Milyonlarca öğrenci toplumun geri kalanı gibi barınma, beslenme, ulaşım gibi temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamayacak durumda. Sistemin yalan vaatleri etkisini yitiriyor, sabır taşları ise çatladı, çatlayacak! Direnişe yüklenmek ise tek çözüm yolu. İnsanca, eşit ve özgür bir yaşam için sosyalizmi inşa etmeye tüm sıra arkadaşlarımızı Kaldıraç Üniversite saflarında mücadele etmeye çağırıyoruz. Öğrenci hareketinden Mayıs ayı…
Kendine yüklenme direnişe yüklen!
Denizlerin 50. yılında mücadelemiz sürüyor!
6 Mayıs Cuma günü “Emperyalizme ve kapitalizme karşı Denizlerin yolunda sürüyor mücadele!” şiarıyla diğer devrimci kurumlarla bir araya gelip, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ı andık.
Taksim AKM önünde buluşup Dolmabahçe’ye yürüdük. Yürürken “İbo, Mahir, Deniz, sürüyor sürecek mücadelemiz!”, “Onlara sözümüz devrim olacak!”, “Emperyalistler, işbirlikçiler 6. filoyu unutmayın!” sloganlarını yükseltip hep birlikte Gündoğdu marşını okuduk. Sonrasında Dolmabahçe’de basın açıklamamızı okuduk.
Basın açıklamasında “6 Mayıs’ın 50. yılında yoldaşlarımızın yürüdüğü yolda devrimci dayanışmayla ilerliyoruz” diyerek. Emperyalizm yenilecek direnen halklar kazanacak!” sloganlarını bir kere daha yükselttik.
Onlara sözümüz devrim olacak!
6 Mayıs
Mülteci ve göçmen düşmanlığına geçit yok!
Saray Rejimi, ekonomik darboğazdaki halkların öfkesi kendisine dönmesin diye bizleri bizlere kırdırtma çabalarını sürdürüyor! Bu hamlelerin biri de mülteci ve göçmen düşmanlığı. Mülteci ve göçmen karşıtı siyaseti ve ‘silahsız’ meydan okumalarıyla son aylarda burjuva meydanın gündeminden düşmeyen Ümit Özdağ, Bilkent’e konuşmacı olarak çağırıldı. Bilkent Üniversitesi’nden arkadaşlarımız, Ümit Özdağ’ı yuhalamalarla karşılayarak üniversitelerde mülteci ve göçmen düşmanlarına geçit vermeyeceklerini gösterdiler.
9 Mayıs
Bu çelik aldığı suyu unutmayacak
Ser verip sır vermeyen yiğit devrimci İbrahim Kaypakkaya’yı işkencede katledilmesinin 49. yılında anmak için Beşiktaş Yıldız Köprüsü’ne “Bu Çelik Aldığı Suyu Unutmayacak, İbrahim Kaypakkaya Ölümsüzdür” yazılı pankartımızı astık.
Mahir, İbo, Deniz Sürüyor Sürecek Mücadelemiz!
18 Mayıs
Boğaziçi Üniversitesi
Sen, ben, biz 1 Mayıs’a, ardından Naci’yi yollamaya!
Bütün direnenlerle dayanışmayı ve direnişi büyütmek için Maltepe’de kitlesel 1 Mayıs’ta Kaldıraç Hareketi saflarındaki kortejimizle yürüyüşte ve alandaydık. Boğaziçi’nin tüm taleplerini, renklerini, ısrarını, sesini direnişin coşkusuyla kitlelere taşıyarak “Melih’i şutladık, Naci’yi göndereceğiz; Boğaziçi’ni özgürleştireceğiz!” pankartımızı ve “Gezi’de kestirmediğimiz ağaçlar Boğaziçi’nde çiçek açıyor” gibi Gezi Direnişi’ni selamlayan ve “Söz, yetki, karar üniversite bileşenlerine!” gibi taleplerimizi ön plana çıkaran dövizlerimizi taşıdık, “Naci baksana, kaç kişiyiz saysana!” ve “YÖK, polis, medya; bu abluka dağıtılacak!” gibi Kayyum Naci’yi ve burjuva düzenin akademi üzerindeki araçlarını hedef gösteren sloganlar attık. Trampetler çalarak, şiirler okuyarak, yapmış olduğumuz sergiden resimler taşıyarak isyanımızı alana taşıdık.
