Bu nedenle artık tetikçi devletlerin yanısıra, çeteler devreye sokulmuştur.
Meksika’da devreye sokulanlar da çetelerdir. Venezuela’da da aynı çeteler devreye sokuluyor. IŞİD de odur, Ukrayna’daki devleti ele geçirenler de bunlardır.
Bu süreç bize, kapitalist devletin, burjuva devletin ne olduğunu da gösteriyor. Biri Ukrayna’da devlettir, İkinci Dünya Savaşı’nın Nazi artıklarından oluşmaktadır, Odesa’da canlı canlı insanları yakıyorlar, halkın üzerine ateş açıyorlar. Bir diğeri Meksika’dadır ve öğrencileri, gençleri açıktan infaz etmektedir. Ve bir diğeri Suriye-Irak arasındadır, akıl almaz katliamlar organize etmektedir. Korku salmak adına, başını kestikleri insanların başları ile top oynayıp bunu videoya alıyorlar. Korku salmak için, bu videoları yayınlıyorlar. Adları İslam Devleti’dir.
Bu devletlere bakıp, devlet denilen makinanın ne kadar insanlık dışı, ne kadar kirli bir makina olduğuna karar veremeyiz diyenler varsa, onlara ABD devletini, Alman devletini, İngiliz devletini vb. düşünmelerini öneririz. Acaba IŞİD, ABD’den, İngiltere’den bağımsız olarak mı vardır? Türkiye’yi saymaya bile gerek duymuyoruz, çünkü tetikçidir.
İşte devlet denilen bu makina, insanın insana kulluğunu sürekli kılmak için, sömürüyü sürekli kılmak için, bir avuç tekelin egemenliğini sağlamak için halkları baskı altında tutan bir makinadır ve baştan aşağıya pislik içindedir.
IŞİD ya da yeni adı ile İslam Devleti, tam da bu pisliği, tam da bu insanlık dışılığı dolaysız ortaya koyan bir çete örgütlenmesidir. Kendilerine devlet demeleri de yerindedir. Zira, devlet de işte budur.
- yüzyıl, insanlığın, özgürlük, adalet ve ekmek mücadelesi ile, emperyalist güçler ve dünya gericiliği arasında, büyük savaşa sahne olacaktır, olmaktadır.
Savaşın bir cephesinde, 77 katlı camdan binalarının içinde, bir tuşla dünyayı izleyen, elleri metreslerinin memelerinde idam emirleri veren, katliam emirlerini yazmak için onbin dolarlık kalemler kullanan, insan neslini kul hâline getirmek için bilim adamlarının eserlerini yazacakları banknotları sunan, dinin zehirli çiçeklerini toplayarak katiller sürüsü örgütleyen dünya gericiliği var. Her biri, pastadan pay almak için, birbirini boğazlamak üzere fırsat kollayan emperyalist güçler ve onların tetikçisi hâline gelen bölge devletleridir.
Savaşın karşı cephesinde insanlar var, halklar var, ekmek, adalet ve özgürlük isteği var, bağımsızlık isteği var. Açlık ve yokluk içinden örgütlenen özgürlük iradesi var. Kardeşlik iradesi ve özgürlük isteği, tüm dünya gericiliğine karşı cephenin diğer yanındadır.
İşte, Kobanê’deki savaşın iki cephesi de böyledir.
Cephenin bir yanında IŞİD var. Dinin zehirli çiçeklerini toplayarak yaratılmış bir çete, bir katiller sürüsü. Arkalarında petrol şeyhleri, dünyevi ihtiyaçlarını giderecek yeşil dolarları sağlıyor, bu pastadan pay kapmaya niyetli aç kurtlar ise, emperyalist efendilerinin emirleri ile tetikçiliği öğretiyor, IŞİD çetesine, ideolojik, askeri, siyasal, teknik destek sunuyorlar. Bunların başında da Türkiye geliyor. Ve onların arkasında da birbiri ile savaşan, pastadan büyük pay almak isteyen, savaşın esas kundakçıları, emperyalist güçler geliyor, ABD’si, İngiltere’si, Almanya’sı ve Fransa’sı ile emperyalist dünyanın hepsi, dünya gericiliği.
Kobanê’deki savaş, dünya gericiliğine karşı, halkların özgürlük mücadelesidir. Bu nedenle, sadece Kürt hareketinin savaşı değildir. Orada, Kürt Özgürlük Hareketi, dünya halkları ile birlikte savaşıyor. Elbette Kürt halkı savaşın büyük yükünü çekmektedir. Ama onlar, sadece kendi özgürlükleri için değil, sadece kendi gelecekleri için değil, sadece kendi kaderleri için değil, tüm dünya halkları için savaşmaktadırlar.
Bu nedenle, Kobanê zaferinin de iki aşaması vardır.
İlk aşamada Kobanê zaferi, daha savaşın ilk günlerinde, bölge halklarından aldığı destek nedeni ile yaşanmıştır. Halkların Kobanê direnişine verdikleri destek, savaşın sonu ne olursa olsun, bir zaferdir.
İşte bu nedenle, daha direnişin ilk günlerinde, tüm dünya gericiliği, en çok da onların bölgedeki işbirlikçileri sevinç naraları atmaya başlamıştır. Erdoğan, kurban bayramının ikinci günü, IŞİD saldırılarının ve katliamlarının ortalıkta kol gezdiği, insanların evlerini terk ettiği gün, “Kobanê düştü düşecek” diye buyuruyordu. Ve Bülent Arınç, “oh olsun demiyoruz” diye dalga geçer tarzda konuşmaktaydı. Bu utanmazlık, aslında, IŞİD zaferine duyulan güvenden kaynaklanmaktaydı. Erdoğan, ha IŞİD, ha PKK demekten geri durmuyordu.
