Saray Rejimi, sermaye, boykot ve genel grev

1 Mayıs 2025 | Adana

19 Mart 2025’te sokaklara ve meydanlara taşan direniş, yönünü arıyor. Yönünü ve yolunu belirlemeye çalışıyor.

Bir başka sosyal patlamadır. Gezi’den daha dar kapsamlı, bazı açılardan daha geri, bazı açılardan daha ileri özellikler içeren bir toplumsal patlamadır.

Kendiliğinden gelişmiştir ve Kaldıraç’ın geçen sayısında, eylemlerin hemen ilk anında söylediğimiz gibi, yönetenlerin yönetme güçlüğünün yanında, kitlelerin, geniş kitlelerin, bu sistemde olduğu gibi yönetilmek istemediklerinin de ifadesidir. Bir anlık psikoloji ile sınırlı bir tepki değildir, aynı zamanda bir durumun, örgütsüz kitleler tarafından ifade edilmesidir. Tepkinin açık olarak sokaklara çıkmasıdır. Özgürlük talebinin sokaklara, meydanlara çıkması, boy göstermesidir.

Bardağı taşıran son damla, İmamoğlu’nun cumhurbaşkanı adayı olmak üzere yola çıkmasına karşılık, bunu önlemek için diplomasının iptal edilmesi ve tutuklanması olmuştur. Ama kitlelerin talebi İmamoğlu ile sınırlı değildir. Hâlâ bayram sonrası bile, kitleler İmamoğlu’nun özgürlüğünden çok, herkesin özgürlüğünü, en çok da gözaltına alınan öğrencilerin özgürlüğünü talep etmektedir.

Saray Rejimi, bir iç savaş organizasyonudur.

Saray Rejimi, yağma, rant ve savaş ekonomisine dayanan, TC devletinin olağanüstü örgütlenmesidir.

Saray Rejimi bu karakterini açık olarak ortaya koymuştur.

Gezi Direnişi ile “şaftı kaymış” olan TC devleti, 19 Mart direnişini durdurmak için bayramı fırsat bilip, ardına tatil eklemiş ve okulları kapatmıştır. Okullar, üniversiteler, kayyumlara rağmen, açık polis örgütlenmesine dönüşmüş olan rektör atamalarına rağmen, direnişin boy verdiği yerler olmuştur ve Saray Rejimi, ikinci bir korku yaşamaya başlamıştır.

CHP, kitlelerdeki öfkeyi yönetmek için kitlelerin direnişinin başına kendi tarzında geçmeye çalışmıştır.

Ama kitleler, gençler, CHP’yi önüne katmış ve CHP “faşizme karşı direniş”, “miting değil eylem bu” demek zorunda kalmıştır. Başka türlü, CHP, bu kitleleri durduramazdı. Ve bugün hâlâ, durdurabileceği şüphelidir. Çünkü CHP, Saray Rejiminin bir parçasıdır. Bu nedenle, CHP lideri eylemlerde bir kişilik bulmaya başlasa da, tüm dikkatini, AB ve ABD’den gelecek seslere, açıklamalara dikmiştir. Ama nafile. Savaş içinde AB ve ABD, Saray Rejimini kısa sürede Erdoğan ile sürdürme kararındadır. Ortadoğu’da savaş planları buna dayalı olarak yapılmıştır ve bugün, ABD at değiştirmeye niyetli değildir. Erdoğan’ı cesaretlendiren de budur. Bunu fırsat bilmektedir. CHP, gerçekten bir sonuç almak istiyorsa, kitlelerin direnişine kendini “emanet etmesi” gerekir. Bunun ilk adımı olarak, elindeki tüm bilgi ve belgeleri açıklamalıdır. AB ve ABD’den izin alarak, oradan işaret bekleyerek bir sonuç alması mümkün değildir.

