Ve şu son yıllarda, bu savaşın daha farklı bir hâl aldığını da tespit edebiliriz. Sadece, halkların birbirine kırdırılması, halklar arasında sonu gelmez
kan davalarının oluşmasından söz etmiyoruz. Daha ileri gidiyorlar ve tümden, tarihin, coğrafyanın ve insanın imhasına dönük projeler ortaya koyuyorlar. Ve bunları yaparken, çeteleri devreye sokuyorlar.
ABD emperyalizminin liderliğini yaptığı küresel terör çetesi, dünyanın her yerinde cirit atmaya başlamıştır.
Küresel terörü pompalayan emperyalist odaklar, bunun için, çeteler organize ediyorlar ve bu çete uygulamaları, bugün, tüm kapitalist-emperyalist sistemi sarmıştır. Anlaşılan o ki, fazladan ömür süren, miadını doldurmuş dünya kapitalist sistemi, bütünüyle bir yaratığa dönüşmüştür ve onu ayakta
tutabilmek için, her seferinde daha insanlık dışı bir yaşam tüm insanlığa dayatılmaktadır.
Ukrayna’daki süreci ele alın, göreceksiniz ki, burada, 2. Dünya Savaşı’ndan kalan Nazi artıklarına dayalı, Kanada’da, ABD’de eğitilmiş bir çete
devreye sokulmuştur. Ukrayna, daha şimdiden hayalete çevrilmiştir.
Irak ve Afganistan savaşını kundaklayanlar, savaşın bu tip işgallerle zafere ulaşamayacağını, ABD’nin imparatorluk hayalleri için bu eski işgal
metotlarının yeni araçlarla hayata geçirilmesinin de yetmeyeceğini anladılar.
Obama, aslında, ABD’nin geriye doğru gidişini durdurma görevi ile başa getirildi. Ve Obama ile birlikte, savaşın bir başka türü, çeteler üzerinden
savaş devreye sokuldu. Ukrayna budur.
IŞİD, işte aynı şeydir. IŞİD, Obama’nın eli mahsulüdür. Bush döneminde geliştirilen küresel terör, Obama döneminde, çeteleştirilerek, tümden bir imha politikasına dönüştürülmüştür. IŞİD, bu politikanın sahada uygulanmasıdır. Boko Haram, bunun bir başka uygulamasıdır. Bu küresel çeteleşme, tam bir imha istemektedir; tarihin imhası, coğrafyanın imhası, insanınhalkların
imhası. Bunu en açık Ortadoğu’da görüyoruz. Suriye savaşını kundaklayanlar, amaçlarına ulaşmada yollarının uzadığını gördüklerinde, Irak savaşının yarattığı olanakları da kullanarak, tüm bölgede, IŞİD çetelerini devreye soktular. Reklâm
ajanslarında bir malın pazara sunuluşunun hazırlanışı gibi IŞİD, önce kafa kesme ve kesik kafalarla top oynama reklâmları ile öne çıkarıldı. Arkada
6 ülke, ABD, İngiltere, İsrail, Katar, Türkiye ve Suudi Arabistan, özenle hazırlanan malı sahaya sürdüler. Birden kan ve katliamlar eşliğinde IŞİD,
dünyanın her yerinden savaşçılar bulmaya başladı. Hepsi, birlikte, bu çetelere destek verdiler ve IŞİD, bir anda büyüdü, petrol gelirlerinden büyük paylar elde eden bir yapı oldu.
Ama bu arada gördük ki, IŞİD;
* Tarihi yok ediyor. Tarihî kentleri, tarihî kalıntıları, kütüphaneleri vb. yakıyor, yok ediyor. Tam bir tarihsizleştirmedir. Sanki, Batı’nın emperyalist güçleri, binlerce yıllık insanlık tarihine kaynaklık etmiş her şeyi yok etmek istiyor. akıl almaz bir tarih katliamıdır ve barbarlıkla açıklanamayacak kadar yüz kızartıcı bir saldırıdır.
* Coğrafyayı yok ediyorlar. Büyük bir doğa katliamı ile, büyük bir zehirleme ile tahrip ediyorlar, sanki, tarihte eşi görülmemiş sonuçlar yaratmak ister gibiler.
* Halkları, insanları katlediyorlar. Ezidi katliamında gördük, daha başkalarında gördük, akıl almaz cinayetler işliyorlar, halkları tümden yok etmeye, imha etmeye çalışıyorlar.
Sanki, savaş alanı olarak ilan ettikleri alanda, her şeyi düzlemek, insansız, tarihsiz bir alan yaratmak istiyorlar. Üzerine, büyük inşaat şirketlerine ihale edilecek yeni gökdelenler, yekpare camdan yapılar yükseltmek istiyorlar. Böylece, tarihi, kültürü silmek istiyorlar. İşte buna medeniyet taşımak diyorlar, çeteler ise medeniyet elçileridir. Onların medeniyetinin elçileri de olsa olsa ancak IŞİD olur, Boko Haram olur. Medeniyet dedikleri tam bir köleliktir ve bu köleliğin zincirlerini de maşaları aracılığı ile halkların ayaklarını vurmak istiyorlar.
Küresel çeteleşmenin, küresel terör organizasyonunun
bir uzantısı olduğunu görebiliyoruz. Bu çete operasyonları, Afganistan ve Irak işgali ile başlayan küresel terör organizasyonunun devamıdır. IŞİD, bu sürecin içinden doğmuştur.
Bu çeteleşme, paylaşım savaşımını, kanlı
ve vahşice yürütmenin bir başka yolu da olmuşa
benzemektedir. ABD, nerede çetelere ihtiyaç duyuyorsa,
orada bir yeni çeteleşmeyi devreye sokmaktadır.
Bunun için uygun ittifakları her zaman
mevcuttur. AB, tamamen ABD’nin uysal müttefiki
olmayı tercih etmektedir. Sürekli olarak ABD’nin
destekçisi rolünü oynamakta, bu arada ise kırıntılar
toplamaya, pastadan alacağı payı artırmaya
çalışmaktadır.
Bölgemizdeki devletlere bakıldığında, hemen hepsi, şu ya da bu düzeyde, bu yağma ve talan politikasının bir parçası olmaya, kendilerine kırıntılar almaya çalışıyorlar. Bu nedenle, doğrudan doğruya tümünü, baştan aşağıya çeteleşme sarmış bulunmaktadır. IŞİD çetelerine destek veren, mesela
Katar, mesela Suudi Arabistan, mesela İsrail, mesela Türkiye, acaba çeteleşmeden kurtulabilir mi? Elbette ki hayır. Türkiye’de bu çeteleşmeyi,
her açıdan görmek mümkündür. Doğrusu, bugün bu süreç, iktidarın da işine gelmektedir. Türkiye, dışarıda desteklediği IŞİD çetelerini, içeride de
kullanmaktadır. Bu konuda sınır ve kural tanımaz bir tutum içine girdiklerini, yaklaşmakta olan seçim sürecinde de görmemiz mümkündür.
IŞİD’i, Ortadoğu sahasına salanlar, halklara dönük katliam emirleri verdiler. Ama, özellikle Kobanê direnişi, bu süreci ciddi tarzda engellemiş
ve bir çırpıda beklenen “saha temizliği” planlarını yıkmıştır. Kobanê direnişi, aynı zamanda halkların ortak mücadelesinin, katliamlara, çetelere,
yağma ve talan savaşına, bu küresel operasyonlara dur demenin tek yolu olduğunu da göstermiştir.
Tüm bölgeyi, karış karış savaş alanına çevirmektedirler. Yemen, en son halka olmuştur. Suudi Arabistan liderliğinde, Yemen’e dönük saldırılar, bölgedeki savaşı, her açıdan daha da kızıştırmaktadır. Suudi Arabistan, ABD emri ile, İran’ın etkisini kesmek için, Yemen’de sürmekte olan iç savaşa doğrudan müdahale etmiştir. Yemen, bombalarla dümdüz edilmektedir. Aynı politika devrededir, tüm Ortadoğu, adeta dümdüz edilmek isteniyor, her yerde Dubai tarzı, tarihsiz, kültürsüz, insansız cam binalar dikmek istiyorlar.
Böylece, savaş, tüm bölgeyi sarmaktadır.
Türkiye, bu savaşın doğrudan içindedir. Türkiye, Suriye’de IŞİD ve diğer benzeri unsurların ilerlemesi için her yolla destek vermektedir. Bu destek, artık gizli de değildir. Bu, açıkça savaşın içinde olmak demektir.
Bu durumda, Yemen meselesi de içine katılınca, Mısır’a kadar, savaşın içinde olmayan bölge ülkesi kalmamıştır. Haritaya bakıldığında, hemen
her alanında bir savaş sürmektedir. Emperyalist güçler, tüm bölgede yangını körüklemektedir ve bu duruma uygun çete örgütlenmelerini devreye sokmaktadır.
Bu savaş, gerçekte, dünyanın yeniden paylaşımı için emperyalist güçler arasında başlamış olan yeni yağma savaşıdır. Dünyanın birçok bölgesinde
emperyalist güçler, doğrudan kendileri savaşa tutuşmadan, çeteleri, çete-devletleri devreye sokuyorlar. Ortadoğu, adeta bunun provalarının
yapıldığı bölge, alan olmuştur.
Din ve mezhepsel ayrımlar, bu savaşta son noktaya kadar kullanılmaktadır. Düne ait tüm yapılar, tüm feodal ilişkiler, aşiret bağları, din ve mezhep ile birleştirilerek kullanılmaktadır. Yakın döneme kadar aralarında savaş ve kan olmayan halklar, bugün çeteler tarafından imha edilmektedir.
Gerçekte, din ve mezhep çatışmasına dönüştürülmek istenen bu süreç, aslında bir çeteleşme, çete-devlet operasyonudur. IŞİD, bir yandan petrol
üzerinde kontrol sağlamak için bir yol izlemeye çalışırken, diğer yandan ise, çok da ayrım yapmadan katliamlar yaparak, halkları sindirmeye çalışmaktadır. Vahabi-Sünni İslam adına hareket ettikleri söylense de, IŞİD’den zarar görmeyen halk yok gibidir.
Emperyalist güçler, bu savaş kundakçılığında elbette kullanabilecek bir çelişki bulabilirler. Hele ki bölgedeki devletler bu kadar tetikçi rolünü oynamaya hazır iken, bir kırıntı alabilmek için halkları ateşe atmaktan çekinmez iken.
Ama, eğer halklar örgütlü olursa, eğer halkların anti-emperyalist bilinci gelişirse, eğer halklar ortak mücadeleyi geliştirebilirlerse, emperyalist
güçlerin oyuncağı olmaktan da kurtulmak mümkün olacaktır. Bu çete savaşlarına karşı panzehir, örgütlülüktür, halkların ortak örgütlü mücadelesidir.