Saray, elbette ihtişamlı bir yer gibidir. Ama ne yazık ki, bizim ülkemizde, saray aslında pespayeliğin alanıdır. Osmanlı’da da saray, son 10 yıllarda, muhteşem bir pespayeliğin sergilendiği yer idi.
Buna sömürgeleşme süreci diyebiliriz.
Sömürge bir ülkede, 21. yüzyılda, NATO tetikçisi hâline gelmiş bir ülkede, tekelci polis devletinin olağanüstü örgütlenmesi demek olan Saray Rejimi koşullarında, Saray, ihtişamlı bir yer değil de, “içi beni yakar dışı seni yakar” şeklindeki bir yerdir. Ve bu “beni yakan” bölümünde, yani içinde, neler olduğu, neler yaşandığı, çok çabuk dışarıya yansımaktadır. İçerisi, her türlü pespayeliğin kol gezdiği, her türlü yalanın her türlü hilekârlıkla birlikte dolaştığı bir yerdir. Sömürge ülkede Saray, elbette efendilerin doğrudan denetimindedir.
Atatürk Orman Çiftliği içinde Saray, efendiye doğrudan bağlı mıdır? Hani, yollar kısalsın, temaslar daha kolay olsun diye. Şaka tabii, bir telefonla da bu işi çözerler. ABD ve NATO adına tetikçilik yapan Saray Rejimi’nin efendi ile teması, çok ama çok kısa bir yoldur, pek de zaman almaz kanısındayız.
Özgül Özel, Saray Rejimi sürecine, yeni ve hızlı girdi. Komik bir karakter olduğundan mı, yoksa “parodi”leri böyle pespaye yazıldığı için mi çok komik durmakta ve konuşmaktadır bilmiyoruz. Kararı size ait.
Özel, gerçekten Özgür’lüğünden vazgeçtikçe, çok “özel” bir karakter hâline gelmektedir. Kılıçdaroğlu’nun ardından, bu kadar hızla, bu noktaya koşması ya da ayağından vurularak bu noktaya çekilmesi, gerçekten iç acıtıcı bir durumdur. Hangisi daha berbattır, Erdoğan’a hizmette sınır tanımayan Kılıçdaroğlu mu, yoksa Saray soytarılığına soyunmuş olan yenisi Özel mi? Karar size ait.
Saray Rejimi, öyle “tek adam rejimi” demek değildir. Eğer “tek adam” Erdoğan ise, dert edecek bir şey yok demektir. Bu, Saray Rejimi’ni hafife almaktır. Saray Rejimi, tekelci polis devletinin olağanüstü örgütlenmiş hâli demektir. Bu tekelci sermayenin, uluslararası tekellerin, burjuvazinin, özel olağanüstü örgütlenmesidir ve önünde Erdoğan büyük ölçüde kukladır. Son seçimlerde, kendisi dahi seçim zaferine şaşırmıştır. 2015 yılından bu yana ülkedeki her seçim kurmacadır, hilelidir.
Saray Rejimi, parlamentoyu işlevsiz hâle getirmiş, sadece bir çeşit vitrin hâline getirmiştir. Parlamento bir çeşit tiyatro alanıdır ve orada oynanan tiyatro dahi, orada yazılmamaktadır. Bakanlar, parlamentoya hesap vermemektedir. Meclis, ne yasama, ne yürütme ve ne de yargı alanında bir işleve sahip değildir. Bunların tümü, Saray’a bağlanmıştır.
Son seçimlerden sonra, Saray Rejimi’ne yeni bir takviye yapılmıştır: İlk olarak bir savaş kabinesi oluşturulmuştur. Bu savaş kabinesi doğrudan NATO’ya bağlıdır. İkincisi ekonomi, uluslararası alacaklıların oluşturduğu bir konsorsiyuma devredilmiştir ve Şimşek, doğrudan bu konsorsiyumun memurudur.
