İsrail-ABD cephesinin İran saldırısı

İran, ABD-İsrail cephesinin saldırısına uğradı. Bombardımanlar, suikastlar ve onların karşılığında demir kafesi delen füzeler şeklindeki saldırı, ABD’nin, İran’a haber vererek “sığınak delici” bombalarla saldırması ve karşılığında İran’ın Katar’daki ABD merkez üssüne saldırarak karşılık vermesi sonrasında savaş mola verdi.

İsrail-ABD cephesinin saldırganlığı biliniyor. Burada İsrail saldırganlığından söz ederken, ABD’yi unutmak yerinde olmaz. Saldırgan, bir bütün olarak Batı cephesidir. ABD ve NATO olmadan, bu saldırıyı anlamak zordur. Bu bir bütün saldırıdır ve Afganistan, Irak, Libya, Suriye, Lübnan saldırıları da bu işin içindedir. Aynı serinin devamı saldırılardır bunlar. Demek ki, saldırılar Batı cephesinin, bu anlamda da NATO’nun saldırılarıdır. Ve elbette Türkiye de içindedir. Afganistan’da Türkiye vardı, Irak’ta ABD yanlısı idi, Libya’da sahadaydı, Suriye işgalinde vardır ve bugün, elbette İran’a dönük saldırıların da geri planda duran öğelerinden biridir.

Almanya’nın yeni ve savaş ruhlu Başbakanı Merz, “İsrail bizim için gerekli bazı kirli işleri yapıyor” türünden açıklamada bulunurken, aslında bu gerçeği ortaya koymaktadır. Öyle ise, sadece saldırgan olarak İsrail’i görmek yeterli değildir. İsrail, ABD adına bir tetikçidir ve TC devleti ile aynı rolü oynamaktadır, elbette bazı farklar içinde.

İsrail’in saldırganlığını görmek ve kabul etmek kolaydır. Gizlenmesi ise zordur. Hiçbir normal insan, Gazze’deki soykırım ve katliam politikalarını açıktan savunamaz. Savunan vardır ve onlar İsrail devletinin görevlisi, yazar çizer vb. de olsa İsrail’in uzantılarıdır. Ama ABD ve NATO’nun, tüm Batı’nın bu saldırganlığın içinde olduğunu unutmamak gerekir. Sokaktaki insan, “şu küçük İsrail’i birisi durdurmayacak mı” diye sormaktadır. Oysa bunun nedeni, ABD ve NATO’nun arkada gizlenmiş olmasıdır. Sanki İsrail yalnız saldırıyor, sanki ABD, İngiltere, Almanya, Fransa vb. arkasında yok gibi. Türkiye, İran’a dönük saldırı sürecinde, Kürecik ve İncirlik üslerini kullandırmış, hattâ Konya’da İsrail uçaklarının üslenmesine izin vermiştir. Savaşta rolü olmak budur.

Bu savaşın sonuçlarına şimdi bir kere daha bakmak gerekir.

1

Ortada ilan edilecek bir zafer yoktur, ne İsrail-ABD cephesi için ne de İran için.

2

Saldırganlar, en azından işin bu birinci aşamasında istedikleri sonuçları alabilmiş değildirler. ABD ve İsrail cephesi, İran’ı test etmiş, gerçekte gücünün ne olduğunu ortaya çıkarmaya çalışmıştır. İran, komutanlarını kaybetmesine yol açan İsrail’in İran içindeki ajanlarının etkili eylemlerini önleyememiştir. Uçakların bombalarının ülkeye düşmesine de engel olamamıştır. Ama buna rağmen, bize Batı medyasının anlattığı gibi, kof bir güç olmadığını da ortaya koymuştur. Saldırganlar, ABD-İngiltere, İsrail cephesi, istediği ve beklediği sonuçlara ulaşamamıştır. İran’ın diz çökmesini umuyorlardı. Ama öyle olmamıştır.

İran, elbette aldığı yaraları sarmakla uğraşacaktır. Ama bu konuda çok zamanının olduğu kanısında değiliz.

