“kast sistemi, komünalizm, büyük ulus şovenizmi ve feodal ataerkillik ile Brahmanik Hindutva faşist ideolojisi …” | “Halkın Demokrasisi için Öğrenciler Örgütü” ile röportaj

Hindistanlı yoldaşlarla yaptığımız röportajda; kendi örgütlerini, ideolojik temellerini, hedeflerini ve kampanyalarını, Hindistan öğrenci ve üniversite hareketini, işçi sınıfı mücadelesini, halklar meselesini ve mücadelesini, ülkede devletin siyonizm, halkların Filistin davasıyla ilişkilerini, ülkenin kapitalist-emperyalist sistemde konumlanışını ve küreselleşen savaşı konuştuk.

Kaldıraç olarak yaptığımız röportajın ilk bölümünde; işçi sınıfı mücadelesini konuştuğumuz kısma kadar olan bölüm yer alıyor. Devamı önümüzdeki sayıda yer alacak.

Kaldıraç: Okurlarımıza Halkın Demokrasisi için Öğrenciler Örgütü’nü tanıtabilir misiniz? Ne zaman ve nasıl kuruldu? İdeolojik özellikleriniz ve temel hedefleriniz nelerdir? Son zamanlarda hangi kampanyalara katıldınız?

Halkın Demokrasisi için Öğrenciler (SfPD), Mart 2024’te, çoğunluğu Güney Hindistan’ın Karnataka eyaletinin Bangalore kentinde bulunan, BJP liderliğindeki Brahmanik Hindutva faşist rejimine ve onun dayandığı baskıcı sosyal düzene karşı mücadele etmek için bir platform oluşturmak isteyen yaklaşık 50 öğrenciden oluşan bir grup tarafından kuruldu.

SfPD, partizan olmayan, anti-faşist bir öğrenci kitle örgütüdür. Hindistan’daki mevcut faşist rejimin, halk düşmanı politikaları, kast şiddetini sürdürmesi, dinî azınlıklara yönelik zulmü, ataerkillik, cis-heteronormativite vb. ile köklerinin, emperyalizm ve onun Hintli aracıları tarafından ucuz işgücü ve hammaddelerin sömürülmesine dayanan, toplumumuzdaki sömürücü üretim ilişkilerinde yattığını kabul ediyoruz. Bu nedenle, öğrencilerin ve gençlerin faşist rejime ve bu sömürücü sosyal normlara karşı mücadeleleri, sınıf mücadelesine dayanmalı ve bu üretim ilişkilerini ortadan kaldırmak ve emekçi halk demokrasisini kurmak için devrimci mücadeleye yönelmelidir. SfPD’ye katılmak için belirli bir ideolojiye bağlı olmak şart değildir, ancak üyelerimizin çoğu Marksizm-Leninizmin çeşitli yönlerini ve Hindistan’da ve dünyada geçmişte ve günümüzde yaşanan devrimci mücadeleleri okur ve tartışır. Brahmanik Hindutva faşizminin farklı yönlerine karşı çıkan ve çalışmalarını Marksist bir toplum anlayışına dayandırmaya istekli olan komünist olmayan bireyler de aramıza katılabilirler. Demokratik işleyişe büyük önem veriyoruz; böylece örgütümüzün içine de sızmış olan sömürücü sosyal düzenin eğilimlerine karşı kolektif olarak mücadele edebiliyoruz. Temel amaçlarımız, Bangalore ve çevresindeki öğrenciler için kampüslerde ve şehir genelinde anti-faşist siyaset etrafında örgütlenmek için bir platform oluşturmak ve Hint toplumu ve dünyaya devrimci bir bakış açısını teşvik etmektir.

