Suriye savaşı, çevresindeki ülkeleri de içine çekmiştir. Aslında yerel alanda, Suriye sahasında, bir uluslararası savaş yaşanmaktadır. Bu savaşın büyük güçleri de savaşa dahil olmuş, ama savaşı, belli bir sahada yoğunlaştırmakla sınırlı kalmışlardır.
Suriye savaşı, öyle kolay bir savaş olmadığını çoktan ortaya koymuştur. Ve bugün bu savaşın bir yönü emperyalistlerin müdahalesi ise, diğer yönü de Suriye halklarının ve Esad güçlerinin ciddi direnişidir. Özellikle Kürt halkının, diğer halklarla birlikte, neredeyse tüm Suriye halklarının direnişi, bölgede IŞİD çetelerini yenmiştir. Emperyalistlerin kullandığı bu çeteler sahadan temizlendikçe, savaş değişik biçimler almaya yüz tutmuştur.
ABD, İngiltere, İsrail, Türkiye, Suudi Arabistan vb. bu savaşın genişlemesinden, İran’a karşı savaşa dönüştürülmesinden yanadırlar. Ve bugün, Suriye savaşı, Türkiye’de bir iç savaşa dönüşmüştür, Suudi Arabistan’da, Ürdün’de, hatta İsrail’de de bunun izleri vardır.
Bu, sadece bölge devletleri açısından öyle değildir.
Bu durum, savaş sürecinde önemli bir direniş gösteren Kürtler açısından da böyledir.
Kürt hareketi, 1970’lerin sonunda, 1980’lerde, Türkiye’de, önemli bir çıkış yapmıştır. Kürt Devrimi adını verdiğimiz bu süreç, diğer üç Kürdistan bölgesini de şu ya da bu ölçüde etkilemiştir, etkilemeye devam etmektedir.
Yakın döneme kadar, PKK önderliğindeki Kürt hareketine karşı, gerici, uzlaşmacı, emperyalistlerin uzantısı haline gelmiş Barzani hareketi öne çıkarılmaya çalışılmıştır. Bu yolla, Kürt halkının devrimci yönelimleri yok edilmeye, Kürt sorunu, emperyalist paylaşım savaşımının bir aracı hâline getirilmeye çalışılmıştır. Kürt devrimcileri, en başından bu yana, kendi içlerindeki Barzanici, gerici, feodal kalıntılara bağlı, aşiretçi yapılara karşı birçok yolla mücadele etmişlerdir.
Bizce 1992 yılından başlayarak, Kürt uyanışı, “ulusal uyanma” noktasını aşmıştır. Kürt devrimcileri, bu noktanın üzerine yatarak, Barzanici bir tarza yol vermemiş, uyanışı, sosyalizm ve toplumsal kurtuluş yönüne yönlendirmeye çalışmışlardır. Devrimin geldiği o günkü aşamada, devrimi ileri taşımak isteyenlerle, devrimi yeni bir tarzda emperyalizme bağlanmak için son nokta olarak görenler arasında bir mücadele içten içe yürümüştür.
Suriye savaşı ve Rojava devrimi, devrimci cephenin gücünü artırmış, ama aynı zamanda, yeni olanaklarla birlikte, yeni zorlukları da devreye sokmuştur. Sağlıklı bir devrimci çizgiyi sürekli kılmak, elbette oldukça zordur. Emperyalist güçlerin bölgeye yığıldığı bir süreçte, farklı Kürt unsurların farklı ilişkileri kullanma isteği, pratik bir gereksinim olmanın ötesinde yapılanmalara yol açmaya başlamıştır. Suriye Kürdistanı’nda, Barzanici güçler, açıktan IŞİD çetelerinin direnişin üzerine sürülmesine, Rojava devriminin bu yolla boğulmasına olanak tanımıştır. Başaramadılar. Ama, bugün, Kürt hareketi içinde, Suriye’de ABD ile ilişkileri gelişkin bazı yapılanmaların oluşumu da engellenememiştir.
Türkiye’de barış sürecinin sonlandırılması süreci, tam bu noktada, ABD emri ile, Kürt hareketinin üzerine Türkiye’nin büyük çaplı saldırılar ve katliamlarla gitmesi, aslında, ABD’nin kendine bağlı bir Kürt hareketini Suriye’de etkili kılma isteğinin bir parçasıdır. ABD, PKK’yi sıkıştırarak, işbirliğine zorlamıştır.
Bugün, PKK yöneticileri için dolar bazında ABD tarafından para ödülleri konulması, bu aynı sürecin parçasıdır. ABD, hem bu yolla, PKK’ye karşı Türkiye ile birlikte olduğunu Türkiye’ye bildirmekte, böylece, Suriye sahasında ABD denetiminde bir Kürt varlığına yardımcı olmasını istemektedir, hem de Suriye’deki Kürtlere, “PKK çizgisinden uzaklaşın” mesajı vermektedir.
Böylece ABD, Suriye sahasında ortaya çıkan, IŞİD çetelerinin yenilmesinde önemli başarılar elde eden direniş çizgisini yok etmek istemektedir. Bu “direniş hattı”na karşı, açık bir emperyalist savaş ilanıdır.
Bu nedenle “ödül” konulmasına, etkisiz ve göstermelik diye bakmak, hatalı olur. Bu durum, direniş hattına karşı, karşı-devrim hattının müdahalesidir.
Biz devrimci sosyalistler, örgütlü mücadeleye inanırız. Örgüt; özgürlük, özgürleşme demektir. ABD’nin, bölgenin direniş hattının, en gelişmiş örgütüne karşı bu hamlesi, bu nedenle son derece anlaşılırdır. Ama aslında bu sadece PKK’ye karşı bir hamle değildir. Böyle düşünmek, olup biteni anlamamak olur.
Suriye savaşı, bir emperyalist müdahale olarak başlamıştır. Suriye devletinin, bu müdahale öncesinde, ülkenin halklarına karşı davranışlarını “makul görmek” endişesi ile, Suriye’nin direnişini küçümsemek hatalı olacaktır. Ama öte yandan, Suriye direnişi, en çok da, halkların direnişidir. Bunu da bilmek gerekir. Suriye sahasında emperyalist işgalciler ve onların çeteleri bir yenilgi yaşadı ise, bu en başta direnen halkların ortak eseridir.
Biz, direniş hattından söz ettiğimiz zaman, bunu sadece Suriye ile sınırlı olarak da söylemiyoruz. Ama savaşın en çok, bugün, yoğunlaştığı yerdeki direnişin, bu direniş hattının gelişimine katkısı da küçümsenemez.
Bu çerçevede, emperyalist güçlerin, en başta da ABD-İngiltere-İsrail cephesinin, yenilgiyi kabul edip geri çekilmeyeceklerini de bilmek gerekir. ABD’nin, PKK yöneticilerini hedef olarak ilan eden, aşağılayıcı “ödül” saldırısı, aslında tüm direniş hattını, bu hattaki herkesi hedef alan bir eylemdir.
Sınıflı toplumların tarihi sınıf savaşlarının tarihidir. Biz Marksistler, böyle bakarız. Bugün, ABD’nin bu hamleleri, sınıf savaşlarının tarihinden bakanlar için gayet anlaşılırdır. ABD, bu açıklama ile, IŞİD çetelerinin sahibi olduğunu da beyan etmiştir. Dün, Tahran’da, Türkiye, İdlib’deki çetelerin hamisi olduğunu beyan etmek zorunda kalmıştı. Bu bir itiraftır. Bugün, ABD, tüm Suriye ve Irak sahasındaki IŞİD çetelerinin veya benzeri çetelerin gerçek sahibinin kendisi olduğunu itiraf etmektedir.
Yakın geçmişimizde, bölgede ve dünyada, sınıf savaşımlarının altan alta tüm hızı ile devam eden sınıf savaşımlarının üstü örtülmekte idi. Sistem, bunu başarabilmekte idi. Sanki, sınıfların savaşımı dışında bambaşka çelişkiler, sınıf savaşımının önüne geçmekte, onun üzerini örtmekte idi. Bugün, bu kısmen vardır. Ama önümüzdeki dönem, sınıf savaşımları, yeniden öne çıkacak, üzerindeki örtüyü parçalayacaktır. Bu açıdan tüm dünyada yeni bir dönemin başladığını söylemek abartılı olmaz. Er ya da ger gerçekleşecek olan şey, şimdi gerçekleşmektedir.
Elbette, dünya gericiliği, onun başını çeken ABD ve NATO güçleri, buna uygun adımlar atmaktan çekinmeyecektir. ABD’nin bu adımı, bununla da sınırlı kalmayacaktır.
Emperyalist güçler, Suriye savaşı ile, bir halk direnişi ile karşılaştılar. Bu direniş, Irak’ta, Irak savaşında olmadı. Bu direniş, Libya savaşında olmadı. Ama Suriye savaşında, halkların gösterdiği direniş, emperyalist efendilere, bundan sonrası için işaretleri vermiş olmalıdır.
Emperyalist güçler kendi aralarında paylaşım savaşını yürütürken, halkları birbirine kırdırmayı severler. Ve eğer karşılarında bir direniş bulurlarsa, işte bu direnişi, baş düşman olarak hedef tahtasına almaktan çekinmezler. Olmakta olan da budur.
Gerçekte, emperyalistler arasındaki paylaşım savaşımını da ortadan kaldıracak, bölgemiz ya da dünyamız için gerçek anlamı ile bir barış kapısını aralayacak şey, halkların anti-emperyalist direnişidir. Barış ve özgürlük, ancak ve ancak, emperyalistlerin bölgemizden kovulması ile mümkündür. Dahası, yeryüzünden kapitalizmle birlikte tüm sınıflı toplumları silmeden, devirmeden, gerçek anlamı ile bir barış kapısını da aralayamayız. İnsanlık, özlediği, susadığı barışı elde etmek için, sosyalizm ve devrime ihtiyaç duymaktadır. Bu, bir emperyalist güce karşı diğerini desteklemek gibi ucuz uyanıklıklarla sağlanamaz. Tam tesine, tüm emperyalist güçlere, onların yerli uşaklarına, işbirlikçilerine karşı, devrimin zaferi dışında barışın garantisi yoktur.
Bu nedenle, gelişmekte olan, boy atmaya başlayan “direniş hattı”nın çok büyük bir değeri vardır.
Suriye savaşı ile kazanılan bu direniş ruhu, tarihte görüldüğü gibi, özgürlüğün, özgürleşmenin, barışın ve kurtuluşun tek yoludur.
Hangi halkın ne derece örgütlü olduğu, çok önemli ama ayrı bir tartışma konusudur. Önemli olan, işçi ve emekçilerin, halkların açık olarak bu direniş cephesine katılması, bu doğrultuda örgütlenmesidir.
Bölgemiz özelinde, yüzlerce yılın şekillendirdiği kölelik, emperyalizme bağımlılık ilişkileri, kökten sökülüp atılmalıdır. Yaşanan acılar, yaşanan katliamlar, ödenen büyük bedeller, direnişin daha da büyümesinin gerekliliğini göstermektedir. Hiçbir zaman özgürlük, onurlu yaşam, barış, emperyalist güçlerin halklara sunacağı bir şey olamaz. Tarih bunu defalarca ispatlamıştır.
Bugün de durum bu derece de açıktır: Ya emperyalist zincirler altında köleler olarak yaşayacağız ya da kendi kaderimizi kendi elimize almak demek olan direniş çizgisine katılacağız ve defalarca yenilsek de, zafere kadar bu mücadeleyi sürdüreceğiz.
Bugün, biz Türkiye’de, işçi sınıfının, emekçilerin örgütlenmesinin yollarını açmak zorundayız. Görevimiz budur.