YÖK çalışmamızın sonuçları:
35. yılında YÖK eylemi neden önemli?
Sorduğumuz soruya bir cevap üretmeye başlamadan önce YÖK neden kuruldu ve bu zamana kadar neler yaptıya küçük bir göz atalım:
YÖK 12 Eylül darbesi ile beraber üniversitelerin kapitalist-emperyalist sisteme uygun bir şekilde revize edilmesinin diğer adıdır. YÖK ile üniversitelerin ufku kapitalist sömürüye daha açık, kar ve rantı en ön planda tutan bir ufuk haline gelmiştir. Her türlü bilimsel-teknik gelişme, sermaye düzeninin çıkarını-ihtiyacını karşıladığı sürece geçerli ve yararlı sayılmış; toplumsal projelere, yani toplum çıkarına uygun hiçbir proje oluşturulmasına izin verilmemiş, yahut finanse edilmeyerek ya da baskı altına alınarak engellenmeye çalışılmıştır. Burjuvazinin çıkarlarına ters düşen her bilimsel çalışma mahkemelik olmuş ve yok sayılmıştır.
Türkiye üniversitelerinde sermayenin üniversite ile kurduğu ilişkinin özü, egemen sınıfların tarih boyunca bilim ve üniversiteyle kurduğu ilişki ve ona yüklediği anlamla farklı olmamıştır. Sermaye ile “bilimin” arasında köprü olup ikisini bağlamaktadır. Kimi zaman ise bir istihbarat örgütü olarak yönetenlere hizmet eden, kimi zamanda devletin üniversitedeki militarist baskı aygıtı olarak işlev görmüştür. Ki unutulmamalıdır YÖK’ün kurulmasındaki bir diğer amaçta 68 devrimci kuşağı ile yükselen gençlik hareketinin önüne geçebilmek ve buna cevap olabilecek karşı devrimci hareketleri örgutleyebilmektir. Bu yüzden çıkardığı yönetmelikler ve genelgelerle öğrenci, öğretim üyesi, araştırma görevlisi ve üniversite çalışanlarının üzerinde bir ‘Demokles kılıcı’ gibi durmuştur ve halen durmaktadır.
Eğitim, bir yatırım alanı olarak para-piyasa ilişkilerinin parçası değil; toplumsal ve halka dönük bir hizmet olarak kişinin kendini geliştirmesi, yeteneklerini, becerilerini artırması, dünyayı kavrayışını derinleştirmesi için çok önemli bir araçtır. Eğitimin maliyetinin bireyselleşmesi yoluyla zaten var olan eşitsizlikler, toplumsal adaletsizlikler, uçurumlar derinleşmekte, parası olanın okuyacağı bir düzen kurulmaktadır. Kapitalist üniversite sistemi içerisinde ‘kaynağı olmayana katkı’ anlayışı ile ‘kredi uygulaması’ yerleştirilmekte, bu da sosyal bir hizmet olarak sunulmaktadır. Oysa kredi uygulaması, üniversite sonrasında hayatı işsizlik-geleceksizlik kapısında geçecek olan gençlerin yüksek faizlerle borçlanarak hayatlarının ipotek alınmasından başka bir şey değildir. Öğrenci kartı çıkmadan, banka kartlarının çıkması bu durumun ispatıdır.
YÖK’ü nedeni ve tarihselliği açısından kısaca değerlendirdikten sonra bizler diyoruz ki:
35. kuruluş yıldönümünde YÖK ‘ü kaldırmaktan bahsedenler bizlere revize edilmiş bir YÖK tariflemektedirler. TC Devleti-Saray-AKP, YÖK’ü yeniden yapılandırma tartışmaları ile de asıl olarak, 12 Eylül darbesiyle kurulan YÖK’ü kapitalist-emperyalist sistemin ihtiyaçlarına uygun olarak yeniden yapılandırmaya çalışmaktadır. Hedeflenen de her üniversitenin ‘mali özerklik’ adı altında sermaye çevreleri ile doğrudan ilişkiye girmesi, YÖK’ün bir koordinasyon merkezi olmanın yanında, her üniversitenin kendi YÖK’ünün oluşturulmasıdır. Tayyip Erdoğan’ın ‘YÖK’ü kaldıracağız’ söylemi altında yatan gerçek budur. YÖK kurumu sadece modernize olmuş bir Koordinasyon Merkezi olarak, o hantal ağır işleyen bürokratik işler, yüklerden kurtulmuş ve cezai işlemleri hızlıca kendi içinde ‘danışma kuruluyla’ (Danışma kurulu, burjuvazinin sözcülerinden oluşmaktadır.) çözebilecek kapasiteye ulaşmış olacaktır. ‘Mali açıdan özerk’, daha doğrusu tam anlamıyla şirket durumuna dönüşecek üniversiteler projesini kurmak istiyorlar. Bu yüzdendir ki, 35.yılında YÖK’e bu bilinç ile yaklaşmak ve eylemlilik geliştirmek gereklidir. Elimizden geldiğince bu bilinci öğrencilere ulaştırmalı ve sürekli eylemlilik geliştirmeliyiz. 6 Kasım’ın önemi bizlerce budur.
7 Kasım 2016