19 MART: IŞİD’İN TAKSİM SALDIRISI
19 Mart’ta Taksim’de IŞİD’in canlı bomba saldırısı ve İsrail vatandaşlarına yönelik olduğu yönündeki iddialar bölgemizdeki savaşın yarattığı tablonun derinleşmekte olduğunun göstergesi.
Elbette Taksim’de bombanın patlatılması Taksim’in öznelerine yönelik de bir gözdağıdır. Taksim sokak muhalefetinin en önemli merkezlerinden biridir. Bu anlamıyla IŞİD’in saldırısında Taksim’in seçilmiş olması, başta savaşa karşı olmak üzere iktidara karşı sesini yükseltenlerin eylem mekanının korku yoluyla insansızlaştırılması da hedefleniyor olmalıdır.
IŞİD VE İSRAİL
IŞİD’in bugüne kadar İsrail’i hedef alan bir saldırısı olmadığı gibi İsrail’e yönelik tek bir açıklamasının dahi olmaması dikkatlerden kaçmıyordu.
Independent’ın deneyimli Orta Doğu muhabiri Robert Fisk geçtiğimiz yıl köşesinde bir yazı kale almış, IŞİD İsrail’i İsrail IŞİD’i neden vurmuyor, sorusunu gündeme getirmişti. Fisk, şu soruları yöneltiyor: “IŞİD İsrail’e neden hiç saldırmıyor? İsrail’in Suriye’deki hava saldırıları neden hiçbir zaman IŞİD’i hedef almıyor da hep Suriye yönetimini ve Suriye yanlısı İran güçlerini hedef alıyor? Neden Türkiye’nin PKK’ya yönelik hava saldırıları IŞİD’e yönelik hava saldırılarından çok daha fazla? Türk mühendisler, Suriyeli mühendislerin iddia ettiği gibi IŞİD kontrolündeki petrol kuyularını işletiyor mu?”[1]
İsrail Savunma Bakanı’nın İsrail’in baş düşmanının İran olduğunu söyleyerek “İran ve IŞİD arasında tercih yapmam istense IŞİD’i seçerim”açıklaması da İsrail’in yaklaşımını ortaya koyuyordu.[2]
İslam adına hareket ettiğini iddia eden IŞİD’in, Ortadoğu’nun kan gölüne çevrilmesinde işgalci İsrail’in rolünü görmezden gelmesi IŞİD’in ABD, İsrail, İngiltere, Suudi Arabistan, Katar ve TC’nin oluşturduğu çete devletler ittifakı tarafından geliştirilip büyütüldüğünün de bir kanıtı olarak ele alınıyor.
Taksim saldırısı ise öncesindeki bir haftayı göz önüne alındığında daha anlaşılır olacaktır.
CENEVRE GÖRÜŞMELERİ VE FEDERASYON IŞIĞINDA ÇELİŞKİLER SU YÜZÜNE ÇIKIYOR
Rusya’nın Suriye’de savaşa dahil olması ile sıkışan çete devletlerin kendi çıkarlarına uygun bir süreç için içinde de çelişkiler olduğu açıktır. Nitekim İsrail’in “federasyon” açıklaması tam da buraya oturmaktadır.
İsrail Suriye ve Irak için federasyonun bir çözüm olabileceğini gündeme taşıdı.