SfPD, öğrenci harçları ve toplu taşıma ücretlerindeki artışlar gibi gündelik sorunları ele almanın yanı sıra, Karnataka ve Hindistan genelinde halkın mücadelelerine destek vermiştir. Bangalore’nin banliyölerindeki Devanahalli’de, yabancı ve yerli şirketlere devlet eliyle topraklarının satılmasını durdurmak için çiftçilerin uzun süredir sürdürdüğü mücadeleyi destekledik ve bu mücadele ağustos ayında zaferle sonuçlandı. Karnataka’daki Nagarahole’den yerli Jenu Kuruba kabilesinin, Kaplan Koruma Alanı oluşturulması gerekçesiyle tahliye edilmesine karşı çıktık. Ağustos ayında, kast zulmüne maruz kalan ezilen kastların hakları için mücadele eden ve yasadışı polis gözaltısı ve gözaltında işkenceye maruz kalan Dalit aktivisti Avukat Rajat Kalsan için bir dayanışma kampanyası düzenledik. Geçen kasım ayında, Bangalore’daki ana akım Namma Pride Yürüyüşü’ne paralel bir Pride etkinliği düzenledik. Bu etkinlikle, ezilen kastlardan ve toplumun yoksul kesimlerinden gelen queer insanları dışlayan pembe yıkama (pinkwashing, rainbow-washing) ve kurumsallaşmış Pride’a bir alternatif oluşturmayı amaçladık ve Pride’ın sadece bir kutlama değil, militan bir mücadele olduğunu vurguladık. Ayrıca, Hindistan’daki Filistin dayanışma hareketinin bir parçası olan Bengaluru for Justice and Peace (Adalet ve Barış için Bengaluru) ve Hindistan devletinin orta Hindistan’daki yerli halka karşı yürüttüğü soykırım savaşına karşı olan Karnataka People’s Forum Against War on Adivasis (Adivasis’e Karşı Savaşa Karşı Karnataka Halk Forumu) gibi birçok ortak forumun da üyesiyiz.

Hindistan’da öğrenci ve üniversite örgütlenmesinin genel durumu nedir? Öğrenciler hangi sorunlarla karşı karşıya? Bu sorunlar neden ortaya çıkıyor?

Durum Hindistan genelinde değişiklik gösteriyor. Bazı bölgelerde, sürekli baskı, zulüm ve depolitizasyona rağmen, öğrenciler tarafından organize bir siyasi mücadele ve direniş görülüyor. Öğrenci örgütlenmesine yönelik baskı da son on yılda yoğunlaştı ve ezilen kesimlerden gelen öğrenciler bu baskının en ağır yükünü omuzlarında taşıyorlar. Örneğin, Delhi’de Müslüman ailelerden gelen iki önde gelen öğrenci lideri, BJP’nin CAA-NRC vatandaşlık yasalarını protesto ettikleri için 2020 yılında acımasız Yasadışı Faaliyetleri Önleme Yasası (UAPA) uyarınca tutuklanmış ve hâlen hapiste tutulmakta ve kefaletle serbest bırakılmamaktadır. Bu yılın başlarında Kalküta’da, Batı Bengal Eğitim Bakanı’nın arabası bir öğrenci protestocuyu ezerek ağır yaralamıştır. Bu tür örnekler ülkede çok sayıda bulunmaktadır.

Bangalore’da, 1989’dan beri üniversite kampüslerinde parti temelli öğrenci siyasetine sürekli bir yasak uygulanıyor; bu da öğrencilerin örgütlenmelerini, seçimlere katılmalarını ve öğrencileri en çok etkileyen kurumların işlerinde haklı söz sahibi olmalarını talep etmelerini zorlaştırıyor. Seçim partileri, kâğıt üzerinde olmasa da, bir süre öğrenci seçimlerinde grupları desteklemeye devam etti. Ancak 1997’de, şiddet olayları gerekçe gösterilerek Karnataka eyalet üniversitelerinde öğrenci birlikleri tamamen yasaklandı. Özellikle, bu şiddet olayları ilerici ve gerici siyasi gruplar arasındaki çatışmalardan değil, farklı egemen sınıf partileri arasındaki çatışmalardan kaynaklanıyordu.

Bununla birlikte, kamu ve özel üniversitelerdeki öğrenciler örgütlenmek, siyasallaşmak ve hakları için mücadele etmek için çabalamaya devam ediyorlar. Geçen yıl, Mount Carmel College’da (Bangalore) yönetim, İsrail’den bir iş adamını konuşma yapması için davet etmeye karar verdi. Birçok öğrenci, özellikle İsrail’in devam eden soykırımı sırasında bu daveti tamamen utanç verici buldu. Bir grup öğrenci konuşmayı kesintiye uğrattı ve Filistin için seslerini yükseltti. Ancak üniversite yönetimi onlara karşı tavrını sertleştirmeyi ve öğrencileri çeşitli şekillerde hedef almayı tercih etti.