3

İsrail, demir kubbesinin delik deşik olduğunu görmüştür ve dahası, elde etmeyi düşündüğü prestiji elde etmek şöyle dursun, tersine yaralar almıştır. İsrail vatandaşlarının her birinin en az çift pasaportu olduğu düşünülürse, ülkeyi terk etme yolunu seçmelerinin kolaylığı ortaya çıkmıştır. İsrail, ülkeden çıkışları kapatmış olsa da, yatlar ve motorlarla Kıbrıs’a kaçış yaygın bir hâl almıştır. Zira savaştan uzakta yaşama olanakları olduğunu düşünmeleri bile yeterlidir.

4

ABD, elbette büyük bir kayıp vermemiştir. Ama anlaşılan, Ukrayna yerine, savaş mühimmatlarını İsrail’e kaydırma kararı vermek zorunda kalmıştır. Ve dahası, karşılıklı anlaşma ile olsa da, bombalar karşılığında, 14 füzenin kendi üssüne atılmasına evet demek zorunda kalmıştır.

5

Biz elbette, kimin ne kadar kaybı olduğu, kimin gücünün nasıl hesaplanacağı gibi konularda, doğrusu doğru bilgilere sahip olma şansına sahip değiliz. Bu konuda basına ulaşan bilgiler, savaş ortamının izlerini taşırlar ve doğruluklarını bizim test etmemiz mümkün değil. Ama dahası var, İsrail’in İran’a saldırısı ile ortaya çıkan bu savaş durumuna bu gözle bakmak, çok geri bir tutum olur.

Biz, işçi sınıfının bölgede mayalanan devrim için geliştirebileceği eylemliliğe bakmayı tercih etmeliyiz. Bizim bakmamız gereken, dikkat noktamız olması gereken yer burasıdır.

6

Savaşın bittiğini iddia etmek mümkün değildir. Tersine, ABD cephesinin savaş için tüm cephelerde hazırlık yaptığını görmek mümkündür.

Trump, Ukrayna’da ABD’nin aldığı, NATO’nun aldığı yenilgiyi kaşla göz arasında unutturmak, yokmuş gibi yapmak için iktidara gelmiştir. Ve bu arada, savaş için tüm cephelerde, kendi güçlerini yeniden konumlandırma olanakları aramaktadır.

İşte İsrail’in İran’a saldırması, bu yeni savaş hazırlıklarının parçasıdır ve savaşı boyutlandırma isteğinin ifadesidir. Yoksa, füze ve bombaların karşılıklı atılması, her iki cephe tarafından anlamsız olur. İran sadece bombardımanla işgal edilebilecek bir durumda değildir. İsrail’in tüm alanı, Ankara il sınırlarından daha küçüktür. Ve böylesi bir alana düşen her füze, düşecek boş alan bulmakta zorlanır. Ama İran öyle değildir. Bu fizikî bir durumdur. Öyle ise, bu saldırı, elbette söyledikleri amaçları içerse de, daha büyük bir amaç için bir testtir. İran’a kara operasyonu yapma hazırlıklarında oldukları konusunda şüpheye yer yoktur.

(a) Türkiye, bu savaşta ABD-İsrail (NATO) cephesindedir. Ama TC devleti, bu durumdan çekinmektedir. ABD’nin Saray’a verdiği görev budur. Bu görevi yapmakta hevesli olanlar ile, bu hevesin yaratacağı geleceksizlik korkusunu yaşayanlar arasında bir çatışma, TC devletinin içinde yer bulmaktadır. Bu nedenle, TC devleti bir yandan saldırmakta heveslidir ama diğer yandan bunun sonuçlarından korkmaktadır. Bu açıdan, İran’ın söylediği kadar kof olmadığı anlaşılınca, bu devlet içi kavganın da artması olasılığı yüksektir.

Ama ne olursa olsun, TC devleti, bu konuda hazırlıklar yapmaktadır. Nasılsa ABD-NATO cephesi, eninde sonunda İran’ı yener, diye düşünüyorlar. Bu durumda, bu fırsatı kullanarak, bir yandan bir Kürt katliamı ortaya koymak, diğer yandan da kârlı çıkmak mümkündür şeklinde akıl yürütmektedirler. Ama tüm bu varsayımların, Rusya ve Çin’in bu konudaki tutumunun ne olacağına bağlı olduğu da açıktır. Bu nedenle TC devleti, sözde İsrail’e karşı nutuklar atmakta, ama gerçekte tüm ticari ve askerî yardımları tedarik etmektedir.