ABD Savunma Bakanı Ashton Carter ile görüşmek için başkent Washington’a giden İsrail Savunma Bakanı Moşe Yaalon, görüşme öncesinde düşünce kuruluşu Woodrow Wilson’un merkezinde 14 Mart’ta yaptığı konuşmada, Suriye’de halihazırda federal gruplar olduğunu bu nedenle ülkeyi birleştirebilecek siyasi görüşmelerin sonuç vermeceğini savunarak, “Suriye’de federalizm tarzı bir yapılanma olması gerektiğine inanıyoruz. Suriye’de bütünlüğün sağlanması sadece bir arzudur. Bunlar, Suriye üzerine yapılan stratejik ve sadece iyi niyetli yaklaşımlar” demişti. Yaalon şunları söylüyordu: “Suriye’de federalizm konuşulacaksa, zaten Beşar Esad öncülüğünde bir Alevistan var, ülkenin yüzde 30’unu kontrol ediyor. Türkler çok mutlu olmasa da Kürdistan da var. Suriye’de ve Irak’ta Kürtler’in bölgeleri var. Dürzistan da olabilir ve rejimle çalışabilir. Zaten şu anda da bunu yapıyorlar.” Yaalon sözlerine “İran kontrolü altındaki bir Suriye’yi kabul edemeyiz” diyerek baş başa kaldıkları çözümsüzlükte ehveni şer bir çıkış aradıklarının sinyalini veriyordu. [3]
16 Mart’ta PYD öncülüğünde biraraya gelen ve Arap, Süryani ve Ezidi grupları da içeren kongre ‘Kuzey Suriye Federasyonu’nun kuruluşunu ilan etti.[4] ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Mark Toner, Federasyon kuruluşu ilanından bir gün önce, “Suriye’de özerk ya da yarı özerk herhangi bir bölgeyi tanımayacağız”demişti.
İsrail’in İŞİD’i tercih ederiz mesajının ardından Cenevre’den bir sonuç elde edilemeyeceği açıklaması ışığında sürdürülemez tablonun kendi lehlerine çevrilmesini sağlayacak nefes almak için bir çıkış arayışında olduğu görünüyor. İşte federasyon ilanından bir gün önce yapılan açıklama da tam buraya oturuyor.
Cenevre’de yapılan ve defalarca ertelenen görüşmelerde çeteleri destekleyen çete devletlerin bölgedeki sıkışmışlığının sürdüğü de ortaya çıkmıştı.
“Ilımlı muhalif” görünümlü çetelerden masaya oturtabileceklerinin birer birer öldürülmesiyle masanın istedikleri yönde sonuçlardan uzaklaşmasını da hızlandırmıştı.
2014 yılı Ekim ayında Ahraruş Şam’ın genel komutanı ve İslami Cephe’nin siyasi lideri Hasan Abbud (Ebu Abdullah Hamavi) uğradığı bombalı saldırıda öldürülmüştü. Hassan Abbud İstanbul’da Amerikan istihbarat yetkilileri ile de görüştüğü de basına yansımıştı.
“İran yerine IŞİD’i tercih ederiz” diyen İsrail’in Federasyon açıklamasından 5 gün önce (11 Mart) Arap Birliği’nin Hizbullah’ı “terör örgütü” listesine aldığını hatırlatalım.[5]
Öte yandan federasyon ilanı gerek bölgede çete devletlerin hesabını bozacak bir duruma tekabül etmesi ile gerekse savaşın geçici olsa da sonlanması durumunun yukarıda bahsettiğimiz nedenlerle TC’nin hesaplarına uymaması nedeniyle bu çelişkiler daha da görünürlük kazanıyor.
İşte tüm bunlar ışığında İstanbul’un merkezi Taksim’de IŞİD’in canlı bombasının İsrailli olduğu açıklananlara yönelik intihar saldırısı bize önümüzdeki sürece dair ipuçları sunuyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan muhtarlar toplantısında, “Ölüm türküleriyle halay çekenleri demokrasi havarisi gösteremezsiniz” diyerek 10 Ekim’de Ankara’da Barış Mitinginin hedef alınmasını meşrulaştırmasının ardından yaşanan Taksim IŞİD saldırısının “İsrail” hedefli görüntüsü, içeride IŞİD’i Müslümanlar için “sempatik” gösterme argümanı olarak da iş görecek gibi.[6]
Saldırının IŞİD tarafından gerçekleştiği ortaya çıkmış olmasına rağmen bazı bakanların “PKK yaptı” sözlerini havuz medyası manşetleri ile yaratılmak istenen algı operasyonu, IŞİD ile TC ilişkisinin, IŞİD’in saldırısının TC’nin planlarının neresinde yer aldığına da ışık tutuyor.[7]
22 MART: BRÜKSEL’DE IŞİD SALDIRISI
Belçika’nın başkenti Brüksel’de havalimanı ve metro istasyonunda bombalı saldırılar işte tam bunların ardından geldi. Brüksel’in sadece bir başkent olmadığı herkes tarafından biliniyor. Nitekim “AB’nin kalbi” şeklinde tanımlanan Brüksel’de 22 Mart’ta gerçekleşen saldırı öncesi ve sonrasında iktidar ve iktidar yanlısı medya tarafından yapılan açıklamalar ve “haberler” ile IŞİD ve TC ilişkisine tüm dünyanın gözü önünde yeni bir boyut katmaktadır.
