CHP toplumsal muhalefeti kontrol etmek istiyor. Türk-İş, Hak-İş, Kamu-Sen, AK Parti’ye-MHP’ye emanettir. Yani DİSK ve KESK? İşte onları da CHP kontrol etmek üzere kollarına almak, orada sıkı sıkıya tutmak istiyor.
İktidar saldırıyor. Saray Rejimi saldırıyor. CHP, sanki bir bilgi almış gibi, “geri çekilin” diyerek korkuyu artırıyor. Bir muhalefet partisi, hiç utanmadan “bizi sokağa çekmek istiyorlar” diyor. Oysa bizzat Kılıçdaroğlu, bizzat CHP, halkı, işçi ve emekçileri sessizliğe mahkûm etmek, saldırılar karşısında sinmeye razı etmek istiyor. Biri saldırgandır, diğer koruyucu adı altında “hapishane” müdürüdür.
Diyelim ki CHP sokağa çıksa, ne olacak? Kılıçdaroğlu’nun elinde bir istihbarat bilgisi mi var? Sokağa çıkınca, Saray Rejimi, devlet, TOMA’larla mı saldıracak? Bunu yaptı, yapıyor ve biliyoruz. Diyelim ki devlet, sokakta adam mı öldürecek? Bunu her gün yapıyor ve biliyoruz. Diyelim ki, insanları biber gazına mı boğacak? Bunu her zaman yapıyor ve biliyoruz.
CHP liderini “sokağa çekmek” ne anlama gelir ki? Sanki CHP lideri, sokaklarda açıkça direnecek mi? Sanki bugüne kadar hiçbir yerde direnişe geçtiler mi ki? 7 Haziran’da seçimleri kaybettiler ve CHP’ye hükümet kurma denemesi için bile yetki vermediler. CHP, bir şey mi yaptı? Mesela Kılıçdaroğlu, sokağa mı çıktı?
Gezi’ye sahip çıkıyorlarmış gibi konuşuyorlar. Oysa Gezi günlerinde CHP genel merkezinin sesi bile çıkmıyordu. CHP Gezi’den, Gezi’ye katılanlardan oy almak istiyor. Ama Gezi’yi savunmaya yürekleri yetmiyor.
Normalde, TC Anayasası’nı elinize alıp bakarsanız, gösteri ve yürüyüş hakkını açıkça tanımaktadır. Ama CHP, sokağa çıkmaktan o kadar korkmakta ve kitleleri korkutmaktadır ki, şimdi bir basın açıklamasını bile yaparken polis saldırıyor. CHP lideri, “bizi sokağa çekmek istiyorlar”, bu hataya düşmeyeceğiz derken, aslında sokağa çıkmanın “anayasal” bir hak olduğunu bilmiyor mu? Yoksa, “sokağa çıkmak” CHP liderine göre suç mudur?
Bizce, CHP lideri, evinin balkonuna bile çıkmamalıdır. Belki de “onu balkona çıkmaya zorluyor” olabilirler.
CHP lideri, mesela açıkça Cumartesi Anneleri’nin eylemine gidip, bizzat onlarla oturarak destek versin. Olmaz mı? Bu eylemler, yasalara bakılırsa “suç” değildir. CHP lideri, ne Gezi’ye gelebilirdi, ne de Cumartesi Anneleri’nin eylemine gidip açıkça destek verebilir. Ancak, bunlara niye saldırıyorsunuz, der. Biri saldırır, öbürü saldırıyı eleştirir. Böylece, iki işi de onlar yapar ve halk, sistemden umudunu kesmemiş olur. Oynadıkları tiyatro budur.
Saray saldırı ile korkusunu halka yaymaya çalışıyor.
CHP, Saray’ın destekçisi olarak bu korkuyu büyütmek için her şeyi yapıyor.
Erken seçim tartışması da öyledir. Ortada erken seçim durumu yoktur. AK Parti, Erdoğan oy kaybetmektedir ve seçim ile ilgili değildir. Ama CHP lideri, sanki bir “derin bilgi” sahibi imiş gibi, Deva ve Gelecek Partilerine milletvekili verebilme olasılığından söz etmektedir. Böylece, seçim yasalarına ilişkin düzenlemenin fitilini bizzat CHP yakmaktadır.
Peki neden?
Çünkü CHP, seçim işini sevmektedir. Seçim ihtimali var diyerek, (a) kendi içindeki kaynamayı yatıştırmak istiyor. CHP tabanının CHP’den kopup sola açılmasını önlemek istiyor, (b) toplumsal muhalefeti, mücadeleden alıkoymak istiyor. Seçim var duygusu içinde, halkın kendi yolunu bulmasını, aramasını engellemek istiyor.
Bir, Türkiye’de seçim, bizzat Saray Rejimi, bizzat devlet tarafından, bizzat Kılıçdaroğlu’nun bağlı olduğu devlet tarafından, ortadan kaldırılmıştır.
Kürtler, her seçimde belediyeleri kazanıyor. Her seçim sonrasında, Saray, devlet, açıkça bu belediyelere kayyum atıyor ve geri alıyor. Sandıkta hileler yapılıyor, mühürsüz zarflar vb. ortaya atılıyor. Sizce ülkemizde seçimin bir anlamı var mıdır? Seçil, yerine kayyum atansın, tekrar seçil, tekrar kayyum atansın.
Ve CHP lideri hiçbir biçimde “sokağa çekilemiyor”. CHP, her türlü aldatmacada, halka “evde kal Türkiye” diye sesleniyor. Gören de der ki, bir süper Kılıçdaroğlu gelip, herkesi kurtaracak. Ama millet, sürekli Kılıçdaroğlu’nu evde bekliyor. 7 Haziran seçimlerinde, hükümeti kurma hakkı kendine verilmediği hâlde, “sokağa çıkıp” bir tur atamıyor. Özgür Özel’i, “Saray Rejimi” sözünü kullandığı için en başta Kılıçdaroğlu uyarıyor, azarlıyor.
Yakında, “bizi muhalefet yapmaya zorluyorlar” diyecektir. Belki de arka planda bunu da söylüyordur. Parti diye bir örgütleri kalmamıştır. Kendi partisinden korkmaktadır.
Arkada, sürekli “devleti kurtarmak”tan söz ediyor. Hangi devleti? Sizin devlet dediğiniz, bugün Saray Rejimi ile iç içe geçmiş bir makina değil midir? Hangi devleti kurtaracaksınız?
Parlamento yoktur, işlevsizdir. Sadece dışarıya karşı “parlamento var” görüntüsü vermek için kullanılmaktadır. CHP, parlamentonun işe yaradığını anlatmaktadır. Arka planda ise ne yapalım, millet onları seçti, demektedir. Bu korkak ve ikiyüzlü politika, işçi ve emekçileri bir kere daha aldatmak içindir.
Saray saldırıyor, CHP korkunun yayılması için her şeyi yapıyor.
DİSK ve KESK’i, Odaları, Baroları, kitle örgütlerini hep devlet çizgisinde tutabilmek için CHP, görevli bir mekanizmadır. CHP’nin görevi, var olan kitle örgütlerinin devrimcileşmesini önlemektir. Bu örgütlerde var olan bazı insanlar, aslında CHP eli ile bir işler yapılabileceğini düşünmektedirler. Oysa CHP, devletin partisidir. Ve CHP yönetimi, CHP’yi solun gelişinden kurtarmanın mekanizmalarına her zaman sahiptir.
Kayyumlara karşı bir CHP mitingi gördünüz mü? Hayır. Bunu yaparlarsa “CHP, HDP’nin dostu” derler diye korkmaktadır. Ama parlamentoda “dokunulmazlıklar” kaldırılırken AK Parti dostu olarak görünmekten çekinmemektedir. Milliyetçilik nutukları atarken MHP’nin dostu olarak görünmekten çekinmemektedir. Sokağa çıkmamayı savunurken, sokakları kötü yerler olarak ilan ederken, AK Parti destekçisi, Saray yandaşı olarak görülmekten çekinmiyor.
CHP’nin politik duruşu, Saray’ın çürümüş, kokuşmuş, saldırgan tutumunun örtülmesi, meşru hâle getirilmesi şeklinde özetlenebilir.
CHP, halkı bastırmanın, halkı sessizliğe mahkûm etmenin, halkı eli kolu bağlı hâle getirmenin görevlisidir.
CHP içinde sol politika yapmak, CHP içinde kalarak onun dönüşeceğini düşünmek saflık değilse, açıkça halka ihanettir, korkaklıktır.
Meclisin en büyük üçüncü partisi olan HDP’ye karşı girişilen saldırılar karşısında sessiz kalmak, tarihin tanıdığı en korkak “demokratlık” değilse, Saray destekçiliğidir. CHP, işçi ve emekçilerin, kadınların, gençlerin tek bir hakkını bile savunmaktan geri durmaktadır. Halkın gelişecek tepkilerini önlemek için, var gücü ile çalışmaktadır.
TV kanalları aracılığı ile yeniden halkın karşısına çıkan Muharrem İnce ne kadar utanmaz ise, Kılıçdaroğlu da o kadar utanmazdır. Bunlar, devlet elden gidiyor korkusu ile, toplumu hareketsiz kılmaya, adaletsizliğe, baskılara boyun eğmeye davet etmektedirler.
Kılıçdaroğlu, halkı denetim altında tutmanın siyasal yollarını öğreniyor. Seçim tartışmaları ile, “sokağa çıkma” korkusunun pompalanması aynı zamanda gerçekleşiyor. Saray’dan gelen baskı ve şiddet arttıkça, bu çağrılar, halkın elini konunu bağlamayı hedefliyor. CHP, tabanını tutmanın yollarını arıyor.
Saray Rejimi ömrünü sürdürmek için baskıya sarıldıkça, CHP lideri seçim hayallerini pompalamaya, halkı “korkunun” ciddiyetine inandırmaya çalışıyor. Kılıçdaroğlu, çeteciliği öğreniyor. Bu konuda Saray’ın, AK Parti’nin, MHP’nin deneyimlerini özümsemeye çalışıyor.
Ülkemizde, parlamento bitmiştir. İşlevsizdir. Sadece Batı için “demokrasi numunesi” olarak orada tutulmaktadır.
Tüm burjuva partiler bitmiştir. Hepsi birer MİT partisidir.
CHP tümü ile gelişecek halk muhalefetini, gelişecek olan kitle eylemlerini durdurmakla görevlidir. Kılıçdaroğlu’nun her tutumunda bu açıkça görülmektedir.
Muhalefete bakın, sokağa çıkmayı suç görüyor.
Böyle Saray’a, böyle muhalefet.