Haberler akıyor…
“Ayçiçek yağına sene başından bu yana %61 zam geldi.”
“Ekmek zammı yapmak istemeyen şehirlerde gramaj düşürülüyor.”
“52 ilaç daha SGK’nin ödeme kapsamından çıkarıldı.”
“Türkiye, kira artışında zam şampiyonu oldu. Dünyanın geri kalanına göre kiralar 3 kat daha fazla arttı.”
“Okul servis ücretleri İstanbul’da en az yüzde 15 zamlandı, 1-3 kilometre arası taban ücret 312 TL oldu.”
“TÜİK manşet enflasyon açıklamaktan vazgeçti. Hesaplamalarda artık gıda dışı ürünler kullanılacak.”
“İstanbul’da 13 milyon 305 bin 241 bireysel kredi ve kredi kartı müşterisinin, 252 milyar 247 milyon 317 bin TL kredi borcu bulunduğu bildirildi. Bu rakam, 15 milyon nüfusu olan İstanbul’un 0-15 yaş arası nüfusu hariç neredeyse tamamı.”
“Pandemi nedeniyle son 1 ayda 7112 kişi yaşamını yitirdi. Ortalama 6 dakikada 1 kişi virüs nedeniyle hayatını kaybediyor.”
Ve haberler akıyor…
“Alınteri, beden gücüyle çalışmanın manevi hazzını biliriz. Emekli maaşları ve işçi ücretleri fevkalade yükseldi.”
“Gençlerin işsizlik diye bir kaderi yok.”
“Gençler üretimden kaçıyor, eleman bulamıyoruz.”
“Hamdolsun pandemide fabrikalarda çarklar hiç durmadı, üretilen ürünlerin iç ve dış pazarlara ulaştırılmasında aksaklığa meydan verilmedi.”
“2020 yılında kâr eden kuruluş sayısı 411’den 423’e yükselirken, sadece demir çelik sektörü patronları Yüzde 1000 artışla 4.4 milyar lira daha kâr elde etti.”
Önümüze “haber” diye düşen, her gün küçülen öğünlerimizdir.
İyi de, nereye kadar?
Kim konuşacak bizim adımıza?
“Kuru da olsa midelerine ekmek giriyorsa aç değiller” diyeni bir tarafta, üniversiteden 45 bin lira kredi borcuyla mezun olana “İlk arabalarını ÖTV’siz satacağız” diyeni bir tarafta.
“Açları da siz doyurun” diyeni bir tarafta, “hepimiz sakin olacağız, sandığı bekleyeceğiz” diyeni bir tarafta.
Hangi zammı beklettiniz? Hangi katliamı beklettiniz? Hangi rant projenizi beklettiniz? Hangi yaraya merhem oldunuz?
Kaldı mı kaygısız geçen gün, kaldı mı geleceğinden emin olan?
Yetmedi mi çile doldurur gibi yaşamak?
Market fişleriyle alışveriş sepetlerinin arasındaki ilişkiye homurdanmak, ev ilanı sitelerini aşındırmak, kıyafetler için ikinci el uygulamalarını indirmek, kredi kartlarının limitini yükseltmek, bir öğünden daha vazgeçmek düzeltecek mi geleceğini?
Dahası, bu bir gelecek mi?
Hayatta kalmaya çalışmak ile yaşamak arasında kopmamış son bağa tutunmak kurtarmayacak bizi.
Duyan yoksa henüz, karnımızdan konuştuğumuz içindir; ki biz duyuyoruz.
Gören yoksa henüz, sadece kendimize baktığımız içindir; ki biz görüyoruz.
Bilen yoksa henüz, derdimizi kendimize sakladığımız içindir; ki biz biliyoruz.
Sesimiz birleşmeli, gözlerimiz bizden olanla beraber görmeye başlamalı dostu da düşmanı da.
Guruldayan midelerimiz, gürüldeyen ayak seslerimize dönüşsün bu sefilliğe karşı!
Geleceğimizi kazanmak için, örgütlenmekten başka çaremiz yok!
İnsanca ve onurlu bir yaşam için, bu kepaze düzeni başlarına yıkmaktan başka çaremiz yok!
Kendi kaderini gelmeyecek kurtarıcılara bırakmak istemeyenleri, yaşamını savunmak isteyenleri, biri diğerinin laciverdi olanlar arasında seçim yapmak istemeyenleri Kaldıraç Hareketi saflarına çağırıyoruz. Bir adımda dünyaların değişmeyeceğini biliyoruz ancak bu insanlık dışı sisteme karşı sürekli mücadele için örgütlü mücadele yönünde atılacak bir adım çok şey değiştirecektir.
Milyonların küçük adımları, mucizeler yaratacak güçtedir.
Kurtulmak yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!
“…o dîvan sensin artık
bıçak kemikte…”
18.09.2021