Belçika’daki IŞİD saldırısından yalnızca 4 gün önce Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Çanakkale Savaşının yıl dönümü nedeniyle 18 Mart Stadyumu’nda düzenlenen törende konuşmuş ve “Brüksel’de patlamaması için hiçbir sebep yok.” ifadelerini kullanmıştı.[8]
Paris Katliamı öncesi de benzer “uyarıları” yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz yıl Kasım ayında Fransa’da eş zamanlı yapılan 7 saldırının hemen ardından canlı yayında yaptığı açıklamada; “ Suruç’ta, Diyarbakır’da ne hissettiysek onu hissediyoruz” demişti.[9]
Belçika’daki saldırıdan 3 gün sonra ise Yozgat’ta katıldığı toplu açılış töreninde Brüksel’de gerçekleştirilen bombalı saldırılarla ilgili şehirdeki ‘PKK çadırı’ arasında bağ kuran Erdoğan: “Alma mazlumun ahını… Yazık oldu o insanlara” sözleri dikkat çekti.[10] Konuşmasında benzer saldırıların devam edeceği “uyarı”larını tekrarlaması da cabası.
AB Bakanı Volkan Bozkır, Belçika’da art arda meydana gelen patlamalardan hemen bir kaç saat sonra, “Terör dünyayı sarmış durumda. Terörle mücadelede AB’yi her zaman ayrı tutmak lazım. Ama ülkeler bazında gerektiği kadar mücadele yapılmayabiliyor. PKK bayraklarının Brüksel’de dalgalanması içimizi burktu.” ifadelerini kullandığını da bir kenara yazalım.[11]
“AL SANA TERÖR”
İktidar yanlısı ırkçı sitelerde daha açık dille “tebrik” edilen saldırı biat medyasında da benzer göndermelerle yer aldı. Irkçı yayınları ile tanınan Haber Vaktim IŞİD’in Brüksel saldırılarını sevinçle karşıladı. Belçika’nın başkenti Brüksel’deki IŞİD saldırıları için ise “PKK’ya sahip çıkan ey Belçika. Al Sana Terör. O’nun intikamı için” başlığı atmaktan geri durmadı.[12]
Anlaşılan o ki, kazanamayacak olma durumu yalnız iktidarın değil, çete devletlerin de içinde yeni çelişkiler ortaya çıkarıyor. ABD’in de İsrail’in de açıklamalarından bunu görüyoruz. Bir süre daha kaybetmemek için dünyanın her yerinde halkların kanının akmasından zerre imtina etmeyecekleri ve TC’nin de bir “ABD dostu” olarak bu süreçte üzerini düşeni yapmaktan geri durmayacağı bu örneklerle daha da netlik kazanmıştır. Ancak bu kaçınılmaz tarihsel yenilgi öncesi emperyalist paylaşım ittifakları kadar, bunun parçası olan ülkelerdeki iktidar blokları da çatırdamaktadır. İçerideki “başkanlık” ve “yeni anayasa”yı da bu çerçevede okumak mümkündür.
Elbette TC açısından Suriye’de savaşın sürmesinin ne anlama geldiği, ABD’nin ihtiyaçları doğrultusunda buradaki iktidarın kendi kaderini ülkenin kaderi haline getirdiği gördüğümüzde Kürdistan’daki savaş, mülteciler üzerinden yürütülen pazarlık, bölgede yıkımı takip eden asimilasyoncu yerleşim politikaları planları, arka arkaya patlayan IŞİD bombaları ve hatta Sarraf operasyonu da daha anlaşılır olmaktadır.
VE SARRAF TUTUKLANDI
Bu noktada Rıza Sarraf’ın ABD’de tutuklanmasına ilişkin de birkaç öngörüde bulunmak mümkün. İran ile Nükleer Müzakerelerin ardından yapılan anlaşma sonrası, İran’ın Zencani’ye idam kararı vermesinin ardından Sarraf’ın ABD’de tutuklanması içeride yalnız yolsuzlukların ortaya döküleceği korkusunu ortaya çıkarmamıştır. Bir boyutu da, ABD’nin Ortadoğu planları içinde TC’nin pozisyonunun zayıfladığına yönelik bir ibare olabileceği, iktidarı korkutmaktadır. Hele ki AKP’lilerin iddia ettiği gibi bir “cemaat “ parmağı ile yapılmış ise, TC’nin pozisyonunun buradaki iktidar değişikli ile devam edebileceği yönünde bir sinyal de olabilir ki bu da Erdoğan ve şurekası için tehlike çanlarının çaldığı anlamına gelir.
Bir yanıyla ise yukarıda bahsettiğimiz çelişkilerin derinlik kazandığı günlerde Sarraf gibi bir “şantaj” malzemesinin ABD’nin elinde hangi politikalar için kullanılacağını ise önümüzdeki günler gösterecektir.
24 MART: IŞİD DAVASINDA TAHLİYE: ŞANTAJ MI ÖDÜL MÜ?
Yukarıda saydıklarımızın hemen ardından yani Taksim saldırısından 5, Brüksel saldırısından yalnızca 2 gün sonra, 24 Mart’ta İstanbul’da 7’si tutuklu 96 sanık hakkında açılan davanın 4’üncü duruşması yapıldı. Mahkeme IŞİD’in Türkiye lideri olduğu idda edilen Halis Bayuncuk dahil tüm sanıkların tahliyesine karar verdi.
- Ağır Ceza’da görülen davada tüm sanıkların serbest bırakılması iki farklı görüşün ortaya konmasına neden oldu. Birincisi Taksim saldırısı sonrası hükümetin IŞİD şantajına boyun eğdiğinin göstergesi olarak düşünülürken, ikincisi ise IŞİD’in Taksim ve Brüksel saldırıları sonrası ödüllendirilmiş olduğu.
TC ile IŞİD arasındaki ilişki göz önüne alındığında sonuçlarının bedellerini ödeyenlerin değişmeyeceğini de hatırlatarak, bu mahkeme kararının IŞİD üzerinden korkuyu örgütleme, savaşa tepki gösterenler üzerinde de baskıyı artırma olanağı olarak da kullanılacağının da sinyallerini görmek mümkün.[13] o
20 Mart – 26 Mart, İstanbul
İLKNUR KAVLAK
[1] http://direnisteyiz3.org/isid-israili-israil-isidi-neden-vurmuyor/
[2] http://direnisteyiz3.org/israilden-sasirtmayan-aciklama-isidi-irana-tercih-ederiz/
[3] http://direnisteyiz3.org/israil-savunma-bakani-suriye-federal-sisteme-gecmeli/
[4] http://direnisteyiz3.org/kuzey-suriye-federasyonunun-kurulusunu-ilan-etti/
[5] http://direnisteyiz3.org/arap-birligi-hizbullahi-teror-orgutu-ilan-etti/
[6] http://direnisteyiz3.org/erdogan-baris-derken-katledilenler-icin-oyle-sozler-soyledi-ki/
[7] http://direnisteyiz3.org/taksimdeki-isid-saldirisini-boyle-gorduler/
[8] http://direnisteyiz3.org/erdogan-4-gun-once-brukselde-patlamamasi-icin-hicbir-sebep-yok/
[9] http://direnisteyiz3.org/erdogan-fransa-saldirisina-iliskin-ankarada-suructa-ne-hissettiysek-onu-hissediyoruz/
[10] http://direnisteyiz3.org/erdogan-paralelci-asker-polis-istihbarat-sakladigi-icin-sehit-sayisi-artiyor/
[11] http://direnisteyiz3.org/ab-bakani-pkk-bayraklarinin-brukselde-dalgalanmasi-icimizi-burktu/
[12] http://direnisteyiz3.org/isidin-yoldaslari-brukseldeki-katliami-coskuyla-karsiladi/
[13] http://direnisteyiz3.org/istanbulda-gorulen-isid-davasinda-tum-saniklar-tahliye-edildi/