2023 yılında, son derece eski, acımasız ve kadın düşmanı kıyafet kuralları ve ihlal durumunda ağır (ve karşılanamaz) para cezaları içeren yıkıcı devam kurallarıyla ünlü Christ University (Bangalore), üniversitenin katı kuralları nedeniyle öğrencilerin karşılaştığı zorluklar hakkında farkındalık yaratmak için posterler hazırladıkları için bazı öğrencileri uzaklaştırma cezasına çarptırdı. Eğitimin özelleştirilmesiyle birlikte, özel üniversiteler emperyalist şirketlere ucuz işgücü satmak için disiplinli bir işgücü yetiştirmekle görevlendirildiğinden, bu tür olaylar giderek daha fazla norm hâline geliyor.

Üniversite öğrencilerinin karşılaştığı sorunlar çok ve bunlar genel olarak toplumumuzdaki baskıcı yapıları yansıtıyor.

Kast sistemi, dışlanma ve rezervasyonlara yönelik saldırılar: Eğitim kurumları, tüm önemli yüksek mevkileri tekellerine almış ve Dalit, Bahujan (ezilen kast) ve Adivasi (yerli kabile) kökenli öğrencilere karşı çeşitli türde zulüm ve ayrımcı uygulamalarda bulunan bir avuç üst kast tarafından hâlen domine edilmektedir. Haydarabad şehrinde Brahmanik faşist devlet ve üniversitedeki Brahmanik uşakları tarafından Dalit akademisyen Rohit Vemula’nın kurumsal cinayeti, ülke çapında protestolara yol açtı. Ancak bu korkunç kastçı zorbalık ve kurumsal cinayet olayı, sayısız diğer örneklerden sadece bir tanesidir.

Dalit, Bahujan ve Adivasi topluluklarından gelen öğrenciler bir üniversiteye girdiklerinde, oraya ait olmadıkları hissettiriliyor. Rezervasyonlardan yararlanarak üniversiteye girdikleri ve yeterince başarılı olmadıkları için alay ediliyorlar. Bu öğrenciler sürekli aşağılanmaya maruz kalıyorlar ve bunun sonucunda aralarında yüksek oranda okul terk ve intihar vakaları görülüyor. Marjinalize edilmiş topluluklardan gelen öğrenciler için ayrılan kontenjanlar, ki bunlar da derin ve uzun süren mücadelelerle kazanılmış tavizlerdir, devlet tarafından geri alınmakta ve geçersiz kılınmakta, bu da öğrencilerin üniversiteye kabul edilmesini zorlaştırmaktadır.

Ekonomik açıdan geri kalmış bir geçmişe sahip öğrenciler Hindistan’daki üniversitelere girdiklerinde, sınıf ve kültür şoku yaşıyorlar. Ekonomik açıdan ayrıcalıklı bir geçmişe sahip öğrencilerle bağlantı kurmakta zorlanıyorlar ve sosyal ortamlarda dışlanmış hissediyorlar. Hindistan toplumunda iş bulmak için bağlantılar ve ilişkiler hâlâ çok önemli olduğundan, tüm bu faktörler kişinin iş bulma şansını belirlemede büyük rol oynuyor. Hindistan’da sınıf ve kast arasında güçlü bir ilişki olduğundan, tüm bu sorunlar Dalit, Bahujan ve Adivasi topluluklarından gelen öğrencilerin yanı sıra emekçi ve işçi sınıfı kökenli öğrencilerin de sorunlarıdır.

Komünalizm ve İslamofobi: Son on yıl içinde Hindistan’daki üniversite ve kolejlerde İslamofobi ve Hindutva şovenizminin yükselişine de tanık olduk. Bu, Müslüman hükümdarların gelmesinden önceki Hindistan’ın geçmişinin yüceltilmesi (tarihin yeniden yazılması dâhil), gerici kültürel uygulamaların yüceltilmesi ve bunları sözde bilimsel nedenlerle rasyonalize edilmesi şeklinde kendini gösteriyor. Örneğin vejetaryenliği vurgulamak, basit fiziksel egzersizleri doğaüstü bir şeye dönüştürmek ve saygın Hint üniversitelerine dinî şarlatanları konuşmacı olarak davet etmek. Ayrıca, Müslümanlar kampüste ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmektedir ve kültürel geleneklerini uygulamaları, hattâ kimliklerini gösteren işaretler takmaları bile neredeyse imkânsız hâle getirilmiştir. Buna karşılık, Hindu bayramlarının kutlanması için kurumsal fonlar ayrılmaktadır. Müslüman öğrenciler, sanki bu ülkeye ait değillermiş gibi ötekileştirilmektedir.

