Bir avuç, gerçekten bir avuç kan emicinin sahibi olduğu sistem, milyarlarca insanın üstüne karabasan gibi çökmüş, adeta nefesimizi kesmeye çalışıyor.
Emeğin ve doğanın talanı üzerine kurulu kapitalist-emperyalist sistem uzunca bir süredir fazladan ömür sürmektedir. Gelinen nokta artık hiçbir şekilde sürdürülemez bir aşamadır. Doğanın tahribatı, yaşanılacak bir gezegenin kalıp kalmayacağı tartışmalarına neden olmaktadır.
Bu akıldışı düzen, varlığını sürdürmek için insanı bitirmeye uğraşmaktadır. Adeta, bu düzenin sahiplerinin istediğini yapan robotlar haline gelmemize çalışılmaktadır. Cami, kilise, havra, okul, medya, polis mahkeme, hapishane… her türlü araçla insanı insan olmaktan çıkarmaya kilitlenmiş durumdadır.
Onlar adına kölece çalışmamız; onlar adına birbirimizle savaşmamız, öldürmemiz ve bunları sürekli yapacak çocuklar yetiştirmemiz istenmektedir.
SSCB’nin yıkılışından bu yana geçen çeyrek asırlık sürede, kapitalist-emperyalist sistemin insanlığa sunabileceği bir geleceğin olmadığı çok net ortaya çıkmıştır. Bu sistemin artık insanlığa vaat ettiği tek şey katliamlar içinden seçim yapmaktır. Bombalı, bıçaklı, baltalı, yakılarak, kamyonla ezilerek, göç yolunda boğularak, uçakla, tankla ya da topla vurularak…
Bu saldırılardan sağ kalanlar için ise, tüm bunlara alışarak, kölelik koşullarında, hiçbir gelecek beklemeden insanlıktan çıkmış bir şekilde nefes alıp vermektir!
Yaşanan, tek cümle ile uygarlık krizidir! Onların bu boğucu saldırılarına işçi-emekçilerin, halkların yanıtı; İSYAN ve DİRENİŞTİR!
Sistemin dayattığı bu geleceksizliğe karşı, dünyanın dört bir yanında işçi-emekçilerin, halkların isyanları patlak vermektedir.
Ekonomik krizlerin ardından, Yunanistan ve İspanya’da patlayan isyanlar, bölgemizde, Tunus ve Mısır’da, geleceksizliğe, aşağılanmaya, yok sayılmaya karşı isyanlarla devam etmişti.
Ardından, Anadolu’da Gezi parkından yayılan direniş, insanca ve onurumuzla yaşayabileceğimiz bir düzenin hayal olmadığını hepimize göstermişti.
Gezi Direnişi, Brezilya’da patlayan isyan ve direnişe ilham vermiş, isyan dalgası Şili’den Arjantin’e yayılmış; ABD’de siyahların polis şiddetine karşı isyanları olarak devam etmiş, son olarak Fransa’da emekçilerin, öğrencilerin, gençlerin katıldığı isyan dalgası ile kendini ortaya koymuştur.
Bununla birlikte, özellikle Suriye’de, Rojava’da halklar, tüm vahşeti ile süren savaşın içinde, eşit ve özgürce yaşayacağı ortak bir yaşamı savaşarak inşa etmeye çalışmaktadır.
Kendi küllerinden kezlerce doğan Kürt halkının yarım asıra yaklaşan direnişi ile Siyonist İsrail ve arkasındaki emperyalist güçlere karşı yarım asırı aşan Filistin halkının direnişi tüm dünya halklarına ilham vermeye devam etmektedir.
Sosyalizmin özgür adası Küba, bu direnişlerin içinde, dayanışmanın, insan olmanın erdemini göstermeye devam ediyor.
Ezilen işçi-emekçilerin, halkların bu isyan dalgası aynı zamanda, yeni bir düzenin arayışı ile birlikte yürmekte, yeni bir devrim dalgası mayalanmaktadır.
Dünyanın dört bir yanında süren isyan ve direnişler nasıl biribirini etkiliyor, birbirine ilham kaynağı oluyorsa; bu kavganın içinde ortaya çıkan insanca ve onurumuzla yaşayacağımız bir dünya arayışı da aynı şekilde yayılacak, birbirine ilham olacaktır.
Bundan tam 99 yıl önce, 1917’de, Çarlık Rusyası’nda patlayan büyük Ekim Devrimi, insanlığın önüne yepyeni bir ufuk açmış, geleceğe dair büyük umutlar yaratmıştı. 70 gün süren Paris Komünü deneyiminden sonra, 70 yıl boyunca, bu dünyanın insanlarının nefes almasını sağlamıştır.
Şimdi, Paris Komüncülerinin 70 günlük direnişinden sonra, 70 yıl boyunca sürdürülen sosyalizm deneyimimizden çıkardığımız derslerle, insanca ve onurumuzla yaşayacağımız bir dünyayı hep birlikte kurmak için mücadele etme zamanıdır.
Şimdi tarihimizden aldığımız güçle, inatla, sabırla ve dirençle mücadeleyi büyütme zamanıdır.
ONLAR KAYBEDECEK, BİZ KAZANACAĞIZ!
DEVRİM İÇİN İLERİ! YA SOSYALİZM YA ÖLÜM!