Bugün, içinde yaşam olduğu söylenen tek gezegen dünya. Sahi burada bir yaşam var mıdır? Biyolojik anlamda evet vardır. Ama bir de siz onu tek tek insanlara sorun yaşayabiliyorlar mı? Cevap verebilecek olsalar ağaçlara, hayvanlara, sulara sorun yaşayabiliyorlar mıymış. Durum, nereden baktığınıza göre değişmektedir. Soruları doğru sormak gerekir. Bizleri yaşatmayan dünya değildir. Dünya üzerine kurulan sistemlerdir.
Bu dünyaya tarafsız bakmak mümkün değildir. Bilinen cümlelerle ilerleyelim, hatırlayalım. Sınıflı toplumların tarihi sınıf savaşımları tarihidir. Bunun olması için sizin, iki sınıfın safları net bir şekilde savaştığını görmeniz gerekmez. Ama bu iki sınıfın savaşım hâlinde olduğu gerçeğini de değiştirmez. Bunu anlayabilmek için doğa ve toplum biliminin bilgisine sahip olmanız gerekir.
Bugün bunun için elimizde Marksizm-Leninizm vardır. Büyüyen ekonomik krizleri, savaşları ve karşılarında gelişen direnişleri anlamlandırabilmek ve adımları planlayabilmek için, bu bilim yegâne ihtiyaçlarımızdandır. Bu nedenle bilimi bükmek gerçeği bükmeyi de getirmektedir.
Mesela, yüzmek istemezseniz denize girmezsiniz, aslında bu kadar; kalkıp, suyun kaldırma kuvveti yok girersek dibe çöker boğuluruz, demenin bir anlamı yok. Kıyıda debelenip boğulmak da mümkün, tonlarca bir gemiyi kuğu gibi yüzdürmek de. Boğulmak da tonluk gemiyi yüzdürmek de sizin tercihinizdir fakat suyun kaldırma kuvveti hep orada durmaktadır; işte o size bağlı olmayan şey, bilimdir.
Tüm bunlara ihtiyaç duyma sebebimiz ise hiç suçu günahı olmayan dünyanın, üzerinde kurulan bu sınıflı toplumlara son verme isteğimizdir. Bugün bu mümkündür. Gelecekten bakın, belki 5 belki 10 yıl sonradan. Biz bugünün devrimcileri oradan bakıldığında 3. Dünya Savaşı’nın içindeki devrimciler olacağız. Bu savaşları devrimlerle durdurdular, dedirtmek de mümkün, sadece izlemişler, dedirtmek de.
Bize daha da ileriden bakanlar var. Bekir ve Serkan bizden önce oraya varanlardandır. Her adımımızda bize eşlik edenler yılın aralık aylarında, sınıfsız bir topluma ulaşmak için bu sefer neyi anlamamız ve anlatmamız gerekir, sorusuyla gelirler.
Görünenle yetinmek isterseniz, Bekir Kilerci, 13 Aralık 97’de Ankara Terörle Mücadele Şubes’nde işkencede katledildi. Ali Serkan Eroğlu, 24 Aralık 97’de, okuduğu Ege Üniversitesinin tuvaletinde asılarak katledildi. Gerçek ise yürüdükleri yoldur, devam etmektedir, onlarla birlikte yürünmektedir. Biz bugün aynı yolda, mücadelelerinden, şiirlerinden, öykülerinden öğrendiklerimizle onlarla birlikte, Mahir’le, İbo’yla, Deniz’le, Fidel’le Che’yle, Filistin’de taş atan çocuklarla, Sovyetler’deki işçilerle, Paris Komüncüleriyle aynı yollarda yürüdüklerimizin sorumluluğuyla atıyoruz, atalım adımlarımızı.
Biz tercihini bu akılların gözleri ile görerek geleceği kurmaya bakanlar, hayır, biz öyle bir grup inanmış değiliz, doğanın ve toplumun yasalarını anlayıp tonluk gemiyi yüzdürmeye cüret edenleriz. Üzerimize düşeni, bir damlaysa bir damla; bir nehre çıkacaksa da o da ne âlâ, yapanlarız. Yaptığımız yanlışlar karşısında gerçeği bükmek yerine yarın için adım atma isteği olanlarız. Bu aklın yaratıcılarının yolunda yürüyenler, yarının yaratıcısı olma iradesi gösterenleriz.
Bugün karanlık. Bu hep böyle gider mi sanıyorsunuz? Yok öyle “döner elbet bu devran”dan da bahsetmiyoruz. Döndüren olmadan dönmüyor devran. Eğer değiştirme iradesi yoksa, daha karanlıkları da görür. Savaşlar daha da büyüyecek, kriz, yoksulluk, çürüme daha da artacak; hayır, kehanet değil bunlar, sınıf savaşımı. Emperyalizmin dünya için planlarını ancak işçi sınıfının, kadınlarla, öğrencilerle, halklarla birlikte yürüteceği mücadele değiştirecek. Ezilenlerin, sömürülenlerin, yok sayılanların kuracağı dünya değiştirecek bu tarihi.
Vakit tamam, bir adım at, dün de tamamdı ama hâlâ atmadıysan bir adım at, yetmez; attığın adımlar var ise birkaç tane daha at. Buradayız, buradasın. Devrim ellerimizdedir, yaptıklarımızdan, yapamadıklarımızdan öğrendiklerimizdedir. Devrim bilimdedir, tarih bizi iktidara çağırmaktadır.
Kaldıraç
3 Aralık 2025