Hint üniversite kampüslerinin genel olarak iki kategoriye ayrılabileceğini de ekleyebiliriz: liberal olan ve ülkede iyi bir üne sahip olanlar ile liberal olmayan ve ülkenin eğitim sisteminin yüzü olmayanlar. Liberal kampüslerde, İslamofobi ve kast sistemi daha üstü kapalı bir şekilde uygulanmaktadır, çünkü bu kampüsler ülkenin eğitim sisteminin yüzüdür. Ancak yüksek ücretler, kabul edilmek için sosyal ayrıcalıkların gereksinimi ve giriş sınavı hazırlığı için daha iyi ekonomik koşullara sahip olma gerekliliği nedeniyle, bu kampüslerde sınıf temelli ve sosyal dışlanma yaygındır. Bununla birlikte, eğitim sisteminin yüzü olarak görülmeyen kolejlerde, kastçılık, İslamofobi ve bazı kampüslerde sınıf temelli ve sosyal dışlanma yaygındır. Bu kolejlerde, egemen kastlardan ve toplumun seçkin kesimlerinden gelen öğrenciler, sosyal statülerini göstermek için genellikle pahalı bisikletlerini ve arabalarını kampüse getirirler. Bu kampüsler, kız öğrenciler için nispeten daha az güvenlidir ve öğrenciler genellikle cinsiyet konusunda duyarlı değildir; Brahmanik ataerkillik de bu konuda rol oynamaktadır. Kişinin sosyal statüsünü göstermek için uygulanan lümpen şiddeti bu kolejlerde yaygındır.

Dahası, bizimki gibi sınıf ayrımcı, sömürücü ve gerici bir sosyal düzende, eğitim kurumlarının tarafsız alanlar olmaktan uzak, toplumun baskıcı yapısını yansıttığını söyleyebiliriz. Öğrencilerin demokratik bir kampüs hakkını kullanabilmelerini sağlamak için sürekli mücadele etmeliyiz, her gün özelleştirme ve ücret artışlarına, İslamofobik, kastçı ve kadın düşmanı uygulamalara karşı mücadele etmeliyiz, aynı zamanda eğitim ve eğitim kurumlarının kâr yerine insanların ihtiyaçlarına gerçekten hizmet edeceği yeni bir toplumsal düzen için de mücadele etmeliyiz.

Hindistan’daki işçi sınıfı mücadelesinin durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Hindistan’da milyonlarca işçinin katıldığı birçok büyük grev yaşanıyor. Mevcut işçi grevleri ve sendikalar sermayenin gücüne karşı ne kadar etkili? Devlet işçi hareketlerini nasıl bastırıyor ve işçiler arasında yaygın olan direniş biçimleri nelerdir? Modi hükûmeti ideolojik, politik, kültürel vb. açılardan sınıf egemenliğini özellikle hangi yollarla uyguluyor ve sürdürüyor?

Hindistan’da her yıl genel grevler devam etse de, bu grevlerin siyasi içeriği, birçok parti ve sendikada ısrarla devam eden reformist liderlik tarafından sulandırılmıştır. Bu grevler çoğunlukla bir günlük grevlerdir ve önceden ilan edilirler – ancak gerçekleştirilen kitlesel seferberlikler en azından sembolik bir güç gösterisidir. Yine de, gig ekonomilerinde sendikalaşan platform işçilerinden işçi olarak tanınmak için mücadele eden ASHA (sağlık) ve Anganwadi (çocuk bakımı) işçilerine, güvenceli istihdam ve âdil ücret talep eden otomotiv ve elektronik sektörlerindeki endüstriyel eylemlere kadar, mücadeleci direniş cepheleri ortaya çıkmaktadır. Bu mücadeleler, işçi sınıfı siyasetinin hem sürekliliğini hem de yeni ortaya çıkan biçimlerini temsil etmektedir.

Hindistan’da muazzam bir devrimci potansiyele sahip yeni bir işçi sınıfı ortaya çıkmakta ve bu sınıfın çoğunluğu kayıt dışı sektörde çalışmakta ve topraksız ve yoksul köylü kökenli göçmen işgücüdür. Bu kesim en acımasız şekilde sömürülmekte ve reformist partiler ve sendika yetkilileri onlara sendikalaşma desteği sunmanın gerekliliğini görmedikleri için sendikalar hâlinde örgütlenmemektedir. Aracılar (işçi müteahhitleri, alt yükleniciler vb. ile devlet bürokratları ve yöneticileri) işçilerin ücretlerini kemiriyor; ücret ödemeleri geciktiriliyor ve itiraz edilemeyecek şekilde keyfî olarak azaltılıyor; borç, tefecilik ve borçlu işçilik ülkenin büyük bir bölümünde yaygın. Kast sistemi, işçilerin bu ekstra ekonomik baskı ve aşırı sömürüsünde önemli bir rol oynamaktadır. Örneğin, temizlik işçileri neredeyse tamamen ezilen kastlardan gelmektedir – düşük ücretlerle çalıştırılmakta ve keyfî olarak işten çıkarılmaktadırlar, sendikalaşma girişimleri bastırılmaktadır, ezici kastların tamamından maruz kaldıkları sosyal dışlanma ise cabası.

Modi hükûmetinin iş kanunları, sözde işveren esnekliğini, yani çokuluslu şirketlerin işgücünü çok ucuz ücretlerle kullanma kapasitesini kurumsallaştırma ve işçilerin toplu haklarını zayıflatma girişimidir. Grevler suç sayılır, sendikaların kaydı zorlaştırılır ve tahkim ve denetim mekanizmaları zayıflatılır. Bunlar Hintli kapitalistler tarafından memnuniyetle karşılanmış, bazıları 90 saatlik çalışma haftasını övmüştür. Mevzuatın ötesinde, baskı polis şiddeti, fesatçılık ve UAPA davaları, sendikacıların toplu tutuklamaları ve mücadeleci işçilerin kara listeye alınması şeklinde gerçekleşiyor. BJP’nin komünalizmi, işçilerin aşırı sömürülmesini pekiştiriyor. Örneğin, vatandaşlık yasaları, ikametlerini kanıtlayacak mülkiyet belgeleri olmayan birçok işçiyi ve yoksul köylüyü fiilen vatandaşlıktan çıkarıyor ve onları işverenlerin ve toprak sahiplerinin insafına bırakıyor. Müslüman işçilerin evleri cezasız bir şekilde yıkılıyor, faşist linç çeteleri gecekondulardaki Müslüman topluluklara saldırıyor. Müslümanların çoğunlukta olduğu ülkelerden gelen göçmenler hakkında korku yaymak, göçmen işçilere yönelik baskıyı meşrulaştırmak için kullanılıyor – örneğin, Bengalce konuşan göçmen işçiler Bangladeşli olarak etiketleniyor, keyfî olarak tutuklanıyor ve bazen Hindistan vatandaşı olsalar bile Bangladeş’e sınır dışı ediliyorlar.

Daha geniş anlamda, kast sistemi, komünalizm, büyük ulus şovenizmi ve feodal ataerkillik ile Brahmanik Hindutva faşist ideolojisi, Hint egemen sınıfının ideolojisinin her zaman olduğu gibi aşırı bir ifadesidir. BJP/RSS mekanizması, Hindistan seçim sistemini ve tüm boşluklarını ustaca kullanmakta ve muhalif sesleri bastırmak için kullandıkları ana akım haber medyası ve sosyal medya üzerinde geniş bir kontrole sahiptir. İdeolojik alanda, sadece komünizme değil, “Hint devleti” vizyonuna karşı oldukları için tüm ilerici ideolojilere “anti-ulusal” olarak saldırmaktadırlar. Yukarıda üniversite kampüslerinde artan “safranlaşma”dan bahsettik; aynı durum Hindistan toplumu genelinde de geçerlidir, egemen kast Hindu üstünlüğünün şovenist kültürel gösterileri hızla kural hâline gelirken, Müslümanlar veya ezilen kastların kimliklerini ifade etmeleri varoluşsal bir tehdit olarak değerlendirilmektedir. Faşist Modi rejiminin en çirkin yüzü, sadece kendi sınırsız iktidarına tehdit olarak algılanan Dalitler ve Müslümanlara yönelik acımasız linçlerde değil, aynı zamanda Keşmir’in askerî işgali ve yerleşimci-sömürgeci etnik temizlik ve yerli kabilelere yönelik soykırım savaşında da görülebilir.

devam edecek…

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz