Savaş hattı boyunca alelacele yerleştirilmiş hoparlörlerden bir ses duyuldu:
Yoldaşlar! Şehrimizin kültürel tarihinde yer alacak büyük bir olay gerçekleşmek üzeredir. Birkaç dakika içinde, harikulade vatandaşımız Dmitri Şostakoviç’in ‘Yedinci Senfoni’sini duyacaksınız. Kendisi bu müthiş besteyi düşman Leningrad’a delicesine saldırdığı esnada yapmıştır… Faşist domuzların bütün Avrupa’yı bombaladığı ve Avrupa’nın da Leningrad’ın sonunun geldiğini düşündüğü esnada. Ama bu performans ruhumuzun, cesaretimizin ve savaşa hazır olduğumuzun şahididir. Dinleyiniz, yoldaşlar!
– Orkestra şefi Karl Eliasberg’in önceden kaydedilmiş anonsu.
Leningrad kuşatılmaya başlandığında şehirdeki önemli bilim adamları ve sanatçıların tahliyesine karar verildi. Müzelerdeki üç milyonun üzerindeki eserin bir kısmı sandıklarla Ural Dağları’na götürüldü. Dmitri Şostakoviç ‘Batan gemiyi terkeden fareler gibi kaçıp gitmek yanlış geliyor bana’ dedi ve Leningrad’ı ‘mahvolmaktan kurtarmak’ için savaşmaya karar verdi. Kızıl orduya katılmak istediyse de gözlerinin bozukluğu nedeniyle kabul alamadı. Bunun üzerine Leningrad Konservatuarı itfaiyesine yazıldı. İtfaiyeci miğferi ve kıyafetiyle konservatuarın çatısında çekilen, fotoğrafı propaganda amacıyla bütün Sovyetlerde yayımlandı. Ona dört gözlü yarasa diyorlardı.
Savaşın yarattığı duyguları anlatmak amacıyla “Yedinci Senfoni”si üzerinde çalışmaya başladı. Eylül ortası gibi Leningrad radyosunda şöyle dedi, “Sanatımız büyük bir tehlikeyle karşı karşıyadır. Müziğimizi savunacağız.” Yoğun bombardıman, açlık ve soğuk… Korkuyordu çünkü yazmak istediği bir cenaze marşı değil, direniş senfonisiydi! Hava saldırı sirenlerine alışmıştı fakat piyanodaki sesler artık uçaksavar mermilerinin gürültüsü altında duyulamaz hale geldiğinde etrafındakilerin de ısrarları sonucu Kuybişev’e gitmek zorunda kaldı. Leningrad senfonisi orada tamamlandı ama kuşatma altındaki Leningrad’da çalınmalıydı.
Senfoniyi Leningrad’da çalabilecek tek yer Leningrad Radyo Orkestrasıydı. Fakat 40 kişilik orkestranın bir kısmı açlıktan ölmüş, bir kısmı cephede savaşıyor, kalan 14-15 kişi ise şehirde açlıkla savaşıyordu. Orkestra şefi Karl Eliasberg şehirde kalan orkestra üyelerinin evlerini teker teker gezerek bir araya topladı. Bir deri bir kemik kalmış olan müzisyenler konser kıyafetlerini ve çalgılarını yanlarına alarak soğuk stüdyoda provalara başladı. 252 sayfalık senfoni Kuybişev’den Leningrad’a askeri uçakla getirtildi. Zorlukla bir araya getirilen 30 müzisyen üç saat sürmesi planlanan ilk provada ancak 15 dakika dayanabildi. Bundan sonraki provalarda, başta bakır nefesliler grubu olmak üzere birçok müzisyen açlık ve soğuğa dayanamayıp bayıldı. Fakat bu senfonin bu koşullarda çalınması artık Sovyet halkı için bir irade konusuydu. Halk, orkestraya gıda desteğinde bulundu ve müzik aletleri soğuktan ellerine yapışmasın diye sıcak tuğlalarla çalışmalara destek verdi. Her şeye rağmen çalışmalar süresince üç müzisyen hayatını kaybetti. Ama provalar, şehrin etrafına asılan müzisyen ilanları, cephede görev yapan müzisyenlerin çağrılması ve Sovyet ordusu bandolarından müzisyen desteğiyle devam etti. Sayısız kez hava saldırısı sirenleri… Top atışları… Ve uçaksavar ya da itfaiye görevleri olduğu için görev başına giden müzisyenler… Ve 1 saat 15 dakikalık bir senfoni. Orkestra, senfoniyi provalarda sadece bir kere baştan sona çalabildi.
Senfoninin çalınmasından birkaç gün önce “Fırtına” isimli bir operasyonla Alman top mevzilerine saldırı başlatıldı. Amaç, Almanların önceden haberini aldığı konseri engellemelerinin önüne geçmek ve konser için yerleştirilen hoparlörlerden ses duyulacak kadar sessizlik sağlamaktı. Leningrad’ın farklı yerlerine yerleştirilen hoparlörlerle konser tüm şehre ve hatta Alman cephesine kadar duyuruluyordu. Tüm halkın coşkusu ve heyecanı eşliğinde ve çalarken bayılan müzisyenlerle birlikte; senfoni çalındı. Saatlerce süren alkışlarla. Ve tekrar çalındı. Ve tekrar. Sovyet halkı artık senfoniyi mırıldanıyordu. Her gün çalındı. Bu bir direniş senfonisiydi. Leningrad direndi. Leningrad düşmedi. Bir alman askeri “Kahramanların senfonisini dinler gibiydik,” demiş. Haklıymış…
Bu performans ruhumuzun, cesaretimizin ve savaşa hazır olduğumuzun şahididir.
Dinleyiniz, yoldaşlar!
Ayla Şahin