İşçi Emekçi Birliği’nin tüm direnenleri buluşturan kürsüsünde söz aldık; “Bizler Taksim’de barikat yıkan kadınların öfkesini, fabrika çatılarında işgal sürdüren işçilerin ısrarını, İkizdere’de jandarmaların karşısına dikilen köylülerin haklılığını kuşandık da üniversitelerde bulduk birbirimizi. Israrımızı örgütlemek için dayanışmalar, inisiyatifler kurduk. Üniversiteleri yönetmeye geliyoruz!” dedik. Hocalarımız da Boğaziçili Akademisyenler olarak “Özgür, özerk, demokratik üniversite istiyoruz!” yazılı pankartlarıyla alandaydı. Bekle bizi Naci, geliyoruz! Yaşasın 1 Mayıs, Biji 1 Gulan!
1 Mayıs
Sibel’in de Enes’in de Ömer’in de hesabını soracağız!
Sibel, Enes ve daha nice arkadaşımız gibi dostumuz Ömer de hayatına son verdi. Bu sebeple “Sibel’in de Enes’in de Ömer’in de hesabını soracağız!” pankartımızla hocalarımızın nöbetine katıldık. Sebebi olmadığımız ama faturası bize çıkartılan ekonomik darboğaz, geçinememe ve barınamama problemleri, altyapı ilişkilerinin belirlediği toplumsal yaşamın içindeki çürümeden mütevellit anlam arayışı ve boşluğa, geleceksizliğe itilmenin getirdiği kaygıların bireysel çözümsüzlüklere dönüşmesi sonucu intihara mahkûm edilen bütün öğrencilerin sesi olacağız!
14 Mayıs
Direnişimizin 500. günü
Boğaziçi Direnişimizin 500. gününde hocalarımızla Güney Meydan’da toplandık. Hocalarımızın nöbeti ve açık dersi esnasında “Direnişimiz bitmedi, sürüyor, sürecek; Boğaziçi özgür oluncaya dek!” yazılı pankartımızı ve direnişin taleplerini belirten dövizlerimizi açtık. Dövizlerimizde, kayyuma yumurta attığı için uzaklaştırılan okurumuz Beliz’e de yer verdik, “Beliz burada!” dedik. Hocalarımızın basın açıklamasından sonra kendi basın açıklamamızı okuduk. “Akademi biat etmez diyenlerin, söz yetki karar bileşenlerin olsun isteyenlerin, tüm renkleriyle kayyumlara karşı özgür üniversite talebini büyütenlerin günüdür bu! Başta Naci İnci olmak üzere bütün kayyum rektörleri üniversitelerden defedene; okulumuzdaki polis ablukasını ve içerideki sivil polis ve işbirlikçi güvenlik varlığını sona erdirene; tüm soruşturmalar, uzaklaştırmalar ve davalar düşürülene değin mücadelemiz dalga dalga büyüyecek” diyen basın açıklamamızda işçi, kadın, LGBTİ+ ve öğrenci hareketlerinin tümünden güç alan Boğaziçi Direnişi’nin mekanizmalar üzerinden işleyen mücadelesi sayesinde sürekliliğini koruduğuna ve kazanımlar elde ettiğine dikkat çekerek herkesi örgütlü mücadeleye çağırdık.
18 Mayıs
Boğaziçi Onur Yürüyüşü
Devrik Kayyum Melih Bulu’nun saldırısıyla aday kulüp statüsü düşürülen Boğaziçi’nin LGBTİ+ örgütlenmesi BÜLGBTİA+, 16-20 Mayıs haftasında etkinliklerle dolu bir Onur Haftası düzenledi. Direnişin başından beri gelişen saldırılara karşı kulübü savunan arkadaşlarımızla beraber, Boğaziçi’nde bu sene 9.’su düzenlenen Geleneksel Onur yürüyüşünü 20 Mayıs’ta Güney Kampüs’te gerçekleştirdik.
Aynı gün ayrıca senelerdir gerçekleştirilen Taşoda Müzik Festivali bahane edilerek kapıya konan X-ray cihazına karşı Güney Kapı’da eylem gerçekleştirdik. Kapıda gerçekleşecek eyleme gerçekleşen saldırılar “Üniversiteler bizimdir bizimle özgürleşecek” diyerek kapıya yüklenmemizle devam etti. Onur Yürüşü’nde 70’in üzerinde arkadaşımız gözaltına alınırken, kapıda okula girmek için yüzlerce arkadaşımızla beraber güvenlik ve polislerle çatışarak okula girmeye çalıştık!
Okula girememiş olsak da tekrardan söyleyelim, Kayyum Naci’nin saldırıları bizleri yıldıramayacak: Üniversiteler bizimdir, bizim olanı almaya geliyoruz!
Ayrıca kapıdaki eyleme dair kısa bir değerlendirme yapmak istiyoruz. Alanda temsilcileri bulunan inisiyatifler (ÖTK, Nöbet, Meclis ve Özgür Boğaziçi) olarak, alanda bir eylem komitesi (EK) kuruldu. Kitleden ısrarla gelen okula toplu giriş çağrılarına rağmen EK’da devamlı olarak “kitleyi ezdirmemek” üzerine tartışmalar döndü ve alınan kararlara rağmen kapıya yüklenmek iradesinden kasten geri duruldu. Yine ortak irade sonucu X-ray cihazının kullanımı engellenirken, EK’dan arkadaşlarımız “isteyenlerin çantasını makineden geçirerek girme” hakkından dem vurarak ortaya konan iradeyi kırdılar, ajitasyonlarda ve polisle müzakerede “biz eylem yapmıyoruz, yalnızca okulumuza girmek istiyoruz” gibi 500’ü aşkın gündür süren direnişimizin yarattığı bilincin epey gerisinde kalan ifadelere yer verdiler.
Kitleden ‘cihazı kırma’ fikirleri uçarken, bu tutumu en hafifinden fazlaca temkinli olduğunu söylemek gerekir. Ayrıca ÖTK tarafından yapılan açıklamada kayyum kadroya “yönetim” diye hitap edilmesi kabul edilemez. Bütün bunlar ışığında beraber mücadele verdiğimiz arkadaşlarımızı tutumlarını değerlendirmeye çağırıyoruz.
20 Mayıs
İstanbul Üniversitesi
Beyazıt’ta Denizler anması
9 Mayıs Pazartesi günü Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ı idamlarının 50. yılında anmak için İstanbul Üniversitesi Beyazıt Ana Kampüs’te “Beyazıt’ın kapısı Denizlere çıkar” şiarıyla yürüyüş yaptık.
Kampüs içinde başlattığımız yürüyüş sonrasında ana kapı önüne çıkıp basın açıklamamızı okuduk. Eylemi pankartın kapıya asılmasıyla sonlandırmaya çalıştığımızda ÖGB müdahalesi sonucunda geri çekilmek durumunda kaldık. Sonrasında da toplu çıkış yaparak dağıldık. Eylemimizi, yürüyüş esnasında atılan sloganlar eşliğinde sonlandırdık.
İbo, Mahir, Deniz Yolunuzdayız!
9 Mayıs
İstanbul Teknik Üniversitesi
“Kapitalizmden Komünizme Geçiş” eğitimi 1. oturum
Kaldıraç Yayınevi’nden çıkan Kapitalizmden Komünizme Geçiş adlı kitap üzerinden yapacağımız 2 oturumluk eğitimin ilkini 18 Mayıs Çarşamba günü gerçekleştirdik. Eğitimin çağrısını üç gün önceden sosyal medyada paylaştık. Bir gün öncesinden öğrendik ki, Abbasağa Parkı’nda yapmayı planladığımız eğitim yasaklanmış.
Bu yasak bize Saray Rejimi’nin korkularını bir kere göstermiş oldu. Hava yağmurlu olduğu için eğitimimizi Kaldıraç Yayınevi’nin bürosunda gerçekleştirdik. Aslında bu durum bizim eğitimde konuşacağımız konulara da bir örnek yaratmış oldu.
Eğitimi “Kapitalizmden Komünizme Geçiş/ Sosyalist Aşama” ve “İşçi Sınıfının Tarihsel Rolü” olmak üzere iki ana başlık altında gerçekleştirdik. İlk olarak kapitalizmin karakterini (üretimde anarşi ve rekabet, sermayenin kârlı olan alanlara akması) ve temel çelişkisini (üretim toplumsallaşırken mülkiyet tekelleşiyor) tanımladık. Ardından kısaca sınıflı toplumlar tarihindeki üretim ilişkilerini gözden geçirdik. Nihai olarak insanlığın kurtuluşu olacak olan komünizmi de tarif ettikten sonra bu yolda gerçekleşmesi gereken devrimi konuştuk. Burada tarihten de örnekler vererek kendimize dersler çıkardık.
En sonunda ise sınıfsız, sınırsız bir dünyayı yaratabilecek yegâne gücün işçi sınıfı olduğunu ve bunun temelinin ise başka bir sınıfa ihtiyaç duymadan kendi varlığını sürdürebilen tek sınıf olmasından kaynaklandığını söyledik.
İkinci oturumumuzu bir sonraki hafta “Proletarya Diktatörlüğü” ve “Devrimci Özne” başlıkları altında gerçekleştireceğiz.
Koç Üniversitesi
İşçi-öğrenci dayanışması büyüyor!
Koç Üniversitesi taşeron temizlik işçilerinin sorunlarına birlikte çözüm bulmak ve dayanışmayı büyütmek için kurulmuş; işçilerden, akademisyenlerden ve öğrencilerden oluşan Taşeron İzleme Kurulu’ndan (TİK) öğrenciler olarak hazırladığımız, işçilerin güncel sorunlarını anlatan dilekçeyi kampüsümüze gelen Ali Koç’a götürüp imzasını istedik. Yazdığımız dilekçeyi göstererek okuldaki taşeron temizlik işçilerinin yaşadığı son sorunlardan bahsettik. Koç Üniversitesi Genel Sekreteri Sibel Kesler’in TİK’e görüşme günü vermediğini de söyledik. Ali Koç genel sekreteri yanımıza çağırarak konu ile ilgilenmesini söyleyip yanımızdan ayrıldı. Sibel Kesler bizlerle yalnız konuşurken gerekli bilgilendirmelerin yapıldığını bizim istediğimiz gibi değil usule göre hareket edeceklerini söyledi. Biz de işçiler ve öğrenciler olarak herhangi bir bilgiye sahip olmadığımızı söyleyerek “Sizi usule uygun davranarak en kısa zamanda bize bir görüşme vermeye çağırıyoruz” dedik.
İşçiler haklarını alıncaya kadar işçi-öğrenci el ele mücadeleyi büyüteceğiz!
16 Mayıs
Sapkın olan LGBTİ+’lar değil, bu ithamı yapanların zihniyetidir!
Koç Kuir Kulübü olarak gerçekleştireceğimiz festival etkinliği için hazırladığımız afiş, üzerindeki büyük mavi şekil “penise” benzetildiği için “pornografik içerik olduğu” gerekçesiyle Koç Üniversitesi öğrenci dekanlığı tarafından reddedildi.
Mevzubahis şekil, okuldaki diğer etkinlik afişlerinde de kullanılmış olmasına rağmen Kuir Kulübü kullandığında “pornografik” ifadesinin kullanılması kulübümüze yönelik art niyetli bir ithamdır.
Afiş taslağı hakkında okuldaki medya ve görsel sanatlar bölümü hocalarından fikir aldığımızda böyle bir yorum yapılmamasına rağmen, öğrenci dekanlığında penis ve pornografi çağrışımı yapması, yıllardır LGBTİ+lara ve kulüplerimize karşı gelen asılsız “sapkınlık” iddialarının sebebi ve sonucudur.
19 Mayıs
Yıldız Teknik Üniversitesi
Diyalektik Materyalizm-Tarihsel Materyalizm eğitimi
1 Mayıs’ın ardından ortaklarımızla birlikte tespit ettiğimiz ihtiyaca binaen Kaldıraç Yayınevi’nden çıkan “Deniz Adalı – Diyalektik Materyalizm, Tarihsel Materyalizm” kitabını okumaya ve tartışmaya karar verdik. Sosyal medya üzerinden çağrısını yaptığımız tartışma etkinliğine kampüsten çıkarak hep birlikte gittik.
İki oturum şeklinde gerçekleştirmeyi planladığımız kitap tartışmasının ilk oturumunu anlatıcı eşliğinde gerçekleştirmeye başladık. Felsefenin temel sorununu, tarihsel gelişimini ve felsefenin nasıl anlaşıldığıyla birlikte idealist ve materyalist bakışları, metafizik ve diyalektik yöntemleri tartıştık. Daha sonra Marx ve Engels’le birlikte materyalist bakışın diyalektik yöntemle nasıl birleştirildiğinden ve felsefenin “ayakları üzerine oturtulma” sürecinden bahsettik.
Yaklaşık 2,5 saat süren tartışmaların sonunda soru-cevap kısmına geçtik. Katılımcıların önceden çıkarttığı soruları sormasıyla tartışmanın içeriği daha da nitelikli hale geldi. Soru-cevap kısmında katılımcılardan gelen sorular ağırlıklı olarak “din, tanrı ve inanç” kavramları üzerine oldu. Marksizm’i anlamadan dine yöneltilen eleştirileri karşımıza alarak dinin toplumsal bir olgu ve gerçeklik olduğunu, egemen sınıfların elinde idealizmi dayatmanın bir biçimi olarak kullanıldığı ve savaşılması gereken şeyin dindar insanlar değil egemenler olduğu vurgulandı.
Bir sonraki oturumda diyalektik-tarihsel materyalizmin yasalarını tartışmak üzere hep birlikte buluşma tarihi belirlendi.
20 Mayıs