İşçilerin, emekçilerin alın teri, kanı, gözyaşı üzerine kurulu, kar odaklı bu sistem 3 yıl önce bizden bir canımızı aldı. Devrimci bir inşaat işçisi olan Duran Baysal Diyarbakır’da çalıştığı cami inşaatında, bir halatın kopması sonucu hayatını kaybetti. Duran Baysal işçiydi, devrimciydi, İnşaat-İş Sendikası’nın kurucu üyelerindendi. Bir işçi çocuğu olarak doğmuş, bir işçi olarak yaşamış, sınıfının savaşçısı olmayı seçmişti.
Sayı Değil Yaşam!
Tıpkı Duran gibi önlenebilir nedenlerden sadece 2018 yılında 1923 işçi katledildi.
2002 yılından bu yana ise 22 bin 500 işçi katledildi. Bunlar sadece kayıtlara geçen cinayetler. Yakın zamanda üçüncü havalimanı inşaatında katledilen bir işçinin üzerine beton dökülerek cinayetin saklanılmaya çalışıldığını gördük. İşçinin cansız bedeni işçiler tarafından bulunmasaydı kayıtlara geçmeyecekti. Ve bugün yüz binlerce işçi sigortasız çalıştırılmakta bu sebeple sayısız işçi cinayeti kayıtlara geçirilmemektedir.
Duran’ın ve tüm işçilerin katili, sömürü sistemi, kapitalizmdir.
İşçilerin kanıyla beslenen bu sistem sürdürülemez, çürümüş bir sistemdir. Bu sistem, işçilerin yaşamına kastettiği gibi emeğini, alın terini çalmaktadır. İşçiler haklarını istediklerinde ise polisiyle, jandarmasıyla, biber gazıyla, yargısıyla azgınca saldırmaktadır.
Tüm dünyayı saran ekonomik kriz, ezilen işçilerin emekçilerin omuzuna yüklenmek istenmektedir. İşçiler emekçiler hayat pahalılığı ile açlıkla işsizlikle boğuşurken, egemenler servetlerine servet katmaktadırlar. Sistemin yarattığı kriz derinleşmekte, ezenler ve ezilenler arasındaki uçurum büyümektedir.
İşçiler tahtakurusu sorunun çözülmesi, lavaboların temizlenmesi, gerekli sağlık malzemelerinin temin edilmesi gibi insanca çalışma koşulları istediklerinde ise bir gece yarısı odalarının kapıları kırılarak gözaltına alınmakta ve ardından tutuklanmaktadır. Kendi Anayasalarını dahi çiğneyerek işçilerin grev hakkına, sendikalı olma hakkına, örgütlenme hakkına saldırmaktadırlar.
Egemenler işçilerin sadece emeğine değil yaşamlarına da saldırmaktadır. Saldırılarının nedeni gelecek korkusu, işçi ve emekçilerin birlikte mücadele etmesi korkusudur. Korkmakta haklıdırlar.
Dünyayı İstiyoruz Kırıntılarını değil!
Bugün dünyanın dört bir yanındaki meydanlara işçilerin ayak sesleri duyulmaya başlanmıştır.
Fransa’da sarı yelekliler aylardır sokaklarda, Hindistan’da 200 bin işçi ile, Tunus’ta yüzbinlerce kamu emekçisi grevde, ABD de 30 bin öğretmen, Bangladeş’te tekstil işçileri 6 Ocaktan beri grevdedir. Yaşadığımız topraklarda ise Flormar işçileri, Real market, Makro market, Uzel Traktör, Nursan metalürji, Eti Gümüş, Boz höyük Vitra, Çateş işçileri haklarını almak için direnmektedirler. Bunlar sadece birkaç örnektir.
İşçiler artık ancak direnerek, örgütlenerek haklarını alabileceklerini, insanca bir yaşamı kurabileceklerini anlamaya başlamıştır.
Ve bizler işçiler, emekçiler, üretenler bu dünyanın asıl sahipleriyiz. Bu dünyayı alnın teriyle, emeğiyle kuran da, kurtaracak olan da bizleriz.
Şimdi yapılması gereken şey etrafımıza örülen zincirleri kırmak için fabrikada, iş yerlerinde, okulda, mahallede bulunduğumuz her alanda örgütlenmektir.
Direnerek öğreneceğiz, örgütlü güç ile kazanacağız.
Devrimci İşçi Duran Baysal Ölümsüzdür.
Sermaye Vampirdir, İşçi Kanı Emmektedir.