Nihayetinde Saray Rejimi, TC devleti, NATO bağlantıları, ABD tetikçiliği görevi nedeniyle, bu savaşta askerî güç olarak kara gücü görevini görmekten geri durmayacaktır.

(b) İran’a karşı bu saldırı için, İran’ın sınırları bulunan ülkelere bakmak gerekir. Afganistan ve Pakistan, Irak ve Türkiye, Ermenistan ve Azerbaycan, başlıca komşularıdır. Öyle anlaşılıyor, savaş sürecinde Ermenistan ve Azerbaycan, İran’a saldırıyı kınamakta duraklamışlar ve ancak savaşın üçüncü gününde açıklama yapmışlardır. Ama şimdi, hem Ermenistan ve hem de Azerbaycan’da, ABD, İngiltere, İsrail, Türkiye, Fransa ve Almanya etkisi devreye sokulmaktadır. Bu oyunların ne kadar etkili olacağını bilmek, bizim için mümkün değil. Ama Ermenistan ve Azerbaycan’da bu konuda bir hareketlilik olduğu, hattâ Azerbaycan’ın Kiev’de Nazı rejimi ile görüştüğü basına yansımaktadır.

(c) Yemen’e karşı İsrail, İngiltere, ABD hazırlıkları da bunun kanıtıdır. Hattâ Gazze’de ateşkes ilan edilmesi de bunun bir parçasıdır.

(d) Pentagon, temmuz başında, yani savaşın durması (mola vermesi) sürecinin hemen arkasından, Ukrayna’ya silah sevkiyatını durdurmuştur. Aynı anda ise, İsrail’e büyük çaplı tedarik yaptıkları da basına yansımıştır.

Bu dört gelişmeye bakarsanız, İran’a saldırı uzak değildir. Bu süre içinde başka nelerin olacağını bilemiyoruz. Ama Çin ve Rusya’nın burada boş duracaklarını düşünmek aptallık olacaktır.

Demek ki savaşa, İsrail’in İran’a saldırısına, iki ülkenin didişmesi, karşılıklı bombalayarak sonra ara vermesi diye bakmak hatalı olur.

Bu savaş, aslında, Çin ve Rusya cephesine karşı, yeni bir savaş cephesi açmak anlamına gelmektedir. Bu nedenle, savaşı, aslında Rusya ve Çin’e karşı süren savaşın bir parçası olarak ele almak yerinde olur.

İran’da istenilen hedeflere ulaşamamış olmaları, işin kolay olmadığının görülmesi, Macron’un Putin’i aramasında da ifadesini bulmaktadır. İngiltere ve Almanya ile savaş çığırtkanlığı yapan ve kokain partisi ile Rusya’ya karşı savaşı bize bırak ey ABD çağrıları yapan üçlünün biri, Fransa, Rusya ile ilişki kurma yoluna girmiştir. Bu durum, savaşın daha geniş bir savaş olduğunun da kanıtıdır.

Tam bu noktada, ABD, Çin civarında, Japonya, Avustralya ve Hindistan ile birlikte ticari vb. görüşmelere başlaması boşuna değildir.

İsrail’in İran’a saldırdığı sürede, St. Petersburg’da geniş çaplı ekonomik forum toplanmıştır. Tarih öyle denk gelmiştir ve foruma 144 ülke katılmıştır. Davos toplantılarından önce yapılmıştır ve Davos, onun gölgesinde kalmaktadır. Bu durum, çözülen ABD hegemonyasının en açık kanıtıdır. Ama bu süreç bitmiş değildir ve devam etmektedir.

İşte ABD, bu noktada müttefiklerini denetim altına almışken, ekonomik olarak avantaj elde etmek istemekte, bir yandan da savaş için tüm cephelerde kendi güçlerini yeniden konuşlandırmaktadır.

Türkiye, bu savaşta ABD cephesinin içindedir. Türkiye’nin durumu İsrail’inki kadar kolay değildir, bazı zorlukları vardır. Ama eninde sonunda yer alacağı cephe bellidir. NATO bağları ve Türkiye’nin bir sömürge olması, ABD emirleri dışında hareket etme olanağının olmaması, bunun başlıca nedenidir.

Demek oluyor ki, ABD’nin savaşı genişletme ve kışkırtma politikaları boyutlanarak sürecektir. Ve İran’a karşı savaş, sadece mola vermiş gibidir. İsrail saldırıları ile, İsrail yara almış olsa da, İran yara almıştır ve şimdi, daha etkili bir saldırıyı, kara harekâtı ile birleştirmek istedikleri kesindir. Barzani güçleri bu konuda nettir, İsrail-ABD-İngiltere cephesinde yer almaktadır. Ama diğer güçler için mesele o kadar kolay değildir.

Azerbaycan’da, Ermenistan’da, Türkiye’de yapılan hazırlıklar, nasıl sonuç verecek henüz bilinmiyor. Ama biz biliyoruz ki, ülkemiz işçi ve emekçilerinin, emperyalist saldırganlık için dökülecek kanı yoktur. Türkiye işçi sınıfı, gençler, kadınlar, bölgenin tüm halkları, en başta da Kürtler, emperyalist savaş için kendi kanlarını dökmeyi reddetmelidir.

Bizim bakmamız gereken nokta budur.

Emperyalizm, hiçbir halka, hiçbir ülkeye “demokrasi”, “özgürlük” vb. getirmez. Libya orada, Irak orada, Suriye orada birer canlı örnektir. Bu kan ve kaosun içinde çıkışın tek yolu, işçi sınıfının devrimci yolundan, ülkedeki iktidarı almaktır. Kimse bize, “savaştan ülke adına bir koyup beş almak” tutumundan söz etmesin. Kimse bize, ABD emperyalizminin emrinde 23 sentlik asker olmayı, vatan-millet edebiyatı ile anlatmasın. Eğer bir şey alacaklarsa, onlar, egemenler alacaktır. Petrol şirketleri, müteahhitler, ilaç firmaları vb. kârlarına kâr katacaklardır. Onların kazançları, milletin, ülkenin vb. kazancı değildir. Madem o kadar hevesliler, o kadar kâr elde edecekler, kendileri gitsin savaşsınlar. Onlar adına, işçi ve emekçilerin, işçi ve emekçi çocuklarının dökülecek kanları yoktur ve bu amaçla başka ülkedeki işçi ve emekçilerin kanlarını dökmeye de niyetleri yoktur. Bu vahşet, emperyalist egemenlik içindir. Bu vahşet, kapitalist sömürüyü, kapitalist düzeni sürdürmek içindir. Hiçbir dinî ideoloji, emperyalizme karşı savaş için tutarlı bir yol izleyemez. Tutarlı yol, devrim ve sosyalizm yoludur, işçi sınıfının devrimci yoludur.

Biz devrimciler, hangi ülkenin elinde hangi düzeyde yıkıcı silahların olduğunu hesaplamakla uğraşmamalıyız. Bunu bizim bilmemiz de mümkün değildir, bu bizim işimiz de değildir. Bizim dikkat noktamız, ülkemizdeki burjuva egemenliği yıkmak, parçalamak, sosyalist devrimi gerçekleştirmek ve bu sosyalist devrimi, tüm bölgede yükselecek bir sosyalist devrimin kaldıracı yapmaktır.

Bunun kolay olduğunu söylemiyoruz. Kolay ya da zor, görev budur. Önemli olan kolay olanı seçmek değil, önemli olan, her şart ve koşul altında, işçi sınıfının nihaî çıkarlarını savunmak ve bu yolda işçi sınıfını örgütlemektir. Bunun için savaşın bizim yanıbaşımıza düşen bombalar hâlinde kapımıza gelmesini beklemek utanç vericidir. Tersine, ülkede süren ekonomik kriz ile birlikte harekete geçmiş olan işçi sınıfının, kadınların, gençlerin geliştirdiği direnişi büyütmek gereklidir. Bu nedenle, devrim ve sosyalizm için, savaşı durdurmak ve gerçek anlamı ile barış için, işçi sınıfının iktidarı için Birleşik Emek Cephesi, bugün acil bir görevdir.

Şu ya da bu ülkenin emekçilerine karşı savaşmak yerine, dünya kapitalist sisteminin bizdeki uzantısı olan burjuva devlete, Saray Rejimine karşı savaşmak esastır. Kitlelerin, örgütlü kitlelerin gücüne güvenmek, doğru rotada yüksek bir bilinç ve irade ile mücadele etmektir esas olan.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz