İHD İstanbul Şubesi’nin, OHAL’in çalışma yaşamına etkilerini açıklamak üzere düzenlediği basın toplantısında konuşan İHD Çalışma Hayatı Komisyonu Üyesi Osman Özkan, “OHAL’in zifiri karanlığında kiralık işçilik dahil, kayıt dışı düşük ücretle, kölelik koşullarında, güvencesiz, kadrosuz çalıştırmanın yanı sıra, ücretlerin zamanında ödenmemesi, işyerinde mobbing, taciz, işten atma ve iş cinayetleri şeklinde çalışma hayatında insan hakları ihlalleri yaşanmaktadır” dedi.
Hükümetin OHAL döneminde İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği önlemlerini içeren yasaların yürürlük tarihini ertelemesini eleştiren Özkan, işçi ölümlerinin artarak devam ettiğini, OHAL’in 1. dönemi olarak ifade edilen 21 Temmuz-21 Ekim tarihleri arasında 513 işçinin yaşamını yitirdiğini belirtti.
Ekim ayında en az 165 işçi yaşamını yitirdi
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi’nin hazırladığı rapora göre, Ekim ayında en az 165 işçi, bu yılın ilk 10 ayında ise en az 1596 işçi, iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. Ekim ayı iş cinayetlerinde, ilk sırada inşaat işkolu yer alıyor. Ekim ayı iş cinayetlerinin nedenlerinin başında ezilme, göçük ve düşme yer alıyor.
Sermaye sınıfına işçi kanıyla sulanan dikensiz gül bahçesi düzeni
İSİG’in giderek artan işçi cinayetleri yanında bu kanlı sömürü düzeninin son dönem uygulamalarına dair değerlendirmelerinin bir kısmı şöyle:
“… İşçi sağlığı ve güvenliğinin dayandığı önemli ayaklardan biri de güvenceli çalışma. Son KHK’larla birlikte, siyasi bir hedefle birleşik olarak sayıları on bini aşan kadrolu eğitim emekçisi ve akademisyenin kamudan hukuksuz şekilde ihraç edilmesiyle birlikte, kamuda kadrolu çalışmadan bir bütün olarak sözleşmeli ve güvencesiz çalışmaya geçiş için büyük bir tasfiye harekâtı yapıldığı görülmektedir. Hedeflenen kamuda güvenceli çalışmanın tümden kaldırılması ve bunun önünde engel oluşturan tüm ilerici sendika ve örgütlenmelerin tasfiyesi, eğitim ve sağlıktaki mutlak özelleştirme ve piyasalaştırma süreçlerinin sermayenin hedefleri doğrultusunda son ve büyük bir darbeyle tamamlanması, tüm devlet kurumlarında sermaye için “dikensiz bir gül bahçesi” yaratılmasıdır.
Diğer yandan son iki haftadır mahkemelerden çıkan kararlar ve sarf edilen sözler İSİG mücadelesine karşı hukuksal alanda da bir saldırının habercisi… Bazıları şöyle:
1- İstanbul Esenyurt’taki Fi Side projesi inşaatında 3 işçinin hayatını kaybetmesiyle ilgili davanın 19 Ekim’de Bakırköy 15. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen ikinci duruşmasında, müşteki avukatlarının ‘asıl sorumlularının yargılanmadığı’na dair beyanlarını tutanaklara bile geçirmeyen mahkeme başkanı, “Ne yani, Sabancı’nın bir çalışanı hata yapsa bundan Sabancı’yı mı sorumlu tutacağız?” ifadelerini kullandı.
2- 27 Ekim’de basına yansıyan habere göre, Mecidiyeköy’deki Torun Center inşaatında 6 Eylül 2014’te 10 işçinin hayatını kaybettiği katliama ilişkin davada, bilirkişi raporu mahkemeye ulaştı. Raporda, olayın ‘öngörülebilir nitelikte bir iş kazası’ olduğu belirtilirken, kazanın meydana gelmesindeki asıl nedene sebebiyet veren kişi veya kişilerin tespit edilemediği ifade edildi.
3- Bağdat Caddesi’nde kaldırımda çiçek satan Mehmet Emin Kaya’yı otomobiliyle ezerek ölümüne sebep olan ve 87 gün sonra teslim olan sürücü Murathan Öztürk, darbe girişiminin ardından çıkarılan KHK’larla kapsamı genişletilen koşullu salıverilmeyle 28 Ekim’de tahliye oldu.
Sıralanan örnekler kamuoyunda bilinen iş cinayeti davalarıdır ve böyle niceleri var; asıl karar verenin sorumlu tutulmaması, ölen işçiye ve ailesine hakaret, pişkinlik ve keyfiyet, sorumluların verilen cezaların çok büyük bir kısmının affedilerek serbest bırakılması…”
Kaynak: İşçi Gazetesi, evrensel, İSİG, 17 Kasım 2016