Siyasi partiler, işlevsizdir. AK Parti diye bir parti yoktur, anlamsızdır. Bir çeşit güç odakları, çeteler ortaklığıdır. En az beş AK Parti sayılabilir; ABD, Almanya, İngiltere, Fransa ve İsrail AK Partileri vardır. MHP hakeza öyledir ve paramiliter bir güçtür. Onun Kürt versiyonu HÜDA PAR’dır. CHP de bu yoldadır ve parti değildir.
Saray Rejimi’nde yargı, doğrudan kolluk kuvvetlerinin uzantısıdır. Uygulanan hukuk ise, iç savaş hukukudur.
Uzatmak mümkün.
Ama biz, bu gerçekliğin bazı yansımaları üzerinde durmaya niyetliyiz ve konumuz daha çok da Özel’dir. CHP başkanı olduktan sonra, birdenbire, çok ama çok “özel” hâle gelmiştir. Birkaç örnek, sanki işimize yarayacak.
Örnek bir. New York belediye başkanına verilen rüşvet. Özgür Özel, ABD’de Türkevi’ne gitmiştir. Normalde Özel’in, Türkevi’ne gitmeyi reddetmesi gerekirdi. Ama olur mu hiç, olmaz. O “kurumlara saygılı”dır ve bu nedenle, Türkevi’ne seve seve gitmiştir. Şans ya da kötü talih bu ya, çölde kutup ayısına yakalanmak gibi, New York belediye başkanı hakkında rüşvet dosyası ortaya çıktı ve dosyada, TC devletinin yetkilileri rüşvetçi iddiası ile yer almaktadır. Erdoğan, bunu duyar duymaz, hop soluğu Türkiye’de aldı. Ve Özel, bir “devlet” yetkilisi olarak orada kaldı. Orada kalınca gazetecilerin sorularına, “tuhaf” yanıtlar verdi. Ona göre, rüşvet artık karşılığı “jest” olan bir ödeme türüdür. Büyük müttefikimiz Amerika bize, biz de Atatürk Orman Çiftliği’nde onlara bir jest yapmışız. Bunu ele almıştık. Sadece hatırlatmak istedik. Demek, Özel, Saray savunucusudur. Saray’ı aklamak, ona düşmektedir. Kılıçdaroğlu gibi, “devleti kurtarmak” ilkesini devreye sokmuştur. Ama bu kez, “jest” kelimesi kullanılmıştır. Saray soytarılığı olabilir mi?
Örnek iki. Meclisin açılışı var. Tarih 1 Ekim. Meclis’te, Anayasa Mahkemesi kararlarına rağmen Can Atalay yok. Buna rağmen, CHP, meclisi açış konuşmasında, “tek adam” dediği Erdoğan’ı, ayağa kalkarak karşılıyor.
Ama açıklamalar saray soytarılığını aratacak bir pespayeliği içeriyor.
Neymiş efendim, “makama saygı” imiş. Yani Özel, Cumhurbaşkanlığı makamına saygısı gereği, ayağa kalkmışlar. İyi ama zaten adam tek adam ve dahası meclis zaten devre dışı ve işlevsiz. İyi ama Cumhurbaşkanlığı seçimi zaten hileli idi.
Özel, Saray’ı aklamak ve Erdoğan’ı meşrulaştırmak istiyor. Bu açık.
Açıklamanın ikinci bölümü daha da içler acısı. Diyor ki Özel, yarın bizim adayımız seçilirse, onu da ayağa kalkarak karşılamaları için, biz önceden ayağa kalkıyoruz. Bu yolla “normalleşiyoruz”, öyle mi?
Peki, acaba, bu konuda CHP’nin herhangi bir kurulunun kararı var mı? Sanıyorum ki yok. Demek CHP artık bir parti değildir.
Önünüzde üç alternatif olabilir; (a) ayağa kalkmak, (b) ayağa kalkmamak, (c) meclis oturumuna katılmamak. Eğer siz protesto yapmak istiyorsanız, bu hâller içinde en hafifi olan oturma eylemi yapmayacaksanız, hangi hâl ve durumda oturma eylemi yapacaksınız? Yani, ayağa kalkmamak hangi durumda olabilir?