Evet CHP, kitlelerin önüne geçmeye çalışmıştır, çalışacaktır. Ama kitleler, CHP’yi önüne katmaktadır ve bu durum, direnişin yeni liderliklere ihtiyaç duyduğunun da kanıtıdır. Bu nedenle, devrimcilerin, durumu doğru analiz etmesi gereklidir. Seçimlerde CHP’nin kuyruğuna takılmak ile, bu eylemlerde CHP mitingleri içinde gerçek talep ve sloganları ortaya koymak, tamamen ayrı şeylerdir.

Araya giren bayram tatili, direnişin ateşini söndürmek için kullanılmıştır. Ama Saray Rejiminin daha da saldırganlaşacağını anlayan kitleler, öğrencileri gözaltından, hapisten çıkartmanın yolunun direniş olduğunu bilmekte, sezmektedir. Bu nedenle, yerel meydanlarda, “ya hep beraber ya hiçbirimiz”, “her yer Taksim her yer direniş”, “faşizme karşı omuz omuza” sloganları yükselmektedir.

2 Nisan 2025’te, “satın almamak” üzerinden bir boykot gelişmiştir.

Öğrencilerin “boykot” eylemlerinden farklı olarak, tüketmemek üzere bir günlük satın almama boykotu, beklenenden çok daha fazla etkili olmuştur. Saray, hemen “boykot darbedir” demeye başlamıştır. Evet, onların iradesine karşı bir irade olduğunun kanıtıdır.

Ama “boykot” yeterli değildir.

Kişisel olarak “böyle yaşamak istemiyorum” demenin en risksiz yollarından biridir ve etkili bir biçimde destek almıştır.

Ama etkili yol, “genel grev ve genel direniş”tir.

Buraya gelmeden, Saray Rejiminin niteliği üzerine bir kere daha durmamız gereklidir.

Saray Rejimi, sadece “yandaş sermaye”nin iktidarı demek değildir.

Saray Rejimi, ülkenin büyük sermayesinin, tekellerin, onların efendileri olan uluslararası sermayenin örgütüdür.

Yani Saray Rejimi, devletin sahiplerini değiştirmemiştir. Burjuva devletin sahipleri, emperyalist sermaye, emperyalist güçler, onların yerli ortakları olan yerli tekelci sermayedir. Erdoğan, sinirlerine yenilip ağzını açtığında bazı gerçekleri ağzından kusar gibi çıkartmaktadır. Birçok kere, sermayeye seslenerek “bizim sayemizde grevler erteleniyor, kârınıza kâr katıyorsunuz,” demiştir. Bu doğrudur. Koç, Sabancı, tüm büyük bankalar, tüm tekeller, Saray Rejiminden önce de var olanlar, kârlarına kâr katmıştır ve Saray Rejiminden rahatsız değildirler.

Bu nedenle, Saray Rejimi beşli çetelerin hizmetindedir, demek yeterli değildir. Yanlış değildir ama eksiktir. Saray Rejimi, tüm tekellerin devletidir. Başkası da mümkün değildir.

Elbette “yandaş sermaye” diye bir şey vardır.

Ama sadece “yandaş sermayeyi boykot” etmek yeterli değildir. Önemlidir ama yetersizdir.

Saray Rejimi, sadece rant rejimi değildir.

Saray Rejiminin ekonomisi sadece yağma ekonomisi değildir.

Saray Rejiminin ekonomisi, rant-yağma ve savaş ekonomisidir.

Ve daha çok savaş ekonomisine doğru evrilmektedir. Savaş ekonomisinin içinde yağma vardır, rant vardır. Suriye’deki işgale bakın, bu rant ve yağmayı göreceksiniz. Saray Rejimini savaş ekonomisinden ayırmak, savaş ekonomisini hafife almak doğru değildir. Ve bu ekonomi politika, tüm tekellerin, emperyalist tekeller ve onların yerli ortaklarının çıkarlarına dayanır. Bankaların kârlarına kâr katması bunun en açık ifadesidir.

Bu nedenle, tüketmemek üzere “boykot” yeterli değildir.

