘daralmaya gidiyoruz’ denilerek Bülent Karadere ve ben işten çıkarıldık.” sözleriyle fabrikadaki örgütlenme sürecini anlattı.
Direnişin ardından yaşadıklarını da anlatan Çelik, “Biz direnişe başladığımızda patron fabrika önüne polis yığdı, BBG evi gibi her yere kamera taktı, ses kayıt cihazları taktı. İçerideki arkadaşlarımıza da baskı, mobbing uygulamaya başladı. Karşımızda TOMİS sendikasını ve mücadelemizi görünce suç teşkil eden yollara başvurmaya başladı. Buna Çalışma ve Adalet Bakanlıkları gibi devlet kurumlarındaki kişiler de sessiz kaldı. Patron sendikasıyla anlaştılar ve arkadaşlarımızın e-devlet şifrelerini de alıp zorla Türk Metal’e üye yaptılar.” dedi.
Çelik’in ardından söz alan TOMİS Sözcüsü Dilbirin Acar, “Bu ülkede Anayasal haklarını kullanan, sendikal haklarını kullanan işçilere yönelik saldırıları gördük. Gördük ki bu ülkede bir işçi istediği sendikaya üye olamıyor. Mücadeleci bir sendikaya üye olduğunda sermaye hemen kendi emir eri gibi kullandığı sendika görünümlü çeteleri devreye sokuyor. Pressan fabrikasında söz konusu olan sadece bir sendikanın yetki alması değildir. Yetki Türk Metal’e devredildi çünkü Pressan işçisinin söz, yetki, karar hakkına sahip olmalarını istemiyorlar. Bu nedenle işçilerin karşısına ikinci bir patron olarak Türk Metal’i çıkardılar. Bu ülkenin işçilerine sözümüz; çalıştığınızda karşınızda yalnızca patron yok. Emekçilerin karşısında birden fazla kesim var. Diyoruz ki yalnızca Anayasal haklarımızı kullanarak işçi sınıfının tarihsel mücadeleleriyle kazandığı hukuki yasaların da yetmediğini görüyoruz. Anayasal güvenceler bile patronların çıkarları için söz konusu. Geleceğimize sahip çıkmak istiyorsak işçi sınıfının mücadele yasalarını hayata geçirmek zorundayız.” dedi.
Basın toplantısında konuşan Avukat Mehmet Eroldu ise, “Biz buna hukuka aykırılık desek de bu aslında ülkemizde yürürlükte olan hukukun kendisidir. Patronlar kendi yasalarını dahi uygulamamakta serbest iken işçilere bu yasalar en ağır bir biçimde, mücadelelerine ket vuracak şekilde uygulanıyor. Fabrikanın her yerinde kameralar olduğundan söz etti arkadaşımız. Fakültelerde, yüksek yargıda ‘özel hayatın gizliliği’nden bahsediliyor. Görüyoruz ki bu yalnızca patronlara tanınan bir hak.” ifadelerini kullandı.
Eroldu, “Türk Metal’e verilen yetki Çalışma Bakanlığının, Adalet Bakanlığının, patron sendikasının el ele gerçekleştirdiği bir iş olarak karşımıza çıkıyor. Polis de işçilerin hak arama mücadelesinde işçilerden değil patronlardan yana oluyor. Kanun işçilere ‘istediğiniz sendikaya üye olabilirsiniz’ diyor ancak patronlara aynı hukuk düzeni ‘istediğin işçiyi işten atabilirsin’ diyor. İşçi ise buna karşı ancak yıllar sonra sonuçlanabilecek bir dava açabiliyor. Burada bir haktan, hukuktan söz etmek mümkün değildir.” şeklinde konuştu.
İşçi Emekçi Birliği adına konuşan Nurseli Gözüaçık, “Arkadaşlarımız günlerdir fabrikanın önünde önemli bir mücadelenin bayrağını taşıyorlar. Bu mücadele hem bu ülkedeki hem de dünyadaki işçi sınıfı mücadelelerinden önemli bir parça taşıyor. Patron sendikal hakları elinden geldiğince engellemeye çalıştı, bunu durduramadığı durumda da işçileri zorla Türk Metal sendikasına üye yaptı. Biz bu sendikayı ve nelerin altına imza attığını 2015 yılındaki Metal Fırtına’dan itibaren çok daha açık bir biçimde gördük. Her toplu iş sözleşmesi döneminde öncesinde işçilere ‘hakkımızı alacağız’ dediği halde masada MESS’le el sıkışarak metal işçilerini sattığını çok iyi biliyoruz.” dedi.
Gözüaçık, geçtiğimiz hafta Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin’in asgarî ücret açıklamasında kullandığı ifadelere de değinerek “Pressan’da tüm devlet kurumlarının, patronun, MESS’in el ele sıkışarak işçilerin örgütlenme hakkını engellediği bir süreçte Vedat Bilgin, ülkedeki örgütlenmenin oldukça gerilerde olduğunu ve bunun işçiler açısından çok büyük bir dezavantaj olduğunu söyledi. Bunun üzerine bir de Batı’nın demokratikleşmesinden örnek verdi. ‘Batı’nın demokratikleşmesi işçilerin örgütlenmesi sayesinde oldu’ dedi. Bakana bu sözlerini hatırlatmak lazım. Eğer ülkede örgütlenme gerilerdeyse dönüp önce kendinize bakmanız lazım.” ifadelerini kullandı.
İşçi Emekçi Birliği’nden yeni kampanya
Derinleşen ekonomik krizin faturasının işçi-emekçilere ödetilmesine karşı İEB “Onlar zenginleştikçe, biz yoksullaşıyoruz; Artık Yeter” başlığıyla bir kampanya başlattı.
29 Temmuz günü, Avcılar, Okmeydanı, Söğütlüçeşme, Mecidiyeköy ve Cevizlibağ’da yapılan bildiri dağıtımlarıyla başlayan kampanya sürecinde birçok emekçi semtin pazar yerleri dolaşılacak. İşçi havzalarında ve mahallelerde afişlemeler ve bildiri dağıtımları gerçekleştirilerek işçi-emekçilere “Bizleri kurtaracak olan kendi kollarımızdır.” denecek.