Dışarıda, Suriye savaşı, tüm bölgeyi sarmıştır ve savaşı büyüten güçlerden biri olarak Türkiye, bu savaşta da bir çıkmaz içindedir.
Bugünkü aşamasında Suriye savaşının içerideki savaşa etkileri sürekli büyümektedir. Aynı biçimde içerideki savaşın da bölgesel etkileri büyümektedir.
Türkiye, kendisinin bir parçası olduğu bölgeye, emperyalist güçlerin, özellikle de ABD’nin gözlükleri ile bakmaktadır. ABD, bölgede bir kaos istiyorsa, Türkiye buna aracı olacak hamleler yapmaktadır. IŞİD’i destekle dendiğinde ona girişmektedir. Esad gitmeli dediğinde, hemen emri almış bir tetikçi gibi buna soyunmaktadır. Washington’da “İslam içi mezhepler savaşı” tartışıldığında, Türkiye, hiç vakit kaybetmeden bu savaşın senaryolarına uygun Sünni bir imparatorluk heveslerine yönelmektedir. ABD’nin istekleri, Türkiye’nin zenginlerince, kâr olanağı olarak ele alınmaktadır. Ve Türkiye, bu bölgede ne kadar pis iş geliştirilmiş ise, başka birkaç ülke ile birlikte bunun içinde yer almaktan geri durmamıştır.
ABD, bölgenin paylaşımından söz ediyor. Türkiye, buradan heveslere kapılıp, kendi topraklarını büyüteceği düşüncesine temel arıyor. Oysa, bölüşülecek pastanın içindedir Türkiye. Bunu biz söylemiyoruz, tüm Batı bunu söylüyor.
Türkiye, tüm bu kirli savaşın içinde, bir bölge gücü olarak, geleceksiz bir yola girdiğini fark etmiyor bile. IŞİD petrollerini taşımanın kârı, gözleri kör ediyor. Ülke ve halk gerçeği yönetenlerin ilgisinin dışındadır.
ABD, çok uzaktadır. Burada dökülen kan, bir anti-Amerikan kin biriktirse de, buradaki halklarla birlikte yaşayacak değildir. Ama Türkiye, tüm halkları ile bölgenin bir parçasıdır ve bölgede seveni kalmayan bir ülke konumundadır. Elbette Katar ve Suudi Arabistan, İsrail hariç.
Tüm bölgeyi kana boyamakta olan bu savaş, Türkiye halklarına hiçbir şey kazandıramaz. Halkların, işçi ve emekçilerin ihtiyacı olan, yeni topraklar değildir. Halkların ihtiyacı olan, özgür ve bağımsız bir ülkededir. Halkların ihtiyacı olan, başkalarının toprakları değildir. Halkların ihtiyacı olan Osmanlı topraklarının yeniden ilhakı değildir. Çünkü tüm bunlar, bölge halklarına karşı katliam ve yağmacılığın sahnelenmesinden başka bir şey değildir.
Bugün Suriye’de insan haklarından söz edenler, gerçekte, bölgeyi yok edenler, katliamlar devreye sokanlar, IŞİD’i yaratanlardır. Irak savaşı ve sonuçları tüm çıplaklığı ile ortadadır.
Türkiye, müttefiki olduğu, tetikçisi olarak davrandığı ABD politikaları ile, kendi Osmanlı heveslerini boşuna beslemektedir. Bu savaşın, ülkemize, ülke halklarına kazandıracağı bir şey yoktur. Bu savaş, bir insanlık suçudur.
Suriye savaşı, içeride de savaş politikaları ile birleşmektedir. Kürt halkına karşı yürütülen kirli savaş, katliam politikalarına evrilmiştir. Kürt şehirleri, Suriye ve Irak şehirlerine benzetilmiş, yakılıp yıkılmıştır.
Savaş, 7 Haziran 2015’te ortaya çıkan sandık sonuçlarının tanınmaması ile, bir üst evreye çıkarılmıştır. Saray ve devlet, tüm güçleri ile, halka karşı bu savaşı tırmandırmıştır. 7 Haziran seçimlerine karşı gelişen Saray darbesi, bugün, başka darbelerle birleşerek, OHAL rejimini ortaya çıkarmıştır.
OHAL rejimi, hem katliam politikalarının devreye konulmasıdır, hem de buna karşı çıkacak her türlü sesin bastırılması demektir. OHAL rejimi, halkın esir alınması girişimidir.
Tüm bu politikalar, aslında, bir çıkmazın işaretidir.
Savaş, çıkmaz bir sokaktır.
Halkların tüm iradelerinin yok edilmesi ve bir çoban-sürü sisteminin yaratılması isteği; nafile çabalardır.
Artık yolun sonu gözükmektedir. Halkların iradesini kırmak mümkün olmayacaktır. Bu nedenle, IŞİD benzeri saldırganlık, IŞİD benzeri çeteleşme ile, devlet halkları tehdit etmektedir. Ama bu tehditler de işe yaramayacaktır.
Her gün ülkede cenazeler gelmektedir. Her gün devlet yetkililerinin ağızlarından kan damlamaktadır. Ama bunun bir çıkmaz olduğu da açıktır.
TC devletinin savaş politikaları bir çıkmazdır.
Tüm bu baskı ve şiddete rağmen, tüm bu halkı esir alma savaşımına rağmen, ardarda gelen darbelere rağmen, işçi ve emekçilerin sürüleştirilmesi çabalarına rağmen, basının yalan bombardımanına rağmen, halkta derinden derine mayalanmakta olan özgürlük isteği, barış ve eşitlik isteği, savaşsız ve sömürüsüz bir dünya isteği filiz atmaktadır, sokakları güzelleştirmek üzere kendine yol aramaktadır.
Çıkış da budur.