İşçilerin artan direnişi ile, gençlerin sokaklardaki, kadınların sokaklardaki direnişi birleşmek zorundadır. Direnişin kaynağı, işçilerin eylemlerinde, kadınların eylemlerinde, öğrencilerin eylemlerinde görülebilir. Bunun CHP ile ilgisi yoktur.

Tüm burjuva partiler Saray Rejiminin içindedir.

Tüm burjuva partiler, “içeride ve dışarıda savaş” politikalarının destekçisidir.

Bugün CHP cumhurbaşkanı adayı çıkartmaya kalkınca, CHP’nin üzerine yürüyen Saray Rejimi, esas olarak yıllardır, işçilerin, emekçilerin, kadınların, öğrencilerin üzerine yürümektedir. Ve CHP, bizi, Saray Rejiminin seçimle değişeceğine ikna etmek istemektedir. Oysa bizzat CHP de, “meşru” gördüğü seçimlerin hileli olduğunu bilmektedir. Bu nedenle, İmamoğlu için geniş desteği, seçim öncesinde aramaktadır. Anlamlıdır ama Saray Rejimi seçimle gitmez.

Bugün, tüm direnişleri “seçim kampanyası”nın bir parçası olarak görmek hatalıdır, yanlıştır, çıkmaz yoldur. Bu nedenle, direniş, seçimleri beklemeye endekslenemez, kendi yolunu bulmak, gelişmek, birleşerek kitleselleşmek zorundadır. CHP, hem İnce döneminde hem Kılıçdaroğlu adaylığında seçimler umudu ile kitleleri aldatmıştır. Bu kez olmaz. Bu kez, buna izin verilemez. CHP içindeki tüm direniş yanlısı unsurlar, ellerindeki bilgileri halkla paylaşmak, Saray’ın entrikalarını deşifre etmek zorundadır. Ülkede hırsızlık kol gezerken, hırsızlık en üst katlarda “normal” iken, bunları açıklamamak, onurlu direniş yoluna girmemektir.

Saray Rejimi, egemenin rejimidir.

Kimdir egemen olan?

Emperyalist efendilerdir. Onların yerli ortaklarıdır. Hiçbiri tek başına değil, hepsi birliktedir. Emperyalist efendiler ve onların yerli uzantıları, uluslararası tekeller ve onların yerli ortakları egemenlerdir. Ve bu egemenlere karşı, özgürlük ve sosyalizm savaşımıdır.

Böyle yaşamak istemiyoruz.

Evet, ama bu yetmez. Nasıl yaşamak istiyoruz? İnsanın insan tarafından sömürülmediği, insanın insana kulluğunun ortadan kalktığı, savaşsız, sömürüsüz, özgür bir dünya istiyoruz. Bu dünyanın neresinde olursa olsun, tüm işçilerin içinde yatan istektir.

Biz, burjuva egemenliğin Saray Rejimi biçimini değil sadece, burjuva egemenliğin tüm biçimlerini yok etmek istiyoruz. Burjuva devlet çarkını parçalamak, onun yerine sosyalist bir devrimle, dünya çapında savaşsız, sınıfsız, sömürüsüz bir dünya istiyoruz.

Bu savaş, işçi sınıfı ile, onları sömüren, onların kanlarını fabrikalarında emen burjuva sınıf arasındaki mücadeledir. Bu savaşta egemenin, burjuvaların ellerindeki en gelişmiş aygıt devlettir. Devlet, burjuva sınıfın örgütüdür.

Hayatı üreten ise işçilerdir.

Her ne ürün olursa olsun, ister cep telefonu, ister peynir, ister ekmek, ister otomobil, ister elbise, ister ayakkabı, ister kahve, tümünü üreten emekçilerdir, işçilerdir.

Hayatı üretenler, yönetimde olmalıdır.

Hayatı üretenlerin gücü, kalabalık olmalarıdır, üreten olmalarıdır.