Siz yarın ayağa kalkın diye, biz bugünden ayağa kalkıyoruz, demek, eğer çocuk aklı değil ise, ne derin bir korkudur! Acaba Özel’in ayaklarındaki korku, tüm vücudunu mu sarmıştır ki, akıl yürütemez hâle gelmiştir.
Özrü kabahatinden büyük, eğer bu durumda söylenmezse ne zaman söylenir. Ama bence, Özel’in özrüne gerek yok, çünkü kendisi özürlüdür ve Saray hizmetlisi olmaya, parodileri ile girmiştir.
Örnek üç. MHP Başkanı Bahçeli, Meclis’in açılışına gelmiştir ve orada, kendi grubunda tehditler savurmuştur. Tehditler, üç ana gruba ayrılabilir. Sinan Ateş’in annesi ve ailesine tehditler savurmuştur ve zaten ardından da aile saldırıya uğramıştır. Mahkeme, her ihtimale karşı bir kere daha dolaylı tehdit edilmiştir. İkincisi, 4 gazeteci açık olarak tehdit edilmiştir ve bu gazetecilere bir de Halk TV eklenmiştir. Tehdit açıktır. Bir de CHP lideri Özgür Özel diyerek başlayan cümlelerle tehdit edilmiştir. Hakaretleri saymaya gerek yok.
Bu tehditlere karşı, 4 gazeteci ve Halk TV ne yanıt verdi bilmiyoruz. Ama açıkça, kameraların önünde Bahçeli’nin eline sarıldıklarını görmedik. Perde arkasını bilemiyoruz.
Sinan Ateş’in ailesi ise, bir geri adım atmadan, açıkça korkmadıklarını, kendilerine gelecek saldırılardan MHP ve sayılan bazı isimlerin sorumlu olduğunu ilan etmiştir.
Özgür Özel ise, MHP liderinin eline sarılmıştır. Onunla tokalaşmış, meclis balo salonunda ise, Bahçeli’nin eline sarılmıştır. Bahçeli kendisine, siyaseten söylediklerimiz için alınmadın değil mi, gibi bir şey söylemiştir. Ve Özel, olur mu efendim, demiştir. TV kanallarında “uzman”lar, bu durumu analiz ederek, aslında Özel’in boş bulunduğunu ifade etmiştir. Özel, acaba, hakaret ve tehditlere niye bir şey dememiştir, diye sorulduğunda, çeşitli açıklamalar bulmuşlardır.
Bu üç örnek yeter mi?
Kanımızca yeterlidir.
Özel, Saray’a açıkça yamanmıştır. Öyle kameraların arkasında, kapalı kapılar ardında değil, açık olarak kameraların önünde, parodilerini sergilemiştir.
Biliyoruz, her sarayın soytarıları olur. Acaba kaç soytarı yeterlidir? Bizdeki saray için, kim niyetlenirse, o, hemen soytarı kadrosundan içeri alınmaktadır. CHP, açık olarak, Saray Rejimi’nin bir parçası olduğunu ortaya koymuştur.
Biz de zaten bunu söylüyoruz. İYİ Parti’si, MHP’si, CHP’si, AK Parti’si, hepsi iktidardır, hepsi Saray Rejimi’nin bir parçasıdır.
Öyle muhalefet diye bir burjuva parti yoktur.
Hepsi, Saray bağlantılıdır ve bu bağlantılar her gün daha fazla ortaya çıkmakta, açık hâle gelmektedir.
Dün, savaş kabinesi yok iken, din ve milliyetçilik üzerinden toplumun yüzde 30’unu bir yerde toplamak yeterli idi. Ama savaş yaklaşmaktadır. Savaş bulutları koyulaştıkça, tuhaf açıklamalar ortaya çıkmaktadır. Mesela Dışişleri Bakanı, savaş yakındır, demektedir. Savaş yakın ama Dışişleri Bakanı bir “uzman” değil, bir yetkilidir ve kime bu durumu, savaş geliyor hâlini hatırlatmaktadır, belli değil.
Erdoğan, eylülde, İsrail’e gireriz, demekteydi. İsrail’e girer ama İsrail ile askerî ve ekonomik ilişkilerini kesmez. Kürecik üssünden İsrail’e istihbarat sunmaya devam eder. Filistin halkı adına nutuk atar ama İsrail’e hava sahasını açar, İsrail’e her türden mal ihracatını sürdürür. Dün direkt, doğrudan yapılan mal desteği, bugün dolaylı yollardan sürdürülür.
1 Ekim geldiğinde ise Erdoğan, İsrail bize saldıracak, bize girecek, demektedir. Kendisi BOP’un eş başkanıdır ve buna rağmen İsrail bize saldıracak, girecek demektedir. Zaten çoktan girmiş olmasın? Kürecik, 1 Ekim akşamı acaba İsrail’e istihbarat sağlamaya devam etmemiş midir? Etmiştir.
Şimdi, savaş yakınlaştıkça, savaş bulutları çoğaldıkça, NATO’ya bağlı savaş kabinesi, devreye sokulmuştur ve öyle nüfusun yüzde otuzunu konsolide etmek yeterli değildir. Özel, burada devreye girmektedir. Özel, hem Saray Rejimi’ni, son seçimi vb. meşrulaştırmaktadır, hem de “devlet” için kitlelerin daha fazlasını Saray bayrağı altına almak için iş görmektedir.
Gelişen işçi ve emekçi eylemlerini, kadın ve gençlik eylemlerini, çevre eylemlerini vb. kontrol altına alıp, mücadele güçlerini yok etmek istemektedir. Ve yakında, CHP, açıkça bu eylemlerin karşısına dikilecektir.
MHP, Özel’in tutumunu alkışlamaktadır, Bahçeli’ye saygı göstermelidir, demektedir. Tehdidin bir başka çeşididir.
“Normalleşme”, artık bir saray parodisidir ve parodinin başrolünde Özel vardır. Rüşvete jest, hakarete ele sarılma, meclisin yok sayılmasına ayakta karşılama CHP eli ile devreye konulmuş yeni biçimlerdir. Kavramlar, eylemler, oldukça anlamlıdır.
Artık saray soytarılığı, meclise, kameraların karşısına taşınmıştır. Olumlu sayıyoruz, olumlu sayılmalıdır. Cepheler netleşiyor, herkes üzerindeki pulları döküyor, maskeleri indirmek zorunda kalıyor. Artık, ülkemizde tüm burjuva partiler, birer NATO partisidir, hepsi tek bir partidir, NATO partisidir. Her birinin bu sürece uygun rolleri vardır. Özel, Kılıçdaroğlu’ndan farklı olarak, bunları parodilerle hayata geçirmektedir. Bu role mi çok uygundur, yoksa rol yaparken role uygun bir kişilik mi geliştirmektedir kararı size ait.
Saray Rejimi, seçimle değişmez, devrilmez. Özel’in kendi durumunu net ifade etmektedir. Ona söylenen, Erdoğan’dan sonra sıra sende şeklinde olmalıdır. Bunun için, bizden birisi Cumhurbaşkanı olunca siz de ayakta karşılayın diye ayakta karşılıyoruz, demektedir. Demek, kendi seçilmesini, aynı yönetim altında hayal etmektedir. Seçecek yer ise bellidir, ABD ve NATO’dur. Ve CHP; açık olarak 2025 sonunu işaret etmektedir. Savaş planları yapan NATO ve ABD’den aldığı talimat budur. Bu süreç ise, Özel’in parodileri ile sürecek gibidir. Bu soytarılığın Saray dışına taşınması hâli, Saray’ı gizlemek ve daha saygın bir yere çekmek içindir.
İşçi ve emekçiler, işçi sınıfı, kendi gerçeği ile, kendi mücadelesine sahip çıkmak zorundadır. Ve bu elbette, siyasal mücadelenin daha da öne geçtiğinin açık kanıtıdır. Her eylem siyasallaşmaktadır. Bu nedenle, doğrudan Saray Rejimi’ni devirmeyi hedeflemeden, işçi sınıfının kendi kurtuluşunu hazırlaması mümkün değildir.