Bu aslında, IŞİD denilen çetenin nasıl ortaya çıktığı hakkında da bilgi verir niteliktedir. İngiltere, ABD, İsrail, Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar 6’lısı, kanlı bir işbirliği içinde, hiçbir insani değer tanımayan bir saldırganlığı organize etmişlerdir. Dillerinden demokrasiyi düşürmeyenler, tüm insanlık değerlerine karşı bir saldırı kundaklamışlardır.
Ezidiler, Kürtler, Araplar, Sünniler, Aleviler, Hııristiyanlar, Müslümanlar, kısacası bölgedeki tüm halklar, IŞİD aracılığı ile dünya gericiliğinin saldırıları ile karşı karşıya kalmış, katliamlardan paylarını almışlardır.
Rojava devrimi, bu saldırılardan epey önce, ABD’nin Suriye’ye saldırıları döneminde, halkların ortak iradesini, özgürlük iradesini örgütlemeye başlamıştı. Rojava devrimi, pek çok açıdan, bölge halklarına bir çıkış yolu göstermekteydi.
Ve elbette ki, Irak-Suriye arasında sınırları ortadan kaldıran, petrol boru hattının yolunu (Musul’dan Halep’e ulaşan bir özel yol) temizlemeye yönelen IŞİD için, onun arkasındaki efendileri için, Rojava devrimi, her açıdan bir tehdit olarak görülmekteydi. ABD, İngiltere, Türkiye, İsrail, Suudi Arabistan ve Katar, bölgede halklara örnek oluşturacak bir kardeşlik kültürünün boy vermesini istemiyorlardı. Dahası Rojava devrimi, sistemin tümünü sorgulayan bir rotada idi ve emperyalist güçler için bir tehdit oluşturuyordu. Bu nedenle, Rojava’nın bir parçası olarak Kobanê’ye saldırmaları şaşırtıcı değildir.
Türkiye, Kobanê’nin IŞİD’in eline geçmesi için elinden geleni, akıl almaz ölçüde ileri giderek yapmıştır. Daha saldırının ilk günlerinde, sadece şükür duaları yapmakla kalmamışlardır, sınırları Kobanê direnişçilerine kapatanlar, IŞİD için yol geçen hanına çevirmişlerdir. Silah yardımlarının ise haddi hesabı kalmamıştır. Bu denli kanlı katliamlara bulaşmış bir çeteyi açıktan, pervasızca desteklemek, son derece dikkate alınması gereken bir noktadır.
İşte Kobanê zaferinin ikinci anlamı da ya da ikinci zafer de burada anlam kazanıyor. Bu denli bir saldırıya karşı, askeri olarak da direnmek, dahası IŞİD’i Kobanê’den çıkarmak, basit bir zafer değildir. Kobanê direnişinin ilk günlerinde söylenen “burası yeni Stalingrad olacaktır” sözünün anlamı da buradadır. Halkların birlikte mücadelesi, askeri zaferden önce bir zafer idi ve yeterince kayda değer, yeterince değerli bir zafer idi. Ve şimdi, uzun direnişin ardından, yokluklar içinde gerçekleştirilen direnişin ardından sağlanan askeri zafer, çok ama çok büyük değerdedir.
Bu elbette en başta Kürt halkının zaferidir. Ama bizce, tüm dünya halklarının, dünya gericiliğine karşı ortak zaferidir.
Özgürlük ve adalet isteyen, insanca yaşam isteyen, kendi kaderini kendi elleri ile yazmak isteyen insanlığın ortak zaferidir. Umuttur, umudun beslenmesidir. Dünya gericiliğinin azgın ve insanlık dışı saldırılarına karşı direnmenin hatta kazanmanın olanaklı olduğunu açık ve net olarak gösteren bir zaferdi.
Belki, bu direnişe şu ya da bu nedenle uzak kalmış olanlar için bu zaferi hissetmek, kavramak henüz mümkün olmayabilir. Ama çok geçmeden, her dost, adalet ve özgürlükten yana herkes, bu zaferi soluyacaktır.
Kuşku yok ki, bu zaferin direnen halkların ortak mücadelesine büyük katkısı olacaktır.
Ve kuşku yok ki, önümüzdeki yaklaşan seçimlerde bu Kobanê zaferinin büyük katkısı olacaktır. Tıpkı Syriza zaferinin olumlu katkısı gibi.
Kobanê, halkların kardeşliğinin ne anlama geldiğini dolaysız ortaya koymuştur.
Kobanê zaferi, en zor koşullarda dahi direnmenin olanaklı olduğunu, üstelik bu yolla zafere de ulaşılabileceğini göstermiştir. Bugün, Kobanê’ye saldırı tehlikesi, IŞİD ve diğerlerinin tehdidi ortadan kalkmış değildir. Ve önümüzdeki daha çetin mücadeleler açısından Kobanê zaferi, bir sıçrama noktasıdır.
Bu zaferi sağlayan tüm dostları kutluyoruz. Onlarla aynı saflarda, onlarla aynı dünyanın tarafında yer almanın gururunu yaşıyoruz. Kobanê zaferi, bizim ufkumuzu açmıştır, açıyor. Kobanê direnişi, gelecek güzel günlere inancımızı daha da güçlendiriyor. Kobanê direnişi, mücadele azmimizi daha da güçlendiriyor.
Kobanê direnişi, örgütlü halkların gücünün ne anlama geldiğini göstermektedir. Biz, örgütsüz halkın nasıl mücadele gücünün olmadığını zaten yaşıyoruz ve biliyoruz.
Kobanê direnişi, açık olarak bize gösteriyor ki, halklarımızın temel sorunu örgütlenmektir.
Örgüt özgürlüktür.