İşçi sınıfının üretimden gelen gücünü devreye sokmak gerekir.

Bu nedenle, boykot ederken dahi, genel grev genel direniş sloganını yükseltmek gerekir.

Ülkemizde sendikalar, devletin denetiminde, çoğu devlet ajanları tarafından yönetilmektedir. Elbette işçi sendikaları da vardır. Bunlar maalesef azınlıktadır. 12 Eylül karşı-devrimi ile sendikalar devletin uzantısı hâline getirilmiştir. Bu nedenle sendikalar, işçileri, direnişlerinde büyük ölçüde yalnız bırakmaktadır.

Sendikalar utanılası bir sessizlik içindedir.

Tam da bu nedenle, kitlelerden, eylemlerden, sokaklardan, meydanlardan yükselmekte olan genel grev ve genel direniş sloganı, çok kıymetlidir.

Sendikalar, işçilerden gelecek olan baskılara dayanamayacaktır.

İşçiler grev yapmak için, yasalardan izin almazlar.

Bize kimse “yasalardan” söz etmesin. Saray Rejimi, bir iç savaş hukuku uygulamaktadır. Bizim her eylemimiz, bizim her direnişimiz yasadışı, terör eylemi olarak ilan edilmektedir. Devlet açık bir devlet terörü uygulamaktadır. Polis, kadın cinayetleri söz konusu olunca ortada yoktur, işçiler fabrikalarda iş cinayetlerinde ölürken ortada yoktur, ülkede her gün 30 çocuk kaçırılırken polis ortada yoktur. Ama işçilerin, öğrencilerin, kadınların her eyleminde polis tam tekmil, copu ile, kalkanı ile, TOMA’sı ile, gazı ile, basını ile onların karşısındadır. Polisin müdahale etmediği hiçbir eylemde, hiçbir gösteride, hiçbir hak arama eyleminde sorun yaşanmamaktadır. Bu nedenle, direnişçileri, öğrencileri, gençleri, kadınları provokasyonla suçlamak, kimsenin haddine değildir. Tümü ile devlet yanlısı bir tutumdur. Saray Rejimini destekleyen bir tutumdur.

Saray Rejimini durduracak şey, direniştir.

Direniş gelişmeli, yayılmalı, örgütlenmelidir.

Direnişlere damgasını vuran örgütsüzlük yenilmelidir.

Bu nedenle, öğrencilerin, kitlelerin, kadınların direnişi ile işçi sınıfının direnişi birleşmelidir. İşçi sınıfı, ayağa kalkmalı ve direnişin önderliğini almalıdır. Bunun için Birleşik Emek Cephesi acil bir ihtiyaçtır. Birleşik Emek Cephesi, direnişlerin bağını kurmak, onları koordine etmek, doğru rotayı göstermek için acil bir ihtiyaçtır.

Tüm direniş cephesinin sloganı, genel grev ve genel direniş olmalıdır. Hayatı durdurmak, tüm direnişlerin aynı kanala akmasının yoludur.

Saray Rejimi, sadece beşli çetenin iktidarı değildir.

Saray Rejimi, tüm sermayenin, yandaş ya da değil, tüm sermayenin iktidarıdır.

Saray Rejimi, içeride ve dışarıda savaş politikasının gereği olarak, topyekûn bir saldırı politikası uygulamaktadır.

Saray Rejimi, tüm toplumsal muhalefeti durdurmak, sindirmek istemektedir.

Bu topyekûn saldırıya karşı, topyekûn direniş gereklidir.

Direniş, örgütlü güç ile gelişir ve yayılır.

Direniş aklı açar, katılımcısını güzelleştirir.

Şimdi, genel grev ve genel direnişi örgütlemenin zamanıdır.

Şimdi, direnişçilerin örgütlenmesinin zamanıdır.

Şimdi, işçi sınıfının ayağa kalkmasının zamanıdır.

Yaşasın genel grev, yaşasın genel direniş!

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz